Boynextdoor'u ilk dinlediğimde hımm çok mu neşe dolular acaba bana göre diyerek bir geri itmiştim. Ama adım adım, yavaş yavaş sızdılar o neşeleriyle, o coşkularıyla, o bitmeyen enerjileriyle kapımdan içeri. 2023'te çıkış yapmış olmaları lazım. Ben geçen senenin başından beri daldım dünyalarına. Dediğim gibi önce bir yaptıkları müzik benlik değil geliyordu, sonradan şarkılarını çok sevmeye başladım. Bu sene çıkan 7 parçalık albümlerinin çıkış şarkısı I Feel Good, aşırı keyifli. Ama özellikle ilk parça "123-78"e (ya da hepimizin bildiği şekliyle my baby georgia :) ) gönlümü tamamen kaptırdım.
2. TABLO X RM - Stop The Rain
İki söz ustası, iki IQ uzmanı, iki hissettiklerimizi bizim gibi hissedip anlatabilen müzisyen tam da bahar gelip, havalar ısınmaya başlamışken ve belki geleceğe umutla bakabilir miyiz ki derken göğsümüzün ortasına böyle şarkı bıraktı.
Can't run away from the pain
I feel like I'm goin' insane
Bad thoughts fillin' up my brain
Demons swimmin' inside my veins
Two seconds
From fallin' into nothing
Can't run away from the pain
I'm tryna stop the rain
3. 2Z (TUZI - 투지) - CROSS ROAD
2Z, 2020'de çıkış yapmış bir band. İlk defa duyuyorum sanırım bu şarkılarıyla. Şarkı çok güzel sözlere ve hoş bir melodiye sahip.
4. Grizzly(그리즐리) - An Ordinary Day (haru)(보통의 하루 (はる))
Gerçek adı Go Young Ho olan Grizzly'yi ilk defa dinliyorum ve sesi değişik bir renge sahip. Şarkı da çok hoşuma gitti. Böyle sözlerine özen gösterilip de yazılan, sembollerle tatlı şeyler anlatılan şarkılar ne kadar güzel oluyor değil mi?
5. YUTA ユウタ - TWISTED PARADISE
Temelde k-music sayılmıyor çünkü söyleyen de Japon, sözlerin yarısı da Japonca. Yuta Nakamoto, NCT grubunun bir üyesi. SM entertainment'tan nefret etmek derecesinde hazzetmiyorum, NCT grubunun müziğine açıkçası - tüm SM nefretimden bağımsız - dayanamıyorum. Ama Yuta'nın bu solosunu iyi ki dinlemişim. Aşırı sevdim. Demek ki sorun gerçekten de NCT'nin grup olarak yapmayı seçtiği müzikteymiş.
6. 더윈드 (The Wind) - Hello Tomorrow (안녕 내일)
The Wind, 2023'te çıkış yapmış bir erkek grubu. Daha önce dinledim gibime geliyor ama başka bir şarkılarını beğenip de kaydetmemişim. Bu şarkı çok sevimli, dinlemesi keyifli.
7. HAN SUSUNG (한수성 ('아빠 힘내세요' 작곡가)) - Are You Listening (듣고 있나요)
Şarkı hakkında da söyleyen hakkında da okuyabildiğim bir şeyler bulamadım. Hiçbir fikrim yok yani. Ama çok sevdim amcanın sesini de şarkıyı da.
8. 정상수 & 홍가 (Jeongsangsu & Hongga) - 라면먹고 갈래요? (Do You Want To Eat Ramyun?) Feat. 령교
Çok böyle evde yapılmış gibi durmuyor mu şarkı? Böyle sanki üniversite arkadaşları kafa kafaya vermiş, bir akşam öğrenci evinde şarkı kaydetmiş. Sözleri de öyle, havası da öyle. Ama keyifli.
9. BLSG(분리수거밴드) - MAIL TO HEAVEN(그곳에 가져갈 오늘을 살아요)
BLSG, 2014'te kurulmuş bir rock band'i. Şarkı ne söylüyor bilemiyorum. Ama ne dediğini anlamasam da içimde bir yerlere dokunuyor gibi hissediyorum.
10. Lee Hyo Je (이효제) - Get Out Now
First Love isimli minicik dizinin soundtrackinden bu şarkı. Söyleyeni de tanımıyorum, diziyi de izlemem eminim ama şarkı güzel olmuş.
11. RIIZE 라이즈 'Bag Bad Back'
Riize ile ilgili fikirlerimi bir gün oturup, uzun uzun anlatmak, dertleşmek istiyorum ama o gün bugün değil bence. Neyse. Bu sene yayınladıkları 10 şarkılık tam albümlerinin çıkış şarkısı bu. Dinleyip eğlenebiliyorum.
Enhypen'dan hep haberim vardı, her yeni bir şeyler çıkardıklarında dinleyip-izleyip vay canına deyip sonra geri dönmüyordum. Yani hemen hemen her yaptıklarını beğenip de neden "fan"ları olmadığımı ben de bilemiyorum. Bu sene ancak kendimi onlara bu kadar dalmış buldum. Sanırım bana hep çok soğuk, çok mesafeli, fazlaca kendilerini beğenmiş geliyordu dışarıdan bakınca. Artık öyle düşünmüyorum sanırım. Bu sene çıkan singleları Loose, daha önce yaptıkları şarkılardan biraz daha farklı bir hava taşıyor gibi. Hoş.
2. 장현승 (Jang Hyun Seung) - 궤도(Orbit)
Jang Hyun Seung, eski bir Beast üyesi. Hemen bir sonraki şarkı (alttaki) ise bu Beast grubunun şarkısı. Grup, Cube Entertaintment'ı terk ettikten sonra isim hakkını alamadığından sanırım isim değiştirip - Highlight olup - müzik yapmaya devam ediyor. Ancak geçen sene isim hakkını kazanmayı başardılar ancak yeni isimleriyle devam etmeye karar verdiler. İşte bu şarkıyı söyleyen Jang Hyun Seung ise gruptan taa 2016 yılında yeter artık ben kendim müzik yapacağım diyerek ayrılmış. Daha önce kendisini hiç dinlememiştim. Bu şarkı ilginç geldi. Dinlerken sanki bir patlama noktası yokmuş gibi yükseliyor yükseliyor ve böyle şarkı boyunca nefesi tükenecek mi diye onunla birlikte koşturuyormuş gibi hissettiriyor. Değişik.
3. 하이라이트(HIGHLIGHT) - Chains
Yukarıda anlattığım gibi grubun tarihçesi. O zaman şimdi de benim grupla ilgili tarihçemden bahsedebilirim. Sene 2018, Radio Romance diye bir dizi başladı. Her şeyin dijitalleştiği, internetleşmeye başladığı bir dönemde etkisini, soluğunu kaybetmiş radyo yayıncılığı ile ilgili nostaljik, sakin, güzel cümlelerle anlatılan bir dizi bulduğum için sevinçli izliyordum. Ama o da ne yarabbim, dünya üstünde gördüğüm en itici, en sinirimi - nedensiz - hoplatan insanlardan biriyle tanışmış oldum diziyi izlerken. Başrol oyuncusu Yoon Doo Joon. O kadar beni irrite edici bir insan ki kendisi, anlamlandıramıyorum. Yani bir önceki ay güzellememde Beomgyu için dedim ya sebepsiz bir şekilde ona çekiliyorum diye, hah işte bu insan da aynı sebepsizlikle beni acayip rahatsız ediyor. O zaman kim ki bu diye iki satır bilgi baktığımda görmüştüm hangi grubun üyesi olduğunu ve öyle haberim olmuştu grubun isminden yalnızca. Adamdan o kadar iğrenmiştim ki hiç dinleyesim, ne müzik yapıyorlarmış diye bakasım bile gelmemişti.
Sonra yıllar geçti, sene oldu 2024, ben Marry My Husband dizisini izledim. Orada izleyen herkesin içini ısıtan Lee Gi Kwang ile tanışınca grubu dinlemeli miyim acaba diye bir düşündüm. Ta ki bu Nisan'da çıkan yeni albümlerinden bu şarkı ile karşılaşıncaya kadar elim de gitmemişti açıkçası. Bu şarkı oldukça klasik bir kpop şarkısı. Hatta neredeyse tam bir 2.jenerasyon formülünde. Temiz, düzenli, dinlenesi bir şarkı benim için.
4. MEOVV(미야오) - HANDS UP
Meovv, eylülde çıkış yapmış bir kız grubu. YG'nin bir alt şirketi gibi bir şey olan The Black Label'danlar. Grubun ismini falan görünce bu ne saçmalık diyerek hiç dinlemeye tenezzül bile etmemiştim. Ama sonra önüme düşünce dinledim ve her dinleyişimde grubu, diyorum ki benim bunları beğenmemem lazım. Vik vik kız gruplarından biri çünkü. Her görüşümde ıhıh beğenemem ben böyle bir şeyi diyorum. Ama gelin görün ki spotify'ımı bir açıyorum, geçen sene çıkardıkları 3 şarkıdan ikisini kaydetmişim. Şaka gibi. Şimdi de bu sene çıkardıkları 6 şarkılık EP'lerinin bu çıkış şarkısını beğendim. Kendime gözlerimi devirip, dinlemeye devam ediyorum.
5. KAI (카이) - Wait On Me
EXO'dan blogda hiç bahsetmemişim, çünkü dinlemiyorum. Sevmiyorum. Hoşlanmıyorum. Sadece bir keresinde "EXO ne lan?! Futbol takımı kadrosu gibi boy band mi olur? Bir de bunlar kendi içinde de gruplaşıyormuş bilmem ne?!" diye yazmışım. Sene 2017, belli ki henüz Seventeen'ı falan görmemişim (Seventeen böyle meslek lisesi maça gidiyor gibi bir kadro yani öyle düşünün).
Üyeleriyle de çok alakam olmadı bu yüzden. Bir işte Baekhyun'u severim biraz (çünkü Moon Lovers (Scarlet Heart:Ryeo)). Bir de tabi sesini beğenirim Baekhyun'un. Kai'den ise hiç hazzetmem. Bana pek sempatik gelen insanlardan değil. Ama bu sene çıkan bu 4.mini albümdeki hemen hemen her şarkıyı beğendiğimi fark edince kendime şaşırdım. Bir de youtube'da birkaç videosuna - konuştuğu, şakalaştığı, insanlarla muhabbet ettiği - rastlayınca sanırım önyargılı mı davranmışım acaba ki dedim.
Neyse albümden en çok bu şarkıyı beğendim.
6. xikers (싸이커스) - BREATHE
Xikers, Ateez'in de yer aldığı KQ şirketinden 2023 yılında çıkış yapmış bir grup. Yaptıkları müziği gerçekten seviyorum. Çünkü saçma ve eğlenceli. Daha önce ilk albümlerinden Tricky House şarkısını kaydetmiştim. Yine biraz futbol takımı tarzında bir grup (10 kişi) ama neyse.
7. 신성 (Shin Seong) - 얼큰한 당신 (You Are So Refreshing)
Bu ayki trot şarkımız da bu. Aşırı eğlenceli değil mi ya?
Choi Beomgyu, TXT'nin bir üyesi. TXT'ye dikkatimi çeken, grubun yaptığı müziği dinlememi sağlayan sebep. Bazı insanlara elinizde olmadan çekilirsiniz ya, sebep yokken ortada, hah işte Beomgyu da benim için o insanlardan (yoksa bence o grupta Soobin'i gördükten sonra dibi düşmeyen olamamalı:) ) Neyse, bu Beomgyu'dan uzun zamandır beklediğimiz bir solo çıkış. Çok güzel mesajlar içeren, sözleri özenle yazılmış, Beomgyu'nun samimiyetiyle seslendirdiği bir şarkı. Genel olarak TXT'nin her şarkısını dinleyemiyorum, ara ara ooo bu baya iyiymiş dediğim şarkıları ve yo yo yo hiç bana göre değil deyip kapattığım şarkıları oluyor. Beomgyu'nun kişisel olarak müzik tarzı da bu anlamda bana yakın (sadece bu solo şarkısından ötürü demiyorum).
Bu Daegu şehrinde de bir sihir var gibi görünüyor. Beni etkileyen 3 müzisyen de oralı. Neyse bakalım.
2. NEWBEAT(뉴비트) 'Flip the Coin' ve 'JeLLo(힘숨찐)'
Newbeat 7 kişiden oluşan ve Mart ayında çıkış yapan bir erkek grubu. Şarkıları hep bu türde gibi görünüyor dinlediğim kadarıyla. Ne türde diye soracak olursanız ismini veremem, işte bu türde yani. Bu şarkılarında, altta şarkı boyunca o 90ların başındaki yeraltı rap sahnesinin arkaplan müziği çalıp durduğu için sanırım kulağımı çelmiş olmalı.
Bu da Jello isimli bir diğer saçma şarkıları aynı albümden. Hem saçma buluyorum hem de eğlenceli geliyor. Yapacak bir şey yok.
Bu ay da bir başka trot şarkısı bulmuş oldum :) Trot'a karşı hakikaten büyüyen bir sevgim var. Dinledikçe mutlu oluyorum, mutlu oldukça seviyorum. Şarkılarda anlatılanlardan ve şarkıların ritimlerinden bağımsız bir şekilde mutlu oluveriyorum.
Bu şarkıyı söyleyene gelirsek Jeong Dong Won henüz 18 yaşında bir trot şarkıcısı. 13 yaşındayken yarışmada birinci olup da devam etmiş bu kariyere. Evet, neler var neler.
4. NTX (엔티엑스) 'OVER N OVER'
NTX 2021 yılında çıkış yapmış ama sanırım ilk defa dinliyorum. Hiç kaydettiğim şarkıları yok. Ama bunu pek beğendim. Şarkı başladığında beğenmeyecek gibiydim ama sonra nakarata doğru gelince havasına kapıldım.
5. 알 수 없는 인생 · Youngtak
독수리 5형제를 부탁해! (Original Television Soundtrack) Pt.2
For Eagle Brothers (2025) dizisinin soundtrackinden bir parça bu. Bilinmeyen hayat gibi bir şey oluyor çevirince şarkının ismini. Ama aşırı eğlenceli değil mi?
6. 015B(공일오비) - 나는 니가 죽는 것도 보고 싶어 [I'd Also Love to See You Dying] (Feat.이서현 [Lee Seohyun])
015B, ülkenin ilk "producer müzik grubu"ymuş. 1990'dan beri müzik yapıyorlarmış. İlk defa böyle bir tanımlamaya rastladım. Jeong Seok-won ve Jang Ho-il kardeşlerden oluşan grup şöyle müzik yapıyor yani: Bunlar kafa kafaya verip bir şarkı yapıyor, her seferinde de o şarkıyı başka bir vokalist söylüyor. Ben öyle anladım. Bu şarkıdaki vokalist Lee Seohyun ise 2023'te çıkış yapmış bir solo şarkıcı.
7. PL (피엘) - WINDOW
PL, gerçek ismi Seo Chang Yong olan ve 2018'den beri müzik yapan bir şarkıcı. Okuduklarım yanlış değilse Hyundai'da çalışan bir mühendisken demiş ki ben müziği hep sevdim hep yapmak istedim ee o zaman Seul'a gideyim de artık müzisyen olayım. İyi ki de demiş, çünkü bu şarkı çok çok güzel.
8. 하현상 (Ha Hyun Sang) - Lost
Ha Hyun Sang'ın sesini bugüne kadar duymamış olduğum için hayıflanıyorum. Ama haliyle Kore'den dünyaya yayılan daha çok pop olunca böyle indie sahnesinin mücevherleri internetin dolambaçlı koridorlarında kalıyor. 2018'de çıkıp yapmış Ha Hyun Sang. Pek çok soundtrack seslendirmiş. Tüm o şarkıları en başından oturup dinlemeye başlıyorum.
9. LUCY - Wakey Wakey (잠깨)
Lucy, 2020'de çıkış yapmış bir "band". Genel hatlarıyla müzikleri çok da hoşuma gitmiyor ama geçen sene çıkardıkları "The Knight Who Can't Die and The Silk Cradle" (못 죽는 기사와 비단 요람) şarkılarını (şarkının videosunu) aşırı sevmiştim. Arada olabilir öyle şeyler. Bu sene de bu şarkılarını beğendim.
10. Woody(우디) _ Sadder Than Yesterday(어제보다 슬픈 오늘)
Asıl adı Kim Sang Woo olan Woody, 92li bir soloist. Daha önce hiç dinlememiştim. Bu şarkı biraz fazla hüzünlü ve yavaş gibi ama hoşuma gitti.
11. OVAN(오반) - billionaire(천억부자) (Feat.VINXEN(빈첸), Im Soo(임수))
İsmi geçenlerin hiçbirini tanımıyorum ama bu şarkı bana çok bilindik geliyor. Sanki başka bir yerde dinlediğim bir şarkı gibi. Ama Korece değilmiş gibi. Neyse. Eğlenceli bence.
12. SeoYeon, JiWoo, YuBin, SoHyun - PainDrop
Friendly Rivalry dizisinin soundtrackinden bu şarkı. Bence güzel.
1. [YB] Rebellion (Feat.Xdinary Heroes) ve Daydream
YB, 1996'da kurulmuş bir rock grubu. Şu anda 4 kişiden oluşuyor, bir vokalist, bir gitarist, bir bassist ve bir davulcu. Şubatın sonunda Odyssey isimli - sanırım - 11.albümlerini yayınladılar. Benim gruptan tabiki geçen sene vokalistleri Yoon Do Hyun, Xdinary Heroes ile düet yapana kadar haberim yoktu. Geçen sene eylülde sanırım Xdiz'in "Instead" şarkısında Yoon Do Hyun'u görünce tanışmış oldum.
İki grup arasında bizdeki tabağınızı boş vermeyelim tarzında bir düetleşmece oldu o noktadan sonra. Şubat ayında da bu sefer Xdiz üyeleri topluca YB'nin bu şarkısında hem vokalleriyle hem de klibinde bizzat oyunculuklarıyla yer aldılar. Şarkıya tabiki bayıldım (çünkü Xdinary Heroes sevgim) ama açıkçası Xdiz yüzünden olmasaydı ve bu şarkı önüme bir şekilde düşmüş olsaydı da dinledikten sonra aynı şekilde seveceğim biliyorum.
Çünkü şarkı çok iyi. Özellikle 1:27'de başlayan kısmı başa alıp alıp dinliyorum.
Daydream de aynı albümün çıkış şarkısı. Sözleri de melodisi de bir o kadar güzel.
2. HEYOON - ASAP ft. Chris Patrick
Jeong Heyoon, Now United isimli kız grubunun bir üyesiymiş, hiç dinlememiştim. Bu şarkı sadece dinlediğimde hoşuma gitti. Normalde incecik, vici vicir kız vokalleri sinirimi hoplatır, onunki o kadar da ince olmadığından belki de, şarkı da temiz, belirli bir ritme sahip olunca dinlemeyi sevdim. Yoksa hemen hemen her gün Amerika civarlarında yapılan sevgilili şarkılardan biri daha olurdu bu Güney Koreli kızımız söylemeseymiş.
3. 규빈(GYUBIN) - LIKE U 100
Şarkının sözleri pek anlamlı değil, önce onu söyleyeyim. Ooo çok seviyorum sen de beni çok seviyorsun sen kralsın ben kraliçeyim gibi şeyler, hiiiç takılmayalım. Park Gyubin isimli bu kızımız 11-12 yaşında başlamış youtuberlık yapmaya, sonra işte şimdi de 20 yaşında bile değilken ver elini şarkıcılık kariyeri. Şarkı saçmalık ama eğlenceli.
4. Jae yeon(재연) - A Late Autumn Letter(어느 늦은 가을날의 편지)
Lee Jaeyeon 95'li bir şarkıcı, daha çok soundtrackleri seslendiriyor gibi görünüyor. Bu şarkı hem bir yandan çok üzücüymüş gibi, hem de bir o kadar da tatlıymış gibi geliyor. Ne dediğini bilmiyorum sözlerinde, bulamadım da. Ama dinlerken bana böyle kore dizilerini ilk izlemeye başladığım zamanlarda o dizilerin sahnelerinde kulaklarıma eşlik eden şarkılardan biri geliyor. Sanki 2005 ile 2015 arasında bir zamandan, samimi bir hikayenin, üzücü ama çözüleceğini bildiğimiz bir sahnesindeymişiz gibi.
5. ATEEZ(에이티즈) 우영 'Sagittarius'
ATEEZ'ı birkaç yıldır orada burada, zaman zaman dinliyordum. Ama ne haklarında bir şeyler biliyordum, ne de öğrenmeye hevesliydim. Sonra günlerden bir gün, Kasım ayında yeni albümlerinden bir şarkılarını dinledim, yeni çıktı diye. "Ice on my teeth" dinlediğim anda dilime, kafama, ruh halime takıldı. Kaç ay oldu hala ikide bir aklıma geliyor, mırıldanıp duruyorum. O şarkı acayip iyi. Bence tabi. Neyse. Şu anki konumuz gruptan Wooyoung ve onun solo şarkısı.
"Sagittarius" bildiğiniz gibi Yay burcu demek. Wooyoung tabiki yay burcu. Şarkı da haliyle gökyüzü, yıldızlar ve yay burcuyla ilgili alegorik bir aşk şarkısı.
6. LISA - Elastigirl
Blackpink ile ilgili düşüncelerimi en açık haliyle belirtirsem köy meydanında kazığa bağlanıp yakılacağımdan emin olduğum için bir şey demiyorum. Sadece şöyle diyebilirim, çok eğlenceli şarkıları var, açıp dinlemeye, eğlenmeye bayılıyorum. Konser videolarını, dans pratiklerini izlemek falan keyifli. Ama müzikal anlamda, sanat anlamında...dediğim gibi bağlı ellerimden sürüklenirken domates yağmuruna tutulmak istemiyorum.
Lisa'yı da bu anlamda, insan olarak, dansçı olarak, "performer" olarak çok sevsem de gerçeklerin de farkındayım. Lisa'yı gerçekten seviyorum, dans edişini izlemek büyük keyif. Neyse, bu sene yine dünya turuna (şaka gibi) çıkacak olan grubun her bir üyesi haliyle solo albümlerini yayınladı. Lisa'nın albümünde de birçok eğlenceli şarkı var. Ama en çok bunu sevdim. Sözleri bekleneceği üzere saçma sapan ama şarkı eğlenceli.
7. 박현규 (PARK HYUN KYU) - 아이 (I)
Park Hyun Kyu, Vromance diye bir vokal grubunun bir üyesi. Daha önce hiçbir şarkısını kaydetmemişim. Sesini de ilk defa duyuyorum o halde çünkü bu sesi bir kere duyup da kaçırmam imkansız.
Şarkı için ise sadece şu sözleri bırakıyorum ki neler hissettiğim dinlerken anlayabilirsiniz.
Like a child, I’m still
Young and clumsy
But why does the world
Keep telling me to grow up?
It’s okay to be a little late
You’ve been running nonstop
It’s okay to take a moment
To soothe your weary heart
The clumsy version of me I’ve seen over and over
Forces me to lower my head that only lookеd forward
It feels like I keep walking
In the opposite dirеction of my heart
So I wait for someone to lift me up from where I’ve fallen
8. JUST B - 한걸음만
Just B, 2021 yılında çıkış yapmış bir erkek grubu. Daha önce rastlayıp dinlediğim ve beğendiğim olmuş, geçen sene mayısta çıkan albümlerinden "Daddy's Girl" şarkısını kaydetmişim mesela. Bu şarkı ise şubatta çıkan 2 şarkılık EP'lerinden. Sözleri...biraz can acıtıcı. Ama çok güzel.
9. ALL(H)OURS (올아워즈) 'GIMME GIMME'
All(H)Ours grubu 2024 yılında çıkış yapmış. Bir önceki albümlerinden Shock diye parçalarını beğenmiştim. Bu şarkıya da açıkçası bayıldım.
En son görüştüğümüzden bu yana iki hafta geçti. Farkındayım. Her hafta sonu yazıyor gibi olmuştum geçtiğimiz iki seferde, bu son iki haftada neden böyle oldu? Bilinçliydi, bu haftamdan önceki haftam nispeten olaysız geçtiği için biriktirip yazayım istedim.
En son doktor ameliyatı bir ay daha ileriye attı demiştim ya tahlillere göre. Hah işte hemen sonraki pazartesi yine ilaca geri dönmüş oldum. Salı günü gene kontrolüm var. Bakalım bu sefer neler göreceğim?
O haftanın son iki gününde koordinatörüm izinliydi, o yüzden biraz daha rahat, biraz daha kendimle ilgilenebildiğim bir hafta oldu. 19'u da tatil olunca biraz kendime gelebildim 3 günlük bir haftasonu yaparak. Ama ne fayda, bu hafta sonu finallere girdim iki günde de sabahın köründe. Geçen hafta 3 gün hafta sonu yapabilmenin rövanşı olarak bu hafta hiç hafta sonum olmadı.
Ayağımdaki acı ve morluklar hala tam olarak gitmedi. Evet iki hafta daha geçti ve ayağım hala yürürken acıyor. Topuk tarafındaki morluk geçti gibi ama parmaklarımın altındaki kısım olduğu gibi duruyor. Kemiğimin etrafı da hala şiş. Bu kadar zamandır bir türlü iyileşememiş olmak sinirimi gerçekten bozuyor. O yüzden bu son iki gündür deli gibi yürüdüm. Sinirle, hırsla, sanki ayağımla inatlaşırcasına. Dün sabah sınava yürüyerek gittim. Öğleden sonraki sınava da yürüyerek gidip döndüm. Bu sabahki sınava da yürüdüm. Yanımda telefon olamadığı için tam hesaplayamıyorum ama yaklaşık 9 km yol yürüdüm bu iki günde. Neredeyse bir buçuk aydır yatıp oturmaktan başka bir şey yapmadığımı da düşünürsek şu an ağrıyan tek yerim burktuğum ayağım değil.
En son Boys Over Flowers izliyorum demiştim ya, nasıl azmettim bitirdim anlatamam. Bir yandan çok keyifliydi, bir yandan da acayip sıkıcıydı. Daha geniş anlatırım fikrimi sonra. Birçok yeri sardıra sardıra izledim yalan yok. Yoksa 25 bölümü, bu kadarcık sürede - sınavlara da çalışmak zorundayken - bitirmek mümkün olmazdı yoksa.
Boys Over Flowers'ın gazıyla Heirs'ı açtım sonra. Zerre yakışıklı bulmadığım Lee Minho'yu bile izleme ister hale getiren insanı işte hep bu hikayeler, karakterler, k-drama dünyası. Neyse, Heirs çok kötüymüş, ilk bölümü zor bitirdim. Bıraktım tabiki.
"Dear Hongrang"a başladım sonra. 11 bölümlük, ilginç bir bölüm sayısı. Ama Lee Jae Wook'u yeniden hanbok içinde ve kılıç savururken göreceğim için çok heyecanlıydım. Tüm bu sınav hengamesi içinde 4 bölüm izleyebildim şimdilik. Çünkü böyle oturup, sakin bir kafayla, her detayına dikkat ederek, müthiş görüntülerinin tadını çıkara çıkara izlemek gerekiyor. Onu da ancak sınavlardan sonra yapabilirim dedim. Müziklerine aşık olmuş olabilirim dizinin bu arada.
Öyle olunca ders çalışmalarımın arasında kafamı yormadan ama eğlenceli bir şekilde izleyebilmek için Smallville'e geri döndüm. İkinci sezonu bitirip, üçüncü sezona geçtim. Onu da tabiki hatırladığım bölümleri geçerek ya da ileri sararak izledim. Bugün son sınavı da atlattıktan sonra eve geldiğimden beri üçüncü sezonu bitirmeye çalışıyorum. Gördüğüm kadarıyla ilk 3 sezonda hemen hemen her bölümü izlemişim tvde yayınlanırken. Bölüm başlarken aaa bunu izlememişim herhalde diyorum, sonra bir yer geliyor mesela hah beynimde ışıklar yanıyor, hatıralar gözümün önüne akın ediyor. Bölümü izlediğim hatırlasam da çoğu zaman çok eğlendiğimden geçemeyip, izlediğim için uzun sürdü üçüncü sezonu izlemem. Smallville'den sonraki 10-15 yıl içinde birçok başka yerde oynamış, sonrasının tanınan yüzleri olan pek çok oyuncuyu her bir bölümde ergen bir ucubeyi oynarken gördükçe gülümsedim durdum. Şimdi hepsini tanıdığım isimleri o zamanlar Smallville'in saçma bir bölümünde gördüğümü hiç hatırlamıyordum mesela. Bu arada anladığım kadarıyla tvde yayınlanırken ilk 4 sezonu baya izlemişim. 5.sezondan da aralama aralama anılarım var. 6.sezondan birkaç Arrow (karakter olan arrow dizi olan değil) görüntüsü var ama o sezonda bir şeyler kopmuş sanırım bende. Dizi final yapana kadar bir daha hiç izlememişim. Final yaptığından bile sonrasında haberim olmuştu.
Hafta başında Smallville izlemeye geri döndükten hemen sonraki gün öğle arasında dışarıda karşımdan gelen bir adamın üstündeki tişörtte Superman işareti gördüm. Siyah bir tişört ve siyah beyaz bir işaretti ama sonuçta Superman'in simgesiydi. Öylesine, bir anda, durup dururken önümde beliriverdi yani. İzliyor olduğum için dikkatimi çekmiş değildi. Normalde herkesin ne giydiğine bakarım dışarıda dolaşırken, yargılamak veya dalga geçmek vs. gibi şeyler için değil. Güneş gözlüklerimi takınca kimse onlara baktığımı göremediği için rahatça bakabiliyorum da. Yürürken bir moda eleştirmeniymişim gibi hayal ederek, kendime böyle oyunlar oluşturarak yürüyorum. Bu yüzden tam da öyle bir günün ertesinde o adamın o simge ile önümde belirmesi...ilginçti.
Sonra perşembe günü daha ilginci oldu. Sabah servisin camında dışarı bakarken bir kız gördüm, yol kenarında yürüyordu. Pek çok insan da yürüyordu o sırada, ilginç olan o değil. Kızın üstündeki bluzda kocaman bir yüz gördüm, Jeff Buckley'nin hüzünlü gözleriyle dağınık saçları yolun karşısından bana bakıyordu. Sabahın o saatinde görmeyi, karşılaşmayı, hatırlamayı beklediğim bir şey değildi. Allak bullak oldum. Buckley'nin sesiyle hüzünlendiğim onca zamanı düşündüm üniversitedeyken. Tüm o umutsuz gibi görünen günlerin hatırası üstüme hücum etti. Ne dinlerdim dedim kendi kendime, ne çok dinlerdim. Sonra birden bire, dinlemedim. Ne zaman ya da nasıl dinlemeyi bıraktığımı hatırlayamadığım için birden bireymiş gibi geliyor. Yüzümde acı bir gülümsemeyle kızın bluzunda gözlerim, kafam servisin camında işe gittim. O gün akşam instayı açtığımda takip ettiğim bir oyuncunun hikayesinde birden bire bu sefer sesiyle karşı karşıya geldim Buckley'nin. Oyuncuyu takip ettiğim bunca zamandır, neredeyse yıllardır hiç onu paylaşmamıştı halbuki. Bir sebebi olmalı dedim, her şey de evrenin bana vermeye çalıştığı mesajlarla ilgili olamaz dedim. Kesin ölüm yıldönümü falan bir şey olmalı dedim. Bu zamanlarda olduğunu hatırlıyordum çünkü, gecelerce karanlıklarca dinlemiştim çünkü sesini. 29'undaymış bu ayın. Demek ki onun da günü gelmemişti. O zaman cidden bu sefer evren bana ne demeye çalışıyordu? Bilemedim.
Neyse sinirimi bozan şeyi ise anlatmayacağım. Yine salaklık, yine para kaybetmek, yine kendi kendime oturduğum yerde zarara uğrayış. Ama kendime hatırlayıp, yeniden sinirimi bozmayacağım. Sadece bu artık son salaklığım olsun istiyorum. Öyle dua ediyorum. Bu sonuncusu olsun. Böyle salak ben'e son bir veda ediş gibi. Hadi bunu da yaptım, olsun ders aldım, olsun.
Aslında geçen sene başlamıştım böyle her ay yeni çıkan müzikleri gün gün çıktığı gibi dinlemeye ve oo ne varmış ne yokmuş diye bakmaya ama tam sistemli bir şekilde neyi beğendim diye kayıt tutmaya başlamam bu senenin başında oldu. Sonra dedim madem tam kayıt altında tutmuş olayım, burada paylaşayım. Ama tabi araya hayat girdi, kader girdi, Ocak ayının son gününde tamam yazayım diye düşündüğüm şey her ay birike birike bugünlere geldik.
Ocak ayı içinde çıkan yeni "k-music" parçalarından hoşuma gidenler böyle o zaman. Yargılamayın. Dinlemeye çalışın (ya da izlemeye işte her neyse).
Zerobaseone grubu, 2023'te çıkış yapmış bir erkek grubu. Yaptıkları müzik beni çok sarmadığı için pek de dinlemiyorum açıkçası. Arada yeni bir şarkı çıkardıklarında hımm neymiş diye bakıp, kapatıyorum. O yüzden bu şarkıyı aşırı aşırı sevdiğim bir dizi olan "Study Group"u izlerken duyduğumda aklımın ucuna bile gelmemişti Zerobaseone'dan iki üyenin söylüyor olabileceği.
Şarkıyı ne kadar sevdiğimi, günün her saatinde açıp dinlediğimi, havaya girdiğimi, yolda arabada öylesine durup dururken açıp dinlediğimi söylesem inanır mısınız? Bazen böyle arada bazı şarkılara takıyorum.
Şarkıyı gruptan Seok Matthew ve Park Gun Wook söylüyor. İkisini de tanımıyorum, biri 23 diğeri 20 yaşında daha. Ama şarkıyı ilk duyduğumda eskiden, ben çok daha gençken, rap daha rap olmaktan çıkmamışken ve Eminem filmlerde oynarken yapılan şarkılar gibi gelmişti. Çocukları görmeden şarkıyı dizide duyan hemen hemen herkesin de aklına gelen bu olmuş gördüğüm kadarıyla. Bu da çocukların hakkını teslim etmek gerektiğini gösteriyor.
Şimdilik anlayacağınız bu şarkıya tapıyor gibi bir şeyim.
2. Minnie – HER ve Blind Eyes Red
Minnie, eski adı Gidle, yeni adı sadece idle olan kız grubunun bir üyesi. Taylandlı, gerçek adı Nicha Yontararak gibi bir şey (aslında daha uzun ve uğraştırıcı sanırım, Taylandlıların hepsi böyle isimlere sahip gibi görünüyor). Tek başına şarkı söylerken görüp, woow dedikten sonra bu kimdir necidir diye araştırırken dahil olduğu grubu keşfettiğim kişi aslında Minnie. Yani onun sayesinde Gidle'ı keşfettim ve dinlemeye başladım. Sonrasında aynı gruptan Yuqi'yi daha çok sevmeye başladım ama orası farklı bir günün hikayesi.
Daha önce birkaç şekilde single şarkıları ve dizi soundtracklerinde yer almışlığı var ama Ocak ayında ilk EP'sini çıkardı. "HER" isimli ve 7 şarkıdan oluşan albümü baştan sonra dinleyebildiğim ve keyif aldığım albümler arasına eklemiş oldum ama albümdeki aynı isimli bu şarkıyı özellikle sevdim.
Sözlerine bakmasak bile çok eğlenceli ve akılda kalıcı. Albümdeki tüm şarkılarda söz yazarlığı ve bestecilik yapmış durumda Minnie.
"Albümün başlık parçası "HER", Minnie'nin kendini keşfetme yolculuğunu özetleyerek albümün kalbi olarak hizmet ediyor. Şarkı, halk tarafından nasıl algılandığı ile gerçek benliğinin birçok gizli katmanı arasındaki karşıtlığı araştırıyor." diye yazmış bir İtalyan web sitesinde. Ama o kadar da takılmayalım anlamına bence. Ben dinlerken çok eğleniyorum, sanırım beğenmemin asıl sebebi bu.
Bu şarkı ise Minnie'nin "siren"vari havasına, sesine bir saygı duruşu gibi. İnsanın arada böyle açıp da kendini başka bir boyutta, başka bir hayatta hissedebilmesi ve kendi kendine hayal kurabilmesi için çok iyi bir tona sahip gibi geliyor bana. Böyle şarkıları, böyle dinlerken başka biri olabildiğim melodileri, hikayeleri çok seviyorum ben.
3. GoT7 – PYTHON
GoT7'ın varlığından haberim vardı, o konuda yalan yok. Ama hiç dinlememiştim, ilgimi çekmemişti bir şekilde yani bunca yıl. Çünkü şöyle bir durum var ve çok net: Çoğu sanatçıyı grubuyu canlı dinlemekle albümdeki kayıtlarını dinlemek arasında acayip fark var. Ben birçok şarkıyı albüm kaydı olarak duyduğumda müziği, sanatçının sesini, şarkı için önemli olan her şeyi birbirine girmiş bir gürültü karmaşası olarak duyuyorum genelde. Bu yüzden canlı olarak ya da ne bileyim konser kaydı gibi bir yerde dinlediğimde yuh bu şarkı çok güzelmiş ama dediğim o kadar çok parça oluyor ki. İşte GoT7 için de bu durumu yaşadım bir anlamda. 2016'dan beri içine daldığım bu k-music dalgasının içinde tabiki rastlamıştım şarkılarına. Ama hiç benim kulağıma iyi çalınan tipte gelmemişlerdi.
Pandemi döneminde gruptan Jackson Wang'ın "100 Days" klibinin görünce beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Benim için inanılmaz bir şeydi o zaman. Haa bu o gruptan mıymış falan deyip, konuyu kendim için kapatmıştım. Sonra arada JayB'nin şarkılarına denk geldim, dinlendim de ama yine çok sarmamıştı.
Grup olarak oldukça ilginç ve kilometre taşı bir hikayeleri var ama o da başka bir günün oldukça uzun bir hikayesi. Taa 2014'te kurulmuş bir grup. Ocak ayında "Winter Heptagon" isimli yeni albümleri çıktı, 9 parça içeriyor. Artık kaçıncı albümleri, ne sayılıyor bilmiyorum. Albümün her bir parçasını bir üye yapmış (ama hep beraber söylemişler tabi). Bu ilk parça "Python" Bambam isimli üyenin parçası (başka bir Taylandlı kardeşimiz daha).
Bu şarkıya rastlamamla gruba dikkat kesilmem bir oldu. Şarkıyı çok beğendim, kendime engel olacak değilim. Alt kısımda süregiden tempo ya da melodi her ne deniyorsa, benim için çok keyifli. Şarkının barındırdığı anlam için şöyle yazmışlar bir yerde: "Piton sadece aşkın pençesinin metaforu değil; aynı zamanda savaşamayacağınız duygulara yavaş ve kaçınılmaz bir şekilde teslim olmanın da sembolü." Bu sebeple anlamı ya da sözleri benim için çok bir önemli değil (yani beni yakalayan yeri orası değil).
"Piton, dişlerini çıkarmadan önce bir ninni gibi başlıyor." diye yazıyor aynı yerde. Beni yakalayan da tam olarak bu işte. Şarkı katman katman ilerliyor, her bir üye ile değişik bir tarza yavaşça dokunup, nazikçe ilerliyormuş gibi görünüp, dalgalara kapılmamı sağlıyor.
En çok Jackson'ın bölümlerinde (en başta 0:21'de başlıyor mesela) çok mutlu oluyorum. Jackson'ın hemen ardından Jinyoung'un başladığı kısımlar ise mutluluğum tavan yapıyor. Ki bu iki kısım sanıyorum nakarata giden köprüler oluyor. Nakarattan daha çok seviyorum bu köprü kısımlarını. Nakaratın ikinci kısmında Yugyeom'ın da söylediği kısımlar ayrıca favorim.
Bu şarkı ve bu albümleri sayesinde youtube'da grubun canlı kayıtlarını, çıktıkları programları, yaptıkları delilikleri izlemeye başladım. Ve bunca yıl neler kaçırmışım dedim. Çok eğlenceli, samimi, iyi çocuklar olduklarını gördüm. Yaptıkları müzik her zaman bu derece hoşuma gider mi şimdiden bilemiyorum tabi ama onları takip etmeye devam edeceğimi biliyorum.
4. Kickflip - "Mama Said (뭐가 되려고?)"
Kickflip grubu Ocak ayında çıkış yaptı, JYP'nin yeni erkek grubu. Son yıllarda çıkan grupların hep böyle isimleri oluyor, mantık nedir bilemiyorum. Çıkış şarkılarından önce "Umm Great (응 그래)" diye bir parça yayınlandı, benim için sinir bozucuydu açıkçası müzikal olarak. Sonra bu "Mama Said" çıkış parçaları olarak yayınlandı. Hoşuma da gitti açıkçası, arada dinleyebilirim. Eğlenceli yani. Ama genel olarak baktığımda şimdilik bu grubun müziğini dinleyemem gibi görünüyor.
5. Crezl – Hakuna Matata
Crezl 2023'te çıkış yapmış bir grup. "Çapraz vokal dörtlüsü" diye tanımlanıyorlar ki tam olarak ne anlama geldiğinden emin değilim. Ama sanırım bu anlamadığım şey tam olarak bu şarkıda beğendiğim şey. Bu şarkı, ilk ve şimdilik tek dinlediğim Crezl şarkısı. 2023'te çıkış yapmışlar. Bu 4 şarkıcıdan biri şarkı içinde pop gibi söylerken öbürü operaya doğru yöneliyor, bir diğeri daha trot gibi söylüyor derken altta zaten devamlı bir geleneksel kore müziği devam ediyor. Şarkının sözleri daha çok bir gaza getirme, haydi koçum yürü be biz geldik tarzı bir şeylerden oluşuyor o yüzden çok da takılmayalım. Eğlenceli sonuçta. Ama işte asıl demeye çalıştığım ise bu şarkının bu geleneksele yaslanan altyapısı beni cezbeden. Çünkü sanırım elimde olmadan gördüğüm tanıştığım her kültürün bir şekilde geçmişini, temellerini, geleneksel halini daha çok canım çekiyor.
6. Onew- winner
Onew, 2008'de çıkış yapan Shinee grubunun bir üyesi. Ben açıkçası Shinee dinlemiyordum, dinlememiştim yani. Sadece diğer birçok efsanevi gruptan haberim olduğu gibi onlardan da haberim vardı. Üyelerini de üstünkörü tanıyordum isimlerinden. Bir Taemin'in solo işlerinden biraz daha haberim vardı haliyle, bir de Minho'yu dizilerde falan görüyordum. Bu yüzden Onew'ün ki gerçek adı Lee Jingi, bu albümüne rastlayınca çok da bir fikrim olmadan dinlemeye başladım. Tüm albüm (ismi Connection), baştan sona çok hoşuma gitti. Gerçek anlamda benim için dinlenebilir, anlamlı şarkılardan oluşuyordu. Bir pop albümünden bekleyebileceğiniz kalitede bir albümdü işte baştan sona. Ama özellikle bu şarkı, Winner, dinlerken bir yandan içimi acıttı, bir yandan düşüncelerimi savurdu oralara buralara, boğazımı düğümledi, gözyaşlarımı gerilere iteledim durdum dinlerken.
"If I turn back time/Will I be able to correct my life?/Will I be able to put/Things back to where they belong?" diye başlıyor şarkıya Onew. "Is the dice of fateJust all about probability?/Our lives were sometimes unbearably cruel" diyor. Şarkı boğazıma kırık cam parçaları doldurarak başlıyor yani. Tam yutkunamazken bağırıyor birden "But, we're still young and wild and free" ve kendimi yumruklamak istiyorum. Kafa tutmaya, ayağa kalkmaya çalışıyor sonra "Raise your head and yell at the sky/I'm not going back/As long as the traces of my fights remain//I'll go through all of these/Even if I fall down, I'll get back up, I'll smile and ask you/Now, who's the winner?"
"Don't blame yourself, put the past behind you/Smash all your regrets and burn them away/Now I kind of feel like myself/Even if we get lost a bit, we get back on the right track in the end" diyerek güç veriyor. Ve sonunda "Who else but me can be the winner?" diye bağıra bağıra bitiriyor şarkıyı.
İnsanın 40'ına yaklaşmışken hala böyle hissediyor olması mümkün mü bilemiyorum tabi ama.
"Who else but me?"
7. Wei – Not Enough
Wei, 2020'de çıkış yapmış bir erkek grubu. Daha önce mutlaka denk gelip dinlemişimdir ama hoşuma gitmediğin dikkatimi çekmemiş de olabilir. Bu Ocak ayında çıkan yeni albümleri "The Feelings"in "Not Enough" parçasını ise duyduğum anda sevdim. Aslında oldukça normal sayılabilecek bir pop şarkısı. Sözleri de her zamanki gibi bir aşk şarkısının sözlerine sahip. Ama sevdim şarkıyı dinlemeyi.
8. Ari k – in the wake of losing you
Kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok Ari K'in. Şarkıyı dinledim ve normalde bu şekilde ballad tarzı mı deniyor artık işte bu tarzdaki aşırı yavaş, içli...şarkıları sevmiyorum artık. Ama bunu dinlemek iyi geldi. Bilmem belki de sesinin oldukça iyi olmasının etkisi vardır.
Yok ama asıl albüm kapak resmi aşırı hoşuma gitti, onun mu etkisi ki?
Kendimle gurur duyayım mı? Tam bir hafta sonra yine blogun başına oturabildiğim için. Neyse, hayatımda yolunda giden tek şey olarak dursun burada.
Geçen hafta boyu işe gittim tabiki. Ofisteki masamın altına sehpa çekip, ayağımı onun üzerine uzattım bu tüm hafta boyunca. İlk gün öğlende bir çıkayım yürüyeyim bakayım parka kadar dedim, daha parka ulaşamadan ayağım acıyordu. Zar zor döndüm ofise topallayarak. Bir an geliyor geçmiş gibi hissediyorum, yürüyüp gidesim geliyor. Ama yürümeye başlayınca da iyileşmemiş olduğunu görüp, sinirim bozuluyor. Sonraki günler binanın önündeki ağaçların altında oturabildim yalnızca. On beş adım. Maksimum dayanabildiğim mesafe oydu. 3 hafta oldu neden hala geçmedi kırılmamış çatlamamış bir şey, delirtici.
Yine doktor kontrolüm vardı bu hafta. Kontrol sırasında her şey iyi gibiydi, sonra kan sonuçlarım çıkınca doktorum işlemi bir ay daha ileriye attı. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi bilemiyorum. Tüm bu durumun psikolojisiyle de baş edebildiğimi sanmıyorum açıkçası. Doktorun muayenehanesinde herkesle gülüşüp, konuşuyorum, iyiymişim gibi oluyor. Yani üstüne düşünmediğimi düşünüyorum. Ama oradan çıkıp, sokaktaki insanları, gökyüzünü ağaçları, dükkanları falan görmeye başlayınca bir şey oluyor. Cumartesi günü de oradan çıkıp eve gelene kadar ağlamamak için kendimi nasıl tuttum yollarda bilmiyorum. Yolun ortasında çöküp ağlamak istedim. Eve kadar tutup sonra, evde saatlerce hıçkıra hıçkıra ağladım. Belirli bir şekilde düşünerek değil, bilmiyorum, öyle geldi.
Aynı cumartesi işte, doktora bu sefer arabayla gitmedim. Dedim ki hava güzel, ayağım da bence fena değil, şöyle bir hava almış olurum he olmaz mı? Çıkışta Kızılay'a yürümeye başladım. Başta iyi bir fikirmiş gibiydi ama ilk on beş dakikadan sonra topallamaya başladım yine. Tabi bir de yukarıda da dediğim gibi ağlama isteğiyle yutkunarak yürümeye çalışmak hiç güzel bir deneme olmadı haliyle. Üstüne bir de bu uçuşan şeyler var ya her baharda, hah işte onlardan da bana bir şeyler olmaya başlamasın mı? Burnum musluk gibi su halinde akmaya başladı. Cuma akşamı da Ce ve N ile dışarı çıkmıştım. Üniversiteden sonra herhalde ilk defa 12'ye kadar falan oturmuş olduk. Ama bu ihtiyar beden kaldıramadı herhalde, ertesi gün - doktora gittiğim gün işte - başım tuttu bir de. Ağrıdan bayılmak üzereydim bir yandan eve geldiğimde. Hem ayağım acımış, hem ağlıyorum, hem de başım çatlıyor. Yeteri kadar ağladıktan sonra yapılması gerekeni yaptım, duş aldım, çay demledim ve açıp en eskilerden bir tane kore dizisi açtım.
Boys Over Flowers'tı açtığım dizi cumartesi günü. Hallyu fırtınasının başlangıcında ben çok başka şeylerle uğraşıyor olduğumdan konunun asıl temellerini izlememiş durumdayım. Ekranda karşımda görünce açtım başladım. En başta çok çok çiğ geldi tabi. Sene 2009, kameralarda filtre yok, oyuncuların gözeneklerine dolmuş fondötenleri falan görebiliyorum. Şimdiki gibi herkese beyaz kapatıcıyı basmamışlar, herkes doğal esmer. Saçlar dayanılacak gibi değil, saçma sapan. Şimdinin kelli felli oyuncuları daha 20lerinin başında, zerre rol yapamıyorlar. Herkes repliğini söyleyip, duraklıyor bakıyor. Sahnelerde hiç bir akışkanlık yok, komik karakterler karikatürden daha karikatür. Ama yine de bir şeyler var, insan kendini izlemekten alamıyor. Mantığımı, aklımı, dikkatimi kafamın içinden çıkarıp, kanepede yanıma koyup izledim mi acayip keyif alıyorum. 6 bölüm falan izledim o gün tek oturuşta. Toparlanmamı sağladı.
Hafta başında da Another Simple Favor'ı izledim. 2018'deki ilk filmi ben 2019'un başında izlemiş, şurada da anlatmışım. O zamanki durumla şimdikinin bu kadar değişmiş olması ne tuhaf değil mi? 6 yıl önce izlediğim filmde neler olduğunu zerre hatırlamıyordum bu devam filmini açtığımda. Sadece keyif aldığımı hatırlıyordum ama olayları, hikayeyi tümden silmişim. O zamanlar Blake Lively hakkında herkes ne düşünüyormuş, ben ne düşünüyormuşum, şimdi ne hale geldi değil mi? Neyse, bu film ilki gibi hissettirmedi tabi. Anna Kendrick dışında ilk filmde beğendiğim herkes burada bana ıyk dedirtti mesela. Habire bir her karakterin küfretmeye çalışması, habire bir bel altı, her şeyin saçmalık olması falan...dayanılacak gibi değildi benim açımdan.
Haa bir bölüm de Resident Playbook izledim arada. Son zamanlarda çok önüme düşüyordu editleri, sanki aşırı tutulmuş gibi görünüyor. Bir de Kore'de çok beğenilen, sezonlarca yapılan Hospital Playlist dizisinin spinoff'u olduğundan merak etmiştim. Hospital Playlist'leri de izlemedim gerçi, 2020'de denk gelmemişti işte bir türlü. Neyse, bu Resident Playbook pek sarmadı açıkçası. Bir bölüm izledim diyorum ama o bölümü de bitiremedim ne yalan söyleyeyim. Karşımda çok iyi bir dizi olduğunu görebiliyordum ama içim almadı ne bileyim.
Bugün de tüm gün evi topladım. Ayağım ağrıdıkça oturup, The Haunted Palace'tan yayınlanan bölümlere yetişmeye çalıştım. Dediğim gibi en azından bu hafta da buradayım, bir iki satır da olsa yazabiliyorum ve şimdilik bu kadarı bile kendimle gurur duyabilmek için yeterli.