japanese tv series etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
japanese tv series etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Ekim 2025 Perşembe

Cinderella Closet [シンデレラ クロゼット] (2025) - 12 bölümlük sevimli bir değişim hikayesi


 Ailesinin lahana çiftliğindeki evinden Tokyo'ya üniversite okumak için gelen Haruka, sevimli mi sevimli, hayat ve neşe dolu bir genç kız. Büyüdüğü küçük kasabada lise okurken hep hayalini kuruyor Tokyo'da üniversite okumanın. Günü gelip büyük şehre gidebilince artık dilediği gibi makyaj yapacak, okul giysilerinden kurtulacak, güzel şeyler giyecek, lezzetli kahveler içecek ve arkadaşlarıyla keyifli bir üniversite hayatı geçirecek. Bu sevimli hayallerle geliyor Tokyo'ya ama birkaç sene geçip de bir gün durup bakıyor ki haline, hiçbir şey hiç de hayal ettiği gibi gitmiyor. Tüm o şeyleri hayal eden neşeli kız gitmiş, yerine her sabah evden koşturarak çıkan, saçı başı dağınık, üstünden dökülen giysileri ve bez ayakkabısıyla okula koşturan, sonra yarı zamanlı işinde saatlerce canı çıkana kadar çalışan ve sonunda gecenin bir yarısı dağınık, iç karartıcı evine girdiği an kendini yatağa atan soluk yüzlü bir kız gelmiş yerine. Bu nasıl oldu, ben nasıl böyle oldum diye düşünürken yolda biriyle çarpışıyor. Çarpıştığı kız o kadar güzel, o kadar bakımlı, parıl parıl görünüyor ki tam da Haruka'nın kendi için kurduğu hayallerdeki gibi.

Bu kızı görmesiyle değişmeye karar veriyor. İtici gücü de yarı zamanlı işinde (kafe-restaurant tarzı bir yerde garsonluk) iş arkadaşı olan Keisuke'ye hislerini açıp, çıkma teklif etme isteği oluyor. Uzun zamandır Keisuke'den hoşlanıyor kızımız ama diyor ki bu noktada kendi kendine önce hayal ettiğim gibi güzel giyinen, güzelce makyaj yapıp kendine çekidüzen vermiş bir kız olacağım, ondan sonra da hoşlandığım çocuğa açılacağım. Ve sokakta çarpıştığı güzel kızla bir daha karşılaştığında yalvarıyor ona bana öğret öğret diye. Böylece başlıyor Haruka kızımızın ve etrafındakilerin kendileriyle ve dünyayla ilgili bir şeyler öğrenme ve değişme yolculuğu.

Bu yolculuğu anlatan Cinderella Closet [シンデレラ クロゼット], Japonya'nın TBS kanalında 24 Haziran'dan 16 Eylül'e kadar 20'şer dakikalık 12 bölüm şeklinde yayınlanan bir dizi. Wakana Yanai tarafından yazılmış çizilmiş bir mangaymış aslında. Bessatsu Margaret adındaki shojo manga dergisinde haziran 2019'dan ocak 2022'ye kadar yayınlanmış.

Manga serisinin kapakları

Dizi adından da anlaşılabileceği gibi bir Cinderella hikayesi. Yani hikayenin temel fikrini alıp, çok başka bir şekilde anlatan bir başka hikaye bu da tüm diğerleri gibi. Benim için ayrı bir önemi var, başından sonuna izleyebildiğim ilk Japon dizisi oldu Cinderella Closet. Kore dizileri izlemeye başlayan insanlar genelde ne olduğunu anlamadan kendilerini Çin ve Japon dizilerinde, hatta diğer uzakdoğu dizilerinin arasında bulurlar. Ya da tam tersi, Çin dizisi izlemeye başlayanlar gayet doğal bir akış içinde diğer uzakdoğu dizilerini de izlemeye başlarlar. Benim için hiç böyle olmamıştı bu seneye kadar. Yani denedim, denemedim değil. Dünyada birçok ülke ve birçok hikaye var, 8000 km ötedeki bir minik ülkenin hikayeleri bana bu kadar içten gelmişse belki başka bir dolu kültür de vardır böyle değil mi diye düşündüm hep ama bir türlü izleyemedim sonra her denediğimde. Çince'yi hala duymaya dayanamıyorum mesela, bir türlü kabul edemiyor kulaklarım ama kim bilir belki onun da zamanı gelir. Korece'ye o kadar alışınca artık hiç yabancı bir dil gibi gelmiyor ya mesela, o his beni izlediğim şeylerin içine çekebiliyor veya içinden atabiliyor. Birkaç Çin dizisini açıp bakmayı denediğim oldu geçen yıllar içinde. Bir tane Tayvan dizisini ciddi ciddi izlemeye çalıştım, hatta burada da bahsetmiş olmalıyım (haa şurada). Ama kulaklarıma gelen sesler tuhaf olunca o kadar ilgi çekici hikayeler bile izlenemez oldu gözümde. Japonca diğerleri gibi o kadar da ayrıksı, rahatsız edici gelmedi mesela. Sesler kötü değildi, Japon dizilerinde bana daha tuhaf gelen bir hava vardı. Adını koyamadığım bir soğukluk, bir duvar. Birkaç tanesini ciddi ciddi açıp, ancak birer bölüm izleyebildim geçen zaman içinde. O yüzden birkaç hafta önce öylesine önüme düştüğünde hikayesine falan hiç bakmadan açıp izlemeye başladım Cinderella Closet'ı. Hiç düşünmeden. Sadece posterini görüp, posteri de değil, Netflix'teki tanıtım resmini görüp, açtım sadece. Hep dediğim gibi, her şeyin bir zamanı var ve Japon dizilerininki de şimdiymiş demek ki.

Tabiki izlemeye başlamak o kadar da yumuşak bir macera olmadı. İlk başlarda duyduğum her şey rahatsız edici olmasa da tuhaftı. Herkes bağırarak veya çığlık atarak konuşuyor gibiydi. "Eyyyy, hooooyyy, höööööyy" diye tepkiler verip duruyorlardı. Normal konuşmaların arasında, normalde bıcı bıcı konuşan karakterler. Tuhaftı. Kızlar istisnasız animelerdeki gibi konuşuyordu. Aşırı tiz bir sesle, acayip yapmacık bir sevimlilikle (tabi bunlar ilk izlenimlerimdi, alıştıkça ve hikayenin içine girdikçe bu düşüncelerim değişti). Ama en ilginci ki dizi bittiğinde de böyle düşünmeye devam ediyordum, kafa yapılarındaki farklılıktı. Gerçekten çok ilginçti durumlar karşısındaki davranışları ve düşündükleri. Bunca yıldır neler izledim, tamam aşırı çeşitlilikte kültürün hikayelerini izledim sayılmaz ama nereden baksam Amerikan kültürüne, İtalyan kültürüne, Britanya kültürüne ve en nihayetinde Kore kültürüne izleye izleye alıştım. Kafa yapıları artık tanıdık ve dahası bazılarında gerçekten büyüdüğüm, yaşadığım kültürün izlerini de bulabiliyorum. Ama Japon kültürü, sadece bu ilk izlediğim dizinin kısıtlı bakış açısıyla ilk anda çok çok farklı geldi. Kültürü mü denir onu da tam bilemedim, daha çok kafa yapısı, dünyayı ve duyguları algılayışları. Birçok durumda bir karakter karşısındakine bir şey dediğinde diğerinin buna tepkisi veya hissettikleri bana çok tuhaf geldi mesela. Algılayamadım ya da anlamlandıramadım. Ama izlemesi ve böyle de bir dünya varmış demesi çok keyifli geldi.


Sadece bu kafa yapısı, bakış açısı da değil ilginç olan bu arada. Konusu. Şu an bu satırları yazarken ikinci Japon dizimi de bitirmiş olarak söylüyorum, hakikaten çok değişik geldi bana bu Japonların anlattıkları hikayeler. Cinderella Closet adından da anlaşılabileceği gibi bir Cinderella hikayesi dedim mesela ama burada "fairy godmother"ımız bir "cross-dressing" insanı. Böyle hiç duymadığım, yeni yeni kavramlar, durumlarla tanıştırdı işte beni bu Japon dizileri. Sevimli kızımız Haruka'nın yolda çarpıştığı ve çok beğendiği kız, aslında kız gibi giyinip, peruk takıp makyaj yapan bir erkek olan Hikaru. Sokakta çarpışıp karşılaştıkları sahnede - dizinin içeriğinden hiç haberim olmadan açıp izlediğim için bir fikrim yoktu - aa ne güzel kızmış demedim ben de Haruka ile birlikte, ne kadar ilginç bir kız bu dedim. İpincecikmiş de, hımm dedim. Sonra bölüm ilerledi, Haruka ve bu ilginç kızı izlemeye devam ederken bir yandan da bir kafa karışıklığıyla devam ettim. Duvarda azcık yamuk duran bir tablo ile bir odada oturmak gibi bir şeydi, tablo tam önümde olmasa da orada duvardaydı ve ben anlam veremediğim bir şeyleri hissederek öylece oturuyordum gibi bir durumdu. Sonunda Hikaru'nun peruğunu çıkarıp, makyajını temizlemiş halde Haruka'nın karşısında belirmesiyle ben de haaa diyerek rahat bir nefes aldım.


Bu noktada durumun ilginçliği de beni izlemeye çeken etkenlerden biriydi. Hikaru böyle kadın giysileri içinde, saçıyla makyajıyla dolaşıyor ve herkes çok normal bir şekilde karşılıyordu. Yapamaz ya da yapmamalı diye düşündüğümden demiyorum, bu ülkede doğup büyüdüğüm için haliyle ilk tepkim nasıl ya oluyor. Bu "nasıl ya" tepkisi de Hikaru'ya değil zaten, ona şaşırmayanlara ve hikayenin içinde bunun çok doğal bir şekilde ilerlemesine. Tabiki diziler filmler aşırı gerçekçi toplum aynaları değiller, hangimiz kahvaltı sofrasına aşkı memnu'dakiler gibi oturuyoruz ya da Kapadokya'da kaç tane ağalı konaklı var? Bu dizi de bu hikaye ve karakterler de Japon toplumunu kültürünü tam olarak göstermiyordur da ne bileyim en azından Hikaru'nun burada evden kafasını çıkardığı anda cinayete kurban gitmesi neredeyse anayasa gibi bir şeyken Tokyo sokaklarında markete gidebiliyor, kafede oturabiliyordur.


Hikayemiz Haruka kızımızın, bu Hikaru'nun kendisinden makyaj yapmayı, güzel giyinmeyi ve en önemlisi kendine güvenmeyi öğrenmesiyle devam ediyor. Hikaru böyle Haruka kızımızın hayatında sıradışı bir peri anne olarak belirmiş gibi görünüyor ama aslında herkesin birbirinin hayatına dokunup, düzelttiğini, geliştirdiğini görüyoruz. Haruka üstüne örtülen ölü toprağından sıyrılırken Hikaru da aslında ne istediğini, kim olduğunu öğrenmeye başlıyor. Hikaru'nun ailesi oğullarını her ne olursa olsun sevebileceklerini öğreniyor. Haruka'nın hoşlandığı iş arkadaşı Keisuke kendisinde nelerin yanlış olduğunu ve neyi düzeltmesi gerektiğini görüyor.


Dedim ya çok değişik bir dünyaya adım atmış oldum bu diziyle. Sadece bambaşka bir kültüre, ülkeye ait olmasından mıdır bilemiyorum da. Görünüşte aşırı kaliteli ya da büyük bir bütçeye sahip görünmüyor dizi, bu yüzden çok çok özenli bir çekimi yok haliyle. Oyuncular da genç olduğundan hatta çoğunun daha ilk işlerinden biri olduğundan ortam o kadar da oyunculukların havada uçuştuğu, yeteneklerin birbirine çarpıştığı bir durumda değil. Yani çoğu zaman kaskatı durup, repliklerini söylemeyi bekledikleri, hah şimdi duygu göstermeliyim diyerek rol yaptıkları ama yine de sevimli ve çabalarının takdire şayan olduğu bir ortam. Böyle de bir hikayenin içinde beni asıl şaşırtan ve etkileyen, tüm hikayeyi bitirince aslında ne kadar iyi yazılmak istenmiş ve anlatılmış karakterleri izlemiş olduğumdu.

Mesela Haruka'yı ilk tanıdığımızda çok neşeli, aşırı sevecen ve umutla dolu. Neredeyse lalalalala diyerek kırlarda dolaşan Pollyanna gibi görünüyor. Sadece hayat biraz yormuş ve enerjisi tükenmiş gibi. Ama tamamen mutlu bir insan aslında. Herkesi, her şeyi iyi karşılıyor. İçindeki iyiliği etrafına da yansıtıyor. Makyaj yapabilmeyi, giyinebilmeyi öğrenmek isterken de dizi bize sanki kendine güveni yokmuş da değişmek istiyormuş gibi gösteriyor ilk başta ama aslında Haruka tamamen kendine güveni olan bir genç kız. Yani bakarsak hoşlandığı çocuğa çıkma teklif etmeyi düşünüp, tasarlayacak kadar kendine güveniyor. Ya da herhangi bir durumda aklından geçenleri, hissettiklerini söyleyebilecek kadar, bir haksızlık varsa kendini ve başkasını savunabilecek kadar kendine güvenli ve açık aslında. Dahası tüm bu güvenini ve sevgi dolu oluşunu ailesinin en başından beri öyle oluşundan aldığını da anlıyoruz bir noktada. Bana böyle bir karakterin nasıl değişik ve ilginç ve de inanılmaz geldiğini anlayabiliyor musunuz? Bu derece sağlıklı bir aileyi ve onların bu derece sağlıklı bir şekilde yetiştirdikleri bir çocuğu görmek aklımın alamayacağı bir şey çünkü.


Hikaru'nun akıl yapısı, kişiliği de ilk etapta çok yabancı gibiydi bana. Ama hikayenin katmanları açıldıkça ve diğer karakterlere ilişkileri belirdikçe onun da o kafa karışıklığı, yaptıklarını neden yaptığı, hissettiklerinin karmaşıklığı çok daha anlaşılır ve belirgin oldu benim için. Cinsel yöneliminden bağımsız olarak kadın gibi giyinmesinin aslında kocaman bir zırh olduğunu anlattı dizi. Akıl olarak Haruka'nın ailesi kadar sağlıklı olmayan ailelerde yetişmek zorunda kalan her bahtsız çocuk gibi onun da dış dünyaya karşı koyabilecek bir zırh geliştirmiş olduğunu görüyoruz böylece. Dizinin ve oyuncunun ve belki de kamera arkası ekibinin en iyi yansıttığı şeylerden biri de buydu zaten. Kadın kıyafetleri, saçı makyajı içinde Hikaru çok daha kendine güvenli görünüyor. Ekranda karşı konulamaz bir dağ gibi beliriyor. Herkese ve her şeye kocaman bir duvar gibi davranıyor. Erkek kıyafetleri içindeyken ise çok daha kırılgan, çok daha narin ve kendini sakınıyor bir hali oluyor. Bu halde tamamen yara alabilir gibi, daha çok duygusu var gibi oluyor.

Böyle bir hikayeyi ve böyle karakterleri ilk defa izlediğim için tüm bu kafa karışıklığıma ve duygu karmaşama rağmen çok mutlu oldum, çok keyif aldım. 2016'da açıp da ilk Kore dizimi izlemeye başladığımdaki şeyleri hissettim yine. Onca yıldan sonra artık hiçbir Amerikan dizisinin vermediği keyfi aldım yeniden.  İnsan yeni bir şeylerle tanıştığında o tedirgin ama heyecanlı mutluluğu hissediyor ya en başta, hah işte o çok hayatı yaşanır kılan bir şey. 

Cinderella Closet [シンデレラ クロゼット] (2025) - 12 bölümlük sevimli bir değişim hikayesi

 Ailesinin lahana çiftliğindeki evinden Tokyo'ya üniversite okumak için gelen Haruka, sevimli mi sevimli, hayat ve neşe dolu bir genç kı...