Ben bunu anlatmaya nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Nasıl bir şey izledim, aylar sonra hala düşündükçe düşüncelerimin içinde kayboluveriyorum. Belki hep aynı türden şeyleri izliyormuşum gibi görünüyordur artık, o aynıların içinde böyle bir şeye rastladığım için eh tabi değişik gelir diyebilirsiniz. Ama ben bu "aynı" şeyleri izlemeye, tüm o "değişik" ne var ne yoksa izlediğim uzun yılların neticesinde ulaştığım için sanırım az biraz da olsa bir yetkinliğim var. Değil mi?
"Moving" bir webtoon uyarlaması. Güney Koreli manga/cartoon/webtoon sanatçısı (ne denir bilemediğimden sıraladım) Kang Full'un 2015'te yayınlanmış bir webtoon'u. Dizinin senaristi olarak da görev almış sanatçı. 1976 doğumlu olduğunu da hesaba katarsak şimdiye kadar birçok webtoon, resimli kitap ve manhwa ortaya çıkarmış.
Temelde hikayemiz aynı liseye giden 3 genci odağına almış bir süper kahraman hikayesi. İlk gencimiz Kim Bong Seok, şehir merkezinden uzakta bir katsu restaurantı işleten annesiyle yaşayan üzümlü çörek gibi bir çocuk (cümleye genç ile başlayıp çocuk ile bitirmem de kafamın karışıklığını göstersin). Bong Seok henüz nasıl kullanacağını bilemese ve kontrol edemese de uçuveriyor. Gücü bu. Diğer gencimiz Lee Kang Hoon'un annesi ve babası minik bir dükkan işletiyor. Babasında biraz zeka geriliği mi denir, doğuştan gelen bir durum var, bir çocuğun sosyal becerilerine ve aklına sahip. Kang Hoon okulda çok kimseyle konuşmuyor, derslerine odaklanmış durumda, sınıf başkanı ve çok güçlü. Onun gücü de fiziksel güç yani. Dönemin ortasında diğer gencimiz transfer oluyor sınıflarına: Jang Hee Soo. Hee Soo da tavuk restaurantı işleten babasıyla yaşıyor, önceki okulundan bir kavgaya karıştığı için atılmış. 17 kişiye karşı tek başına dövüşüp, hepsini bir güzel benzettiği için. Hee Soo kızımızın da özelliği yaralanmaması. Yani yaralanıyor da iyileşiveriyor hemen. Kolunu kırıyorsunuz, iki dakika içinde bitişiyor. Yüzünü kesiyorsunuz, şıp kesik iyileşiyor.
Bu sahnenin hissettirdiklerini anlatamam |
Bu üç gencin yanında başka başka süper güçlü kahramanlarımız da ortaya çıkıyor tabi. Bunların peşine düşen kötüler de geliyor. Gençlerimiz ailelerinin öyküleri de dahil oluyor sonra. Neredeyse her birinin anne babasının gençliklerine de yol alıyoruz bölümler ilerledikçe. Ama böyle anlattığım gibi anlatmıyorlar hikayeyi. Ya da şimdiye kadar gördüğümüz o süper güçlere sahip kahramanlarınki gibi de anlatmıyorlar. Dizinin atmosferi bir süper kahraman hikayesi gibi değil. Karakterlerimizin hiçbiri o okyanusun öte yanındaki süper kahramanlar gibi davranmıyor, öyle konuşmuyor. Bunu size nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Böyle iliklerinize kadar işleyen bir hikaye izliyorsunuz. Önünüzdeki ekranda uçan kaçan kovalayan kırılan dökülen pata küte sökülen yıkılan patlayan bir dolu şey varken yine de bir şeyler içinize dokunuyor. Hani o koca koca bütçeli süper kahraman filmlerini izledikten sonra tüm o aksiyondan ve her şeyin aşırı fazla olmasından dolayı bir mala dönersiniz ya. Ama sadece gözlerinizin ve sesin yorgunluğudur. Beyniniz bir yarım saat içinde kendine gelir çünkü aslında bir şey düşünmemiş, heyecan dışında bir şey hissetmemişsinizdir. Hah işte bu diziyi izlerken de öyle bir şey olacak diye düşünüp açtım, sonra "hissetmeye" başladım. Düşünmeye. Yutkunmaya. Gülümsemeye. Önem vermeye başladım. Hikayenin kötülerine bile oturup, zırıl zırıl ağladım. Her bir karaktere ekranımdaki sarılıp, ağlaştım. İzlemeye başladığımda ilk 9-10 bölümü yayınlanmıştı, o yayınlanan bölümlerin hepsini izleyip güncele yetişebilmek için zombi gibi gezindim bir hafta. Ne yedim ne içtim ne kadar uyudum farkında olmadan yaşadım. Kafamda devamlı onlarla, hikayenin içinde işe gittim geldim, açtım izledim.
Bu sahneyi kalbimize kazıdık |
Dışarıdan belli olmayan birtakım tatlılıklar |
Müthiş bir kadroya sahip dizinin oyuncularının çoğunu da izlememiştim işin ilginci daha önce. Nasıl olabilirdi? Zo In Sung ile tanıştım (woowww), Han Hyo Joo ile tanıştım (o nasıl bir zarafet). Asıl kalbime kocaman oturan Ryu Seung Ryong ile tanıştım ki ben bu yaşıma kadar onun gibi bir oyuncuyu bilmeden nasıl yaşamışım? Umarım bir gün - çok da geç olmayan bir gelecekte - kendisiyle tanışıp, duygularımı ifade edebilirim.
Genç oyunculardan sadece Go Yoon Jung'u biliyordum haliyle, önce Law School ardından da Alchemy of Souls'dan. İlkinde üniversite öğrencisi, ikincisinde ise genç bir kadın olarak izlememe rağmen burada birden karşımda bir lise öğrencisi buldum. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum, gerçekten de küçülmüş gibi, lise öğrencisi gibiydi. Vücut dili bile değişmişti. Pofidik Bong Seok'umuzu canlandıran Lee Jung Ha'yı ilk defa gördüm mesela. Her izleyenin yüreğini ele geçirdi kendisi. Güçlü yumruklu Kang Hoon'u canlandıran Kim Do Hoon'u ise Today's Webtoon(2023)'ta bol travmalı bol sorunlu bir webtoon sanatçısı olarak izlemişim, hem de nasıl oyunculuğuna hayran kalarak. Ama o gencin bu çocuk olduğunu o kadar bölüm izlerken anlamadım, şu an çözüyorum. Onun da role girişi, değişimi takdire şayan yani. Gene de sanırım beni en çok etkileyen Kuzey'deki ekibin hikayeleri ve yaşadıkları oldu. Sonlara doğru ciğerim söküldü. Bu ne güzel hikaye yazımıdır dedim her bir anında, bu ne güzel oynayıştır dedim her bir sahnede.
Güzel posterler |
Sanırım diziyle ilgili beni tek rahatsız eden şey grafik boyutlardaki şiddet ve kandı. En sevdiğim hikaye arkına sahip olan karakter (yukarıda da dediğim Ryu Seung Ryong'un canlandırdığı) Jang Juwon'un tüm hikayesi kavga dövüş kan şiddet kemik kırılması göz çıkarması şeklindeydi. Hiç bitmedi. Başladı mı hiç bitmedi. Bir yandan oyuncuyu, karakteri izlemek istiyordum ama bir yandan da izlemeye dayanamıyordum. Ben uzun yıllardır kanlı şeylerden uzak duruyorum. Bu yüzden birden bu kadar doz bana fazla geldi. Ama bundan da keyif alan var sanırım, nasıl rahatsızlıklara ve psikolojiye sahipler bilemem tabi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder