Tomorrow X Together (TXT) grubunun bugün çıkan mini albümü The Name Chapter:Temptation'ın son parçasının ismi "Farewell, Neverland".
27 Ocak 2023 Cuma
TXT'nin "Farewell, Neverland"i (투모로우바이투게더 - 네버랜드를 떠나며)
23 Ocak 2023 Pazartesi
Xena ile Mitoloji Saati 5 : Xena:TWP 101 - Sins of the Past
En son Hercules'in ilk sezonunun finalinde, atına atlayıp, yavaşça uzaklaşırken izlediğimiz Xena'yı bu bölümün başında tepe bayır, atı Argo ile yol alırken buluyoruz. Yakılıp yıkılmış bir köye rastlıyor, Antik Yunan'da her an birileri bir yere saldırmış olabilir çünkü, bu insanlar nasıl gündelik hayatlarına devam edebiliyor belli değil. Neyse, Xena yıkıntılar arasında bir çocuğa denk geliyor, çocuk burayı savaşçı prenses Xena'nın yıktığını yaktığını söyleyince eski günahkarımız yeniden tövbeye başlıyor. Tüm zırhını, silahlarını çıkarıp toprağa gömüyor ve yola öyle devam ediyor. Ama dedik ya burası antik dünya, burada her an birisi hıırrrr diyerek birilerinin üstüne atlıyor. Nitekim Xena bu şekil 90'lar büstiyerle dolaşma modasına geçmişken başka bir köye saldırıldığını, oradaki kızların götürülmeye çalışıldığını görüyor. Tabiki müdahale ediyor, ancak büstiyerle çok zor. Bu aşamada Xena, günahlarından kurtulma ile ilgili ilk dersini alıyor. İyilik de yapacaksan silahınla, zırhınla ve kendin olarak yapacaksın. Bundan sonraki 6 sezon boyunca da bu derse göre davranıyor.
Gabrielle'in köyünde yaralarını sardıran Xena'yı köylüler tabiki ardından köylerinden kovuyor, çünkü ünü dört bir yana nam salan savaşçı prenses bu. Bu sırada Gabrielle'in köyünün resmen sazlardan yapılma, üflesek yıkılacak evlerden ibaret olduğunu fark edip, buradan neden kaçmaya çalıştığını da anlıyoruz (şaka şaka, ama cidden prodüksiyon açısından bakıldığında sanki zerre önem vermemişler ile bilerek bu kadar acınası yapmışlar'ın arasında bir yerde Gabrielle'in evi). Annesi babası ve kız kardeşi Lila ile tanışıyoruz. Bir de nişanlısı Perdicus ile kısa bir tanışma yaşıyoruz ki yanlış hatırlamıyorsam sonraki bir zaman yine karşılaşacağız onunla. Bu ilk tanışmada Gabrielle'in, köyündeki diğer normal antik dünya insanlarından farklı olduğu için uyum sağlayamadığını anlıyoruz. O, hikayeler dinlemekten, anlatmaktan, gezip görmekten, keşfetmekten hoşlanıyor. Ömrü boyunca bir köyde kalıp, çiftçilik yapmak, kendisine uygun görülen adamla evlenip, çocuk yapmak istemiyor. Xena'nın peşine takılıyor bu dürtüyle Gabrielle, maceralara atılabilmesinin tek yolu bu çünkü.
Bu arada köye saldıran adamların, Xena'nın eski romantikliklerinden/savaştıklarından Draco'nun adamları olduğunu öğreniyoruz. Xena gidip Draco'yla samimi bir konuşma yapıp, saldırma o köye benim güzel gözlerimin hatrına diyor. Ama bu bir savaş lordu, Draco aksine hırs yapıp, Xena'nın köyüne saldırmaya karar veriyor. Xena ise önce her şeyden habersiz köyüne doğru yola koyuluyor. Çünkü öğreniyoruz ki Hercules'in sonunda Xena şöyle karar vermiş: Köyüme döneyim, annemden köylülerden özür dileyeyim, oturayım uslu uslu. Xena'nın köyü Amphipolis'e Draco saldırınca da Xena köyünü savunmak için kolları sıvıyor haliyle. Böylece tüm dizideki en ikonik dövüş sahnelerinden birini izleme şansımız oluyor: Önce bambu direklerin, ardından insanların kafaları ve omuzlarının üzerinde gerçekleşen Xena ile Draco arasındaki teke tek dövüş. Sonunda tüm bir bölüm içinde, tüm bir Xena hikayesi boyunca bize neyi anlatacaklarını özetlemiş olduktan sonra, Xena ve Gabrielle yepyeni bir yolculuğa başlıyorlar.
![]() |
Siyah figürlü krater üzerinde sağda Hector, solda Achilleus Yaklaşık M.Ö.490-460 British Museum'dan |
![]() |
İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki İskender Lahdi'ndeki karakterlerden biri, Perdiccas olabilir denileni. |
Sonraki adımda Gabrielle'in kız kardeşi Lila ile tanışıyoruz. Leila isminin bir değiştirilmişi bu. Değişik yazılmışı yani. Ki bu da - evet doğru tahmin - Arapça gece anlamına gelen Layla'dan çarpılmış. Kız kardeşinin nispeten koyu saçları ve lacivert gözlerine uyumlu bir isim olmuş. Hemen orada Gabrielle'in nişanlısı Perdicus geliyor. Mitolojide değil ama tarihte Perdiccas olarak yazılan bu isim, Büyük İskender'in generallerinden birine ait (meşhurluk açısından). İskender'in ölümünün ardından ortalıkta dolaşan generallerin aslında ilk etapta en kuvvetlisiydi bu abi. İlk başta imparatorluk ordusunun başına geçmişti, ayrıca varissiz ölen İskender'in koca imparatorluğunun da ilk vekaleten yöneticisiydi. Haliyle tüm imparatorluğu ve gücü tek elde, kendi elinde toplamaya karar verince de diğer generaller buna karşı birleşip, vay sen misin bir akıllı diyerek savaşa tutuştu bununla (tek sebep bu değil tabi bir şeyler bir şeyler ama anlatmaya başlayınca susmuyorum). En son bizim dombili Ptolemy, Mısır'daki rahat koltuğundan nanik nanik yapınca, Perdiccas hışımla Mısır'a yürüdü. Ama işte kader ağlarını yine örmüştü, askerleri isyan etti ve koskoca Perdiccas'ı öldürüverdi.
Xena'nın eskisilerinden savaşçı Draco'nun ismi ise dizideki karakterine az buçuk yakışır bir anlam taşıyor. Yunanca Drakon'dan türemiş, bu kelimeyi de biliyorsunuz, yılan ya da büyük deniz yılanı demek, bu yüzyılda daha çok ejderhalar için kullanılsa da. Aslında kökündeki "derk" görmek demekmiş, bu hayvanın ölümcül bakışlara sahip olmasına atıfta bulunur gibi. Aslında Eski Yunan'da M.Ö.7.yy.da yaşamış pek ünlü bir kanun koyucu var bu isimde. Atina şehir devleti vatandaşlarınca demokratik bir şekilde seçilmiş, ilk kanun koyucu. Drakon'un yasaları ilk etapta karman çorman bir şekilde ilerleyen kanunsuz ortama yeni bir soluk, bir düzen getirmiş olsa da sonradan oldukça katı ve sert oldukları fark edildiği için sonraki zamanlarda ismiyle de bağdaşmış bu katılık. Kanla yazıldığı hakkında acı acı insanları öksürten bu kanunları daha sonraki yüzyılda gelen Solon alabildiğine yumuşatmış mesela.
![]() |
Xena'nın köyü Amphipolis'e doğru ilerlerken geçtiği köprünün bulunduğu yer dizide Strymon Geçidi olarak adlandırılmış. Amphipolis tarihte yer alan gerçek bir Yunan şehri. Günümüzde Orta Makedonya'da yer alıyor. Edoni ismi verilen halkın yerleştiği şehir, M.Ö.437'de kurulup, en son M.S.8.yy.da terk edilmiş. Orijinalinde bir Atina kolonisi olarak geçiyor. Günümüzde Roma dönemine ait yerleşimi hala görülebilir durumda. 2012 yılında burada, Yunanistan'ın en büyük mezar höyüğü bulunmuştu (burial mound'u nasıl çeviriyorduk ya?). O zamanlar nasıl heyecanla baktığımı hatırlıyorum bu habere.
İşte bakın Xena'nın geçtiği köprü :) |
Amphipolis şehri, Strymon nehrinin doğusunda yer alan yüksekçe bir plato üzerine kuruluymuş. Strymon Nehri, Ege Denizi'nden yaklaşık 3 metre yukarıda yer alan Cercinitis Gölü'nden doğuyor. Strymon Nehri'nin üstündeki tahta köprü, tarihçi Thucydides tarafından da bahsedilmiş bir şey ancak tabi dizide oldukça sallapati minik bir köprü olarak görünüyor. Dizide öylece hiçliğin ortasında kendi halinde bir köprü ama tarihte aslında şehir ve Makedonya toprakları için oldukça stratejik bir öneme sahip bir köprü. Mitolojide ise Strymon tabiki bir nehir tanrısının ismi. Babası Okeanos, annesi Tethys.
![]() |
Polyphemus ile Galatei moziği, sağdaki meşhur cyclopeslerden Polyphemus Mozaik şu an Cordoba'daki Alcazar de Los Reyes Cristianos'ta sergileniyor |
![]() |
Oedipus ile Sfenks'i gösteren bir kırmızı figürlü Attika kylix'i. Vatikan'da şu an. |
Gabrielle, Xena'nın peşine düşmüş, onun haberi olmadan Amphipolis'e doğru gitmeye çalışırken yolda bir nevi otostop çekip, yaşlı bir çiftçinin at arabasına atlıyor. Bu yaşlı adamla Thebes kralı Oedipus'un muhabbetini ediyorlar. Daha doğru Gabrielle, Sofokles'in Kral Oedipus oyununa atıfta bulunuyor. Oyunu bir şiir gibi okuyabileceğini söylüyor ama yaşlı adam daha bilgili çıkıyor. Oedipus'un krallığı zamanında Thebai'de yaşadığını ve asıl gerçekleri anlatabileceğini söylüyor. Sofokles'in bu oyunu M.Ö.429 yılında ilk defa sahnelenmiş bir oyun, her ne kadar kral ve olaylar mitolojik olsa da. Oedipus'un hikayesini duymayan yoktur gibime geliyor (yoksa var mı?!). Hani şu psikolojide yüzyıllar sonra bir komplekse adını veren hikaye. Thebai kralı Laius, lanetlendiği için bir kehanet ortaya çıkar: Oğlu, büyüyecek ve babasını öldürüp, annesi ile evlenecek ve kral olacaktır. Bunun üzerine yeni doğmuş Oedipus'u bir hizmetçine verir, götür ormanda ölmeye bırak der. Ancak hizmetçi minik bebeğe acır ve onu başka bir çobana verir. Bu çoban da bebeği, çocuğu olmayan Corinth kralı ve kraliçesine verir. Öz oğulları gibi yetiştirip, bakarlar Oedipus'a bu kral ve kraliçe. Ancak günün birinde bir şölende genç Oedipus evlatlık olduğundan şüphelenip, yolları düşer. Delphi'deki kahinden anne babasını öldüreceğini öğrenince zanneder ki kendini yetiştiren, sevdiği kral ve kraliçenin ölümüne sebep olacak. Buna engel olmak için kaçar. Thebai'ye doğru giderken yaşlı bir adamla takışır ve birbirlerine saldırmaları sonucu Oedipus, yaşlı adamı öldürür. Daha sonra şehre musallat olan bilmececi Sfenks'i alt edip, şehri ondan kurtardığı için dul kraliçe ile evlenip, Thebai kralı olur. Ancak yıllar yıllar sonra - yine uzun bir hikayesi var bunun da - üzerindeki kehaneti öğrenir. Öz annesi ile evlenip, 4 çocuk yapmış olduğunu fark ettiğinde ortalık alev alır tabi. Zavallı kraliçe kendini öldürür, Oedipus kendi gözlerini kör eder ve kızı Antigone'nin rehberliğinde kendini bir derviş gibi yeniden yollara atar.
Oedipus'un hikayesi buradan sonra da baya bir devam ediyor, oğulları ve kızlarının da dahil olduğu baya maceralar var. Hatta Hercules:TLJ'nin 6.sezonundaki "Rebel With A Cause" bölümünde de geçiyor bir kısmı. Neyse elimden geldiğince kısaltarak anlattım, çünkü hafta başından beri bu yazıyı yazıyorum. Ama gene bitmedi, bahsedeceğimiz birkaç karakter daha var.
Bu da Cyrene moziği olabilir ama Cezayir'den olmasının dışında bir bilgi bulamadım |
Xena'nın annesinin isminin Cyrene olduğunu da öğreniyoruz bu bölümde. Mitolojide Teselya prensesi olan Cyrene, sonradan da Kuzey Afrika'daki bir şehir olan Cyrene'nin kraliçesi olmuş. Şehre tabiki onun adını verip, kuran tanrı Apollo. Apollo durup dururken adına şehir kurmamış, iki çocukları var: Aristaeus ve Idmon. Oldukça cesur bir avcı olarak geçiyor Cyrene ayrıca. Tanrıça Artemis'le dolaşan, aslanlarla güreşen bir kadın. Bu cesurluğundan cevvalliğinden etkilenen Apollo tabiki gelinim olacaksın deyip, hoop gelini yapıyor Cyrene'yi. Çocuklar doğduktan sonra da nymph yapıyor ki uzuuuun uzuun yaşasın. Daha da ilginci Ares'ten de bir oğlu var Cyrene'nin, Diomedes. Neyse o konulara girmeyelim.
Bu bölümü şimdilik burada keselim, çünkü önümüzde 133 bölüm daha var.
21 Ocak 2023 Cumartesi
19 Ocak 2023 Perşembe
Handel'in Sarabende'si
Bunu iki sene önce buraya taslak olarak koymuşum. Ne düşündüm, ne diyecektim hiçbir fikrim yok. Şimdi açıp, dinledim. E müthişmiş!?
36
![]() |
Resmi nereden almışım bilmiyorum, köşesinde minicik "Meggan" yazıyor. Çok teşekkürlerimi iletip Meggan'a, umarım burada böyle kullanmamın sakıncası yoktur diyorum:) |
36. Artık yaşım bu. Kendi kendime tekrar ediyorum. Alışabilmek için. Bundan sonra yaşım sorulduğunda söyleyeceğim sayı bu: 36. 32'den sonrasını hiç hayal etmemiştim ama işte buradayız. 36'da. İyi ki doğdum diyemiyorum (henüz, henüz o aşamaya gelemedim ama olacak) ancak kendimi tebrik ediyorum yine de. İçeride tam giderken doğabilmeyi ve bu yaşa kadar gelebilmeyi başardığım için.
Geriye dönüp bakınca ne saçma sapan, ne tuhaf bir yolculuktu diyebiliyorum artık. Ailem o soğuk kış günü ismime karar verirken hiç bunu düşünmemişlerdi eminim ama bir "yolculuğun" ismini bana vermiş olmaları sanırım hayatımın da nasıl olacağını şekillendirmiş. Bir gece yolculuğu olması gibi onun, benimki de çoğunlukla gecenin karanlığında, yıldızların aydınlattığı, Ay'ı pusulam olarak kullandığım bir hayat oluyor. Tıpkı o adımı veren yolculuğun, fiziken gidilemeyecek bir yolda, teoride oldukça yukarılara gerçekleştirilmesi gibi, benimkisinin de - ben henüz fark edemesem de - çok yukarıya, inanılamayacak büyülü bir mesafeye olmasını umuyorum.
Anlayabileceğiniz gibi bu sene o kör kuyulardaki depresyonumla girmedim yeni yaşıma. Bu da şaşırtıyor beni. Mutsuz olduğum uzun yıllar boyunca (tüm hayatım boyunca :p ) bana söylenen hep aynıydı: Kabullen, haline şükret, gerçekçi ol. Sinirden köpürürdüm. Kabullenmeyeceğim işte diye. Neyi kabullenecekmişim? Azcık böyle bir an bile kabullenecek gibi olduğumu fark ettiğimde kendimi sarsıp, kendime getirirdim. Sırf kabullen dedikleri için kabullenmeyeceğim hiçbir zaman diye. Son zamanlarda böyle bu tuhaf, belki daha normal(?!) halimin farkına vardığımda önce bir panikledim, laaan kabullendim mi yoksa diye. Hep dedikleri o, yaşın ilerledikçe kabullenirsin durumuna mı girdim yoksa diye ellerim titremeye başladı. Ama değilmiş neyseki :) Hala ben, benim. Bir şeyleri ya da onların dedikleri şekilde bir şeyleri kabul etmiş değilim. Hala onlarla aynı toprağa basmıyorum, üstümde peri tozu, yıldızları takip ederek bulutların arasında uçuyorum.
Sadece bir yolunu buldum. Kabullenme değil ama tüm bu karmaşamın arasında her iki tarafla - onların gerçek hayat dediği ile benim kafamın içindeki hayat - arasında yaşayabiliyor olmanın bir yolunu buldum. Bilerek değil. Onca yıl pestilim çıktıktan sonra, o kadar savaştıktan, yaralar alıp yataklara düştükten, uçurumlardan düştükten, kırılmadık kemiğim kalmadıktan, kafamın tepesinden ayak ucuma kadar yıkılıp yeniden inşa ettikten sonra nihayet, öyle kendi kendine, şu son birkaç zamanda, içimde öylesine beliriverdi.
Henüz neler öğrendim diye yazmalı mıyım emin değilim. 30'ları yarılayıp, diğer yarısına geçtim görünürde ama sanırım bu ikinci yarıda öğreneceğim daha çok şey olacak. 20'lerimde 30'larımda, 40'larımda neler öğrendim diye anlatıyorlar ya hani, benim 20'ler için diyecek bir şeyim yok. 0'dan 30'a kadar sanki kocaman bir çocukluk geçirmişim gibi. Bir çocuk neler yaşarsa ortaokula liseye gelene kadar, onun uzun, çok uzun, bitmeyen bir versiyonunu yaşamışım gibi. Daha doğrusu tüm o, hayatın oyun kısmını, ilk dostlukları, ilk heyecanları, kalp kırıklıklarını, takıklıkları, aksiyonları maceraları, hayalleri, seyahatleri, ergenliği,...30'a kadar yaşamışım gibi. 30 koca yıl süren bir çocukluk-ergenlik. Ergenlik nihayet bittiğindeyse bu sefer gençlik geldi. Normalde 20 yaşından itibaren ya da işte lise bitip, üniversiteye gelindiğinde, genç bir insan ailesinin evinden paldır küldür başka bir şehirdeki üniversiteye, kendi kendine var olmaya başlayacağı bir hayata adım attığı o dönemi de 30'umdan itibaren yaşamaya başladım. Kim olduğumu anlamaya, kim olduğumu inşa etmeye başladım. Önceki 30 yıl olan şeyin yıkılıp, içindeki gerçek şeyin çıkmasını izlemeye başladım. Acılı bir izlenceydi bu gerçi. Savaşarak oldu. Her adımda yere yıkılıp, geri doğrularak. Önceki 30 yılda elde ettiğim hemen her şeyi ve herkesi hem kaybederek, hem de üstüne koyarak.
30'larımın ilk yarısı, tam bir savaş meydanıydı. Sanırım artık masaya geldik.
11 Ocak 2023 Çarşamba
"sometimes even to live is an act of courage"
9 Ocak 2023 Pazartesi
Xena ile Mitoloji Saati 4 : Hercules:TLJ 113 - Unchained Heart
Yepisyeni bir Xena ile Mitoloji Saati'ne hoşgeldiniz! Yine hevesle başlayıp, 4 yazı yazdıktan sonra tozlu raflarda unuttuğum bir proje daha. Evet biliyorum ama çok kötü bir zamana denk getirmişim başlarken. 15 Ocak 2020'de şu yazı ile başlamıştım. Temelde Xena bölümlerini izleyip, her bölümdeki konuyu, maceraları, karakterleri mitoloji ve tarihteki/arkeolojideki yerlerine göre inceleyecektik. Başlamaya karar verdiğimde pandemi yoktu, lazer ameliyatı olacaktım ama beni çok zorlamaz diyordum. Gene de şubatta ikinci yazıyı - Xena ile Mitoloji Saati 1 : Hercules and The Amazon Women (1994) - yazabilmişim. Bir ay sonra pandeminin hayatımızı allak bullak edeceğini ve evlere gönderileceğimizi bilmiyordum. Sonraki bölümler Xena ile Mitoloji Saati 2 : Hercules:TLJ 109 - The Warrior Princess ve Xena ile Mitoloji Saati 3 : Hercules:TLJ 112 - The Gauntlet'i nisanda yazdıktan sonra sanırım kafayı yemiş olabilirim. Evdeydim, evden çalışıyordum. Tüm sistemi evden çalışma üzerine kurmaya çalıştığımız için işler arap saçına dönmüştü, sabahın köründen geceye kadar bilgisayar başında iş yapıyordum. Bir iki ay sonra da annemin ameliyat işi çıktığından 2020 öylece bitivermişti. Ben de Xena'yı ve Mitoloji Saati'ni unutup gitmişim. Sonunda devam edebiliyorum. Umarım :)
En son Hercules:The Legendary Journeys dizisinin ilk sezonunun 9.bölümünde Xena'nın değişim hikayesine tanık olmuştuk. O bölümün sonunda Xena, Hercules'in peşine takılıp, bundan sonra hayatında ne yapacağına dair düşüncelere dalmıştı. Aradan geçen birkaç bölümden sonra sezon finalinde Xena'yı Hercules ile otururken buluyoruz. Yanlarında da eski dostumuz Salmoneus var (ondan The Gauntlet bölümünde bahsetmiştim). Salmoneus bu bölümde Hercules'in biyografisini yazmaya heves ediyor. Hercules'in kankası Iolaus'un bölümün başında nerede olduğunu bilemiyorum, önceki bölümleri izlemediğim için ama o da sonradan katılıyor maceraya ve evet, The Warrior Princess bölümünde yaşananlardan ötürü Xena'ya çok pis nefret dolu (Hercules'i öldürüp, şan şöhret kazanıp, ordumu geri alacağım diye Iolaus'u kendine aşık etmiş ve ben iyi biriyim artık diye kandırmıştı). O bölümün sonunda Ares'in (savaş tanrısı olarak ne menem olduğundan yine bahsetmiştim bir önceki yazıda), Darphus'u diriltip, kötülüklere saldığını görmüştük. Darphus, kötü savaşçı kişiliğindeki Xena'nın sağ kolu olan manyaktı hatırlarsanız. Yeniden dirilmiş, üstüne bir de oklarla kılıçla falan öldürülemeyen Darphus, bu bölümde yine köyleri yakıp yıkıyor peşindeki adamlarla. Ve kaçırdığı köylüleri de Ares'in kötücül yaratığı Graegus'u beslemek için kullanıyor. Hedefinde Elysia isimli, elmas madeni olan bir köy var. Yolda saldırdığı köylülerle de Xena ve Hercules'e haber salıyor, ben dirildim, gelin sizi yiyeyim diye. Kahramanlarımız Hercules, Iolaus, Xena ve Salmoneus maceralara atılıp, sonunda Darphus'u ve ordusunu yenip, köyleri kurtarıyorlar.
Bu bölümün ilk taslağında esasında Xena karakteri ölüyormuş bu arada. Ancak bakmışlar hem çok sevilmiş, hem de bitirmeye karar verilen başka bir dizinin yerine bir dizi lazım olmuş, eh o zaman bir de bunu deneyelim demişler. Bölümün ortalarında zorlama bir Hercules-Xena aşkının tanıştırılmasına ve tarihin en kötü CGI'ına sahip bir yaratığı barındırmasına rağmen bölüm ortalama bir şekilde tamamlanıp, bir efsanenin doğuşunu çok güzel hazırlamış oluyor son sahnesiyle. Sonunda geçmişinin bağını temizleyen Xena, Hercules'e, bölüme ismini veren cümleyi söylüyor: "you unchained my heart". Ardından insanı heyecanlandıran o "goodbye" ve yarım gülüş geliyor, Xena atına atlayıp uzaklaşıyor.
CGI kötü olabilir ama makyaj ve kostüm ekibi 5 maaş ikramiyeyi hak ediyormuş o yıllarda. |
Mitoloji tarafına gelirsek ise bu bölümde ilk defa karşılaştığımız elmas madeni Elysia köyü ve Ares'in canavarı Graegus'u raflarda aramaya çıkıyoruz. Bulabildiğim kadarıyla Elysia isminde bir köy yok eskiden Yunanların yaşadığı yerlerde. Buna en yakın isim Elysium ki onu da mitolojiden duymadıysanız filmden duymuşsunuzdur. 2013 yapımı, Matt Damon ve Jodie Foster'lı filmde de ismin asıl anlamından esinlenilmiş olabilecek bir hikaye vardı. Elysium mitolojide yeryüzünün batı yakasında yer alan bir tür cennet. Elysian düzlükleri de denen bu cennete ilk anlatılarda kahramanlar falan gidebilirken, sonradan tanrılar da dahil olmak üzere şimdiki gibi cenneti hak eden pek çok Yunanın gittiği söylenmeye başlıyor. Hades'in yönettiği yeraltı dünyasının tersine burası ölümün asla tadılmayacağı, sonsuza dek haz içinde yaşanılacak bir yer. Elmas madeni ise kuzeydoğu Yunanistan'da bulunan bir maden. Ama buralarda antik dönemde madenciliğinin yapılıp yapılmadığını bilemiyorum. Elmas, mitolojide pek çok yerde geçiyor oysa. Cronus, annesi Gaia tarafından kendisine verilen elmastan sert bir orak kullanarak babası Uranüs'ü hadım ediyor mesela. Kahraman Perseus da Gorgon Medusa'nın uyurken başını kesmek için elmastan bir orak veya kılıç kullanıyor.
Platon, elmasların taşlarda bedenlenmiş yaşayan göksel ruhlar olduklarını öne sürmüştü ayrıca. Yunan halkı, elmasların tanrıların gözyaşları veya düşen yıldızların parçaları olduğuna inanıyormuş mesela. Yıldızların da tanrılar Eos ve Astraios'un çocukları olduğuna inanıldığından, elmaslar otomatik olarak tanrısal şeyler oluyor.
Bakın 1994 senesi CGI |
Bir gün Ares'in acımasız insan yiyen canavarlarıyla karşı karşıya kalırsanız unutmayın, bu şekilde savaşıyoruz. |
Görüntülerinin döneminin tüm özelliğini yansıtır şekilde kötü olmasının yanı sıra, hikayesinin de biraz zorlama olması insanı sıkabiliyor tüm bölüme genel olarak baktığımızda. Hem Hercules'in ilk sezonu olduğu için her şey oturmaya çalışıyor, hem de Xena'yı oynayan Lucy Lawless karaktere girmeye çalışıyor. Mesela atından inmiş, yaya bir halde köye saldıran adamların üstüne koşan bir Xena var, sert bir ifadeyle korkutucu bir şekilde koşmaya başlıyor, tam kahkaha atacaktım. Neyse ki o anda o muhteşem fon müziği girdi de tüylerim diken diken oldu. Tüm bunlarla birlikte mitoloji adına da pek bir şey içermeyen bölümün tek özelliği, benim için, Xena'nın kendi hikayesine anlaşılır bir "closure"la uğurlanmış olması.
Daha istikrarlı olabildiğimiz (olabildiğim) bir yıl olsun çocuklar, asıl Xena bölümlerinde görüşürüz!
Mayıs '25 - Yeni Çıkanlardan Beğendiklerim
1. BOYNEXTDOOR (보이넥스트도어) - I Feel Good ve 123-78 Boynextdoor'u ilk dinlediğimde hımm çok mu neşe dolular acaba bana göre diyerek bir ger...

-
20li yaşlarındaki Kim Sol Ah (esas kızımız kendisi) bir tasarım şirketinde çalışıyor, tüm gün oturup müşterilere, firmalara, şirketlere f...
-
Şimdi yaptığım salaklığı anlatacağım. Bir süredir bahsetmeyi düşünüyordum zaten. Konu benim gerizekalılığım ve alt geçitte mendil satan ufa...
-
Çoook eskiden, şimdinin Polinezya diye adlandırılan adalarından birinde, ada halkının şefinin sevimli mi sevimli kızı Moana, babasının t...