11 Nisan 2020 Cumartesi

Xena ile Mitoloji Saati 3 : Hercules:TLJ 112 - The Gauntlet


Ve en sevdiğim Xena hikayelerinden biri ile birlikteyiz: The Gauntlet. Hercules:TLJ'nin 1.sezonunun 12.bölümü, 1 Mayıs 1995'te yayınlanan The Gauntlet hikayesi. Bir Hercules bölümü ama bence tam bir Xena bölümü, yani Xena'nın ilk sezonunun ilk bölümü de olabilirmiş pekala, öyle bir bölüm bu. Bölüme verilen isim, tam olarak anlatıyor durumu aslında, "undergo the military punishment of receiving blows while running between two rows of men with sticks." diye çevirmiş google. Tam olarak da bu şekilde, tv tarihindeki en ikonik sahnelerden birini izliyoruz hikayenin bir noktasında. Xena, o kocaman görkemli savaşçı prenses, kendi adamlarının oluşturduğu bir ceza yolunu yürümeye başlıyor. Ama oraya gelmeden bahsedeceğimiz başka şeyler var.


Hikayemiz Xena ve acımasız ordusu (ordu dediğimiz taş çatlasın 50-60 tane çirkin adam, antik zamanların çapına göre düşünün yani) başka bir köyü daha yağmalamışken başlıyor. Xena yine sert, yine acımasız, diğer bölümde tanıştığımız büyük savaşçı. Ama bu sefer ufak tefek merhamet kırıntıları görüyoruz gözlerinde. O bunu daha çok bir onurlu savaşçı kuralı olarak görüyor. Köyleri yağmalıyorlar, yakıp yıkıyorlar ama Xena bunu daha çok ele geçirmek olarak görüyor, "savaş" olarak görüyor. Bu yüzden kadınlara ve çocuklara dokunmadığını öğreniyoruz. Önceki bölümde bunu görme şansımız olmamıştı, o bölümde erkeklerle karşılaşmıştı hep.
Öte yandan bu hikayede ikinci adamı Darphus, tam bir vahşi. Xena'ya dikleniyor, önüne gelen her köyü yakıp yıkma, çocukları bile yok etme güdüsüyle esiyor gürlüyor. Önlerinde bir harita var. Batıya doğru incelerek uzanan bir burna sahip bir yarımada gibi görünüyor kabaca, buradaki köyleri yağmalayarak kuzeye doğru gideceklerini öğreniyoruz. Açıkçası bu harita ile antik yunan şehirleri haritası arasında bir benzerlik bulamadım.
Neyse, Darphus bir fırsatını bulup, adamlarla birlikte batıdaki bir köye saldırıyor. Dümdüz ediyorlar, tek bir çocuk bile sağ kalmıyor. Sonradan gelen Xena, Darphus tam bir bebeği öldürtecekken engel oluyor. Tabi lan sen kimsin de benim lafımı dinlemiyorsun diye Darphus'a çıkışıyor. Bunun üzerine ikisi arasında kavga çıkıyor ama Darphus, adamları da arkasına alıp, Xena'yı "gauntlet"e sokuyor. Askerler arasında bir cezalandırma şekli bu, iki yana dizilmiş eli sopalı adamların arasından yürümen gerekiyor. Bundan sağ çıkan daha önce olmamışken, Xena üstündeki tüm zırhlardan arındırıldıktan sonra, yürümeye başlıyor. Ve işte o bahsettiğim sahne başlıyor, arkadan o muhteşem müzikle birlikte (Joseph LoDuca'nın bölüm için bestelediği şarkı). Tüylerimiz diken diken, Xena ile birlikte yürüyoruz. Kasılarak başladığı gauntlet'in ortalarında dayak yemeye ve dayak atmaya başlıyor Xena. En son bitiş çizgisine gelmişken düşüyor yere ama yine de kalkıyor ayağa, çünkü o Xena. Ve gauntlet'ten sağ çıkan ilk savaşçı olarak sürgüne gönderiliyor.


Hikayenin diğer yanında ise Hercules'in kuzeni ile tanışıyoruz, Iloran (aynı oyuncu daha sonra pek çok Hercules bölümünde daha yer almıştı, Iolaus'un gençliğini bile oynadı. Ama siz belki Hobbit'in Fili'si olarak göz ucuyla tanıyabilirsiniz). Iloran'ın annesinin yaşadığı Parthus isimli köye saldıracakları için Xena'nın adamları, Hercules ile yola koyuluyorlar. Bu sırada gereksiz Iolaus ortada yok bu bölüm boyunca, nerede bilmiyoruz.
Ayrıca eski dostumuz Salmoneus ile beraberiz bu bölümde. Hercules'in önceki bölümlerinde çokça yer alan Salmoneus daha sonra Xena'da da fazlasıyla görünecek. Cin fikirli, komik bir amcadır kendisi, nitekim Xena'yı eğlendirdiği için yaşamasına izin veriliyor. Xena'nın bu "dönüşüm" hikayesinin de önemli bir parçası oluyor Salmoneus, ondaki iyilik pırıltılarını görüp, herkesi ikna etmeye çalışıyor. Küçükken çok sinir olurdum bu karaktere, öff yine çıktı bu derdim. Artık hiç de öyle görünmüyor gözüme, hikayelere hizmetini anlayabiliyorum. Demek ki insan hakikaten de büyüyebiliyormuş.


Sonunda köyün savunmasında Xena, Hercules ve diğerlerine katılıyor. En son pislik adam Darphus'u da öldürüp, kurtardığı bebeği babasına teslim ederek bir anlamda dark side'dan bu yana geçişini tamamlamış gibi oluyor. Hercules de soruyor bizim gibi "what now?". Ordundan kovuldun, ordun dağıldı, kötü adamı öldürdün, iyilerin yanında durdun, ee peki? Birlikte bakalım mı diyor Xena, Hercules'e. Hımm ne gelecek acaba diyoruz. Ama o noktada Ares hazır. Darphus'u zombi gibi dirilterek, pek kötü bir efektle, win93 ile yapmışız gibi duran bir canavarla birlikte Hercules'in peşine takıyor. Oha resmen tüm bölümü sahne sahne anlattım ya. Ne yaptım ben ya? Hay allahım. Neyse, bu bölümü çok sevmeme verin artık.
Peki bu bölümde mitoloji dersimiz için nelerle karşılaşmış olduk böylece? Öncelikle olaylar "The Warrior Princess" bölümünde geçen yerin baya bir kuzeyinde geçiyor. Çünkü Hercules'den yardım istemeye gelen kuzeni Iloran'ın annesinin Parthus köyünde yaşadığını öğreniyoruz. Xena'nın ordusu da en son o köye saldırıyor. Parthus, antik yunanda gerçekten de yer alan bir yerleşim. Kuzeyde, günümüzde Arnavutluk'un içinde kalıyor. O zamanlar ise Iliyra bölgesi olarak geçen bir yerde. Iliyralı insanların yaşadığı bir yer yani. Bölümde bu bölgeden Parthian Province olarak söz ediliyor ama bu kullanım yanlış. Çünkü "Parthian" olarak daha sonra tarihte yer alacak bölge günümüz İran'ında. Hakikaten de Parthava-Parsia-Persia olarak izini sürebileceğimiz (Britannica'ya göre) şekilde, sonraları Pers İmparatorluğu olacak yer yani. Oysa burada Parthini olarak bahsedilmesi daha doğru bu haritamızdaki yerin.
The Warrior Princess'te aşağıdaki işaretlediğim yerdeydik, bu bölümde yukarıdakinde.
(haritayı Ancient-Greece.Org'dan aldım)

Bölgeden sonra elimizde Iloran, Salmoneus, Spiros (bebeğin kurtarıldığı köyden bir adam-bebeğin babası), Darphus gibi isimler var. Salmoneus mitolojide oldukça önemli bir isim sayılabilir. Soyundan gelenler birçok hikayede karşımıza çıkıyor çünkü. Kendisi ise Thessalia kralı Aeolus'un 7 oğlundan biri. Thessalia dediğim yer bu yukarıdaki haritadaki iki işaretimin tam ortasına denk gelen yerin doğusu oluyor. Hah işte bu mitolojideki Salmoneus, yanına insanları katıp, aşağıya, haritada aşağıya koyduğum işaretin de olduğu yarımadanın güneydoğusunu oluşturan yere iniyor. Buraya Pelopennose deniyor, şimdilerin Mora'sı hani. Burada bir nevi kolonistler gibi yerleşiyorlar, Salmoneus da kral oluyor Salmone ismini verdiği şehre. Ama pek sinir bozucu, egoist bir kral. Aile ağacında bir dolu manyaklık var, oralara girmiyorum. Sadece şeyi diyeyim, Salmoneus'un kardeşi Sisyphus, mitolojide ders dolu hikayesiyle yer alır ve yanlış hatırlamıyorsam Xena bölümlerinde bir yerde bu isme rastlayacağız. Kral Salmoneus bir noktada artık milletten ay ben çok aşırı mükemmelim bana Zeus olarak tapınan falan filan diye isteklerde bulunup, iyice coşunca Zeus da sen misin bana şirk koşan bre kafir diyerek gazabına maruz bırakıyor. Tabi sonrası Tartarus'da (yer altı dünyası gibi bir şey diyelim şimdilik, buna da sonra pek rastlayacağız konuşuruz) sonsuz işkence.
Bölümün sonunda adını duyduğumuz tanrı ise Ares. Vuhuu. Ares. Savaş tanrısı. Tanrıların kralı ve kraliçesi, Zeus ile Hera'nın oğlu. Daha sonra özellikle Xena'nın sezonlar süren hikayesinde olaylara yön veren, ortalığı karıştıran, saç baş yoldurtan ama yine de Kevin Smith'in (allah rahmet eylesin diyelim) öyle mükemmel canlandırmasından ötürü bir türlü çek git diyemediğimiz Ares. Mitolojide koca bir kitabı doldurabilecek hikayeleriyle oku oku bitmeyen Ares, savaşın, kana susamışlığın, kavganın, cesaretin tanrısı. Yunan sanatında genellikle sakallı yetişkin bir adam ya da sakalsız genç bir adam olarak betimleniyor. Ama her zaman hep bir böyle savaşa hazır halde görünen miğferi olur. Ona özgü hayvanı ise yılan, bilmem bu size bir şey çağrıştırdı mı?
Neyse bu ders kendime engel olmazsam bitmeyecek. O yüzden bunu burada kesiyoruz. Önümüzde daha bir dolu ders var çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...