8 Nisan 2020 Çarşamba

Xena ile Mitoloji Saati 2 : Hercules:TLJ 109 - The Warrior Princess

Mitoloji dersimizin bu ikinci saatinde tam olarak Xena ile tanıştığımız Hercules:TLJ bölümünü ele alıyoruz. 13 Mart 1995'te yayınlanan, ilk sezonun 9.bölümü olan The Warrior Princess. Önce tabiki bölümde neler izlediğimize  bakacağız.
Dersin ilk saatindeki tv filminden sonra bunun gibi 4 film ve 8 tane de tv dizisi bölümü boyunca anlatılan Hercules ve Iolaus'un macerları hakkında bir fikrimiz yok. Bu bölümün hikayesi iki kafadarın gayet üstsüz ve hafiften terlemiş kararmış ama kasları tüm görkemleriyle gözümüze gözümüze sokulurken, kılıç (ya da hançer bilemiyorum ikisi ortasında bir boya sahip bir şeydi, herhalde Iolaus'un boyuna uygun kılıç) dövmeleriyle başlıyor (resmen kendimi Feriştah gibi oturmuş Mükremin'e fantazi anlatıyor gibi hissettim). Bu noktada alttan mesaj beynimize işliyor tabi, kılıç yaparken üstünü mutlaka çıkarman gerek. Neyse kankalıklarını pekiştiren bu sahnelerden sonra Iolaus'un ilk hikayede izlediğimiz evlenme macerasına ne olduğunu merak ediyoruz, çünkü eski bir tanıdığının evlenmiş olmasına ve bu dişiyi de kaçırmış olmasına hayıflanıyor. İlerleyen dakikalarda Hercules'in de karısı ve çocuklarını Hera yüzünden kaybettiğini öğreniyoruz.
Ve daha 3.dakikada savaşçı prensesimiz sahneye adım atıyor. Önce kendi halinde, kuyudan su almaya gelmiş bir kadın imajı çizerken, birden etrafındaki adamlar saldırmaya başlıyor. O da hepsini haklıyor tabi. Öğreniyoruz ki kendi savaşçılarıyla böyle fantazi antrenmanlar yapıyor prenses. Ve tek bir amacı var, Hercules'i bulup öldürmek. Buna niye kafayı taktığının altını pek doldurmaya çalışmamış hikaye ama herhalde Zeus'un oğlunu öldürüp, yenilmez olduğunu kanıtlamak ve dünyayı ele geçirmek istiyordur diyoruz.
Bu noktadan sonra Xena adım adım hain planını uygulamaya koyuyor. Bu tanıştığımız Xena istediğini elde etmek için her türlü yolu ve imkanı kullanan bir karakter, yalanın iftiranın bini bin para, acıması sıfır, kana susamış, acayip rol yapıyor ve her şeyi herkesi feda edebiliyor. Planı basitçe bizim gereksiz Iolaus'u kendine aşık edip, Hercules'le ikisini birbirine kırdırmak. Zaten bölüm boyunca çok yalnızım çok yalnızım diye Ted Mosby gibi dolanan Iolaus direkt kanıyor Xena'ya. İlmek ilmek işliyor bu egoist bücürün aklını Xena. Sonunda birbirine giriyor tabi kankalar. Xena ve adamlarının ortasında dövüşe tutuşuyorlar. Ama gözü o kadar dönmüş Iolaus'u konuşarak falan filan inandırmıyor Hercules. Birkaç dakika kıyasıya dövüşüyorlar, sonunda off doğru haklısın be kanka oluyor Iolaus ve sırt sırta verip, düşmana girişiyorlar. Sonraki 10 dakika hayatınızın en salak saçma dövüş sekansını izleyebilirsiniz. Hercules bir yanda bu sürenin tamamını sırtına enlemesine bir adamı almış olarak, etrafındakilere adamın bacakları ve kafasını savurarak geçirirken; Iolaus genelde adamlara sarılıp, yerde debelenmeyi seçiyor. En son hatta bir adam Iolaus'u bir atın sırtına yatırdı, at alabildiğine sakin öylece dururken ve Iolaus da sırt masajına gelmiş gibi uzanırken adam her iki saniyede bir pat pat diye Iolaus'un sol böbreğine yumruk savuruyordu. Küçükken bunları görmüyormuşum demek ki.
Tabi tüm adamlarının teker teker bu iki kafadar tarafından dövüldüğünü gören Xena bir dahaki sefere der gibi hıyaaa'layarak atını sürüp, uzaklaşıyor. Halbuki bizim bildiğimiz, sonra kendi dizisinde tanıyacağımız Xena hiçbir türlü bir kavgadan kaçmazdı diye düşünüyoruz. Bunu kötülüğüne veriyoruz önce, çünkü biliyoruz ki hep kötüler kaçar. Oysa Xena daha ilk karşılaştıklarında - benim de o yaşta duyduktan sonra tüm hayatım boyunca şaşmadan uygulayacağım - Gabriel'e ne tavsiye etmişti nasıl savaşçı olunacağına dair? Kaç. Tek kişiyse şaşırt kaç. İki kişiyse birbirine düşür ve yine kaç. Ve bu bölümdeki hikayemizde daha sonra binlerce kez duyacağımız ve tüylerimizi diken diken eden melodisi eşliğinde Xena enginliklere doğru atını sürüyor, daha sonra karşılaşacağımızdan emin bir halde.
Bu hikayede Xena ile tanıştığımızda etrafındaki eciş bücüş savaşçı-askerleri-erkekler ile birlikte, yıkık dökük, plastikten kalemsi gibi bir yerde yaşarken görüyoruz. O çok iyi bildiğimiz siyahlı metalli giysisi tam yok henüz, metallerin içinde ara ara görünüyor. Ve onun için de bizim için de pek önemli olan yoldaşı, atı Argo da henüz yok gibi. Çünkü sinsi planının parçası olarak bindiği atın bacağına vuruyor Xena. Oysa Argo'ya hayatta böyle birşey yapmaz. Geçmişine dair tek öğrendiğimiz babası ve 3 erkek kardeşinin savaşta öldüğü. Iolaus'u kandırırken söylüyor bunu ama belki de söylediği tek doğru şey olabileceğini anlıyoruz. Ve Xena'yı bu hale dönüştüren şeylerin ufak bir ipucunu görmüş oluyoruz, ben onlar gibi olmayacağım diyor Xena.
Peki mitoloji dersimize hangi konuları veriyor bu bölüm? Xena'nın iki sadık adamının ismi var: Theodorus ve Estragon. Mitolojide ikisine de rastlamıyoruz. Gerçi MÖ 1.yy.da yaşamış bir Cyreneli Theodorus'umuz var, matematikçi ve filozof. Iolaus'un evlenmiş eski tanıdığının (flörtü işte amaan) ismi Syreena. Bu isim Star Wars'çulara tanıdık gelmiştir ama tabi yine bizim mitoloji dünyamızda yok. Xena'nın savaş lordu diye kandırdığı ihtiyar çiftçi Petrakis. Ki bu isim de bir Yunan ismi olarak çok bilindik olsa da mitolojide bulamıyoruz.
Ve Arcadia'yı ele geçirmeye çalıştığını öğreniyoruz Xena'nın. Bu durumda Hercules ile Iolaus'un köyünün Arcadia denilen bölgede ya da yakınında olduğunu anlıyoruz. Arcadia, Antik Yunan'daki Peloponnese bölgesinde, şimdiki Yunanistan'ın güneyine denk gelen bir yer. Mora Yarımadası olarak geçen kısmın hemen hemen ortasına denk geliyor, dağlık bir yer. Tanrı Pan'ın ve Tanrı Hermes'in memleketi. Pan yabanın, çobanların, dağlık vahşi doğanın, avlanmanın tanrısı. Hermes de diğer pek çok özelliğinin yanında gezginlerin tanrısı olduğu için bu bölge ile ilişkilendirilmesi normal. Anlayacağınız burası böyle İskoçya yaylaları ile Orta Avrupa ormanlarının karışımı bir yer. O sebeple de Yeni Zelanda'da çekilmesi çok yerinde olmuş. Bir yandan da tabi bu yemyeşil dağlar, ulu ormanlarla özdeşleşmiş bir bölge olduğundan mitolojide de, daha sonrasında popüler kültürde de yer edinmiş olması anlaşılabilir görünüyor. Arcadia ismini taşıyan milyonlarca şey var şu an dünyamızda, yerden tutun şirkete, her şeye ismi verilmiş.
Arcadia'ya bu ismin verilmiş olmasının sebebi ise mitolojideki ilk kralı Arcas. Arcas, Zeus ile Callisto'nun oğlu. Zeus'u tanıyoruz. Callisto ise Artemis'in perilerinden biri (ben şimdi nymph'i nasıl çevireyim başka? Gerçi google nemf olarak çevirdi ama hani biz peri diyelim). Artemis'i de biliyoruz, kısaca böyle tam bir karizma abidesi tanrıçadır kendisi diyeyim ben (evet en sevdiğim o). Avcıların, doğanın ve gece göğünün ayının tanrıçası. Ve ayrıca bir özelliği daha var Artemis'in, bakire genç kızların da tanrıçası. Artemis'in takipçileri bu yüzden hayat boyu öyle kalacaklarına yemin eden kadınlardan oluşur gibi bir şey. İşte perimiz Callisto da onlardan biri. Ama bizim kart zampara Zeus ona da göz koyuyor. Artemis kılığına bürünüp, peşine düşüyor Callisto'nun. Hamile kalınca da Artemis git gözüm görmesin seni diyor (yanlış yaptın burada Artemis, hepsi Zeus'un suçu sonuçta). Tabi tüm o fışkı yemelerine rağmen bir türlü Zeus'tan ayrılmayan Hera da Callisto'yu suçlayıp, cezalandırmaya girişiyor. Callisto'yu ayıya çeviriyor. Ayı şeklinde Arcadia'nın ormanlarında dolanan Callisto'yu, büyüyüp çok iyi bir avcı olan oğlu Arcas da bilmeden avlıyor. Tabi mitoloji bu kadar trajediye dayanamıyor. Artemis araya giriyor ve oğlu annesini öldürmüş olmasın diye, Callisto'yu ve Arcas'ı gökyüzündeki yıldızların arasına katıyor. Ve bildiğimiz Ursa Major ile Ursa Minor (yani işte büyük ayı küçük ayı var ya onlar) takımyıldızı olarak lacivert gece göğünden bize bakıyorlar.
Pek sevdiğim Rubens'in 1635'te yaptığı Diana ve Callisto isimli resmi. Rubens tam olarak o meşhur yıkanma sahnesini resmetmiş. Artemis'in (tabi burada Diana diyoruz) diğer perileriyle birlikte yıkanırken Callisto'nun hamile olduğunun ortaya çıkışı. Sağda giysilerini örtmeye çalışan Callisto, en soldaki kafasının tepesinde minicik bir hilal olan da Artemis.
(kaynağımız Museo del Prado)
Bu da Titian'ın 1556 tarihli Diana ve Callisto'su. Yine aynı meşhur sahneyi görüyoruz.
(kaynağımız National Gallery)
Bu Callisto ismini daha sonra Xena bölümlerine daldığımızda çok duyacağız, pek uğraşacağız ama o karakterin bu perimizle bir alakası olmayacak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...