8 Şubat 2020 Cumartesi

Xena ile Mitoloji Saati 1 : Hercules and The Amazon Women (1994)

Hazır mıyız çocuklar? İlk dersimizde daha önceki yazıda bahsettiğim Hercules : Legendary Journeys başlığı altında tv için yapılan filmlerden ilki olan Hercules and The Amazon Women ile başlıyoruz. Bu şekilde 94 senesinin ikinci yarısında 5 tane film yaptıklarını söylemiştim. Ama biz sadece ilk filmi inceliyoruz çünkü Xena'nın hikayesine temel oluşturduğunu, böyle bir karakterin ortaya çıkışına zemin hazırladığını düşünüyorum bu filmin. (https://www.imdb.com/title/tt0110015/)
---Bu noktadan sonra valla spoiler gelecek, hatta direkt şöyle oldu böyle oldu diyeceğim, ona göre okuyun---
25 Nisan 1994'te yayınlanan 1 saat 31 dakika süren hikayemizde kısaca şunlar oluyor: Hercules, maceralarını birlikte yaşadığı kankası Iolaus'un bir hafta sonra gerçekleşecek düğünü için memlekete dönüyor (bahsettiler de ben mi kaçırdım diye emin olamadım ama bu filmde yer ismi geçmiyor burası için). Fırsat bu fırsat annesine de uğruyor. Iolaus ve Hercules, anne evine giderken yolda tanrıça Hera'nın tuzaklarından biriyle karşılaşıyor. Her başını kestikçe yerine iki tanesi daha çıkan yılan benzeri canavarı ateşe vererek kurtulabiliyorlar. Bu arada annesinin evindeyken eh tabi babası Zeus da bir uğruyor göklerdeki tahtından gelip. 
Hercules ve annesi, Iolaus'la nişanlısı Ania'ya akşam yemeğine gitmişken ise Pithus adında bir adam çaresizce Hercules'ten yardım istemeye geliyor. 2 günlük mesafede olduğunu öğrendiğimiz köyü Gargarencia'nın başına canavarların musallat olduğunu söylüyor. Evlilik paniği sarmış Iolaus da son bir macera heyecanıyla Hercules'e hadi gidelim diye tutturuyor ve ikilimiz canavarlı köye gidiyor. Köye gittiklerinde onlar bir tuhaflık var lan burada diye bakarken, filmin ismini de bildiğimizden ötürü bizde jetonlar düşüyor. Köyde sadece yetişkini çocuğu erkek cinsinden insan var. İşgüzarların söylemeye dili varmıyor, kadınlar bize kök söktürüyor demeye. Hercules ile Iolaus canavarların peşine düşüyor mecburen. Ormandaki gayet saçma bir dövüş sekansıyla birlikte canavarların Amazon kadınları olduğunu öğreniyorlar. O sırada pervasız salak Iolaus da ölüyor. İnsanların en güçlüsü, dünya üstünde yürüyen tanrı çocuğu Hercules'i ise bağlayıp, tutsak olarak köylerine getiriyorlar. Burada Amazon kraliçesi Hippolyta ve Lucy Lawless'ın oynadığı bir başka Amazon kadını Lysia gibi Amazonlarla tanışıyoruz. Bir dolu olayın ardından Hercules Amazonlar ile köy arasındakileri çözüyor ama kankasını, Amazon kraliçesini ve köylü Pithus'u kaybettiğinden ötürü, babası Zeus'tan zamanı geriye almasını istiyor. Sihirli bir mumu üflediğinde fır fır fır olayları geri sarıyor ve akşam yemeğine geri dönüyoruz Hercules ile birlikte. O noktada tüm film boyunca olan hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceği şekilde Pithus'a aklı veriyor ve gönderiyor. Sonunda da Iolaus ile birlikte mutlu mesut gülümsüyor Hercules.
Bu filmi birçok yönden pek severim. Bir kere en başta Amazon konusuna girdiği için (ama çok salak saçma bir şekilde anlatır o ayrı), sonra acayip eğlenceli bir Zeus karakteri çizen Anthony Quinn için, kısa ama keyifli bir rolle Lucy Lawless ile tanıştırdığı için ve sonunda bir şekilde zaman yolculuğu içerdiği için. Film olarak nasıl diye sorarsanız da Xena'nın ilk sezonundaki kadar çiğ görüntüler yok ama yine de özellikle dövüş bölümlerinde o amatörlük gözümüze gözümüze giriyor. Kostümler, ortam kesinlikle antik yunan değil tabi, ama müziklerle - Joseph Lo Duca'nın daha sonra Xena'nın 6 sezonu boyunca da sürecek efsane müzikleriyle - acayip gaza getiriyor. Habire de Yeni Zelanda'nın muhteşem doğasını gösteren, geniş plan dağ tepe ırmak orman görüntüleri gösterip duruyorlar. Ama herkes çok samimi, ortam samimi. Eğleniyoruz. Neyse derse geçelim çocuklar.
En başta Hercules kim? Hercules, Yunan tanrılarının babası da olan Zeus ile ölümlü bir insan olan Alcmene'nin oğlu. Alcmene'nin soy ağacı da Zeus'a dayanıyor bir yandan, o yüzden orası çok karışık. Sadece ben diyeyim ki Tiryns-Mycenae kralının kızı. Zeus'un bu ölümlüler arasına inip, habire birini baştan çıkarıp, çocuk peydahlaması hikayeleri pek meşhur. Yunan mitolojisindeki kahramanların neredeyse yüzde sekseni onun çocuğu bu sebeple. Hercules ise babası tanrı annesi insan olduğu için insanüstü bir güce sahip. Dizide (ve filmlerinde) ana hikaye de buradan çıkıyor zaten, bu gücünü insanlara yardım etmekte kullanıyor. Oysa mitolojide çok öyle değil. Yani ana amacı bu değil. Zeus'un karısı ve tanrıların kraliçesi Hera tıpkı filmde olduğu gibi gerçekte de Hercules'ten nefret ediyor. Çünkü Zeus'un onu habire başka kadınlarla aldatmalarına engel olamıyor. Bu aldatmanın meyvesinden de nefret ediyor tabi. Mitoloji der ki Hera bir gün delilik verir Hercules'e ve çıldıran Hercules kendi karısını ve çocuklarını katleder. Kendine geldiğinde bedbaht halde artık ne için yaşayacağını bilemediğinden Delphi kahinine gider. Kahin ona kuzeni de olan  Tiryns-Mycenae kralı Eurystheus'un hizmetine girmesi gerektiğini, onun vereceği 12 görevi başarıyla tamamladığında da artık bu dünyada işi kalmayacağını, ölümsüz bir tanrı olarak tanrıların arasına yerleşeceğini söyler. Bu noktadan sonra Hercules, kralın verdiği, mitolojide pek meşhur olan o görevleri yerine getirmek üzere maceralara atılır.
Filmde de bu görevlerin ikisinden etkilenmiş şeyler izliyoruz. İlki, Hercules'in ikinci görevi olan Hydra'yı öldürme görevinden, ikincisi de 9.görevi olan Amazon kraliçesi Hippolyta'nın kemerini getirme görevinden. Hydra, koca gövdeli, biri ölümsüz dokuz başa sahip bir canavar olarak betimleniyor mitolojide. Tıpkı filmde olduğu gibi birini kesince hemen yerine yenisi çıkıyor başların (bazı yerlerde de iki tane çıkıyor diyor). Ve yine filmde olduğu gibi Hercules onu ateşe vererek öldürebiliyor. Diğer başları ateşe veriyor, ortadaki ölümsüz olanı da koparıp, büyük bir kayanın altına gömüyor.
Amazon kraliçesinin kemerini alma görevindeyse kraliçe tarafından nazik bir şekilde karşılanıyor Hercules ama sonra Hera'nın oyunları araya giriyor. Vay efendim Hercules geldi kraliçemizi kaçırıyor diye ortalığı galeyana getirtiyor insanların akıllarına girip. Sonunda tabi hırgür, Hercules Hippolyta'yı öldürdü mü öldürmedi mi orası kesin değil.
Filmde tanıştığımız karakterlerden bir diğeri ise Iolaus. Mitolojide de Hercules'in sadık yoldaşı ve yeğeni olarak geçiyor. Onun nişanlısı olarak Ania ismi geçiyor filmde ama mitolojide bu isim 3 "acı" ruhunun isminden biri. Lupe, Achos, Ania. Ania'nın anlamı yas, üzüntü. Filmde neden bu ismi seçmişler bilemedim. Bir diğer karakter ismimiz Pithus ise antik yunanda Attica'da bir yönetim biriminin ismi. Amazonumuz Lysia'ya ise mitolojide rastlayamıyoruz.
Filmde Iolaus'un yaşadığı ve Hercules'in annesinin de yaşadığı köy, kasaba, yer neresi ise onun ismini belirtmemişler dedim ya, mitolojide Iolaus'un memleketi normalde Thebai. Burası Atina'nın kuzeybatısında bir şehir devleti. Filmde bir de Alturia ile Gargarencia diye yer isimleri duyuyoruz. Ama bunlar da biraz uydurulmuş açıkçası.

İndirmeden izlemek için vimeo'dan bir kaynak buldum, portekizce altyazılı ve 360p ama hiç yoktan iyidir:D -->https://vimeo.com/206290433

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...