Joo Seo Yeon kızımız bir lisede beden eğitimi öğretmeni. Aynı lisede öğretmen olan Kim Mi Kyung'la tee ortaokul döneminden kankalar (hem de ne kankalık, vallahi şimdiye kadar izlediğim en iyi yazılmış iki dost karakterdi bu ikisi). Her sene gerçekleşen sınıf buluşmasında bu sefer yıllardır görmedikleri bir diğer arkadaşlarıyla karşılaşıyorlar: Lee Kang Woo (esas oğlanımız yani). Esas oğlumuz okulun yarısında okuldan ayrılıp, Amerika'ya okumaya gitmiş. Senelerden sonra ilk defa memlekete dönüyor. Çocukluğunda tombalak-gözlüklü, içine kapanık, pek sevimli bir velet iken esas kızımıza çıkma teklifi ediyor ve reddediliyor. Bunun üzerine azmediyor, yemiyor içmiyor, spor yapıyor, yıllarca Amerikalarda kendini kampa çekiyor ve mükemmel olduğunu düşündüğü bir görünüşe kavuşmuş olmanın özgüveniyle esas kızımızın ve çocukluk arkadaşlarının karşısına çıkmaya geliyor. Ama bilmediği bir şey var. Bunca yılın ardından esas kızımız artık yakışıklı-fit erkeklerden nefret ediyor halde, çirkin erkek seviyor.
Konusunu hemen hemen böyle özetleyebileceğim "Love With Flaws" 27 Kasım'da başlayıp, 16 Ocak'ta son bölümü yayınlanan bir Güney Kore dizisi. Orijinal dilindeki ismini birebir çevirdiğimizde aslında "kusurlu insanlar" oluyor. Ki hikayenin de anlatmaya çalıştığı, bir veya birkaç aşk hikayesindense, böyle insanlar. İnsan olmanın kusurlu olmak demek olduğu. Hepimizin bir şekilde hayatta topallayarak, tökezleyerek, yuvarlanarak yol aldığı. Haa ama bunları en sonda söylemem gerekiyordu. Önce nasıl buraya geldik ondan bahsedecektim. Neyse, tüh, anlatıyorum hemen.
Daha önce anlattığım bir dizi vardı, Cinderella and The Four Knights diye. Hah işte, o diziye katlanmamı sağlayan tek şey oyuncu Ahn Jae Hyun'du. İlk defa orada gördüğüm bu adam için o zamanlar herhalde bunda baya iş var, ben bir yeni dizisi falan olursa izleyeyim demiştim (tipini beğendiğimden değil, oyunculuğunda bir şeyler olabilir diye, yoksa biliyorsunuz benim tipim belli - Ji Chang Wook :p ). Bunu dediğim tarihlerde hemen bir başka dizisi başlamıştı "The Beauty Inside" diye ama konusunda "yüz tanıyamama hastalığı" gibi bir şey olunca meehh deyivermiştim (yüz tanıyamama hastalığı nedir ya allah aşkına, tamam saçmalamayın demiyorum ama böyle saçmalamayın). Sonunda geçen sene bu dizinin geleceğini görünce hah dedim, ilk defa bu çocuğu bir düzgünce izleyeceğim bakalım. Konusuna şöyle bir göz gezdirip, he he iyi tamam deyip beklemeye koyulmuştum.
Sonunda oturup ilk bölümü izlemeye koyuldum. Açıkçası pek eğlenmedim. Hiç keyif almadım. Hikayeye dahil olamadım, atmosefer hiç sıcak gelmedi. O öbür saçma dizide bir deri bir kemik olan çocuk burada bulum bulum yağ et halinde geziniyordu. Yıllarca uğraşıp, dış görünüşünü mükemmelleştirmeye çalışmış bir adamı oynamaya gıdısıyla ve dolu dolu yanaklarıyla gelmişti. Esas kızı oynayanı ilk defa görüyordum ve o da pek bet suratlıydı. Esas kızın erkek kardeşlerini birbirinden ayırt edememiştim 20 dakika boyunca. Üstüne bir de esas oğlanın altına etme sendromu-travması diye bir şey önüme gelince dedim öhhh. Yok artık. Ciddi ciddi adamın altına yapması konusunu mu işleyeceksiniz? Kapattım.
Sonra o diziye bu diziye baktım, döndüm durdum. Bir türlü izleyecek bir şey bulamıyordum. Dedim yapacak bir şey yok, şuna bir şans daha vereyim. Diğer bölümünü açtım, izlemeye başladım. Ve inanılmaz eğlendim. İkinci bölümden itibaren çılgınca güldüğümü, hikayeyi benimsediğimi ve karakterlere alıştığımı fark ettim. Hikayenin çıkış noktası, temeli falan biraz zorlamaydı falan ama acayip güzel karakterler yazmışlardı, her geçen dakika bağlanıyordum.
İlk olarak esas kızımızın ailesi çok içten, çok samimi. Bunca zamandır izlediğim en samimi karakterlere hayat vermiş bu oyuncular. Her birinin payına düşen hikayelerse ayrı bir güzellikte. Hatta dizi biterken keşke dedim keşke yan karakter olarak tabir edilen bu karakterlerin hikayelerini daha çok, daha derin işleselermiş. Keşke dizi esas oğlanla kızla uğraşacağına uzun uzun, bölümlerce bu karakterleri gösterseymiş. Esas kızımızın annesi, 2 oğlu olan bir adamla evleniyor zamanında. Evlendikten sonra da aileye bir erkek kardeş daha katılıyor ve esas kızımızın 2 büyük, bir küçük erkek kardeşi oluveriyor. Bu aileyi oluşturan anne ve baba mükemmel insanlar. Bu 4 kardeş de o kadar güzel bir dinamik yakalamış ki. Her bir arada oldukları sahne elmas değerindeydi. İnanılmaz eğlenceli, komik, bir o kadar da neleeer neleer barındıran hikayelere sahipler. Kardeşlerin tek tek kendi hikayeleri ve o hikayelerdeki partnerleri de çok güzel yazılmış. Ben dizi boyunca büyük kardeşin sevgilisini oynayan Hwang Woo Seul Hye'nin oynayışına hayran hayran baktım. Daha da çok böyle bir karakteri yazan senarist nasıl olur da böylesine sıkıcı ve amaçsız bir dizi hikayesi çıkarabilmiş ona şaşırdım ama neyse şimdi konumuz o değil. Aynı oyuncuyu aynı zamanda bir diğer dizide "Crash Landing On You"da tamamen farklı bir karakter olarak izliyorum ve bir kez daha bayılıyorum şu sıralar.
Asıl ortanca kardeşin hikayesi hem yeni bir şeydi benim için kore dizileri tarihimde, hem de çok güzel yazılmış, çok çok daha iyi oynanmış bir karakterin hikayesiydi. Ama bu konu biraz...Şöyle anlatayım. İkinci üçüncü bölümden sonra çok da keyiflenmiş halde, dedim ki bu ortanca kardeşi oynayan kimdir necidir, baya iyi gibi çünkü. Baktım Cha In Ha yazıyor ismine, instagramdan takibe aldım. Birkaç gün geçmemişti ki ölüm haberi geldi. Artık koreli şarkıcı-oyuncular arasında çok yaygın olmaya başlamış olan intihar salgınına mı dahil oldu orasına bir şey diyemiyorum. Ama çok üzücü bir şey. Birkaç bölüm bir şey izliyor, gülüyor, mutlu oluyorsunuz. Sonra önünüze gencecik bir oyuncunun öldüğü (büyük ihtimalle kendi yaşamına son vermiş olduğu) haberi geliyor. Ve resmini gördüğünüz anda birkaç gündür sizi keyiflendiren, eğlendiren bir hikayede yer alan o güzel yüzü görmüş oluyorsunuz. En kötüsü de bu dizi boyunca çok ama çok iyi bir oyunculuk ortaya koymuş olması Cha In Ha'nın. Çok özel bir hikayesi olan, çok anlamlı bir karaktere hayat verip, insanları çok daha fazlası için umutlandırmışken...Ne diyeyim.
Küçük kardeşin hikayesi de ayrı bir eğlenceli ama bir o kadar da insanın içini dışına çıkartacak kadar ağlatanından. Onun da partneri ile olan hikaye örgüsü dizinin komedi unsurlarının çoğunu yükleniyor. Bunun yanında ikisi de bu karakterlerin yeri geldiğinde boğazımıza düğüm oturtuyor.
Esas oğlanımızın kankası ile esas kızımızın kankasının ilişkisi ise ayrı bir komedi. Onların karakterlerine çok derin anlamlar veya yan hikayeler oluşturulmamış ama tek başlarına da bir arada da pek keyifli ve cuk oturmuş bir hikaye izletiyorlar. Bu rollerden birinde Kim Seul Gi'yi izlerken tesadüfen bir yandan da oynadığı bir başka dizi "Splash Splash Love"ı açmıştım, sanırım o da takip edilesi bir başka oyuncu. Ama buradaki karakteri bir ayrı iyi yazılmış. Esas kızımıza verdiği akıllar, her şeye tepkisi, duruşu, en beklenmedik ifadeleri ile çok kıskandırıyor. Öylesine kıskanıyor ki insan, keşke benim de böyle dostluklarım olsa diye, acı verici.
Bunların yanında çok güzel bir şeyler olacakmış gibi gelen ama bir türlü tam hikayeye dahil edemediğimiz yan hikayeler var. Biri Baek Jang Mi kızımızın muhteşem şeyler vaat eden hikayesi, diğeri de esas oğlanımızın kuzeni olan karakterin ilginçlikler barındıran, değişik hikayesi. Bu ikisini hatta birbirlerine bağlamalarını bekledim ben baya ama yapmadı senarist. Oysa ne muhteşem, ne güzel olurdu. (Bu arada Baek Jang Mi'yi oynayan oyuncu ne saf bir güzelliktir öyle: Shin Do Hyun kendisi.)
Bir de psikolog yan hikayemiz var ki, inanılmaz eğlenceli. Esas aşk hikayesinin içinde adeta çöldeki bir vaha gibi ilerliyor çoğu yerde. Oynayan oyuncu ve çeken ekip çok eğlenmiş olmalı.
Tüm bunların arasında işlemeyen bir esas ilişkimiz var maalesef. Yani aslında bir arada alabildiğine komik, eğlenceli iki karakter var önümüzde ama aralarında romantik anlamda bir kimya oluşamıyor bir türlü. Ortada o kadar hikaye oluşturacak bir aşk oluşturamıyorlar. Belki yazımdandır, belki oyunculardandır. Ama mesela ikinci adamımız, olmazsa olmaz aşk üçgeninin 3.köşesini oluşturan karakterimiz ile esas kızımız arasında gözle görülür, ortadaki havada çatır çutur elektrikler oluşturan bir kimyayı hissediyoruz. Ve daha kötüsü bunu son dakikaya kadar sürdürüyor senarist. Böyle hikayelerde bu üçgeni oluşturup, geliştirip, en son olamayacağına dair izleyiciye gerekli ikna delillerini sunar, sonlandırırsın. Oysa burada son bölümde bile gereksiz sahneleri mevcuttu.
"Love With Flaws" benim için değişik bir yolculuk oldu böyle. Hevesle bekleyip, ilk başta büyük hayalkırıklığına uğrayıp, bıraktığım; sıkıntıdan açıp tekrar izlediğimde tesadüfen acayip eğlendiğim, devam ettikçe karakterlerine ve yan hikayelerine hayran kaldığım ama sonunda ortalamadan kurtulamayan ana hikayesinden dolayı hak ettiği kadar parlayamayan bir diziydi. Hepimizin kusurları var, kusur olarak gördüğümüz şeylerle doluyuz ama sevdiğimiz, bizi seven insanlarla ailemizle olduğumuz sürece, kendimizi kabul ettiğimiz sürece hayat öyle pek de fena bir şey değil demeye çalışan hikayesiyle kalbimde güzel karakterler bırakan bir yolculuktu.
yüz tanıyamama olayı gerçek yüz körlüğü diye de geçiyor Prosopagnozi bu da tıptaki ismi
YanıtlaSilGerçek tıbbi bir durum olduğunu biliyorum. Beni sinir eden bunu böyle dizilerde şey gibi kullanmaları, hani kendi ayağına takılıp düşer ve kafasını hafif çarpar da hafızasını kaybederler ya. Böyle saçma bir halde habire karşıma çıkması. Ama tabi sonuçta ilginç bir şeyler üretmeye çalışıyorlar, başka ne kullanacaklar.
Sil