9 Eylül 2018 Pazar

16 bölümlük bir amaçsızlık: Cinderella and The Four Knights

Lise son sınıf öğrencisi Eun Ha Won (InHaVon diye okuyoruz çocuklar) küçük yaşta annesini kaybettikten sonra babası, üvey annesi ve üvey kız kardeşi ile birlikte yaşamaktadır. Tıpkı masaldaki gibi, Eun Ha Won'un da babası kamyon şoförü olduğundan evden hep uzaktadır, talihsiz kızımız da kötü kalpli üvey annesi ve en az onun kadar kötü kalpli üvey kız kardeşinin insafına kalmış durumdadır. Mezun olmasına sayılı günler kala, üniversiteyi de kazanmışken iyice sersefil, perperişan duruma düşer. Üstündeki okul eşofmanı ve sırt çantasıyla kapının önüne koyar evdeki şeytanlar onu. Olaylar birbirine dolanır, kaderin ağları işe karışır ve Eun Ha Won kendini acayip zengin (böyle hani Güney Kore'nin en bir zengini falan yani o derece zengin) Kang ailesinin üç erkek varisinin birlikte yaşadığı über-tasarım-harikası evde (malikanede) bulur. Bu üç oğlan da hemen hemen Eun Ha Won'un yaşlarındadır, eh yani 2-3 yaş falan ancak büyükler öyle yani. Ama her biri ayrı bir telden çalmaktadır, üçü de birbirinden hiç hazzetmeden, hayattaki sorumlulukları ne zerre iplemeden ve ailenin büyüğü, tüm paranın da kaynağı büyükbabalarının her bir istediğinin de tersini yaparak yaşayıp gitmektedir. Büyükbabanın derdi bunların bir aile olmayı öğrenmesidir, bu arada da şirketin  başına kendisinden sonra hangisinin geçeceğini belirlemeye çalışmaktadır. İşte pek zeka küpü büyükbabamız Eun Ha Won'u bu "aile" işi ile görevlendirerek salar oğlanların üstüne. Saf Cinderella'mız da üniversite başlayana kadar normalde günde 30 tane falan farklı part-time işte çalışarak kazanmaya çalıştığı harç parasını bu şekilde tek seferde kazanabilmek umuduyla atlar görevin ortasına. (4 şövalye diyor değil mi dizinin adı, tamam endişe yok, o da büyükbabanın kişisel asistanı gibi bir şey olan şirket çalışanı abimiz) (https://mydramalist.com/16119-cinderella-and-the-four-knights)
Çemkirmekten kendimi kaybetmeden önce söyleyivereyim, ben bunu niye izledim bilmiyorum. Yani neden açıp izlemeye başladığımı biliyorum orası net. Bir kere adı çok umut vaat edici gelmişti. Posteri falan da hah tamam şöyle eğlenceli, marshmellow kıvamında, salak salak sırıttıracak bir şey izleyeceğim olley dedirtiyordu adeta. Ama bu kadar boş çıkabileceğini inanın tahmin edemedim. İnanamadım bile yani izlerken. Ellerinde bu kadar neler neler çıkarabilecek sevimli mi sevimli bir isim ve konu varken anlatmayı seçtikleri yöntem ve anlattıkları şeyler o kadar kötü olamazdı ya. Olsa olsa bir tür şakaydı bu dedim. Böyle bir isim koyarak oturup bir senaryo yazsam neler anlatırdım dedim. Oysa bu senarist çok amaçsızca, çok anlamsızca bir şeyler yazıp öyle atmış ortaya sanki. Hayır bunu okuduktan sonra bunca insan da nasıl ikna olmuş oynamaya, çekmeye orası daha bir ilginç. Tamam hakkını yemeyeyim, arada böyle üç beş sevimli an, gülmekten insanın karnına ağrılar sokan sahne yok değil. Ama bunlar da tümden oyuncuların falan çabası. Onların başarısı. Yoksa senaristle alakası yok.
Bakın şimdi baştan alalım. Elimizde bir Cinderella var, şahane seçilmiş. Bir kere tüm o Güney Kore dizilerindeki kadın oyuncuların tersine hafif tombik, bacakları falan çalı çırpı boyutunda değil. Sevimli bir kadınsılığı var, erkeksi değil ama öyle Cinderella gibi de değil (Oyuncunun adı Park So Dam). 4 tane de şövalye seçmişler. Biri olması gerektiği gibi hiç kimseyi takmayan, eğlenceli, şımarık tip (Oyuncunun adı Ahn Jae Hyun). Biri romantik prens kıvamında, friend-zone'a girdikten sonra kızların kalbini çalanlardan (Oyuncunun adı Lee Jung Shin). Öbürü buzlar prensi, belalı geçmişiyle karizmatik ama kalpsiz tip (Oyuncunun adı Jung Il Woo). Sonuncusu da dürüstlük abidesi, her zaman başınızı yaslayabileceğiniz güvenilir omuz, görev adamı prensi (Oyuncunun adı Choi Min Sung). Her birine bir geçmiş de oluşturulmuş, alabildiğine karmaşık olaylar da var. Büyükbabanın yeni evlendiği orta yaşlı hanım ablada da bir işler dönüyor diyorsunuz, şirkette de bir şeyler oluyor gibi geliyor. Bu arada şeytani üvey anne ile üvey kız kardeş de sadece kötü değil, bir de salak olduğundan onlar da bir dolu saçma şey çeviriyor. Yani elde tüm malzemeler var. Ama bunu en başından tüm kartları açık edip, olabilecek en saçma şekilde bağlayarak hiç ediyor senaryo. Madem 4 tane esas oğlan koydun, o halde neden en başından esas kızı bir tanesine aşık ediyorsun? Başından sonuna ona aşık Eun Ha Won, prens de ona tabi. Diğer üç karakter sıfır işe yarıyor bu durumda ana öyküde. Bir tanesi de tamam kızımıza aşık oluyor ama niyeyse çok üstelemiyor, öyle hafifçe geçiştiriyor. Bir diğeri zaten en başından beri eski sevgilisine aşık olduğundan zaten o da ana aşk hikayesine sıfır etki yapıyor. Hele dördüncüsü...Aman yarabbi bu adamın 4.şövalye olmakta alakası yok ki senaryoya göre. Esas kızımızla sahneleri bile sayılı. Haa ama her birinin kendi hikaye düzlemi ayrı ayrı olarak gayet başarılı. Ama dizinin en başında vaat ettiği şekilde değiller. Böyle bir diziye senaryo yazarsak Cinderella'mızın ne yapmasını umarız? Her bir şövalyesinin hayatına ayrı bir şekilde dokunmasını, iyiye doğru değişmesinde etkisi olmasını, kendisinin de her birinden aynı derecede bir şeyler kapmasını, etkilenmesini anlatan bir iskelet kurarız. Tamam hepsine tek tek aşık etmeyiz, o zaman hikayenin kendi kurgusu içindeki inanılırlığı yıkılır ama hepsinden bir şekilde "etkilenmesini" anlatırız. Bunu gösteririz. Çünkü en sonunda tüm karakterler yaşadıkları etkileşimlerle ulaştıkları yeni noktada hikayeyi tamamlamalılardır. Oysa burada böyle şeyler olmuyor. Üstüne üstlük tüm yolculuk boyunca Cinderella'mızı daha da salak saçma şeyler yapar, düşünür hale getiriyor senaryo. En başında oluşturduğu karakter temelini sallamıyor gitgide. Zaten evlere şenlik bir esas prens var, bu kadar mimiksiz oynamayı başarmak da yetenek herhalde. Onlardan tamamen ayrı takılan bir başka prens ve hikayenin sonunda eee yani ne oldu dedirten bir "story arc"a sahip diğer prens. Ha bir de dayanılacak gibi olmayan üvey anne-kardeş sahnelerine hiç değinmiyorum. Kaldı ki daha bunun Cinderella'nın mal babası hikaye örgüsü var.
Şimdi diyorsunuz ki e o zaman neden izledin 16 bölüm? Bakın onu diyorum işte, vallahi bilmiyorum. Yani hadi bir iki bölüm izledim, bu saçmalığı fark ettim, sonra her defasında bir bölüm bittiğinde dedim ki daha da izlemem bu ne be?! Ama sonra nasıl olduysa yeni bir bölüm daha açtım, izledim. Her izleyişimde de ulan ben napıyorum diye diye izledim. Böyle çekirdek çitlemek gibi kanımca. Tadı yok, ağza gelen bir kütlesi yok doğru düzgün ama başlayınca bırakamıyorsunuz ya. Ya da sanırım daha mantıklı bir açıklamam şu: Prenslerimizden birini oynayan Ahn Jae Hyun (sanırsam AnJeYun diye okunuyor) karakteriyle harikalar yaratmış ve dizinin müzikleri şahane. İşte bu iki nedenden ötürü çitlemeye devam ettim. Ahn Jae Hyun ile tanıştığım diziydi bu, sonra You Who Came From The Stars'da da izledim ama buradaki karakteri sayesinde en keyifli kahkahalarımı attım. Ama onu da boşa harcamış sevgili senarist, neler çıkarabilecek bir karakterin neler getirebilecek hikayesini hem karşısına dünyanın en yeteneksiz ve sevimsiz oyuncusunu koyarak hem de hiç bir şey çıkartmayarak heba etmiş. Tebrikler. Halbuki yönetmen Secret Garden'ı A Gentleman's Dignity'i yöneten adam. Öyle bir yönetmen de nasıl kabul etmiş bu senaryoyu hala oradayım ben.
bu arada mevzu bahis ev pardon malikane bu, normalde Southcape Club House olarak geçiyor, golf kulübünün şeysi. tabi böyle havadan görüntüyle pek bir şey belli edemedim ama içi dışı bahçesi dizaynı falan böyle acayip, ilginç. pek benlik değil ama (çünkü şatomda kalemde büyüdüğümden ötürü) takdir de ettim yani.
Neyse derdimi anlatabildim mi bilmiyorum. Baya oldu izleyip bitireli bu diziyi, geçen sene bu zamanlar bile olabilir. Ama öyle bir dolmuşum ki ancak şimdi patlayabildim saçmalığına çemkirmek için. Demem o ki sevgili kore dizisi izleyicisi dostlar, yapmayın bu işkenceyi kendinize.

Eh o halde soundtracki de şuraya koymadan gitmeyeyim:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...