Persuasion, ona Jane'in verdiği isim bu olmasa da, Jane Austen'ın erken ölümünden hemen önce tamamladığı son kitabı. Bunu, burada Neverland'de daha önce de yazdım. Zamanında uyarlamalarla ilgili bir seri yaptığımda, sıra Persuasion'a geldiğinde (
tam da şurada), aslında hemen hemen hissettiklerimi yazmıştım bu hikaye ile ilgili. Sene 2011'di, ben hala Anne Elliot'u, Elinor Dashwood'u içinde taşıyan, bir erkeğin yine de 7-8 yıl sonra aynı kadını aynı duygularla sevebileceğine cılız da olsa bir umutla inanan, hissettiklerini avaz avaz söylemesine gerek kalmadan, anlaşılabilecek diye düşünen bendim. İnsan ne garip. Genç ve hayat dolu olması gereken yaşta, oturaklı ve sessiz karakterleri içselleştirirken, tam da her şeyi, hayatı anladığı ve o oturaklı karakterler gibi olması gereken yaşta ise heyecanlı, patavatsız, şenlikli genç karakterleri seviyor. Bunu tam anlatamamışım o zamanlar, 10 yıl önce hala kafamdaki "demonlarla" savaşırken. Persuasion, benim için, ilk okuduğum yıllarda, tek ve gerçek Jane Austen kitabıydı. Anne Elliot'la o kadar bağ kurabiliyordum ki, kurmuştum ki, sanki satırların arasında Jane konuşuyordu benimle. Sağlığı bozulmuşken, günlerinin sonuna yaklaşmışken tüm hissettiklerini, tüm içtenliğiyle yazdığını düşünüyordum. Benim için yazdığını düşünmüştüm o zamanlar. Wentworthler gerçek olabilirdi, ben saçmalıyor olamazdım. Zaten Anne Elliot gibi salak saçma bir hayalin içinde yaşıyordum, yıllarca ben de "half agony, half hope"tum. Anne'in Wentworth'ten vazgeçmiş olmasını da çok iyi anlıyordum, geri geldiğindeki tüm o can çekişmelerini de. "Anne Elliot'ın her kalp çarpıntısında, her yüz kızarışında, her nefessiz kalışında siz de yutkunursunuz. O her sustuğunda siz çığlığı basmak istersiniz. O her sakinleşmek için ortamdan uzaklaştığında, siz de kitabın kapağını usulca örtüp, derin nefesler alırsınız. Jane'i sayfalarda hissedersiniz, işin kötüsü anlarsınız da. Çünkü böyle hissetmemiş bir akıl, bu cümleleri kuramaz bilirsiniz ve bu cümleleri kurduğu için üzülürsünüz onun için." Böyle yazmıştım o zamanlar. Ben de tıpkı Anne gibiydim. Oysa ne salaklık! Tüm bu yıllar boyunca kurtulmaya çalıştığım tam da bu kişiliğimdi işte. Sessiz kalan, içine atan, herkesi kendinden önce görüp saçını süpürge eden, üzülse de sıkılsa da sesini çıkarmayan, herkes kendi hayatını yaşarken bir köşede onu önemseyeceklerini düşünen...Kurtulmam bu kadar zamanıma ve onca acıya mal oldu ama artık nihayet Anne Elliot olmadığım için mutluyum. Artık Wentworthlerin var olmadığını biliyorum, artık Wentworthlerin sizi görmedikleri yıllarda binlerce sevgili edindiğini, sizin yanınızda sadece çıtır Louisalarla flört etmediğini, yanınızda daha başka binlerce sevgili edindiklerini, hatta zamanı gelince onlar için yüzük baktığınızı öğrendim. Tıpkı filmde dediği gibi, "We are not just exes anymore. We are worse than that. We are friends now." Böyle şeyler yaşanıyor ve insan onu öldürmeyen şeyin gerçekten de güçlendirdiğini yaşayarak öğreniyor.
Film demişken, evet, bu filmden bahsedecektim. Aslında silahlarımı kuşanıp, açmıştım filmi. Yeni bir Persuasion uyarlamasının geleceği haberini gördüğümde yaşadığım o sevinç - ohh nihayet nihayet - ilk fragmanı ve o Dakota cadısını görmemle yerini öyle bir nefrete, hınca bırakmıştı ki yönetmen veya senarist diye geçinen o şahıslardan herhangi birini bulsam tek elimle boğabilirdim. Bana o kadar yıl, onca şey hissettirmiş bir kitabı, bir hikayeyi bu hale getirmeye nasıl cüret edebilirlerdi? Sadece bana değildi, Jane'e bunu nasıl yapabilirlerdi? Anne Elliot'a bunu nasıl yapabilirlerdi? Filmi de işte bu sinirle açtım. İlk yarım saat gözlerimi devirmekten, habire sapkınlıkları (kitaptan sapkınlıkları) gözlemlemekten gına gelince kapattım. Ama sonra kafamı topladım ve dedim kendi kendime, bak şu salak saçma Emma uyarlamasına da aynı muameleyi yaptın izlemedin, bir bak buna. En azından görüntüler güzel, sinematografi iyi ve her ne kadar Wentworth, Manhattan'da bir ara sokakta gezen ayyaş bir adam gibi görünse de Henry Golding'in hatrına aç bak.
Ve kendime de şaşırdım ama ilk baştaki o eli kanlı halim kalmadan, filmi sonuna kadar götürebildim. Eğer her şeyi unutabilirseniz Jane Austen ile ilgili, bunun bir Persuasion uyarlaması değil de, kendi başına yazlık bir netflix çıtırlığı olduğunu düşünürseniz, izleniyor. Ama işte filmi yapanlar sanki hepimizle dalga geçmek ister gibi, ısrarla her noktada kocaman kocaman gözümüzün önüne sokuyor bu bir Persuasion uyarlamasıdır diye. Filmin hem sonunda hem başında ekranda kocaman yazıyor. Bu terbiyesizliği, bu pislik davranışın hakkını kendilerinde nasıl bulabiliyorlar, anlamak mümkün değil. Jane'in kitaplarından yola çıkarak, esinlenerek yaratılan onca hikaye var. Hatta şu zombili şeyler bile yapılmışken, insan bir düşünür. Yani sizin canınız böyle bir hikaye yaratmak istemiş olabilir, 7 yıl önce bir şekilde ayrılan ama geri birleşen iki karakterin böyle bir hikayesini oluşturmak istemiş olabilirsiniz. Ama bunu Jane Austen ekmeğinden yararlanmak için böyle küçük düşmek, böylesine çamurlaşmak...
Gene de dediğim gibi, tüm bunları unutup, sanki tamamen bir parodi izliyormuşum gibi kendimi ikna edip (:D) izleyebildim filmi. Ara ara saçmalıklara güldüm bile. Gülerek izleyebildim. Henry Golding'i her gördüğümde mutlu oldum, her sahnede en az bir siyahi karakter var mı yok mu oyunu oynayarak eğlendim. Mesela hayatım boyunca gördüğüm en iyi yazılmış Mary (Elliot) Musgrove karakterine şapka çıkardım. Şaka yapmıyorum, hakikaten aşırı iyi yazılmış ve iyi oynanmış bir karakterdi. Tüm hikayedeki belki de tek mantıklı şey oydu. Filmin geri kalanında ne bileyim tarihi uygunluk, kıyafetler, saçlar, makyajlar konuşulacak gibi değil zaten, hiçbir şey demiyorum. Şaka onlar. Ama Mary dışında mesela bir konuda da hakkını teslim etmeliyim, ilişkiler ve hisler hakkında aslında zaman zaman oldukça iyi cümleler ediyor film. Beğendiğim için kendime sinir olsam da, bazı anlarda, keşke böyle şartlar altında yapılmış bir film olmasaydı dedim. Anne karakterinin kendi kendine ve ekrana söylediği çoğu şey, aslında çok iyi yazılmış cümlelerdi. Ama işte, modern bir yazlık romantik komedi izliyor olsaydık. (IMDb'de film:
https://www.imdb.com/title/tt13456318)
Off neyse. Büyük ihtimalle, Persusion okumamış, Jane neyden bahsediyor bir fikri olmayan o büyük çoğunluk olarak ne saçmalıyor bu diyorsunuz. Nesi var işte ne güzel film bunlar da hiçbir şey beğenmiyor diyorsunuz. Ahh çok şanslısınız. Hiç Anne Elliot gibi (Jane'in Anne'i, gerçek olanı) hissetmemiş, hiç ex'ten daha kötü hale gelmemişsiniz. Çok şanslısınız.
Bu arada tüm Jane Austen yazılarım için en yukarıda Hocamız Jane Austen sayfasına göz atabilirsiniz.