Üniversite döneminde Jane'in yazdığı 6 kitabı da yiyip bitirdikten sonra bir noktada arayış içine girmem normaldi. Çoğunuza olmuştur aynı şey. Eli yüzü düzgün bir şekilde yayınlanan bu 6 kitaptan sonra insan arayıp taramaya başlıyor. Jane'in 41 yıllık hayatını deşip, satır aralarında biraz daha bilgi, biraz daha okuyacak, dilindeki o tadı devam ettirecek bir şeyler arıyor. Çünkü yetmiyor, dönüp dönüp aynı sayfaları okuyoruz, dönüp durup o balolarda dans etmek, o şöminelerin başında oturup dedikodu yapmak istiyoruz.
Şimdilerde bir kitapçıya girdiğinizde milyonlarca değişik basımına rastlayabilirsiniz Jane'in kitaplarının. Ben en başta değişik kapaklı gördüğüm basımların fotoğraflarını çekiyordum, çünkü çok az rastlanan bir durumdu benim için ama baktım artık günde en az 5 tane değişik kapaklı bir Jane kitabı görüyorum, bıraktım çekmeyi. Oysa Gurur ve Önyargı'nın İş Bankası Yayınları basımını fellik fellik arayıp, sonra bir gün Alsancak'ta gezerken tesadüfen kitapçıda bulunca nasıl sevindiğimi dün gibi hatırlıyorum (binlerce yıl önceydi halbuki :p ). Ya da artık ayrı bir "genre" bile olabilecek bir şekilde ortaya çıkan Jane'in kitaplarından esinlenmiş kitaplara elimizi sallasak çarpıyoruz (ay o zombiler, ıyy, içim kalktı gene). Ama bu son birkaç yıla kadar böyle değildi durum. Bu yüzden 2014 yılında bir haziran günü "Aşk ve Arkadaşlık" diye bir kitaba rastladığımdaki şaşkınlığımı ve sevincimi anlayabilir misiniz bilemiyorum (Susan'dan falan haberim vardı, Gutenberg'den okumuştum ama çevirisi ve basımı ne gezeeer. Bu arada onun da filmini yaptılar geçende değil mi? Hiiiç içimden gelmedi. 1996 versiyonunda Emma'nın içine ettikleri için elbirliğiyle ve başrolde de o olduğu için gözümün önünden gitmiyor). Alakarga Yayıncılık'ın nisan 2014'te ilk baskısını yaptığı kitabın çevirmeni Ayşem Dur.
Tabi ben o zamanlar bilmiyorum, hiçbir fikrim yok bu nedir. İç kapakta orijinal adı da yazıyor "Love and Friendship". Diyorum ki o zaman tamam bu kesin Jane'in yazdığı bir şey ama benim niye haberim yok. Öykü diyor diğer sayfada. Allah allah diyorum. İlk bölüm "Aşk ve Arkadaşlık" adını taşıyan, mektuplardan oluşan bir öykü. İkinci bölüm de yine mektuplardan oluşuyor ve adı "Lesley Şatosu". Ardından "İngiltere Tarihi" geliyor, IV.Henry'den I.Charles'a Jane'in kendi dilinden kralları kraliçeleri okuyoruz. Kitabın geri kalanı karman çorman bir derleme. Mektuplar şeklinde öykücükler var, kısa oyun perdeleri var. O zamanlar okuduğumda hiçbir şey anlamamıştım. Jane bunu ne zaman niye yazdı, neden böyle bir şey yazdı, bu bir kitap mı, gerçek mi, burada neler oluyor diye kafam karışıp durmuştu. Arka kapakta da açıklayıcı hiçbir şey yoktu. Sadece bunu Jane yazmıştı ve bir öykü kitabıydı. Bu kadar. Jane'in hayatını okuduğum hiçbir yerde böyle bir kitaptan söz etmiyordu da aksi gibi. Üstüne bir de 2013'teki doğumgünümde Cey'in hediye ettiği bir kitap vardı, Syrie James diye birinin yazdığı "Jane Austen'ın Kayıp Anıları" (size onu da anlatmamıştım değil mi?). O kadar ikna ediciydi ki neredeyse gerçekten bir tavan arasında Jane'in kayıp anılarının bulunduğuna inanacak durumdaydım o sıralar. Hala ara sıra kafam karışıyor, o satırları Syrie James mi uydurdu gerçekten Jane'in kayıp anılarını mı okudum ben diye (yaşlılık sevgili çocuklar yaşlılık). Neyse işte o kitabın da etkisiyle ben bu "Aşk ve Arkadaşlık"tan bir işkillenmiştim. Bunu biri mi uydurdu yoksa Jane mi yazdı diye. Çünkü bir de çok fena sıkılmıştım okurken. Öyle böyle değil. Bir mantık yok, bir sürükleyicilik yok, her şey birbirine girmiş durumdaydı. Alakarga Yayınları'na hakikaten küstüm bu konuda. İnsan biraz bir açıklar değil mi durumu. Öyle al bas. Ee ne bu?
Bu kafa karışıklığım bu senenin başındaki kitap fuarına kadar sürdü. Sonra orada, sislerin arasında (şaka şaka, insan yığınlarının arasında esasında, o cehennemi kalabalıkta nasıl da görebildiysem artık), İletişim'in standında bir kitaba rastladım. "Gençlik Eserleri" diyordu kapakta, kocaman Jane Austen yazıyordu. 2016'da yapılmış ilk baskının çevirmeni Rana Tekcan. Henry Austen'ın önsözü ve Juliet MsMaster'ın sonsözü var. Dahası, en güzeli, arka kapakta benim için her şeyi pasparlak hale getiren açıklama var: Jane'in 1787-1793 yılları arasında evde otururken defterlere çiziktirdiği hikayeler bunlar. 11 yaşından 17-18 yaşlarına kadar habire yazıp durdukları bunlar. Ki o yaşlardan itibaren yazdıkları da Jane'i bizim bildiğimiz Jane yapan o 6 kitabın hikayeleri. Basılmak için yazılmamış şeyler bunlar. Jane habire yazmış, sevdiklerine ithaf ederek, aile içinde okunup eğlenilmesi için. Bir noktada durmuş hepsini 3 defteri dolduracak şekilde temize çekmiş. Yıllar yıllar sonra da artık basılabilirler diye aile tarafından izin verilmiş ve hoop alın işte karşımızda. Hem de İletişim öyle güzel bir şekilde basmış ki. Hayatına dair detaylı bir kronoloji, çizimler, dediğim gibi önsöz sonsöz. Üç cilde ayrılmış, Jane'in üç defteri. İlk ciltte 14 öykü var, hepsi birbirinden absürd. İkinci cilttekiler ise...Bakın şimdi tam olarak şöyle oldu. Okumaya başladım ikinci cildi. Sonra kafamda bir şeyler canlanmaya başladı. Lan ben bunları bir yerden biliyorum ama nasıl olur dedim. Sonra 5 yıl öncesini hatırladı yaşlı belleğim. Evet bingo! Bu ikinci cilt tam olarak o Alakarga'nın bastığı "Aşk ve Arkadaşlık" kitabı. Ama yine aklımda sorular, karmaşıklıklar. Eh be Alakarga niye hepsini basmadın o zaman diye çemkirmeye başlamıştım ki bir yerlerinde kitabın okuduğuma göre en başta tüm defterleri yayınlanması için vermemişler mecburen böyle parçalı bir şeyler olmuş. Üçüncü ciltte de 2 öykü var ama bunlar diğerlerine nispeten daha uzun ve daha sanki sonraki kitapları oluşturacak hikayelere birer alıştırma gibi.
Ama ne yalan söyleyeyim ben bu okuduklarımı da hiç sevmedim. Belki evet bildiğim Jane'i beklememeliydim ama ister istemez canım onu çekiyordu. Bu öykülerse çok farklı. Yani içlerinde ufak ufak böyle Jane'i görüyorsunuz - tanıdığınız Jane'i. Ama genelinde çok başka biri var. Bizim ahlak bekçisi, kurallarla örülü, sosyal ortamların keskin gözlemcisi, en ince söz oyunlarının ustası Jane yok henüz ortada. Alabildiğine kahkahalarla dolu, dalgasını geçen, absürdlüğün dibine vuran bir çocuk Jane var. Aslında konuları, karakterleri hep aynı gibi ama yazdıkları çok daha parlak, çok daha neşeli. İnsan düşünmeden edemiyor, bu defterleri dolduran o kocaman gülüşlü deli kız nasıl oldu da Emma'yı eleştiren Knightley'ye, kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyen Elinor'a, pişmanlıktan nefes alamayacak hale gelen Anne Eliot'a dönüşebildi? (Çünkü yazdığımız karakterlerden oluşuruz hepimiz.)
Neyse diyeceğim şu: Yalnızca çok aşırı merak ediyorsanız, İletişim'in bastığı kitabı alın ve okuyun.
Dediğim gibi ben hiç mutlu olmadım. Ama şöyle karşılaştırın, Tim Burton filmlerini ve Picasso tablolarını da sevmem ben.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder