harry potter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
harry potter etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2020 Salı

Harry Potter ve Felsefe Taşı'nı Bölüm Bölüm Dinliyoruz

Hala böyle şeylere sevinebiliyor olmam güzel. Hala kaybetmemişim demek ki. Neyse sadede geliyorum. Bugün öğlenden sonra youtube'da Wizarding World bir video yayınladı:



Bu kısacık videoyu izlerken önce Eddie Redmayne'i görüp sırıttım. Sonra o sarı kızı görünce bu niye buradaki şimdi dedim. Sonra diğerleri göründü, hee iyi o zaman tamam kitabın audiobook halini bir de böyle yapacaklar herhalde dedim. Şu ara Harry Potter'ın sesli kitaplarını audible'da bedava dinleyebiliyorsunuz sanırım. Ya da ilk kitabı mı ne, hepsini de olmayabilir. Karantina sebebine böyle bir güzellik yapalım dediler. Neyse işte bu oyuncularla da seslendirecekler herhalde derken araya Beckham karıştı. Lan! Yapmayın bana bunu, diyordum ki en sonda Daniel çıktı. Bakın bu çocuk bacak kadarken Harry olduğunda ben liseye başlamıştım. Yani o kadar da ihi ihi ihi olmamam lazım, büyüktüm yani. Ama bu çocuğun suratını görünce - istediği kadar çalı çırpı sakalıyla kaplanmış olsun - Daniel Radcliffe gidiyor, 30lu yaşlarındaki ben gidiyorum, hep beraber eve geri dönmüş oluyoruz. Nerede olursak olalım, kaç yaşında olursak olalım, evimize, Hogwarts'a geri dönüveriyoruz. İşte ekranda durduğu ol 6 saniye boyunca ben yine oraya döndüm.
Anlayacağınız Daniel da dahil böyle değişik değişik oyuncular falan (Stephen Fry, David Beckham, Dakota Fanning, Claudia Kim, Noma Dumezweni ve Eddie Redmayne ilk gördüğümüz isimler) ilk kitabın bölümlerini okuyacaklar tek tek. Video halinde yayınlanacak, Daniel'ın okuduğu ilk bölüm yayında, https://www.wizardingworld.com/chapters/reading-the-boy-who-lived. Ayrıca spotify'da da sadece seslerini dinleyebileceğiz.



Ben ilk bölümü, 25 dakikalık okumasını Daniel'ın bitirdim birkaç saat önce. İlk başta ahh bu çocuk nasıl okuyacak şimdi bunu ne anlar bu kitap okumasından diye başlamıştım dinlemeye. İlk birkaç dakika hölölölö hölölöl diye başladı o da zaten, bir heyecanla çabuk çabuk okuyordu ki sonra rahatladı. O kadar kendini vererek okumaya başladı ki eli kolu durmadı, canlandırdı, karakterlere büründü, gülümsedi, ezberden okudu...Mutlu oldum be. Valla. Offf.

14 Aralık 2018 Cuma

Harry Potter dünyasından Muggle dünyasına : Sihir Tarihi

"2017'de Harry Potter ve Felsefe Taşı'nın yayımlanışının yirminci yılını kutlamak için J.K.Rowling, Bloomsbury ve British Library bir araya geldiler. Ziyaretçilerini Harry Potter hikayelerinin kalbine götürecek bir yolculuğa çıkaran yepyeni bir sergi kapılarını açtı." diyor iç kapak yazısında. Bu elimizdeki öyle hep o beklediğimiz kitaplardan biri değil. Harry Potter kitaplarının sayfalarında her sene başındaki kitap listesinde adını okuduğumuz veya Madam Pinch'ten gizli kütüphanenin rafları arasında rastgeldiklerimizden biri değil yani. Daha çok her şeyden ortaya karışık bir toplama gibi. Hani böyle yıllarca kutulara, çekmecelere atılıp, bir köşede duran şeyleri getirip salonun ortasına döküp, sonra aa bakın neler varmış diye bakmak gibi. Belki de yirmi yıla yakındır hayatımızda olan bir hikayenin, birçoğumuzun hayatını değiştiren bir hikayenin o hep bildiğimiz "fakir ve zorluklar içindeki genç bir kadının bir tren yolculuğunda bir hikaye gelir aklına ve kafelerde bir bardak kahve parasına oturup, binbir güçlükle yazar bu hikayeyi" kısmına daha detaylı ve somut şeyler üzerinden bir bakış bu.
Kitap temelde sergideki eserleri gösterme amaçlı olsa da bunu bildiğimiz bir evrenin kuralları içinde yapmaya uğraşmışlar. Önce ne ile karşı karşıya olduğumuza dair bir "Sunuş" bölümü var, serginin baş küratörü tarafından yazılmış. Sonrasında 9 bölüm var, her biri - sonuncusu hariç - Hogwarts derslerinin isimlerini taşıyor. Her bir bölümü o dersin konusuna uygun bir şekilde, ilgili eserlerle ele almaya çalışmışlar. Mesela ikinci bölüm "İksirler ve Simya" adını taşıyor ve haliyle hem Hogwarts'taki İksir dersini, kitaplardaki halini ele alıyor hem de Muggle dünyasındaki tarihte iksirlerle, simya ile ilgili yazmaları, arkeolojik eserleri gösteriyor. Diğer bölümler sırasıyla "Bitkibilim", "Tılsımlar", "Astronomi", "Kehanet", "Karanlık Sanatlara Karşı Savunma", "Sihirli Yaratıkların Bakımı" isimlerini taşıyor. Tabi bu arada tıpkı ders yılı başında Hogwarts'a doğru çıktığımız yolculuk gibi Sunuş'un hemen sonrasındaki ilk bölümün ismi de "Yolculuk" ve bu bölümde bizi genel hatları karşılıyor büyü dünyasının. 
Her bir bölümün başında önce giriş niteliğinde bir makale yer alıyor. Bu bölümde anlatılan konuyla ilgili gibi görünen, alanında önemli işler başarmış (olduklarını düşündükleri) insanların yazdıkları makaleler bunlar. Aslında öyle çok da alakalı insanlar değiller bence ama işte bir şekilde kendilerine böyle bir kitapta yer bulmuşlar. Hani tamam misal Bitkibilim bölümünün başındaki makalenin sahibi bitkilerle ilgili kitapları bulunan bir yazar falan ama bunun yanında Tılsımlar bölümünün makalesini yazan kişi normal bir gazeteci-köşe yazarı. Ha diyeceksiniz Tılsımlar için büyüyle ilgili biri mi olması gerekiyordu, gidip de bir üfürükçü hocayı falan tutup getirselerdi ama ne bileyim, benimkisi de kıskançlık işte. Yani tamam hasetlikten çatlıyorum gibi ama bazı bölümlerin yazıları hakikaten de zorlama gibi geliyor okurken. Sanki yazan kişi zorla yazmış, Harry Potter'dan haberi yokmuş da sırf onunla ilgili bir kitaba yazıyor olduğu için mecburen o anda açmış google'ı Harry Potter'dan konusuyla ilgili bir iki satır referans aramış gibi (sonra da bulduğu o cümleleri yazısına alakasız bir şekilde sıkıştırmış gibi). Evet benim içim kötü.
Bu bölüm makalelerinin ardından tabi bir dolu incelenecek şey koymuşlar önümüze. Rowling'in hikayeyi oluştururken çiziktirdiği tüm resimler, notlar, planlar, karalamalar...Kitapların yayıncıdan çıkana kadar editör masasında geçirdiği yolculuğa dair yazılı, çiziktirilmiş bir dolu sayfalar...Ve Jim Kay'in muhteşem ötesi çizimleri (Jim Kay kim mi-->http://www.jimkay.co.uk/home/about-me/). Sırf onun çizimleriyle kitapların resimli olarak basılmış halleri Türkçe'ye de çevrilmiş ve satışa çıkmış durumda sanırım şu aralar. Bana neredeyse tüm çizdikleri tamamen kitapları okurken hayal ettiğim duyguları ifade ediyor gibi gelir hep. Ha tamam arada McGonagall gibi kesinlikle karşı olduğum çizimleri de yok değil ama bu kanımca Maggie Smith'in suçu. İnsan bu kadar da özdeşleşmez ama bir karakterle yahu.
En son bölüm ise "Geçmiş, Şimdiki Zaman, Gelecek" ismini taşıyor. Filmlerin senaristi Steve Kloves'un yazısıyla açılıyor ve bu yazı tam da ihtiyacımız olan şey. Bizim hislerimiz kadar samimi, içten. Rowling'in o sihirli hayalgücünün tıpkı bizi ele geçirivermesi gibi ona da olan şeyi anlatıyor. Kitabı özetleyen tek bir cümleyle -"Küçük bir oğlan büyücü okuluna gider."- onun da hayatının nasıl sihirle dolduğunu anlatıyor bize. (neyse yazıyı bu noktada sonlandırıp resimleri çekmeye başlayayım yoksa ağlamaya başlayacağım yine)
Harry Potter: Sihir Tarihi belki tam beklediğimiz şey değil ama ihtiyacımız olan şey olabilir. Yine de 

7 Ocak 2018 Pazar

"Voldemort : Origins of The Heir" diye fan yapımı bir film ediyorlar ey ahali!

Valla böyle bir şey varmış, tee ne vakit Nihan yollamıştı haber etmişti de bir kenara kaydetmişim, yazacağım yazacağım bir türlü yazamadım. Şöyle bir web sitesi var: http://www.tryanglefilms.com/#vooth
Tryangle, web sitesinde yazdığına göre bağımsız bir film yapım şirketi. Çalışanlarının kurucularının isimlerinden falan ben İtalyan bunlar diyorum ama mühim kısmı bu değil. Arkadaşların mottosu, büyük paralar büyük şirketler falan olmadan da biz içimizdeki aşkla azimle o müthiş filmlerden yapabiliriz diye gözüküyor. Bu mottoyla bayadır üstünde çalıştıkları film "Voldemort:Origins of The Heir". Hemen anladınız evet, bizim Voldi'nin Tom Marvolo Riddle iken ne işler karıştırdığına dair bir "fan-fiction" hikayesi. Sanırım ilk fragman çıktığında haberim olmuştu benim. Şimdiki güzel haber ise 13 Ocak'ta youtube kanallarında filmin tamamının yayınlanacak olması. https://www.youtube.com/c/TRYANGLEFILMS yani bu adreste. Tam fragmanı ise şöyle şuraya iliştireyim:



Böyle bir işe kalkışmış olmaları her bakımdan bence takdire şayan. Bunun da ötesinde bu tür bir hikayeyi, yani Tom Riddle'ın kitaplarda o ufak ufak okuma şansı bulduğumuz (hadi tamam 6.kitapta Dumbledore'un anıları falan yoluyla üç beş gördüğümüz) geçmişine dair bir hikayeye bir yorumun getirilmiş olması çok güzel. Rowling'den olmasa bile yine de neyin, nelerin Tom'u Voldemort'a dönüştürdüğünü izlemek benim için çok çok heyecan uyandırıcı. Çünkü bilmiyorum, bir şekilde o kitapta o satırları - Dumbledore'un ilk defa Tom'la karşılaştığı yetimhanedeki o satırları Tom'un biliyordum biliyordum özel olduğumu biliyordum dediği o satırları - okuyana kadar ben de hepimiz gibi bakıyordum Voldemort'a, Harry Potter hikayesine, Rowling'in anlattıklarına. Ama orada, o satırlarda bir şey oldu. "Anladım." O an o çocuğu içimde hissettim. Ve bu hem iyi hem korkutucuydu. Çünkü aynı şeyi gıcık ihtiyar Yoda, tir tir titreyen bir ufacık Anakin'e yok efendim korkudur şudur budur diye laf ebeliği ederken de hissetmiştim. O Anakin tüm o adaletsiz galakside evrende karanlık tarafa yönelirken de "anlamıştım". Onu da hissetmiştim. Tıpkı bu son filmde Kylo Ren'in o uzanan elini tutacağımı anladığımda kendimden korktuğum gibi, o zaman da korkmuştum. Bu yüzden, bence Tom Riddle'ın hikayesi anlatılmaya - ve izlenmeye - değer.
Ulan gene nereden nereye geldik be. Neyse, 13 Ocak'a hatırlatıcı ayarlayın telefonunuzda, ona göre.

2 Mayıs 2017 Salı

2 mayıs - Hogwarts Savaşı'nın Yıldönümü



Hayır efendim hiç de affetmedik! Affetmedim! Ne Sirius için ne Dobby için ne de Fred ve Lupin ve Tonks için. Hayır, hiçbiri için affetmedim!

25 Kasım 2012 Pazar

The Tale of The Three Brothers

Herşeyi bir kenara bırakın, bu başlı başına bir sanat parçası. İnanılmaz bir şey.
Tabi Potterhead'seniz daha da ötesi.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Hep en akıllı olandı Rawenclaw için en iyisi.

Maili açtığımdan beri geçen saatlerin nasıl olduğunu anlatamam, tarif edemem. Pottermore'un ekimde kapılarının açacak dünyasının beta versiyonuna daldığımdan andan beridir deli gibiyim. Refleks olmasa nefes bile almayacağım herhalde. İlk kitabı olduğu gibi yaşadım. Tabiki eksiklikleri çoktu, zayıf kaldığı yerler vardı teknolojinin ama olsun. Bu kadarı bile en azından şimdilik yetti. Privet Drive 4 numarayı dolaştım, hayvanat bahçesinde kaybolan cama dokundum, baykuş postasının mektuplarını yakalamaya çalıştım, kayaların üzerindeki kulübede Hagrid'le karşılaştım. Diagon Yolu'na gidip, Gringotts'taki Galleonlarımla birinci sınıflar için gereken okul malzemelerini aldım. Kazanım, iksir malzemelerim, kitaplarım tamamlanınca Ollivander'dan bir asa seçmeme, asamın beni seçmesine hak kazanmış oldum. 10 inchlik porsuk ağacından tek boynuzlu kılı çekirdekli oldukça esnek bir asam oldu. Binbir Çeşit Baykuş Dükkanı'ndan kendime bir cüce baykuş almayı da unutmadım. Sonra hepsiyle birlikte kendimi King's Cross'a Peron Dokuz Üç Çeyrek'e attım.
Hogwarts ekspresi yuva gibiydi. Ama Hogwarts'ın büyük holüne geldiğimde daha da yuvamda hissettim. Profesör McGonagall karşıladı, dosdoğru Seçmen Şapka'ya götürdü. Büyük Salon'da tabureye oturup, şapkanın sorularını en içinden geldiği şekilde yanıtladım. O da benim, kendime olan tüm güvensizliklerime rağmen, bir Rawenclaw olduğuma karar verdi. "Rawenclaw kısmetin belki, Oradakilerin hiç çıkmaz sesi, Mantıktır onlarca önemli olan, Öyle kurtulurlar tüm sorunlardan." Rawenclaw ortak salonunun olduğu kuleye çıktım. Diğerlerini buldum, benim gibi olanları. Arkadaş bile edindim. Tüm kaleyi keşfe çıktım, felsefe taşını korumak için altın anahtarı yakaladım, doğru iksirleri buldum ve satranç tahtasından geçtim. Sonunda taşı da kendimi de kurtardım ve arada iki başarısız iksir yapma girişimimle birkaç orta seviyeli sihir denemesinden sonra kendimi nihayet Ankara'daki odama döndürebildim.
İlk baştaki o sonsuz, bitmeyecekmiş gibi gülücükler saçtıran mutluluğum şimdi hüzne döndü. 13 yaş daha genç olup, Hogwarts'dan o kabul mektubumu getiren baykuşun penceremi tıklatmasını istiyorum. Gerçek olmasını istediğim Rawenclaw kızlar yatakhanesindeki yatağım. Birazdan kalkıp, uzanmak zorunda kalacağım yatak değil.

31 Temmuz 2011 Pazar

Neden Bu Gerçek Olmadığı Anlamına Gelsin ki?


I Open at the Close by ~EmmilyTM on deviantART

Bu, Deviantart'taki Harry Potter gruplarından birindeki yarışmanın ikincisi olan resim. Aynı zamanda benim de birinci olması için oy vermiş olduğum resim:p Herneyse asıl NPR.org'da okuduğum ve hemen hemen her cümlesine katıldığım şu yazıyı göstermek istedim, ondan tüm bunlar:
Goodnight, Sweet Wizard: Letting Go Of A Cultural Touchstone

We work in your offices. We're on the road with you in the morning. Odds are you know one of us. And tonight, as you drift to sleep, we'll be standing outside movie theaters, dressed like cult members. We're Harry Potter fans, and forgive us if we look a bit tired tomorrow.
Friday is a special day for us — it's The End. When we walk out of one of the many midnight screenings of Harry Potter and the Deathly Hallows Part 2, things will be different. The books are already long gone, but then, there'll be no new movies either. We can re-read and re-watch — and oh, you better believe we will — but the feverish excitement that became a part of our daily lives for the last 13 years ain't coming back. And the strange thing?
We're feeling pretty good about that.
That's the funny part of coming to the end of a pop-culture behemoth — it doesn't have to be a painful breakup. Harry Potter will continue to be important to just about anyone under the age of 25, but starting tomorrow, it'll mean something new. With nothing to look forward to, fans have no choice but to look back and consider the seven books and eight movies as a whole. And for a lot of us, that means turning an eye towards childhood.
Unlike a Star Wars or a Lord of the Rings, Harry Potter always put the kids first. An entire generation — my generation — grew up alongside the characters. Sure, Luke Skywalker changed between A New Hope and Return of the Jedi, but not in a way that seemed familiar to the audience. Compare that to some of the ordinary problems faced in Potter's world: making friends at a new school, handling bullies, struggling to reveal your feelings to a crush. Harry wasn't the only one facing these issues — we were, too.
And that's why Harry Potter is different. It's not just a cultural touchstone for those of us on the verge of adulthood. It has been for the better part of our lives. Hell, I can plot most of my awkward teenage bumbles through the series.
November 2002: Against your parents' wishes, sneak out to the midnight showing of The Chamber of Secrets. Try smoking a cigarette, double over coughing. Spend next fifteen minutes begging mall cop to not call parents.
June 2003: Invite girl to bookstore release party for Order of the Phoenix. Blush in shame when she doesn't recognize you. Go anyway, with your mom waiting in the parking lot.
Mid-July 2005: Swear off those "kid" books. You're not a kid anymore — you have a (provisional) driver's license, damn it!
Late-July 2005: Decide that adulthood isn't all it's cracked up to be. Discreetly borrow a friend's copy of The Half-Blood Prince, then devour it in a weekend.
July 2007: Cry a little bit while reading Deathly Hallows. Cry a lot more when you finish. Go see Order of the Phoenix in theaters for the second time. Start packing for college.
You get the idea — when we think about Harry Potter, we're not explicitly thinking about J.K. Rowling's stories. We're remembering how those stories intersected with our own. It's an invaluable alleyway into our teenage struggles and development — it lets us peering at who we once were. And that's why it's tough to say goodbye.
There's a scene towards the end of Deathly Hallows Part 2where Harry asks about reality and imagination. What's real? What isn't? How can you tell the difference? The answer is strikingly important to the movie (as it was in the book), but not for any narrative-specific reason. It speaks not just to The Boy Who Lived — it addresses our fandom, our attachment to a story that's nearing its end.
"Of course it's all happening in your head," Harry is told. "Why should that mean it's not real?"
In other words: Harry Potter may be finished, but we're far from over.
Asıl kaynağı da böyle:http://www.npr.org/blogs/monkeysee/2011/07/14/137848082/goodnight-sweet-wizard-letting-go-of-a-cultural-touchstone
Bugün gayet başarılı bir şekilde Pottermore'a erken kayıt olan şanslılardan biriydim de, heyecanımdan aldırmayın işte. Hem zaten kaç tane 31 Temmuz oluyor bir yılda ki?

14 Temmuz 2011 Perşembe

Sağ Kalan Çocuğa

"Felsefe Taşı"nın o ciltli, bembeyaz sayfalarını elime aldığımda 14 yaşımı bitirmek üzereydim. Lisenin hazırlık sınıfına başlayalı çok az bir zaman olmuştu ve o zamana kadar sadece Backstreet Boys şarkılarından bildiğim İngilizce'mi Victoria Road kahramanlarıyla dolu Hotline kitaplarının eskimiş sayfalarında test etmekle meşguldüm. Yabancısı olduğum o kocaman okuldan her gün yabancısı olduğum küçük bir servise binip, en az okul kadar yabancısı olduğum yeni taşınılmış devasa ama devasa olduğu kadar da soğuk bir eve geliyordum. Terasa açılan üst kattaki odam Ankara'nın yaklaşmakta olan kışının etkisiyle buz tutmaya başladığından, alt kattaki küçük oturma odasına yerleşmiş, Hotline kasetlerinden diyalogları dinleyip dinleyip temize çekmeye çalışmakla geçiyordu günlerim.
İşte o günlerden birinde babam bir akşamüstü elinde kağıt bir torbayla eve döndü. Eve dönerken gördüğü kitap fuarından benim için bir kitap seçmişti. Babamın henüz kitap okumamı desteklediği yıllardı tabi bunlar, sonradan olayı fazlasıyla abarttığımı gördükçe şiddetle karşı çıkmaya başladı o ayrı. "Harry Potter ve Felsefe Taşı" yazıyordu kapağında. O küçük oturma odasında, o kitabın cildini ilk defa açışımı hala gözümün önüne getirebiliyorum. O kadar net ki o görüntü. O his. Neye adım attığımın, hayatıma neyi kattığımın farkında bile değildim. Sadece her zamanki gibi bir akşamüstüydü, her zamanki gibi bir sonbahardı. Günlük pembe dizi izleme seansımı savuşturmuş, ana haber bültenleri karşımda belirmeye başlarken ödevlerden sıkılmış elime bir kitap almıştım.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi. İlk dört kitap (Felsefe Taşı, Sırlar Odası, Azkaban Tutsağı ve Ateş Kadehi) koltuğum altında evin içinde o odadan bu odaya dolaştığım yıllar oldu arada. Beşinci kitap Zümrüdüanka Yoldaşlığı çıkana kadar lisenin taşlı yollarında bir hayli ilerlemiştim. Ama yeni yeni keşfettiğim internette artık sanal olsa da Hogwarts'a devam edebiliyordum, Quidditch takımında oynayabiliyordum. Kitabın çıkacağı gün büyükleri ziyarete köyümüze gitme vaktiydi. Sabahın köründe arabayla çıktık evden, babam benim için şehrin merkezinden geçmeyi kabul etti köye doğru yola çıkmadan önce. O, arabada beklerken ben annemle inip, Yapı Kredi Yayınevi'nin camına dayandım. 9'da açılacaktı kitap satış yeri. Saat 9'a 10 vardı. Camdan içeri kitapların dizili olduğu raflara yiyecek gibi baktığımı gören bankanın içindeki görevli dayanamayıp geldi ve erkenden açtı kitapçıyı. Hemen bir tane kaptım Zümrüdüanka Yoldaşlığı'ndan ve kasanın önünde dikildim. Ama görevli şaşkındı, "bilgisayarın açılmasını beklemek zorundayız" diyebildi. ABD'de İngiltere'de insanların geceler öncesinden kitapçıların önüne çadırlar kurup beklediği kitap için burada, başkentte benden başka kimse yoktu ortalıklarda sabahın o vaktinde.
O yaşıma kadar arabada, otobüste kitap, dergi okuyamayan insanlardandım ben de. Ama beşinci kitabın tuğla gibi cüssesi elimde tüm bir Ankara-Ordu yolunu katettim. Ne başım döndü, ne de midem bulandı. Aynı şekilde köydeki evin küf kokulu odasında da devam ettim. Yaklaşık 3-4 gün boyunca etrafımda akıp giden hayatın, zamanın farkında bile olmadım. İnsanlar geldi, insanlar gitti. Ben sadece nefes alıp vermeye devam ettim gözlerim Rowling'in cümlelerinden kayıp akarken. Sirius'un tülün ardına düşüşünün etkilerini anlatmama bile lüzum yok. Hayatımda başka birşey için bile daha fazla ağladım mı bilemiyorum.
Yıllar geçti, filmler yaptılar, ben liseyi bitirdim. Hatta üniversiteyi bile bitirdim. Dünya üzerindeki diğer milyonlar gibi ben de büyümeyi reddettim. Her kötü anda, her ters giden "gerçek"te, Rowling'in kapısını bize açtığı dünyaya sığındım. 14-24 yaş arası çocukluk mu demeyin. Biz çocukluğunda pembe diziler izleyip, Cin Ali kitapları okuayan bir nesildik. Çocuk kitaplarını, çocuk hikayelerini çoğumuz gençliğimizin ikinci yarısında öğrendik. Bu yüzden de bir türlü büyüyemedik. Çocuk olmamız gereken yaşlarda çocukça şeylerle ilgilenmeyip, büyümemiz gereken yaşlarda çocukluğu keşfettik. 20 yaşımın mayısında genç oldum ben mesela. O zamana kadar çocukluğumu yaşadım, ondan sonra gençliğin anlamının peşine düştüm.
O yüzden dün Harry, Hermione ve Ron ile son kez maceraya atıldık hep birlikte. Son kez ele ele tutuşup atladık tehlikenin ortasına ve son kez güvendik koşulsuzca birbirimize. Harry'nin acımayı bırakan yara izi gibi, bundan sonra tehlikeyi haber verecek birşey kalmadı çünkü. Bundan sonra çocukluğumuzu ve asalarımızı bir sandığa bırakıp, Hızır Otobüs geçiyor mu diye yolları dikkatlice gözlemekten vazgeçiyoruz. Bundan sonra Muggle dünyasının o hep kaçtığımız ama bizi sabırsızlıkla bekleyen gri sokaklarına dalıyoruz. Belki arada bir Seçmen Şapka seramonisine katılırız ya da Cadılar Günü şöleninde kendimize bir ziyafet çekeriz. Hatta belki bir sabah Kovuk'un çalılarla kaplı arka bahçesine damlarız, Molly Weasley'nin hazırladığı o mis gibi kahvaltılardan birine otururuz.
Ama sadece arada bir. Çünkü sonra yine Muggleların arasına dönmemiz gerekir.


"Bir meltem çıktı, mürekkep rengi göğün altında sessizce, düzenli bir biçimde uzanan, şaşırtıcı şeylerin en son olabileceği bu sokağın, Privet Drive'ın tertemiz çalılıklarını titretti. Harry Potter uyanmadan, battaniyenin içinde bir yandan bir yana döndü. Minicik eliyle yanındaki mektubu kavramıştı; uykudaydı, özel biri olduğunu bilmiyordu, ünlü biri olduğunu bilmiyordu, birkaç saat sonra süt şişelerini koymak için kapıyı açacak olan Mrs Dursley'nin çığlığıyla uyanacağını bilmiyordu, önündeki birkaç haftayı kuzeni Dudley'nin tarafından itilip kakılarak, çmdiklenerek geçireceğini de bilmiyordu...Nereden bilsin, o anda ülke boyunca gizlice toplanıp kadeh kaldırıyordu insanlar, "Harry Potter'a," diyorlardı fısıltıyla, "sağ kalan çocuğa!" "

18 Haziran 2011 Cumartesi

10 Mayıs 2011 Salı

David Baggett ve Shawn E.Klein'dan "HARRY POTTER VE FELSEFE"

"Harry Potter ve Felsefe" David Baggett ve Shawn E.Klein'ın editörlüğünde 17 yazar-felsefeci tarafından yazılan 16 makaleden oluşan bir Harry Potter felsefesi kitabı.Türkçesi Gökçen Ezber tarafından çevrilmiş ve Güncel Yayıncılık'ın Açık Felsefe dizisi dahilinde 2005'te yayımlanmış.
Çoğunluğu ABD'deki üniversitelerde akademisyen olan yazarlar, sırayla HP dünyasındaki çeşitli olayları ele alıyorlar.Hogwarts'taki 4 ev gibi kitapta da konular 4 ayrı ev başlığı altında toplanıp,dahil oldukları konulara göre inceleniyorlar.

Cesareti temsil eden Gryffindor başlığı altında 'Harry'nin Dünyasındaki Karakterler' cesaretleri,toplumsal konumları ve kişilik özelliklerine göre ele alınıyorlar.Adaleti ve çalışkanlığı temsil Hufflepuff başlığı altında 'Rowling'in Evreninde Ahlak Anlayışı' masaya yatırılıyor.Sosyal adalet,kişisel arzular,sihrin bilimle ilişkisi ve cennet-cehennem konuları irdeleniyor.
Hırsı temsil eden Slytherin başlığında 'Knockturn Yolu ve Karanlık Sanatlar' gözden geçiriliyor.Özellikle sevdiğim bir konu olan Slytherin Neden Hogwarts'ın Bir Parçası sorgulaması yapılıyor.Slytherin evinden yola çıkarak tüm karakterleri de kapsayan genel bir kötülüğün doğası incelemesi yapılıyor.En son da mantığı ve zekayı temsil Rawenclaw başlığında 'Çeşitli Metafizik Konular' kitaplardan da oldukça güzel örneklerle tartışılıyor.Platform Dokuz Üç Çeyrek,zaman yolculuğu ve kehanet konuları oldukça ciddi felsefik altyapılar dahilinde açıklanmaya çalışılıyor.

Kitap her ne kadar hem HP dünyası sakinleri hem de bu dünyaya ciddi ciddi Muggle kalanlar için yazılmış olsa da işini oldukça iyi toparlamış.Sadece Muggle yazarlarının sırf sözkonusu makaleleri yazabilmek için bahsedecekleri bir kitabı okumuş veya filmini izlemiş oldukları çok belli oluyor.Hatta HP dünyasına dahil olduklarını söyleyen yazarlarının bile çoğunda kitapların hepsinin okunmamış olduğu,çoğu ayrıntının bilinmiyor olduğu göze çarpıyor.Sarfettikleri cümleler,bahsettikleri olayın önünü arkasını,içeriğini anlamamış olduklarını gösteriyor çoğu makalede.Ancak gene de kitaplardan yola çıkarak verdikleri örneklere dair yaptıkları felsefik açıklamalar,tartışmalar ve bilimsel kanıtlara varan titiz araştırma sonuçları oldukça kayda değer.
Bir de elimdeki şubat 2005 tarihli birinci basıma ait ciltteki yazım yanlışlarını saymazsak tabi.
Kitaptan oldukça güzel bölümler şöyle:

  • Aslında çocuklar birer filozof olarak doğuyorlar.Çocukların bu anlama tutkusunu kesinlikle,"Neden?"soruları karşısında bunalan yetişkinlerin çabaları engeller.
  • Cesaret doğru olanı yapmaktır ve bu her zaman kolay değildir.Cesaret fiziksel açıdan güvenli olanı ya da sosyal açıdan kabul edileni yapmaktansa,ahlaki açıdan gerekli görüneni yapmaktır.Cesaret,kişinin kendisi için en iyi olanı yapmasındansa,genel olarak en iyi olanı yapmasıdır.
  • Büyük filozof Aristoteles,cesaretin,tehlike karşısında verdiğimiz tepkinin iki uç noktasının tam ortasında yer aldığını belirtir:korkaklığın ve budalaca bir atılganlığın arasında kurulan bir dengedir cesaret.
  • Cesaret bir erdemdir.Güven ise bir tavır.
  • Ayn Rand,insanlardaki kötülüğün,gerçeklerden kaçış ve düşünmeye karşı direniş sonucunda oluşan zihinsel sisin ve kaosun doğal bir sonucu olduğunu söylemiştir.
  • Hoş olmayan gerçekleri görmezden gelmek için duyduğumuz "güçlü dürtü","gerçeğe giden yolda hayallere kapılmamızı engeller".Böylesine bir kendini aldatma,kendi benliğimizde bir "birlik ve denge"oluşturmamızı sağlar ve bizi "olmak istediğimiz ile gerçekte olduğumuz" arasındaki tehlikeli uçurumdan korur.
  • Aslında,Aristoteles'in de belirttiği gibi,bir dost,kişinin öteki benliğidir.
  • Descartes şöyle der:Duyularımızın bazen yanıltıcı olduğunu fark ettim;bu da bize,gerçekliğe ulaşmaya çalıştığımız yolda duyularımıza tam olarak güvenemeyeceğimizi açıkça göstermektedir.".Eğer Descartes bu yanılgılar konusunda haklıysa,gerçek olarak kabul ettiğimiz birçok şeyin salt görünenden ibaret olduğunu da kabul etmemiz gerekmektedir.
  • Descartes'in söylediği gibi:"uykuda olmakla uyanık olmak arasında kesin ayrımlar bulunmamaktadır."
  • Öte yandan düşlerin yalnızca birer görüntü olduğunu ve gerçeklerle bir olmadığını da biliriz;bu yüzden düşler bize bilgi veremez.
  • Yanılmak ya da salt görünene aldanmak için,kişinin öncelikle var olması gerekmektedir.
  • Nozick'e göre Deneyim Makinesi'ni tercih etmemizin bir nedeni,belli şeyleri yapmak istememiz,fakat bunlara ilişkin tek bir deneyime sahip olmak istemeyişimizdir.
  • "Belli bir biçimde olmak isteriz,belli bir insan olmak isteriz."
  • Burada söylenebilecek en genel şey,önyargının kimsenin haketmediği bir davranış biçimi olduğudur.Kısaca söylemek gerekirse,herkes ahlaki saygıyı hak ettiği için,önyargıdan kaynaklanan bir ayrımcılıktan uzak durmak gerekmektedir.
  • "Kayıtsızlık ve ihmal,düpedüz sevmemekten daha fazla hasar yaratır çoğu kez."(...)Benzer biçimde,bireylerine yöneltilen önyargıya kayıtsız kalan,belli düzeyde bir adaletsizliğe göz yuman bir toplum da,düşmanları karşısında kendisini güçsüz hissetmeye mahkum bir toplumdur.(...)Kayıtsızlık,toplumdaki bireyleri bir arada tutan bağları sinsice ve sessizce kopartarak,bizi kendi ilgisizliğimiz ve sevgisizliğimiz içinde boğmaya çalışır.
  • Tam anlamıyla insan olmak,doğru şeyleri yapmak,doğru şeyleri sevmek ve doğru şeylerin peşinde koşmaktır.
  • Ahlaki anlamda kötülük,iradenin özgür seçiminden doğar.Büyük değerler dururken daha küçük değerleri seçtiğimizde,yoksunluklarla karşılaşırız.
  • Bir Ölüm Yiyen bile iyilik yapmaya karar verebilir ve iyi insanlar da kesin olarak kusursuz varlıklar değildir.
  • Büyümenin bir gereği de,önümüzdeki koşulları ve durumları açıkça görmektir.
  • Kötülüğün maskesi düştüğünde karşımızda ölümü görürüz,yaşamı değil.Kötülük kolay bir seçim olarak göründüğünde,Cedric Diggory'yi hatırlayın.
  • Boethius'a göre,kişi kendi karakterini,yaptığı seçimler ve gerçekleştirdiği eylemlerle belirler.
  • Cisimlenme daha çok bir tür karadelik ya da bunun büyü dünyasındaki karşılığı olan bir kanal aracılığıyla yapılan yolculuktur.Karadelikler uzay ve zamandan oluşan birer tüneldir;iki farklı uzay ve zaman ortamını birbirine bağlar.
  • Zaman,bir güç değildir-evren yalnızca,farklı uzay ve zaman çerçevelerinden oluşmuş bir yapıdır.
  • Bertie Botts'un Fasulyeleri gibi,ılımlı deterministler de farklı görüşlere sahip olabilmektedir,fakat genellikle şuna benzer bir görüş benimserler:özgür irade,kişinin dilediğini yapmasıdır.Eğer kişi dilediğini yapabiliyorsa,eğer hiçkimse ya da hiçbir güç buna engel olamıyorsa,bu durumda özgür bir eylem gerçekleşmiş demektir.
  • Kısacası Harry Potter'ın dünyası gerçek kehanetlerin gerçek olduğu bir dünyadır.Peki kehanetler özgür iradeyi tehdit eder mi?Evet eder;dinsel önbilgi özgür iradeyi nasıl tehdit ediyorsa,kehanetler için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
  • Aquinas ve Ockham'ın belirttiği gibi,Tanrı'nın bireyin özgür seçimine ilişkin önbilgisi,o seçimin kendisini biçimlendirmediği sürece,kişinin seçimi üzerinde gerçek bir baskı yok demektir.
  • Harry Potter'ın dünyası tıpkı bizimkisi gibi,gerçek kararları aslında bizim verdiğimiz,güç ve gizem dolu bir dünyadır.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Oturan Mühendisin En İyi 10 Dans Sahnesi

Gün boyu eller klavyede,wordün,pdfnin içinde kaybolan bünye haliyle sandalyeye yapışmış kısmını kaldırmak istiyor bir saatten sonra.Yoksa bir tür "Black Swan'daki Natalie Portman ayak parmakları" vaziyetine girmemek içten bile değil sandalye ile.Neyse, insanın canını çektiren sahneler geriye sayımı gerçekleştireyim dedim bu vaziyette.İlk anda aklıma gelen 10 dans sahnesinden oluşan bu liste kişisel hafızam kısa süreli olduğundan dolayı en fazla son 20 yıllık filmleri hadi bilemedik 10 yıllık filmleri içerebilir,ben anlamam,çok birşey beklememek lazım.

10) Save The Last Dance (2001)-->Son sınav dansı
Filmin tamamı benim için önemlidir de gerçi bir sahne seçmek gerekirse:


9)Becoming Jane (2007)-->Jane ve Lefroy'un son balo dansı
Her defasında mideme taş koymuş gibi yapan,bacaklarımı tutmaz hale getiren birkaç sahneden biridir bu.
Onun için gidersin oraya,büyük umutlarla.Ararsın,yoktur.Beklersin,beklersin,umutların tükenir,yok olur.Tam vazgeçtiğin anda sana geri döner,yaşamın da içine geri dolduğunu hissedersin, o da hisseder.

Ne yaptın sen bize Jane...

8)HP&The Deathly Hollows Part I-->Harry&Hermione Dansı
Biliyorum,ama utanmıyorum.Herşeye rağmen,ne olursa olsun,gerçek arkadaşlığın aslında ne demek olduğunu,en karanlık anların önüne geçebilecek,herşeyi aydınlatabilecek böyle birşeye sahip olabilmenin ne demek olduğunu anlattığı için...


7)Step Up 2 The Streets (2008)-->Yağmur altında son dans
İşte sırf heyecan,hareket.En saf haliyle,hap niyetine 21.yy.dansı.

Benim göbeğim-bel çevrem de bir gün böyle olabilir mi diye düşünmekten,hayallere dalmaktan kendini alamıyor insan:)

6)Swing Kids (1993)
Akıllara zarardır bu...


5)Frida (2002)-->Tango
Söze gerek var mı ki?

4)The Mask of Zorro (1998)-->Tango
Artık tango mu paso doble mi ben bilemem.Tek bildiğim bu müziği her duyuşumda tüylerimin diken diken olduğu ve Catherine Zeta-Jones'un bir daha hiçbir zaman bu kadar güzel olmadığı,olamadığı.

3)Dirty Dancing Havana Nights (2004)-->Salsa Yarı Finali
Tüm film,Küba,Romola,Diego,herşey...Aslında bu filmin ikinci en sevdiğim dansı ama ilkini şimdilik anmayalım.
Youtube'daki bu sahneye ait tüm videolar embed edilemez olduğundan dolayı sahneden bir resimle linki veriyorum: http://youtu.be/A414fDJeljw







2)Moulin Rouge (2001)-->Roxanne
Küçüktüm,ufacıktım,ağlattılar,içim dışıma çıktı.Ama bir bunu unutmadım.

Her masal mutlu mu olacak...

1)Dirty Dancing Havana Nights (2004)-->Silver Screen Dance(böyle geçiyor valla)
Dediğim gibi,herşeyini sevdiğim filmin en iyi dansı budur.Biraz art niyetle 18+ görülebilir ama değildir.Diğer sahnelerden ayıran onların üstüne taşıyansa Heitor Pereira'nın o inanılmaz, bu notalar dünya üzerinde bir araya gelmiş olamaz dedirten melodisi.
Yine aynı şekilde-sanırım tüm Dirty Dancing görüntülerine uygulanan birşey bu-embed yapılamaz olduğundan sahneden bir resim ve link:http://youtu.be/zJLfHXMnHP8




Hadi bakalım oturmaya devam öyleyse:)

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...