28 Şubat 2012 Salı

Aynen Öyle

"Görmek, gerçekten görmek, bu işin özüdür."
"Sen ortada olanı gördün."
"Aynen öyle. Sana lazım olan tek şey, gözlerini açmak. Kalbimiz bizi aldatır, kafamız oyunlar oynar ama gözlerimiz gerçeği görür. Gözlerinle bak. Kulaklarınla duy. Ağzınla tat al. Burnunla kokla. Teninle hisset. Bunların ardından düşünmek gelir ve onun ardından da gerçeği öğrenmek."
"Aynen öyle," dedi Arya sırıtarak.

Oturan Mühendisin En İyi "İlk Dans" Müzikleri ve Dansları

Yine bir Oturan Mühendis serisiyle beraberiz (En Katlanılabilir Düğün Sahneleri ve En İyi 10 Dans Sahnesi'nden sonra).
İlk Dans'tan kastım düğünde damatla gelin alkışlar eşliğinde içeri girdikten hemen sonra ortada bırakıp, hadi bakalım birbirinize tutunup sallanın durumu. Malum benim yaş grubum için düğün mevsimi yaklaşıyor ve bu sene önümde şimdiden iki ayrı düğün var. Bu yüzden iki saniye hayal ettiğimizde aklımıza (naçizane aklıma) ilk gelenlerden (ve  tabi uzun uzun süren maillerde tartıştıklarımızla) oluşan liste şöyle olabilir mi mesela (sırasız):
1-The Way You Look Tonight
My Best Friend's Wedding çok özel bir filmdir, başucu filmidir. Julianne en iyi arkadaşına son görevini yerine getirir, kendilerine bir şarkı bulana kadar, şarkısını onlara hediye eder.


2-That's All
"I can only give you country walks in springtime, And a hand to hold when leaves begin to fall, And a love whose burning light, Will warm the winter's night" hepsi bu, hepsi bu. Ama Adam Sandler söylerken Drew Barrymore gülümsesin.


3-Dance Me To The End Of Love
İster Leonard Cohen'den olsun, ister The Civil Wars'tan. Direkt bu iş için yazılmış bir şarkı.


4-You Are My Destiny
Eh biraz da damardan girmek gerekirse diye.


5-At Last
Bu, ilk dans dendiğinde aklıma ilk gelen şarkıydı nedense. Sözlerinin meseleyi benim için direkt özetlemesinden belki de. "I found a dream that I could speak to, A dream that I can call my own, when you smile, and then the spell was cast, And here we are in heaven, For you are mine, At last".


6-Time of My Life
Tabiki bu olacak. Bu şarkıda onlar gibi dans etmek, hayallerin en güzeli değil mi?
(Videomuzu "embed" edemediğimden dolayı buyrun link : http://youtu.be/WpmILPAcRQo)

7-So In Love With You
Onlar da aynı gayeyle dinlediklerine göre bu şarkıyı..."A little soul is necessary in life." Ha bir de Julia Stiles gibi dans etmeden olmaz.


8-Have You Ever Really Love A Woman
Kabul ediyorum bu biraz eşitsizlik oluyor ama böylesine güzel bir şarkıda dans edilmez mi ki...Hem ne olmuş belki damat geline böyle bir güzellik yapmak istiyordur. Böyle manyakça şeyler söylemek istiyordur : "You've gotta breathe her - really taste her, Till you can feel her in your blood, when you can see your unborn children in her eyes".
(Yine link durumu : http://youtu.be/zeEFHJFUbEg)

9-Mondo Bongo
"Mr&Mrs.Smith"teki dans sahnesinin o iç gıdıklayan müziği (hatta bakın şurada-->https://youtu.be/NAdjbLkjCPg) Görüntülerin de etkisi olabilir ama bırakın siz, asıl müziğin şahaneliğine dalın. Tabi sadece müziğin, sözsüz. Bence.


10-Bachata Dansı
Sadece bir izleyin.
Muhtemelen kimsenin olmadığı bir düğün için münasip bu dans ve şarkı.
(Buyrun, linktir : http://youtu.be/2cehkSxOLNA)

26 Şubat 2012 Pazar

Bir Oscar vaktine daha hoş gidiyoruz (2012 Oscarları)

Yetiştiremedim. Kabul ediyorum. Ama benim suçum değil. Bundan önceki her bir Oscar zamanı gayet boş (tamamen öğrenci) bir insan olduğum için adaylar belli olduktan sonraki 4-5 hafta oturur aheste aheste filmleri izler, düşünür, taşınır, töreni beklerdim. Ama bu sene haftanın 5 günü sabah 7.30'da çıktığım eve akşam 19.30'da geri döndüm. Akşamları yatağa devrilene kadar elimde kalan iki üç saatte ve haftasonları elime geçen güzel günlerde yüksek lisans ödevlerimle, tez önerimle uğraştığımdan 9 adayın ancak 5 tanesini izleyebildim. The Descendants, Moneyball, War Horse ve Extremely Loud&Incredibly Close hakkında hiçbir fikrim yok bu yüzden (var da işte ancak okuduklarımdan, fragmanlardan ve görüntülerden). Üstüne üstlük bu sene önümde bilgisayarım, elimde çikolatalı mısır gevreği kasemle kanepede kıvrılmış, töreni izliyor olamayacağım (her ayın 15'i o maaşı veriyor olmasalardı valla iki dakika durmazdım o işyeri denen yerde.). "Tekrarını veriyorlar ya nasıl olsa." diyor annem, evet tabi. Ertesi akşam veya ondan sonraki akşam ntv veya cnbc-e kırpılmış, kesilmiş, baltalanmış halde bir versiyonunu (bakın versiyonunu diyorum dikkatinizi çekerim, törenin kendisini değil) yayınlıyor, biz de izliyoruz. Tüm önemli anlar, sansasyon olmuş şeyler buhar olmuş oluyor. Neyse ne diyecektim onu söyleyip çekileyim. Hepsini izlememiş olabilirim ama, adaylar bunlarsa ve bunların arasında bir seçim yapmamız gerekiyorsa ben Hugo'yu seçiyorum ama Akademi The Artist diyecek. Bence.

{2012 Oscarları} Neverland'den Akademi'ye Selam 4 - The Tree of Life (2011)

-Söyleyeceklerimi demeden önce hemen belirteyim, izlediğim ilk Terrence Malick filmiydi. Oscar gibi bir sebep olmasa muhtemelen izlemeyecektim de. Sadece, eskiden birkaç kere The Thin Red Line'ı izlemeye niyetlendiğimi hatırlıyorum ama denememiştim.
-Bu adayımız da yine baya eskide, 1950'lerde geçiyor. Bu senenin modası buymuş demek ki.
-O kadar soğuktu ki film, görüntüler, dış sesler, sessizlik...Bu gibiydi.
-Habire bir yerlerin arkasından güneş parlıyor. İnsanın gözünü alıyor. Ve hep bir yerlere gökyüzü ya yansıyor ya da direkt göğe bakıyoruz.
-Bol bol su, okyanus, yüzen insanlar, kumaşlar, dalgalar...Bakın gene üşüdüm.
-Jessica Chastain'a gittikçe ısınıyorum. Hem The Help'de hem de burada mükemmeldi.
-Brad Pitt gibi bir insan, bu filmdeki gibi bir baba olunca hatlar karışıyor yalnız. Düşman başına.
-Herşey ama herşey sembollerden, özlü sözlerden, alıntılardan oluşuyor. Bir adamın, doğması, büyümesi, çocukluğu, iyiyi ve kötüyü keşfedişi, inancı kaybedişi, sorgulayışı..."Anne.Baba.İçimde hep savaş halindesiniz."
-Büyük ihtimalle ben birşey anlamadım.
-En iyi film dışında En iyi sinematografi (sanırsam biz buna görüntü yönetmenliği falan diyoruz) ve En iyi yönetmen dallarında adaylığı var filmin. Sinematografi dışında almaz gibime geliyor. Yok, yok almaz.

23 Şubat 2012 Perşembe

{2012 Oscarları} Neverland'den Akademi'ye Selam 3 - The Help (2011)

-Yine müzikleri ve kıyafetleriyle muhteşem olan bir dönemdeyiz The Help'te.
-ABD'nin bu siyahilerle ilgili maceralarını neredeyse onlardan daha iyi bilir hale geldik bu filmlerle, dizilerle.Bu filmde de konuya diğer bir açıdan,beyaz zenginlerin evlerinde her işi yapan, evi resmen ayakta tutan, çocuklara annelik yapan yardımcıların hikayesinden dalıyoruz.
-Romantik-komedi ya da komedi-kadın filmi gibi görünüp (o renklerde, o atmosferde) okkalı bir hayat-dram-gerçeklik filmi bu.Yani görüntüyle hikaye farklı gibi geliyor insana, kafamız karışıyor, gözlerimizden yaşlar dökülürken gülümsüyoruz.
-Ha evet deli gibi ağlıyoruz.
-Bir de artık devamlı dejavu yaşamaya başladım.Her hikayeyi başka bir yerde yaşamışım gibi.Mesela Aibie'nin oğlunun ölüm hikayesini dinlerken aynısını daha önce yaşadığıma eminim.Belki başka bir filmde, belki başka bir dizide.Ama tıpatıp aynı görüntü Aibie anlatırken gözümde canlandı.Hayal etmiş olamam herhalde.
-Hikaye Emma Stone'un karakteri Skeeter'ın hikayesiymiş ya da o anlatıyormuş gibi başlıyor ama değil.Yardımcıları yine yardımcıların anlatımından dinliyormuşuz aslında.
-En iyi film dışında 3 oscar adaylığı daha var filmin:En iyi kadın oyuncu ve iki tane en iyi yardımcı kadın oyuncu.Viloa Davis, Octavia Spencer ve Jessica Chastain daha birçok yerde ödüle adaydı ve aldı.
-Benim en iyi filmim değil,sanki yapı itibariyle Akademi'nin de olmayabilir.Hala The Artist'i seçebilirlermiş gibi geliyor.Hem daha The Tree of Life'ı ve Extremely Loud & Incredibly Close'ı görmem lazım.

19 Şubat 2012 Pazar

Neverland'den Akademi'ye Selam 2 - The Artist

-Çok ilginç, pek değişik...olmuş biz 80-90-2000'ler izleyicileri için.
-Sadece bir sessiz film yok karşımızda. Daha farklı bir çalışma bu.
-İlk başta ne oluyor, nereye düştüm ben, böyle olamaz dedirtiyor kabul. Ama sonra fark ettirmeden içine düşüyorsunuz filmin, insanın gerilmesi-heyecanlanması-meraklanması-duygulanması için illaki insan seslerine, diyaloglara ihtiyacı yokmuş demek ki. O şahane müzikler de aynı işlevi görebilirmiş.
-En güzel gülüşlü adam mı bilemem de, film boyunca sayısız 32 diş gördüğüme eminim.
-Siyah beyaz olunca herkes güzel görünebilirmiş. Bir denemek lazım.
-Hakikaten hazır aklımıza gelmişken bir ara oturup şöyle güzelce bir 20'ler 30'lar filmleri maratonu yapmak şart oldu.
-Ve o 20'lerde 30'larda giysiler neden bu kadar güzel? Demiş miydim?
-O değil de köpek cidden yetenek abidesi (ya da o rolde görülen 3 ayrı köpek).
-Evet, insanın canı fena halde dans etmek istiyor.
-Hollywood bu sene kesinlikle bir nostalji-kendi kendini takdir etme-kendine değer verme döneminden geçiyor, bu da doruk noktası.
-En İyi Film dışında 9 adaylığı daha var The Artist'in. Bence evet, güzel film. Pek iyi film. Acayip bir emek. Bir sürü yerden de bu ödülü aldı ve daha nicelerini aldı zaten. Ama benim en iyi filmim değil.
-Siz gene de izleyin bir. Çok klasik bir hikayeyi, günümüzde nasıl bu kadar değişik bir biçimde anlatırlarmış görün.

17 Şubat 2012 Cuma

YAŞ ETTİ...1

Yaşamlarımıza tanıklık edecek birine ihtiyacımız var. Bu gezegende milyarlarca insan var. Söylemek istediğim şu, hangimizin hayatının gerçek bir anlamı var? [Shall We Dance-2004]

Neverland'de Hikayeler anlatmaya başlayalı tam bir yıldı oldu bugün. Bir yıl önce bugün, artık içimde anlatılmak için duran onca şeyin patladığı bir saatte oturup, Johnny Angel'ı yazmıştım.
Hiçbir zaman derdini konuşarak anlatan bir insan olmadım. Yazmayı öğrendiğim andan itibaren evde bulduğum defterlere önce çocuk dergilerindeki şiirleri, Ayşegül kitaplarındaki yemek tariflerini, gazetedeki tv yayın akışlarını, aralarına bol bol "bugün kalktım, kahvaltı yaptım, yüzümü yıkadım, okula gittim."ler serpiştirerek yazmakla başlayan bir şeydi bu benim için.
En iyi yapabildiğim şey hep bu oldu. Kendimi anlatabildiğim tek şey bu oldu. Yazdım hep, önce defterlere, sonra günlüklere, en sonunda da bloglara.
En başından beri burada olanlar, hikayeleri dinleyenler var. Yolda yakalayanlar, duyup gelenler, son zamanlarda katılanlar var.
Teşekkür ederim. Hayatıma tanıklık ediyorsunuz. En önemlisi anlattıklarımı dinliyorsunuz, yaşadığımı hissetmeme katkı sağlıyorsunuz.

Previously on Neverland { 26.05 - 28.06 }

 En son müzik dinlemenin içinde kaybolmuşum gibi görünüyor değil mi? Bir ayı geçmiş en son yazalı. Aslında baya hızlı ve çetrefilli bir 34 g...