19 Şubat 2012 Pazar

Neverland'den Akademi'ye Selam 2 - The Artist

-Çok ilginç, pek değişik...olmuş biz 80-90-2000'ler izleyicileri için.
-Sadece bir sessiz film yok karşımızda. Daha farklı bir çalışma bu.
-İlk başta ne oluyor, nereye düştüm ben, böyle olamaz dedirtiyor kabul. Ama sonra fark ettirmeden içine düşüyorsunuz filmin, insanın gerilmesi-heyecanlanması-meraklanması-duygulanması için illaki insan seslerine, diyaloglara ihtiyacı yokmuş demek ki. O şahane müzikler de aynı işlevi görebilirmiş.
-En güzel gülüşlü adam mı bilemem de, film boyunca sayısız 32 diş gördüğüme eminim.
-Siyah beyaz olunca herkes güzel görünebilirmiş. Bir denemek lazım.
-Hakikaten hazır aklımıza gelmişken bir ara oturup şöyle güzelce bir 20'ler 30'lar filmleri maratonu yapmak şart oldu.
-Ve o 20'lerde 30'larda giysiler neden bu kadar güzel? Demiş miydim?
-O değil de köpek cidden yetenek abidesi (ya da o rolde görülen 3 ayrı köpek).
-Evet, insanın canı fena halde dans etmek istiyor.
-Hollywood bu sene kesinlikle bir nostalji-kendi kendini takdir etme-kendine değer verme döneminden geçiyor, bu da doruk noktası.
-En İyi Film dışında 9 adaylığı daha var The Artist'in. Bence evet, güzel film. Pek iyi film. Acayip bir emek. Bir sürü yerden de bu ödülü aldı ve daha nicelerini aldı zaten. Ama benim en iyi filmim değil.
-Siz gene de izleyin bir. Çok klasik bir hikayeyi, günümüzde nasıl bu kadar değişik bir biçimde anlatırlarmış görün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...