Kaynak: China Daily |
Yazın bitişi, kışın geliyor olduğunun habercisi sonbaharın gelişi size de büyülü hissettirmiyor mu? Her sene aynı şey oluyor halbuki ama yine de her sene ilk defa oluyormuş gibi bana böyle kıpır kıpır bir şeyler hissettiriyor. Belki binlerce yıldır insanların kutladığı, ritüeller yaptığı, dikkat ettiği, önem verdiği bir tarih, bir geçiş, bir doğa olayı olduğu için genlerime kodlanmış bir histir bu. Kendi kendine geliyordur. Bir de aydınlıkla karanlık arasında, günle gece arasında, güneşle ay arasında insanları etkileyen büyülü bir şey var ya, sanırım hep bu bizi harekete geçiren, düşünmeye, hayal etmeye iten.
Bu yüzden binlerce yıldır, takvimlerde iki önemli tarihte insanlar kendilerini gündelik mantıklarının dışına çıkarıyorlar. Tamam aslında ikiden fazla tarih var da böyle, işte en çok kutlananı bu ikisi bence. Işığın gelişi ve karanlığın gelişi. Kış biter, doğa uyanırken ve yaz biter, karanlığa hazırlanırken. Bu yüzden yaz biterken hemen hemen tüm kültürlerde kutlanacak ayrı bir bayram ortaya çıkmış gibi.
İlk bahsedeceğim özellikle Çin'de kutlanan Ay Festivali. Ya da Güz Ortası/Sonbahar Festivali. Çin ay takvimine göre 8.ayın, 15.gününe denk gelen bu gün, haliyle her sene farklı bir tarihte kutlanıyor. Bu takvimi duymuş olmalısınız, her sene bir hayvanın ismini taşıyor. Efsaneye göre tanrı tüm hayvanları huzuruna çağırdığında geliş sıralarına göre yıl hediye etmiş bu hayvanlara. En son gelen fare, en büyük olduğunu boğanın sırtına zıplayarak kanıtladığında ona takvimin en başı düşmüş. Sonraki yıllar da tanrının davetine yetişme sıralarıyla boğa, kaplan, tavşan, ejderha, yılan, at, koç, maymun, horoz, köpek, domuz olarak isim almışlar. Bu sene boğa yılındayız mesela. Aylar da birinci, ikinci falan diye isimlendirilmiş. Aslında yüzlerce yıl önce her bir ayın ismi, o zamana denk gelen bir meyve ya da onun gibi bir şey ile ifade edilirmiş. Hani işte şimdi erikler oldu, bu zamanda narlar çıkıyor diye nar ayı, erik ayı ya da tam yolların buz tutma zamanı haydi bu buz ayı demişler. Bu takvim MÖ 771-476 arasına, Doğu Zhou hanedanlığına tarihleniyor. Bundan önce güneş temelli takvimler kullanılmış oralarda (Takvimler, zaman, zaman yolculuğu...benim değerlilerim biliyorsunuz). Bu geleneksel ay takvimine göre her ay, yeni ay ile başlıyor. Şahane bir cümle oldu bu değil mi?! Türkçe'de "month" ve "moon" için tek bir kelimemiz var, yapacak bir şey yok. Her bir yeni yıl da baharın ilk günü başlıyor. Bu baharın ilk günü bizim bildiğimiz baharın ilk günü de olmuyor yalnız. Kış ekinoksundan sonraki ikinci veya üçüncü yeni ay evresi oluyor bu tarih.
Kaynak: Gastromanya |
Bu festivalin Kore'deki hali ise "추석" adını taşıyor. "Çusok" olarak okuyabilirsiniz. "한가위" olarak da adlandırılıyor (hangavi okuyun). Kore'de bu festivalin efsanesi ise şöyle: Silla krallığının eski bir kralı, iki takım arasında bir ay sürecek bir dokuma yarışması başlatmış. En çok kumaşı dokuyan takım kazanmış haliyle ve kaybeden takım onlara yiyecek, içecek ve hediyeler vermiş. Böylece de bu gelenek, festival başlamış. Bazı akademisyenlerse bu festivali, tarımın günlük yaşamın büyük bir parçası olduğu Kore tarihine de bağlıyor. Koreliler genellikle atalara şükranlarını sunmak ve hasat ayını kutlamak için ritüeller sunarlarmış zaten eskiden beri.
Kaynak: Korean Bapsang |
Bulunduğumuz topraklardan çok uzaktaki bu yerlerde sonbaharın gelişini böyle kutlarlarken bizim içinse bugün Güz Ekinoksu meydana geliyor. Teoride dün gece ile bugün, 12'şer saat olarak eşitlenmiş oluyor. Pratikte ise uzay boşluğundan atmosferimize geçen güneş ışığı kırılıyor, böylece gün doğumu ve gün batımında normalde alacağımızdan birkaç dakika daha fazla ışık almış oluyoruz. Neyse, orasına çok takılmayalım. Sonuçta kış karanlığının gelişinde yine de büyülü bir şeyler var.
“He found himself wondering at times, especially in the autumn, about the wild lands, and strange visions of mountains that he had never seen came into his dreams.” (diye yazmıştı Tolkien...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder