11 Eylül 2021 Cumartesi

Bayram Gezileri: Yason Burnu, Karaoluk Şelalesi, Samsun Amazon Adası ve Köyü, Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti


Bayramda yaptığım birkaç ufak geziden bahsedeceğim. Temmuzun ortasında olan şeyleri ancak şimdi anlatabiliyorum ama sonuçta yazıyorum, bu da bir şey.

 

(Videodan da gezimi izleyebilirsiniz.)

Bu gezilerden ilkinde Ordu sahilindeki Yason Burnu'na gittik. Burası zaten aslında tam olarak bizim köyün sınırları içinde bulunduğundan gezi olarak niteleyebilir miyim bilemiyorum. Küçüklüğümden beri gördüğüm bir yer. Ama çok da uzun yıllar olmadı restorasyon geçireli ve çevre düzenlemesi yapılarak turistik bir yer olarak açılalı. 1. derece arkeolojik, 2.derece doğal sit alanı olmuş. Ben küçükken buradaki eski kilise yıkık dökük bir harabe halinde, öylece kendi başına dururdu. O zamanlar Indiana Jones olacağıma dair inancımın en kuvvetli olduğu olduğu dönemler olduğu için annemlerden beni kiliseye götürmelerini isterdim ısrarla. İçeride dört bir yana dağılmış sütun parçalarının ve taşların arasında kendi kendime kazı yapıyormuş gibi toprağı eşelerdim. Şimdi kilisenin içine girilmiyor, kapalı durumda. Etrafına da yürüme yolu yapılmış durumda, oturmak için denizin kenarına banklar konulmuş, bir dolu kafe, restoran yerleşmiş.





Burası Yason Burnu denilen bir yarımada aslında. Denizin içine doğru uzanan çimenlerle kaplı ufak tümsekleri olsa da düz bir burun. Uçlarında denizle birleşen kayalık kısımları var. En uç noktasında bir deniz feneri, hemen hemen ortasında da taştan bir kilise var. İsmi Yason, "Jason"dan geliyor. Aslında o da "Iason"dan geliyor. M.Ö.3.yüzyılda yaşamış olan Rodoslu Apollonius'un yazdığı ve günümüze kalan tek şiiri olan Argonautica efsanesinde anlatılan olayların geçtiği yerlerden biri olduğu için bu adı aldığı söyleniyor. Bu hikayedeki, Kolkhis ülkesinde bulunan Altın Post'un peşine düşen Yunan kahramanlar, söylenceye göre bu yarımadaya gelmiş. Iason'un önderlik ettiği bu kahramanların arasında mitolojiden bildiğimiz Herakles, Peleus, Orpheus gibi pek çok karakter de var. Kral Aietes'in topraklarında tabi kimin postunu kimden alıyorsunuz, kral sinirlenip, yapamayacağı görevler söylüyor Iason'a. Bunları yaparsan veririm postu diyor. Bu görevlerin her birinde bir trick var bu arada, onları bilirsen yapabilir oluyorsun. Kralın kızı Medea da ilk görüşte Iason'a vurulduğu için gizliden ona çıtlatıyor bilgileri. Bunu öğrenen kral daha da sinirlenince, bizim kahramanlar postu çaldıkları gibi Medea'yı alarak, Yunan topraklarındaki köylerine dönüyorlar. Bu kahramanların bu yolculuğu yaptıkları gemilerini yapan Argus isimli ustadan dolayı geminin ismi Argo ve kahramanlara da bu yüzden Argonautlar deniyor. 2012 yapımı Argo filmini burada yazmıştım (şurada), aklınıza o gelmedi mi? Ahh semboller. Bu arada Argonautika kitabını da okuyabilirsiniz, İş Bankası Hasan Ali Yücel Klasikler serisinde yer alıyor (şurada).

Bir diğer gezi noktamız Karaoluk (Çiseli) Şelalesi'ydi. Yason'a gittiğimiz gün hava Karadeniz'den beklenmeyecek kadar açık ve güneşliyken şelaleye gittiğimiz gün tam ruhuna uygun davrandı. Kapalı, dağların tepelerinin gri bulutların arasında kaybolduğu, habire ince ince yağmur yağan, sıcak gibi ama devamlı ıslandığınız için bir türlü karar veremediğiniz bu havaya Karadeniz'in yaz havası diyoruz. Nefret ediyorum. Hayatımın neredeyse tamamını Ankara'nın kupkuru havasında geçirdiğim için bana o kadar sinir bozucu geliyor ki bu ıslak üşümeyle karışık nemden bunalma hissi, tahmin edebilir misiniz bilmiyorum. Ama havadan daha da sinir bozucu bir şey vardı ki şelale ile ilgili, burada saatlerce çemkirsem de rahatlayamazmışım gibi geliyor.

kaynak: Kültür ve Turizm Bakanlığı

Bakın şimdi şu üstteki fotoğraftaki yeri hayal edin. Şırıl şırıl akan su, önünüzde o suyun oluşturduğu berrak göl, etrafında doğa harikası kayalıklar, gökyüzüne uzanan ağaçların kapladığı kocaman dağlar dört bir yanınızda. Bir an cennette gibiyiz. Ama sonra gözlerimizi bir açıyoruz, her bir yanımızda insanlar, kayaların üstünden göle pat pat atlayanlar, şelalenin aktığı noktada dikilmiş saatlerce orada başından sular aka aka etrafı izleyen poz veren tipler,  suyun tam dibindeki noktada kayaların üzerine kilimini atmış, yemeklerini döke saça yiyenler, bir diğer tarafta ağaçların dibinde mangalını yakmış ortalığı dumana boğmuş tipler, her yerde çöpler, yemekler, bağıranlar çağıranlar...Rezillik. İnsan olmaktan utandım onları görünce. Eğer buradakilere insan deniyorsa bana denmesin diye.

Oysa Kültür ve Turizm Bakanlığı buraya şöyle doğru düzgün bir düzenleme yapsa, girişler için falan, içeride görevliler olsa insanlar böyle başıboş hayvanlar gibi davranmayabilirler. Hem de etraf temiz tutulmuş olur. Doğru düzgün işletme konsa, tuvaletler falan olsa. Ama kime diyorum ki ben? Neyse.

 

 Ordu'daki bu yerlerin ardından bir günümüzde de Samsun tarafına gittik. Orada uzun zamandır görmek istediğim Amazon Adası üzerindeki Amazon Köyü ana hedefimizdi. Burası Samsun kent merkezinde, sahilde Batı Park adı verilen yerde, 50 bin metrekarelik alan üzerine kurulu olan Amazon Adası içerisinde yer alan 2.5 dönümlük Amazon Köyü. Yapay bir ada oluşturulup, üzerine yapılmış tüm bunlar. Kocaman, denizin dalgalarının dövdüğü kayalıkların üzerinde, alabildiğine açık bir manzarada bir değişik yer. Biz gittiğimizde hemen hemen kimse yoktu, hava güneşli ve sıcaktı. Bu ada alanında aslında bir dolu tesis yapılmış, değişik değişik aktiviteler için gerekli şeyler konulmuş. Amazon kanalı, suni kayak pisti, balık restoranları ve piknik sahalarını kastediyorum Su parkı, spor tesisleri falan da yapılacak diye yazıyordu ama yapılmış mı yapılmamış mı göremedim pek. Çünkü pandemi nedeniyle neredeyse hiçbir yer açık değildi.





Amazon Köyü dedikleri kısma 5 TL'lik bir bilet ücretiyle giriliyor. Ama burası büyük hayalkırıklığı oldu benim için. Çok azimli, masum ama yetersiz bir çaba olmuş. Tüm köy toptan baktığınızda hiçbir şey yok hissi veriyor, tek tek baktığınızda ise komiklikleri karşısında üzülüyorsunuz. Ufak ufak odacıklara birkaç cansız manken koyup, otururlarken uyurlarken dinlenirlerken falan diye sahneler yazılmış. Ama çok saçma görünüyorlar, hani beş bin dolarlık çantaların çakmasını sosyete pazarında 500 liraya satarlar ya aynen öyle bir görüntü. Tüm köyü pıskırarak, gülerek ve allahım buraya mı 5 lira verdik diyerek gezdim.



Köyden çıkıp adanın geri kalanına baktığımızda ise benim gittiğim dönemde pek bir şey yoktu. 12.5 metre yüksekliğe ve 4 metre genişliğe sahip, 6 ton ağırlığındaki Amazon savaşçısı heykeli var, Samsunlu ve Ankaralı heykeltıraşlardan oluşan 10 kişilik bir grup tarafından 5 aylık bir çalışma süresi sonunda tamamlanmış. Heykel ilk bakışta olağanüstü bir şey görecekmişiz hissi verse de yakından baktığımızda o da güldürüyor. Heykelin iki yanında yine devasa aslan heykelleri var. Onların içinde de aynen köyde olduğu gibi çeşitli sahnelerin canlandırmaları varmış ve teras kısımlarına çıkıp, manzaraya bakılabiliyormuş ama kapalıydı, ben göremedim. Yani tüm bir 50 bin metrekarelik alanda çok da görülecek bir şey yoktu.


Buranın ardından Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'ne (Resmi Web Sitesi) doğru yola çıktık. (Bu arada tüm bu gezintileri ailemle ve arabanın yolcu koltuğunda oturarak yaptığım için diğer kendi yaptığım gezilerdeki gibi nereden nasıl ne kullanılarak kaç km yürüyerek kaç lira vererek gidiliyor falan gibi bilgiler veremiyorum. Daha çok burada burada bunlar var diyebiliyorum, onları da gene kendim gezerken gördüğüm gibi her detayını inceleyebilerek göremediğim için biraz yüzeysel kalıyor ama bunlar da böyle olsun artık, ne yapalım.) Burası Türkiye'nin en büyük deltalarından biri. Samsun’a 30 km mesafede, gidiş yolu biraz uzun ama yol üstünde belirli mesafelerde kuşların tanıtımlarının olduğu reklam panoları var ve manzara yol boyu - bence - çok güzel. Delta’da bulunan su basar ormanları (Galeriç) ilkbaharda tabanı tamamen suyla kaplanan yaprak döken ormanlarmış. Kızılırmak nehrinin taşıdığı alüvyonlar ile oluşan, ülkemizdeki en büyük deltalardan biri. Girişte sağda ufak bir bölümde kafe restoran tarzı bir yer var, asıl girişte ise bilgi alabileceğiniz danışma var. Ben sorduğumda deltayı gezebilmek için bisiklet kiralayabildiğimizi ya da belirli saatlerde kalkan üstü ve yanları açık araçlarla gerçekleştirilen turlara katılabileceğimizi öğrendim. Bizim her ikisi için de vaktimiz olmadığından girişin sol tarafındaki seyir için yapılmış ufak toprak yolda biraz yürüyüp, geri yola çıktık. Ama uygun bir zamanda, erkenden gelerek burada bisiklet sürerek kuşları gözlemlemek istiyorum. Umarım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...