15 Aralık 2019 Pazar

Keşke hiç bitmese bu hikaye: Downton Abbey (2019)

Downton Abbey'ye olan aşkımı, tutkumu biliyorsunuz, daha önce burada ilan etmiştim. Burada, şurada ve şurada, hatta bir de böyle anlatmaya çabalamışım. 2010 yılının eylülünde başlayıp, 6 sezon sürdükten sonra 2015'in aralık ayında final yapan dizi benim için bir efsane, bir klasik, bir başucu nesnesi, hayattaki tarzımı bulmamı sağlayan bir umut kaynağı (tabiki geçtiği dönemin tarzında giyinip dolaşamıyorum ya da evimi öyle dekore edemiyorum ama içimde öyle yaşatıyorum). Hani böyle Grace Kelly gibi bu dizi, bu hikaye. Hani bazı insanlar ne yaparsa yapsın dağınık, pasaklı, varoş duramaz ya, öyle (ya da bazıları da ne yaparsa yapsın hep Helena Bonham Carter gibi olmaktan kurtulamaz ya mesela). (https://www.imdb.com/title/tt1606375)
İşte böyle bir hikaye bittiğinde nasıl karalar bağlamışsam, filmini yapacaklarını öğrendiğimde de o kadar havalara uçmuştum. Biliyordum devam edeceğini, böyle bırakıp gidemezlerdi bizi. Çünkü biz kocaman bir nostaljik aileydik, nefret edilesi hayatlarımızdan kaçıp, Downton Abbey'nin yemek salonunda, kütüphanesinde, mutfağında, koridorlarında saklanan bir dolu mesut insandık. Bizi duydular, 4 yıldır ne halde olduğumuzu gördüler ve bir film ile de olsa, iki saatliğine de olsa bizi yeniden gülümsetmeye karar verdiler.
2 saat 2 dakikalık film adeta iki bölüm peşpeşe koymuş, izliyormuşuz hissi veriyor (https://www.imdb.com/title/tt6398184). Çünkü zaten dizinin de her bir bölümü film gibiydi yayınlanırken. Dizi bizi 1926'nın yılbaşı günü bırakmıştı, filmde bunun üzerinden çok zaman geçmeden 1927 yılında karşılıyor. Britanya kralı V.George ve kraliçe Mary'nin o sene böyle ülkeyi dolaştıkları bir kraliyet turu var. Gerçek, tarihi bir olay bu. (Bu kral, şimdiki Elizabeth ninenin dedesi oluyor bu arada.) Bizim kurgu Downton Abbey'nin bulunduğu Yorkshire'a da gelip, orada bir yerlerde kalmaları da gerçek. Ama tabi Downton'ımız ve ailemiz kurgu. Her neyse, film kraliyet ailesinin Downton'a gelip, bir gece kalacağı haberiyle açılıyor. Tabi ortalık karışıyor, üst kattakiler de alt kattakiler de panik. Hummalı hazırlıklara girişiliyor. Gerçi artık tanıdığımız herkesin yerleşmiş bir hayatı, düzene soktuğu bir hikayesi var ama bakıyoruz ki aslında hayat her zaman karmaşıklıklara ve yeni düzenlere, olasılıklara gebe. Her bir karakterimizin yollarının nerelere uzandığını görmeye başlıyoruz aslında böylece.

Film gibiydi dedim dizinin bölümleri için ama yine de bir tv dizisine aitti o bölümler ve bir tv dizisini oluşturacak bir hikaye oluşturuyorlardı hep beraber. Oysa burada önümüze gelen ne bir film ne de bir dizi. Yani bir sinema filmi diye baksak, değil. Çünkü elindeki bu kadar karakterle ve bunca hikayeyle iki saatte kendi içinde tutarlı ve mantıklı bir hikaye anlatmıyor. Ondan biraz, şundan azcık, ne dediği belli değil. Ortaya koyamıyor derdini, eğer varsa. Dizinin sonraki sezonunun ilk iki bölümü desek, değil. Çünkü bir sezon boyunca anlatacağı şeyleri iki bölüme sığdırmaya çalışarak, tam bir karmaşa oluşturmuş. Tüm tanıdıklarımızı, eski dostlarımızı sırf görmemiz için şöyle bir ekranın önüne çıkarıveriyorlar. Onların yanında birden bire yepyeni karakterlerle tanışıyoruz. Ama onların hikayeleri de cumburlop oluşuyor. Kim ne için, nasıl burada bilemiyoruz. Yani sebebi neydi ki diye bakıp duruyoruz. Tüm bir filmi sanki hem onlar böyle bir araya gelip, azıcık eğlensinler hem de biz onları izleyip sebepsiz mutlu olalım, hasret giderelim diye yapmışlar gibi.

Sonundaysa verdiği mesajlarla ağzımıza bir parmak bal çalmayı ihmal etmiyor tabi Downton. 6 sezon boyunca bir sürü karakterin gelip geçtiğini, arazinin ve kasabanın ve insanların her bir çağa nasıl yeniden ve yeniden ayak uydurduğunu izledikten sonra 1927 yılının baharında diyor ki ayrı ayrı her bir karakterimiz; eskiler yavaş yavaş göç etse de bu hikayeden, yeniler onların yerlerini alacak ve hepimiz gitsek bile Downton Abbey bir kalp gibi burada atmaya devam edecek.
Yani bence daha hikayeler gelecek Downton Abbey'den. Ama nasıl, orasını bilemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...