5 Ocak 2020 Pazar

wabi-sabi

Sanırım artık bir şeyler yazmanın zamanı geldi. Hepiniz oturup bir güzel bir 2019'a veda yazısı hazırlamışsınız ama ben yılın son günlerinde atladım gittim arada bir kaçtığım yere. Artık köydeki eve gitmek bir tür nefes alma kaçışı gibi bir şey olmaya başladı bana. Çocukken nefret ettiğim yer artık dünyadan kaçabildiğim bir tür dolap içi geçidi. Arada bir, gidiyorum ve tepenin başındaki, ormanın içindeki o evin verandasına oturup, her şeyi unutuyorum. O evdeyken, o ağaçların arasındayken sanki zaman duruyor, tüm dünyadan, tüm kötülüklerden muafmışım gibi oluyor. Hiçbir şeyin gerçekliği kalmıyor. Telefon doğru düzgün çekmiyor, tvde üç beş kanal izlenebiliyor ve dünya çoook uzağımda kalıyor. Bu hissi anlayabiliyor musunuz?
Neyse, diyeceğim şu ki 2019 çok fenaydı. Hemen hemen her sene benim için öyle, biliyorsunuz artık. Acaba hangisi berbatlıkta tepeye oynayacak diye karar vermeye çalışıyorum. Ama en azından adım atabildiğim bir yıl olduğunu düşünüyorum, öncekilerden farklı olarak. Mutsuzluğuma karşı, kendime karşı adımlar atabildiğim. Onca yıldır kendimden nefret etmekle meşguldüm. Kendimden kurtulmaya çalışmakla meşguldüm. Ama bir türlü elimden bir şey gelmiyordu. Sonunda tanıdığım çoğu insandan kurtulmakla başladım işe. Yeni bir şey olacaksam, yok hayır yeni değil aslında "gerçek ben" olacaksam, bu saçma sapan-ezik-gerizekalı ben'i tanıyan herkesten kurtulmalıydım. Onlar oldukça etrafımda, o "ben" olmaktan sıyrılamıyordum çünkü. Ben de herkesle görüşmeyi kestim. Telefonları engelledim. Sadece ateş hattında, çamurla dolu siperde birlikte debelendiklerim kaldı. Sanırım toplamda 4 arkadaşım var şu an düzenli konuştuğum. Böyle yaptıktan sonra acayip de rahatladığımı fark ettim bir de. İnsanlarla görüşmenin beni mutsuz ettiğini bayadır keşfetmiştim ama hayatımı bu kadar basitleştirmenin, sadeleştirmenin bu derece nefis bir his olacağını düşünememiştim. Çok kötüydüm çünkü. Yazdıklarımdan, bahsettiklerimden anlaşılmıyordu büyük ihtimalle ama aşırı kötüydüm. Gün geçtikçe içinin zehirle dolduğunu ve bunu maskelemek için her gün daha da fazla çaba göstermem gerektiğini görüyordum ve daha da kendimden nefret ediyordum. İnsanlardan nefret ediyordum. Arkadaşlarımdan nefret ediyordum. İnsanların mutluluğu her an daha da deli ediyordu beni. Ve böyle hissettiğim için dönüp yine kendime kızıyordum. Kendimden nefret ediyordum. Oysa hiçbir şey için suçluluk duymamalıyım artık diye düşündüm. Doğduğumdan beri kendimi suçluyorum. Doğduğum için bile kendimi suçluyorum. Mutlu olamadığım için kendimi suçluyorum. Başarılı olamadığım için kendimi suçluyorum. Habire salaklık yapıyorum, kendimi boğmaya devam ediyorum. İşte buna son vermek istedim. Artık kendimi suçlamayacağım dedim. Buna insanlar sebep oluyor. O yüzden önce onlardan kurtulmalıydım. Her şey bir yarışa dönüşüyor. Hepsi yorum yapıyor. Habire kıyaslanıyorum, kıyaslıyorum. Herkes bir araya gelmiş farklı olanı eritmeye çalışıyor gibi oluyor. Hiçbiri bana kötülük yapmaya çalışmıyor biliyorum, ama yaptıklarını fark da etmiyorlar. İnsanlar bana kötülük yapıyor. Başarılı, mutlu insan görmeye dayanamıyorum. Üzgünüm ama böyle bir insan oldum. Ya da hep böyle kötüydü içim bilmiyorum, o kadar fazla baskılamıştım ki belki fark edememişim. Hep herkes beni sevsin diye uğraştım, hep sevimli olmaya çalıştım, hep zararsız olmaya çalıştım. Bundan kurtulmaya çalışıyorum artık. Kendime habire sevimli olmaya çalışma diye telkin ediyorum. Bakkala giderken, dışarıda yürürken, serviste, otobüste, iş yerinde...sevimli olmaya çalışma. Kendini sevdirmeye çalışma. "Cool" dur, olduğun yaşta dur, olduğun burcun özelliklerini göster (Voldemort'la aynı burçtanım, lütfen yani). İşte buna giriştiğim bir yıl oldu bu.

Neverland'i bol bol boşladığım bir yıl oldu, onu da biliyorum. 47 post girmişim bu sene. Geziyle başlamıştım yeni yıla, yıllardır yapmak istediğim gibi doğum günümde seyahat ederek. 10 tane film yazmışım, herhalde 20 tane falan izlemişimdir toplamda. 7 kitap anlatmışım, Goodreads'e göre 30 kitap okumuşum halbuki. Utanarak söylüyorum ama acayip kitap bıraktım bu sene. Geçen sene yani. Off, utanmıyorum tamam. Resmen öff bunu okumak istemiyorum diye bir dolu kitabı bıraktım. Yani o 30 kitap aslında okunmadı tamamen. İçinden herhalde 10-20 tanesini falan okumuşumdur baştan sona. 2019 bu açıdan da adım attığım bir yıl oldu. İçimden okumak gelmiyorsa bırakabilirim dedim kendime. Hiçbir şeye zorunlu değilim. Sırf okumuş olmak için değil, paşa gönlüm istediği için okuyacağım. Paşa gönlüm beş para etmez fantastik-young adult zırvalıkları okumak istiyorsa okurum. Kimden utanacağım? Herkesin çok beğendiği, edebiyatın zirvesi olan bir kitabı leş buluyorsam ben haklıyım, kimsenin edebiyattan anladığı yok. Bu kadar. Sevimli olmaya çalışma, kendine değer ver, sen haklısın, diğer herkes haksız.
Yeni yıla sakin sakin, dediğim gibi köydeki evde voltajı düşük elektrik ışığında, yağmurlu puslu bir havada girdim. Ailem yanımdaydı, kafamda bir dolu dert vardı evet ama o evin duvarları içinde bana hiçbir şey dokunamazdı. Zaten yeni yılın ilk günlerinde de en azından bir tane güzel gelişmenin haberini aldım. Evet bence 2020'den umutlu olabiliriz.

2 yorum:

  1. Merhabalar,

    Wabi-Sabi hakkında hazırlamış olduğunuz yazıda verdiğiniz faydalı bilgiler için size teşekkür ederim.

    Wabi; doğal, yalın, sade ve kusurlu olanın güzelliği anlamına gelmektedir. Sabi ise nesneleri ve onların sanatını temsil etmektedir. Wabi-Sabi hayat tarzı; hayatımızdaki güzel ayrıntıları görmemizi engelleyen her şeyi reddetmektedir. Doğallığı ve deneyimi savunan bir felsefedir. Şükretmeye ve değer bilmeye önem vermektedir. Wabi-Sabi ile ilgili kaleme aldığım bir yazımı izninizle ben de sizinle paylaşmayı istiyorum: https://www.tarz2.com/dogal-yalin-ve-sade-olanin-guzelligi-wabi-sabi

    Keyifli okumalar diliyorum,
    sadelikle ve mutlulukla kalın.
    www.ebrubektasoglu.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum için ve yazınızı da paylaştığınız için teşekkürler.

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...