16 Ekim 2023 Pazartesi

Our Blooming Youth [청춘월담] (2023)

Bu posterin de saçmalığı

Joseon Dönemi'nde olduğunu farz ettiğimiz bir zamanda, Gaeseong valisinin kızı olan Min Jae Yi, Jwauijeong'un yani Left State Councillor'ın oğlu Han Sung On ile nişanlı. İkisi de birbirlerini ancak ressamların yaptığı portrelerinden görmüşler ama görmeden de olsa birbirlerini beğenmişler, mutlular evlenecekleri için. (Burada bir parantez açıp, bu left state falan ne demek söylemem gerek. Kral var şimdi tamam, tahtta oturuyor. Onun önünde iki yanda, ayakta sıralanmış duran devlet görevlileri var. Gözümüzde canlandırdık, tamam. Kralın 6 bakandan oluşan bir bakanlar kurulu var, asıl halka yani, tüm hinliklerin döndüğü ortam. Hah işte bunların en yükseği başbakan gibi bir kademede olan Yeonguijeong-Chief State Councilor, sonra da Right ve Left State'ler geliyor. Adalet bakanı, genel/kamusal işler bakanı, ayinler bakanı, vergilendirme bakanı, askeri işler bakanı var işte.) Oğlumuz başkentte yaşıyor, kralın sarayında asker aynı zamanda. Kızımız ise ülkenin bir diğer ucunda, düğününe kadar kalan zamanda ev işleriyle ilgili şeyleri öğrenmeye çalışıyor azimle. Çünkü o zamana kadar biraz geleneksel olmayan bir genç kız olarak büyümüş. Sadık hizmetkarı Jang Ga ram ile birlikte yaşadıkları bölgede el altından amatöre dedektifler olarak çalışmışlar, gün boyu etrafta koşturup, suçları cinayetleri çözmekle geçirmişler vakitlerini. Yani haliyle dikiş dikmek ya da yemek yapmak yerine kılıçla dövüşmeyi, hangi zehri hangi ot köküyle kaynatırsan zehir olduğunu anlamayı falan öğrenmiş Min Jae Yi kızımız. Ama olsun, kısa zamanda o diğer şeyleri de öğrenir nasıl olsa. Derken, bir gün her şey, dünyası başına yıkılıyor. Tüm ailesi, annesi babası ve erkek kardeşi kendi evlerinde öldürülüyor ve tüm suç da Min Jae Yi'nin üstüne kalıyor. Hizmetkarı ve ölümüne dostu Jang Ga Ram diyor ki kaç, kendini temize çıkaracak kanıtları ve gerçek suçluyu bulana kadar kaç. Jang Ga Ram da başka yöne kaçıyor, başkentte buluşmak üzere sözleşiyorlar.

Bu poster çok daha güzel

Tüm ülke azılı cani Min Jae Yi ile ona yardım ettiğini düşündükleri Jang Ga Ram'ı aramaya başlamışken ülkenin sarayında lanetli prens Yi Hwan, kendini devletin asıl sahibi olan soylu ve güçlü ailelere kanıtlamaya çalışıyor. Yi Hwan'ın üstünde lanet olduğuna inanıyor herkes çünkü önceki sene bir hayaletin onu okla vurup yaraladığını ve artık bir kolunu kullanamadığını, ara ara da hayaller gördüğünü düşünüyorlar. Bir yıldır insan içine çıkıp da kolunu kullanabildiğine dair ufak bir iz bile göstermemiş olan Yi Hwan ise veliaht prens olarak kalabilmek için kendini kanıtlamaya uğraşıyor. İşte bu lanetli prensimiz ile ailesini katledip kayıplara karışan azılı suçlu kızımızın yolları kesişiyor ve ikisi de kanıtlamaları gereken şeyler için birlikte uğraşmaya başlıyor.

Hah işte ortam bu

"Our Blooming Youth", 6 Şubat - 11 Nisan arasında 1 buçuk saatlik 20 bölüm olarak Güney Kore'nin tvN kanalında yayınlandı. Orijinal adı "청춘월담", çongun woldam gibi okunuyor. İlk kelime gençlik anlamına geliyor, ikinci kelimeden çok emin değilim ama ay (zaman terimi olarak ay) anlamında sanırım (isminin gençlikle ilgili bir şey olmasını diziyi izlerken hiç anlayamadım, hikaye ile de bağdaştıramadım, sorun bende mi bilemiyorum). Çinli Qinghan CeCe'nin "簪中录" (The Golden Hairpin diye çevrilerek yayınlanmış) isimli kitabından uyarlanmış. Yani aslında uyarlanmış denemez, daha çok esinlenmiş. Çünkü kitabın anlattığı hikaye ile dizininki oldukça farklı elementlere sahip. Koreliler hikayeyi haliyle kendi tarihlerinden olaylarla katıştırarak değiştirmişler. Çin'de de tee 2020'de bir uyarlaması çekilmiş ama ne olaylar ne olaylar. Başroldeki erkek oyuncunun skandalı çıkınca yayınlanamamış, sonra onun yüzünü mü değiştirsek yapay zekayla yeni biriyle sahneleri yeniden mi çeksek falan filan derken bu sene olmuş, dizi hala yayınlanacak. Neyse. Bu sene hafta hafta, yayınlanma zamanıyla senkronize olarak izlediğim ikinci diziydi ama niyeyse bitirdiğimde yazmamışım. Bu sene izlediğim ilk dizi "Crash Course in Romance"i yazmışım, üçüncü izlediğim dizi "The Heavenly Idol"ı yazmışım ama arada bunu yazmamışım. Sanırım Nisan'ın ortasında bittiğinden, o ara Seul seyahatim için elim ayağıma dolaşmıştı. Bir de işte yine kaderin evrenin bana mesajları :) Bu dizide geçen hikayenin aslında çıktığı ve esinlendiği hikayeyi burada oturduğum yerden, bilgisayarımın başında araştırıp da bulmam çok olası değildi. Seul'de yürürken tesadüfen gördüğüm bir heykel (Seul Macerası'nın 10.bölümünde anlattığım heykel) ve onun ait olduğu gerçek tarihi olayı okuyunca kafamda her şey yerli yerine oturdu.

Bahsettiğim olay, Kore'de 1894-1895 arasında gerçekleşen ve Donghak Köylü Hareketi ya da Devrimi denen tarihi olay. Jeon Bongjun heykelinden bahsederken şöyle anlatmıştım : 

Donghak Köylü Hareketi denen bir hareket var Kore tarihinde. 1860'ta Choe Je-u tarafından oluşturulan bu harekette, anlayışa göre insanlar, cinsiyetler eşit görülüyor. Kişi cennetini kendi içinde taşıyor aslında. İnsan kendi doğasını geliştirerek bu cennete ulaşabilir deniyor. Tabi çiftçi/köylü sınıfı arasında çok yayılınca bu fikirler, fikrin babasını yakalayıp infaz ediyor yetkililer 1864'te. Ama tabiki sözcükler ve düşünceler öldürülemediği için devam ediyor hareket. 1894'te Jeon Bongjun, takıyor çiftçileri peşine, Kuzey Jeolla'daki Gobu bölgesinde yolsuzluk yapan milleti sömüren valinin ofisini basıp, tüm yiyeceği fakirlere dağıtıyor. Ayaklanmanın ardından hükümet yeni bir vali atıyor ve köylülere dokunulmazlık teklif ediyor, yani tamam bize göre suç işlediniz ama size bir şey yapmayacağız deniyor. İşte bu noktada gerçeklerle bizim dizimizin hikayesi ayrılıyor. Dizide kralın ordusunu peşine takan kötü adamımız tüm köyü kılıçtan geçiriyordu. Gerçeklere dönersek, kışkırtıcılara ve katılımcılara yönelik baskının artmasının ardından halkın öfkesi yeniden alevleniyor. Jeon Bongjun diğer Donghak liderlerine haber salıyor, herkesi toplayın diye. 13000 kadar kişi toplanıyor, Jeonju eyaletinin başkentini bir ay içinde ele geçiriyorlar. Bunun üzerine hükümet Çin'den yardım istiyor. Bunu duyan Japonlar ulan Çinliler Kore'nin içinde toplaşıyor durun bakayım diye olaya dahil olmaya çalışınca Jeon Bongjun abi tamam diyor. Yolsuzluk yapan görevlileri cezalandırır, köleleri özgür bırakır ve toprakları insanlara adaletli bir şekilde bölüştürürseniz geri çekiliriz diyor hükümete.

Ama Kore'nin son çöküşünün eşiğinde olduğunun hiçbiri farkında değil. Kısa bir süre içinde Japonlar Seul'ü ele geçiriyor ve bir Japon yönetimi kuruyor. Bakıyor Jeon Bongjun ortada aslında bir Kore ordusu, hükümeti, yönetimi kalmamış, ülke elden gidiyor. Arkasındaki 12000-13000 çiftçi ile birlikte Japonların önüne dikiliyor bu sefer. Ama Japonlar yüzyıllardır adalarında herkeslerden saklanıp, bu işlere hazırlanmış durumdalar. Teknolojileri, silahları var. Çok kötü bir şekilde eziliyor Donghakçılar. Jeon abimiz saklanıyor ama ihanete uğrayıp aynı yılın Aralık ayında yakalanıp, sonraki Mart'ta da idam ediliyor.

 İşte dizimizin de hikayesinin temelinde bu tarihi olaydan açıkça esinlenildiği belli olan bir olay var. Yok ben illa izleyeceğim ve izlerken de işin aslını astarını kendim çözeceğim diyorsanız bu paragrafı ve ikincisini okumayın (gerçi yukarıda Donghak Köylü Hareketi'ni anlatırken de spoiler yemiş oldunuz ama olsun). Dizimizde de yıllar yıllar evvel Byeokcheon'da bir köylü ayaklanması oluyor. Devletin güçlü ailelerinden Jo ailesinin hiçbir işe yaramayan pislik üyelerinden bir tanesi oranın valisi. Köylülere zulüm ediyor, tüm mahsülü kendine alıyor ve devamlı da vergi alıyor. İnsanlar artık sürünüyor Byeokcheon'da açlıktan ama bunu başkente, krala da bir türlü bildiremiyorlar. En sonunda bir mektup yazıp, imza toplayıp, krala gönderiyorlar. Bu sırada da pislik valinin konağını basıp, onu kaçırıyorlar. Köylüler saf, temiz. Valiye ya da başka kimseye zarar vermiyorlar. Yalnızca kendilerinden çalınan pirinci alıyorlar valilikten. Ama o pislik yok mu o haşere, kendini bıçakla şununla bununla yaralayıp, başkente koşturuyor. Diyor ki köylüler ayaklandı, krala karşı geliyorlar beni öldüreceklerdi. İsyanı bastırmaya tabiki akrabası olan bir diğer Jo geliyor, çünkü askeri işler bakanı o zaman. İşte hikayemizin asıl kötüsü bu Jo, yıllar sonra daha da yükselip Right State Councilor oluyor ve kralı parmağında oynatıyor. İşte bu zebani, zavallı köylülerin hepsini çoluk çocuk kılıçtan geçiriyor. Öyle ki yıllar geçiyor, hikayemizin ana zamanına gelindiğinde Byeokcheonlu olmak çok kötü görülen bir şey haline geliyor. O pislik vali de yükseliyor tabi, şimdi adalet bakanı.

Bu Byeokcheonlu köylülerden geriye kalanlar kaçıyor, Gaeseong'un bir dağında saklanarak yaşıyorlar. Ama bir yandan da bir intikam planı kuruyorlar. Kralın hiçbir şeyden haberi yok aslında, onları öldüren tamamen Jo ailesi ama köylülerin intikam planı kralı ve ailesini lanetleyerek, tahttan indirmek temelde. İşte yukarıda da dediğim lanetli prens Yi Hwan'ın laneti buradan geliyor. Hikayemiz görebileceğiniz gibi iç içe geçmiş bir dolu motivasyonlu hikayeciklerden oluşuyor. Aslında çok iyi düşünülmüş, iyi tasarlanmış. Bir yanda Byeokcheon var, bir yanda yıllar sonra Gaeseong'da gerçekleşen o aile cinayeti var, bir yanda veliaht prensin ve kraliyet ailesinin üstündeki lanet var, bir yandan kötücül ve güç peşindeki Jo ailesinin oyunları var, bir yandan da olmazsa olmazımız esas kızla esas oğlan ve ikinci oğlan arasındaki aşk üçgenimiz var. Esas kızımız ve hizmetçisi, erkek kılığına giriyor (esas kızımız sonra da saray hadımı kılığına giriyor gerçi), başkentte de bir yandan cinayetler işleniyor. Veliaht prensimiz de kılık değiştirip, sokaklarda dedektifçilik yapıyor. Yani anlayacağınız çok katmanlı, bol detaylı, şenlikli, iyi düşünülmüş bir hikaye var karşımızda. Ama...


İşte kocaman bir "ama" var. Olmuyor. Nereden veya kimden kaynaklandığını anlayamadığım, bir türlü parmağımı üstüne koyamadığım bir olmamışlık var. En başından başlayayım. Önce bir tarihi gibi görünen bir hikaye olduğu için dizi ilgimi çekti. Sonra Park Hyung Shik'i gördüm başrolde, Strong Woman Do Bong Soon'da hepimizin gönlüne yerleşmişti zaten, yeni bir dizi yapmışsa bakacaktım mutlaka. Hevesle açtığım ilk bölümde süründüm. Zor izledim. Min min'in hatrına, izlemeye devam ettim bölümü. Park Hyung Shik'te bir terslik var gibiydi. Tamam paranoyak, kimseye güvenmeyen, çıkarcı devlet ahalisi arasında hayatta kalmaya çalışan ve ölümcül bir suikastten yeni yeni toparlanmış, ciddi bir prensi oynaması gerekiyordu ama fazla tutuktu, donuktu, ciddi olayım derken ne yapacağını bilememiş ve öylece durmuştu. Diğer karakterler de renksizdi bu ilk bölümde. Hiç kimseyi kimseden ayırt edemedim, hikaye yoktu ortada bir de. İkinci bölümden itibaren biraz hikaye oturmaya ve içine almaya başladı. Sonraki bölümlerde gizemler, dedektiflik, olaylar gelişmeye başlayınca dizi de iyice izlenir oldu. Dördüncü beşinci bölümden 13. bölüme kadar falan keyifli gitti hikaye.


Ama o keyifli hikayenin içinde bile bir şeylerin saçmalığı eksikliği hissediliyordu. Bu kadar iyi kurgulanmış bir hikaye içinde hikayeler bütününde haliyle tek bir kötü ya da her şeyin tek bir sebebi olmayacaktı, hemen hemen herkesin birbirine bir şekilde ettiği kötülükler vardı. Ama mesela esas kötümüz olarak hikayenin en başından itibaren gözümüze sokulan Right State Councilor olan Jo, hikaye ilerledikçe karikatürize bir hale girmeye başladı. Halbuki en başında gayet akıllıca hamleler yapan, kendine güvenli, hep iyilerimizden birkaç adım önde olan bir karakterdi. Motivasyonu da bu tür tarihi dramalardaki en geçerli motivasyondu, adam güçlü ve güç sahibi olarak kalmak istiyor. Ama hikaye ilerledikçe böyle saçma sapan hareketlere girdi. Bir an hah şimdi çözecek olayı dediğim noktada hiçbir şey anlamadı, hiç alakası yokken her şeyi anladı falan, böyle karakteri sanki her bölüm kağıt kimin önüne geldiyse o yazmış gibiydi.

Bir benzeri durum esas kızımız için de geçerliydi. En başında uçan kaçan, zeka küpü, zamanının çok ötesinde adeta bir Gen Z gibi ortaya konan kızımız, birkaç bölüm sonra ağlak, eblek, saçma sapan bir karaktere dönüştü. Gene de iddiasından vazgeçmediklerine dair zorlamaları daha kötüydü, hani senaryo bize habire amaaa bakııın bu kız aslında çok zekiii her şeyi çözer tamam mııı demeye devam etti. Ama senaryo bunları derken, kızımız hiçbir şeyden habersiz ortalarda dolanmaya devam etti. Bir de oyuncuya laf edeceğim cidden, kusura bakmasın ama, belki çok iyi bir insandır çok da yeteneklidir belki ama ışığı yok. Çok renksiz. Çok olmamış. Yani inanın hizmetkarı rolündeki kızın neden başrol olmadığına sövüp durdum izlerken. O kız parıl parıl parlıyordu sahnelerde. Esas kızı oynayan oyuncunun ismi Jeon So Nee imiş, işin okulunu da okumuş ama insan ışık olmayınca olmuyor demek ki. Ya da yazılan karakter mi kötüydü, kızın yapabileceği bir şey mi yoktu bilemedim. İzlemesi tam bir eziyetti kendisini, her sahnesinde ekranımda kız dışında her şeye odaklandığımı ama bir ona odaklanamadığımı çünkü zerre dikkatimi çekemediğini fark ettim dizi boyunca.



Dizinin tek iyi hatta diğer pek çok diziye göre en iyi yanı Byeokcheon'la ilgili flashbackler ve tüm o Byeokcheon hikayesiydi. Her bir oyuncu, tek tek, madalya takılasıydı. Esas kızımızın tüm ailesi zehirlenmiş, gözlerinin önünde ölmüş, kız kaçak durumuna düşmüş, kılıçlarla oklarla yaralanıp nehre atlamış, aç bilaç yolları kat etmiş gene de iki saniye üzülmemizi sağlayamazken tüm o Byeokcheon köylüleri, tüm o hikaye ciğerimi söktü. Nasıl güzel yazılıp, nasıl güzel oynanmış...Baksak başrollerdekilerin yarısı kadar ancak para ödeniyordu o yan rollerdeki oyunculara. İsimleri de yan rol güya. Ama her biri inanılmazdı. Aslında sırf o hikayeden bir dizi yapsalarmış mükemmel olurmuş. Esas kızla veliaht prensin aşk üçgenine falan girmeden, yine aynı olaylar ama kamera Byeokcheonluları ve onların intikam planını takip ediyor mesela. Mükemmel bir şey olurmuş.

İşin tarihi kısmına, en sevdiğim kısmına gelirsek, Byeokcheon diye bir yer var Güney Kore'de gerçekten de. Orta batıda bir köy, Güney Chungcheon ilinde. Gaeseong diye bir yer de var, şu an Kuzey Kore'nin sınırları içinde bir şehir. Seul'den azcık kuzeyde, sınırın hemen üstünde. Özellikle mandusuyla meşhur. Goryeo Krallığı'nın da başkentiymiş zamanında.

Veliaht prensimiz Yi Hwan'a baktığımızda ise Joseon Kralları arasında prenslik dönemi ismi Yi Hwan olan iki kral var: Biri 1545–1567arasında hüküm sürmüş Myeongjong, diğeri ise 1834–1849 arasında hüküm sürmüş Heonjong. Köylü ayaklanması olayına daha yakın bir zamanda olduğundan ikincisinden esinlenmiş olmaları daha muhtemel gibi dursa da direkt Heonjong'dan alınmamış hikayemiz. Annesi Pungyang Jo klanından mesela tarihte ama bizim hikayemizde Yi Hwan'ın annesi öldükten sonra kralın eşi olan kraliçe o klandan. Ya da tarihteki kral Heonjong'un babası hiç tahta çıkamamış, genç yaşta öldüğünden taht direkt dedesinden Heonjong'a geçmiş. Ve çocukken tahta çıkmak zorunda kalmış. Yi Hwan ismini taşıyan diğer kral Myeongjong'un hayatının ise bazı kısımları benzerlik taşıyor hikayemizdeki veliaht prensle. Myeongjong da ikinci erkek çocuk mesela. Kendisinden önce, anneleri farklı olan abisi Injong tahta çıkıyor, onun ölümü üzerine Myeongjong kral oluyor. Ama ikisinin annesi de farklı farklı Yun klanlarından. Bu ve diğer pek çok ayrıntı hikayemize uymuyor. Hikayemizin ana kötüsü Right State Councilor gibi Jo klanından bir çok Right State Councilor var. Özellikle yukarıda bahsettiğim kral Heonjong'un krallığı döneminde Jo klanından bu görevde biri var ama ismi tutmuyor. Yani işin aslı şu ki, dizimiz hikayesi için tarihin zaman çizgisinde kendi alternatif gerçekliğini oluşturup, pek çok şeyi kurgulamış.

Tüm bunlara dönüp bakınca dizi böyle başından ilk 12-13 bölüm izleyip, sonra da finali izlemelik, tarihi-fantastik denebilecek bir hikaye. Fantastikliği, alternatif tarih yazmaktan geliyor yoksa gumiholar goblinler olduğundan değil. Güney Kore dizi sektörünün kalburüstü pek çok oyuncusunu ehh işte denebilecek karakterler içinde izlemek ve belki de biraz Park Hyung Shik özleminizi gidermek için bakılabilir.

5 yorum:

  1. Kesin izlerim ;) hatta başladım bile :p tanks.

    YanıtlaSil
  2. Kesin kez beğenirim, son 15 günde 4 güney Kore filmi bitirdim ( The kings affection, vincenzo cassano, The king, A time called you) tümüde birbirinden güzeldi. Hatta sizden A Time Called You filmini burada yazmanızı istesem nasıl olur acaba ? Tabi zor olmayacaksa. Yazması bayaa bayaa zor bir film :) Yazmak isterseniz şimdiden kolaylıklar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. A Time Called You'yu yazma sırasına almıştım, sırası gelecek :)

      Sil
    2. İzlediniz yani. Güzel senaryo demi? Siz bu işi biliyorsunuz hocam. Bende ilgiyle bekliyorum.

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...