8 Mart 2023 Çarşamba

Crash Course in Romance [일타 스캔들] (2023) - Hiç Beklemediğim Bir Şey


Banchan (banchan[반찬--->meze gibi düşünün, Güney Kore'de normal yemek yemeye oturulduğunda böyle bir dolu yancı yiyecek geliyor, onların ismi) dükkanı işleten Nam Haeng Seon, bir tür otizm sendromuna (spektrumuna?) sahip erkek kardeşi Nam Jae Woo ve liseye giden kızı Nam Hae-E ile sakin, normal bir hayat yaşarken bir gün yolu "1 Trilyon Won'luk Adam" lakabına sahip yıldız öğretmen Choi Chi Yeol ile kesişiyor. Ünlü bir dershanenin daha da ünlü bir matematik hocası olan Choi Chi Yeol stresten ve çalışma disiplininden ötürü yeme bozukluğuna yakalanmış, bir bakıyor ki sadece Nam Haeng Seon'un yemeklerinden yiyebiliyor çıkarmadan. Nam Haeng Seon'un da kızının dersleri iyi ama azcık yardıma ihtiyacı var, onun da başarılı olmasının yolu Choi Chi Yeol'un derslerine katılmasından geçince bu ikilinin kaderi birbirine dolanıyor. Karakterleri çok farklı olan bu iki insanın birbirleriyle didişmeleri de başlıyor böylece.


"Crash Course in Romance" ya da orijinal adıyla "일타 스캔들" (One Shot Scandal gibi bir şey oluyor çevirince), Güney Kore'nin tvN kanalında (ve Netflix'te) 14 OCak ile 5 Mart 2023 arasında 16 bölüm olarak yayınlanan bir dizi. Bu seneye başlarken aldığım kararla, her yeni başlayan diziyi açıp, en azından neymiş diye bakıp, izleyip izlememeye karar verdiğim için rastladım bu diziye. Bu sene başlayan ilk dizilerden biriydi. Başrollerdekileri daha önce hiç izlememiştim, konusunu da okuduğumda pek bir ilginç de gelmemişti. Ama işte bir kere karar verdim, uyacağım demiştim. İlk iki bölümün yayınlandığı hafta açıp izlemeye başladım. Hiçbir beklentim yoktu, herhalde 15 dakika sonra sıkılıp kapatırım ama açmadım demeyeyim diyordum. Ama o iki bölümü izledim, eğlenerek ve merak ederek izledim. Çünkü önümde, göreceğimi tahmin ettiğimden çok daha farklı bir hikaye vardı. Konusunda da yazdığı gibi iki yetişkinin birbirleriyle tanışma ve romantik bir ilişkiye başlama hikayesi gibi görünüyordu dışarıdan bakınca. İzlemeye devam ettikçe, dakikalar geçtikçe bunun hiç de o hikaye olmadığı ortaya çıktı.



Onların didişmelerinden romantizme dönüşen hikayelerinin oluşturduğu temelde aslında ciddi ciddi bir ülkenin eğitim sisteminin ve bu sistemin ortaya çıkardığı kültürün kocaman bir eleştirisiydi izlediğim. O kadar kötü bir rekabet ortamı var görünüyor ki ülkede, lisedeki çocuklar manyakça, yemeden içmeden sadece ders çalışıyor. Okuldaki dersleri, hocaları sallamadan deli gibi dershanelere koşuyorlar, dershane hocalarını kovalıyorlar (bir dakika bir dakika, çok tanıdık geldi bu bana...allah allah...). Anneler tamamen kendi hayatlarını unutmuş, sınavlara hazırlanan çocuklarının dersleri ve hocalarıyla ilgileniyorlar, dershanelere kayıt için sıralara giriyorlar, derste çocuklarının iyi bir sırada oturması için sabahtan gelip yer tutuyorlar. Okulda habire sınavlar ve sıralamalar yapılıp duruyor, habire herkes sıralamaya girmeye çalışıyor. Anneler tüm gün sadece dersler, sıralamalar, hangi hocadan ne ders aldırsam peşinde. Tamam hepimiz, bu ülkede de böyle bir dönemi yaşadık. Böyle bir dönemden kendi payımıza düşeni aldık, bizden sonrakiler de almaya devam etti. Ama ben en kötü zamanımda bile burada bu tür bir manyaklık yaşandığını düşünmüyorum. Yani evet, sabahtan akşama kadar okula giderdik, okuldan çıkar dershaneye koşturur, gece yarılarına kadar bir de orada ders yapardık. Bitmiş bir şekilde eve dönüp, gene ders çalışır, ertesi sabah aynı döngüye geri girerdik. O birkaç sene böyleydi, evet. Ama bu izlediğim gibi de değildi ya sanki. Bu kadar değildi. Tamam bu bir dizi diyeceksiniz, tüm ülke biz de kahvaltıya Firdevs Hanım gibi katılmıyoruz sonuçta, gerçekliğimiz bu değil diyeceksiniz ama yine de bir anlamda bu dizinin anlattıklarının o kadar da gerçekten uzak olduğunu düşünmüyorum.


Bu eğitim sistemi eleştirisinin yanında ayrıca bir de lise-gençlik hikayesi bu. Aslında lisedeki bir grup arkadaşın hikayesi mesela, diziyi izleyen çoğu kişinin daha keyifle ve merakla takip ettiği hikaye oldu bölümler boyunca. Çok az ekran süresine sahip olsalar da Hae-E, Dan Ji, Geon Hu, Seon Jae ve Soo Ah'nın yer aldığı sahneler, anlattıkları hikaye cidden çoğu bölümde taşıyıcı oldu. Yetişkinlerin salak saçma davranışlarından, entrikalarından, kötülüklerinden çıkıp onların mücadelelerini izlemek daha güzeldi. Gerçi senarist onların hikayesine istediğimiz özeni ve detayı vermedi ama olsun.


Diziyi izlerken bir yandan da eleştiriler yükseldi. Dedim ya, başrolleri daha önce izlememiştim. İlk defa gördüğüm ve bu dizi sayesinde tanıştığım Jeon DoYeon, ilk bölümlerde hiç gözüme batmadı. Hatta aaa ne kadar sevimli bir kadın dedim izlerken. Ya da yer yer, vaay güzel karakter yazmışlar dedim. Nasıl bu kadar zayıf, ipincecik hey allahım dedim. Diğer başrol Jung Kyung Ho'yu ilk defa bir dizi içinde izliyordum. Asıl o zayıflıktan ölecek gibiydi, resmen iskelet olarak ortalıkta dolaşıyordu. Ama bu bile gözüme batmıyordu çünkü oynadığı karakter, yıllardır dur durak bilmeden çalışıp, çok zengin ve başarılı bir kurs öğretmeni olacağım diye kendine zerre bakmamış ve üstüne bir de ne yese çıkarıyor, kabus görmeden uyuyamıyor. Öyle olunca görüntüsü tam da cuk olmuş gibi geliyordu. Oysa insanlar yaşlarına takmış. Kadın başrolümüz Jeon Do Yeon, dizi devam ederken 49 yaşından 50 yaşına geçti. Erkek başrolümüz Jung Kyung Ho ise 39 yaşında olduğundan aralarındaki bu yaş farkına takanlar oldu, Jeon Do Yeon'un yaşlı göründüğünü söyleyecek kadar ileri gidenler oldu. Ama izlerken kadın bana hiç de öyle yaşlı gelmedi ki ben fiziki görüntüye, yaşlılığa şişmanlığa dünya üstündeki milyonlarca insandan daha fazla takık olmama rağmen. Güney Kore'nin en kelli felli, en efsane oyuncularından bir tanesi olduğunu da bu sayede öğrendiğim Jeon Do Yeon, Jeon Jyung Ho ile gayet de başarılı bir çift oluşturdu dizi boyunca. İlk yarıyı kaplayan didişmeleri ve birbirlerine alışmaları süresince zaten çok eğlencelilerdi, sonrasında ilişkileri başladığında ise zaten öyle diğer romantik dizilerdeki kadar bir araya geldikleri, romantizm yaşadıkları bir hikaye yoktu önümüzde. Hikayenin uğraşacak kötüleri, çözecek düğümleri ve sırları, halledilecek meseleleri vardı. Dolayısıyla aralarında 10 yaş olan bu iki oyuncunun başarıyla canlandırdıkları bu iki karakterin romansında izleyiciyi rahatsız edecek, göze batacak hiçbir şey yoktu. Ayrıca da kadının hiç yaşlı bir görüntüsü yok. Sadece biraz birden kilo kaybetmiş gibi görünüyor. Kemikli bir yapısı da olunca yüzü, diğer aynı yaştaki veya daha yaşlı oyuncularınki gibi durmuyor. Mesela bu dizideki bir diğer efsane oyunculardan Jang Young Nam da onunla aynı yaşta ama o kadının yüzü, bedeni onunki kadar kemik olmadığından böyle durmuyor. Üşenmedim tüm oyuncuların yaşlarına baktım. Dizinin casting'i çok da iyi yapılmış. Anneler genelde 40'lı yaşlarında, öğretmenler de 40ların başı, 30ların sonu. Öğrenciler 20-23 arasında değişiyor ki lise öğrencilerini oynamak için gayet de ideal. Asistanlar 20lerinin sonunda. Her şey aslında tam. 


Jeon Do Yeon ablanın yaşına lafı etmekten bıktıkları noktada bu sefer karaktere giydirilen şeylere taktılar. Vay efendim neymiş onlar öyle deli babaanne gibi giydiriyorlarmış, bunları kendisi mi seçiyormuş. Açıkçası başka birçok dizide çok daha saçma ve kötü giydirilen, hem de moda diye gösterilerek giydirilen bir dolu karakter izledik. Burada Jeon Do Yeon'un canlandırdığı Nam Haeng Seon, (buradan itibaren açık açık spoiler, isterseniz sonraki paragrafa kadar okumayın) milli takımda hentbol oynayan bir genç kızken sorumsuz ablasının minik kızını kapılarına bırakıp kaybolması ve restaurant işleten annesinin vefatı ile bebek yaştaki yeğeninin ve otizmli genç erkek kardeşinin tüm sorumluluğu üstüne kaldıktan sonra tüm hayatını, kariyerini, hayallerini bırakıp onları yetiştirmeye kendini adayan bir kadın. 20'lerinin başında bir anda kendini çok farklı çok daha zor bir hayatın ortasına fırlatılmış olarak bulmuş. 30'larının sonuna kadar böyle yaşamış, hiç sevgilisi olmadan birden kendini anne pozisyonunda çocuk yetiştirirken, hiç deneyimi olmamasına rağmen birden kendini bir eve para getirmek ve o evi çekip çevirmek zorunda kalan bir aile reisi olarak yine de sporcu azmiyle, hayata pozitif bakış açısıyla ayakta kalmış. Aslında şöyle görülebilir, tıpkı 20'lerinin başında birden komaya girmiş ve 10 yıl sonra bedeni büyümüşken aklı o yaşta kalmış bir şekilde uyanmak gibi. Aradaki, olması gereken deneyimleri yok, adım adım öğrenmesi gereken hayat yok. Birden bire hepsini öğrenmiş kabul edilmiş gibi, o seviyeden oyuna başlıyor. Bu yüzden aslında giysilerinin diğer annelerden farklı olması, davranışlarının onlar gibi olmaması çok normal. Ha birde çirkin olmamış yani, o kadar zayıf olunca insan ne giyse yakışıyor zaten.


Kaldı ki başrolün giysilerine gelene kadar tüm hikayenin çözümlenme kısmında ortaya çıkan çok büyük sorunlar izleyenlerin gözüne batmıyor mu anlamadım. Hikayenin ana kötüsünü zaten ortalarda baya bir belli etmişlerdi, sonrasında bu kötünün kötülüğü biz izleyiciye açık edilip, karakterler hala anlamamışken karakteri neredeyse tamamen değişti. Canlandıran oyuncu ilk başta acayip karizmatik bir karakter çiziyordu, kötülüğü belli olmaya başlayınca da bu çizgide devam edebilirdi mesela. Hadi bunu oyuncunun karakteri yorumlama biçimi olarak kabul edip, geçebilirim ama senaryonun yaptığına ne demeli? Tüm bir dizi boyunca gölgelerden gölgelerden kapüşonuyla bizi geren bu karakteri 15.bölümde böyle sırf ahanda böyle kurtulduk demek için yalapşap halletti senaryo. Oyuncu da aynı şekilde hissetmiş olmalı ki en ufak bir çabası yoktu ruh göstermek için. Zaten bu 15.bölümde bir tuhaflık vardı. Sanki 14 bölüm boyunca diziyi çeken kamera arkası ekip ve sonrasında düzenlemeyi yapan ekip, bu bölüm için tatile gitmiş, başka bir ekip emaneten bu bölümü yapmaya başlamış gibiydi. Bölümün ortalarından sonra biraz düzeliyordu, herhalde asıl ekip yemekten dönmüş olmalı. Hele bir de bu başrolümüzün kankası rolündeki ablanın aşk ve erkek arayışını sonunda saçma ötesi bir biçimde başrolün erkek kardeşinde bitirdiler ya, inanılacak gibi değildi. Yani başrollerin gerçekte aralarında olan 10 yaşlık farktansa, bu iki karakterin akıl yaşı olarak aralarında 20 yaş olması daha rahatsız ediciydi bence. Yani Mucize Doktor değil ki bu arkadaşım, öyle romantik ilişki yaşayacak. Tövbe tövbe.

İki başrol ile çok bilinen ve kalburüstü oyuncular olmalarına rağmen yeni tanışmamın yanında yukarıda da bahsettiğim Jang Young Nam gibi, Lee Bong Ryun gibi, Kim Sun Young gibi hemen hemen her izlediğimiz dizide yan rolde olan ama aslında hikayeyi en çok onların oluşturduğunu bildiğimiz ahjummaları da yine izleme şansım oldu. Hele asıl ahjummaların ahjumması Kim Mi Kyung'u flashbacklerle de olsa izledik ya, o bile güzeldi (gerçi Healer'dan sonra artık her başrolün annesi rolünde HER dizide görüyoruz ama neyse. Kimse de çıkıp bir Healer'daki gibi rol yazmıyor ahjummaya). Genç oyuncularla da - haliyle - yeni tanışmış oldum. Özellikle onlar çok iyi işler çıkardıkları için sanıyorum bundan sonra onları izlemek, takip etmek keyifli olacak.


Anlayacağınız beni her anlamda şaşırtan bir hikaye izledim. Hiç sarmayacağını düşünürken kendimi izlerken buldum. Geçirdiğimiz o kötü zamanlarda, en karanlık günlerimizde sığınabileceğim bir liman oldu bu hikaye benim için. Yönetmen ve senaristin daha önceki işleri de bu türden sıcak sevimli aile-mahalle-arkadaş ortamlarını içerdiğinden zaten yine aynı havayı veren güzel bir hikayeydi. Ortalarından sonra yer yer teklese de en sonunda yine bana neden bu tür hikayeleri izlediğimi ve sevdiğimi göstermiş oldu. Eğer hayatta yeterince zorluk ve acı çekersek, sonunda her şeyin düzeleceğini ve büyük mutluluklara kavuşabileceğimizi, hak ettiğimiz güzelliklerin sadece bir sonraki köşeden az ileride olduğunu, sabredip, sahip olduğumuz güzelliklerin de değerini fark ederek, o mutlu günlere doğru azimle yol almamız gerektiğini hatırlatır bu hikayeler. Der ki, sonunda her şey çok güzel olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...