Hankuk Üniversitesi hukuk fakültesinin, uygulama sınıfı gibi bir sınıfında ders işlenirken fakültenin en deneyimli hocalarından biri arka odada ölü bulunuyor. Neredeyse tüm öğrenciler ve hocalar bu uygulama sınıfındayken nasıl böyle bir şeyin meydana geldiği konusunda herkes şaşkın tabi. Bu arada bu uygulama sınıfı dediğimiz şey, zengin ve nüfuzlu siyasetçilerin iş adamlarının falan okula bağış yapmaları sonucunda, bir mahkeme salonu gibi dizayn edilmiş bir amfi. Burada öğrencilere bir örnek dava veriliyor, sonra öğrencilerin hepsine bir tiyatro oyunu gibi roller biçiliyor. Biri hakim, bazıları savcı, bazıları avukat, bazıları suçlanan kişi falan oluyor. Ellerindeki delillere ve dava dosyasına göre gerçek bir mahkemedelermiş gibi çıkıp, oynuyorlar. Böylece uygulamalı ders işlenmiş gibi bir şey oluyor. Tam da böyle bir ortamda profesörlerden biri arka odada ölü bulununca tabi, ortalık karışıyor. Hem de ne karışma...Bu olayla birlikte soruşturma başlıyor ve o soruşturmaya adeta biz de dahil oluyoruz. Her bölüm bir başka karakteri şüpheli olarak görüp, onu araştırıyoruz. Her bölüm bir başka ipucunun peşinden karakterden karaktere, yaşamdan yaşama savruluyoruz. Bu sırada bolca geçmişe dönüşlerle hem her bir karakterin hayatını, kişiliğini, onu o mahkeme salonu temalı sınıfa kadar getiren şeyleri izliyoruz, hem de genel olarak hikayenin geçmişindeki adımları takip ediyoruz.
Law School, orijinal adıyla 로스쿨 bu yazılışı da aslında lou sıkul diye okunuyor, 14 Nisan - 9 Haziran 2021 arasında Güney Kore'nin jTBC kanalında hemen hemen birer saatlik 16 bölüm olarak yayınlandı. Bunu da yayınlanırken hafta hafta izlemiştim ve resmen bayıla bayıla, keşke daha çok bölümü olsa da daha çok izlesem diyerek izlemiştim ama bunca zaman sonra ancak yazabiliyorum. Güney Kore drama dünyasının sevdiği konulardan biri bu hukuk, mahkeme, davalar ortamı. Fantastiğinden, romantiklisine, dövüş ustası savcılarından hafıza kayıplısına kadar ne kadar buton varsa hepsine basarak anlattıkları konulardan biri. Hukuk benim için ekonomi gibi, bu yüzden hani filmlerde hacker diye bir karakter oturturlar önümüze ve böyle gelişigüzel klavyeye basarken o ekranda manyak şeyler olur ve hani vooo dersiniz ya. Hah işte, hukuk konulu dizilerde ben de böyle oluyorum. En mantıksız şeyleri bile yapıyor olsalar, zerre anlamadığım için bana inanılmaz zekice şeyler yapıyorlarmış gibi geliyor ve mutlulukla, keyifle, böyle ağzım beş karış açık izliyorum. Bunları önden söyledim, çünkü dizi ile ilgili söyleyeceklerimi okurken göz önünde bulundurun istiyorum. Yani ben çok bayılmış olabilirim, bu illaki aşırı mantıklı bir senaryo izlediğim anlamına gelmiyor. Benim hukuka bakışım öyle :)
Dedim ya fantastik ortamlılarını bile gördüğümüz bu türde, Law School aslında oldukça ayakları yere basan bir konu sunuyor. Yolsuzlukların alıp götürdüğü siyasetçilerin kampanyalarını görüyoruz, ilerleme ve itibar için yoldan çıkan profesörleri izliyoruz, toplumdaki eşitsizliğe maruz kalıyoruz. Ve hepsinin bir şekilde adaletin şaşmaz terazisinde ölçülüp, gerekenin yapılışına şahit olarak bitiriyoruz hikayemizi. Bu açıdan aslında sonunu tahmin edebildiğimiz bir genel hikaye çıkıyor ortaya. Yarı yolda bir yerlerde asıl suçlunun kim olduğunu da anlıyoruz kolayca. Ama bunlar sorun yaratmıyor izleme zevki açısından. Sonuçta bunları ifşa etmeye giden yol daha eğlenceli. O yolun yolculuğu için buradayız zaten. Ama profesörün ölü bulunmasına dair daha en başta gösterdikleri bir sahne var ki orada resmen en kör insan bile hocam burada şu kişi ahanda gelmiş bunu kimse görmüyor mu diyor yani. Daha ilk bölümden aslında kimin yaptığını gösteriyorlar, ama son 5 bölüme kadar karakterlerimiz bir türlü o konuya gelmiyor. İşte bu kısmı biraz insanın canını sıkıyor.
Hikayenin genel anlatımı dışında en önemlisi aslında karakterlerin hikayesi olması, dizinin toptan bakıldığında. Her bölüm, aşırı başarılı ve karizmatik hocamız Yang Jong Hoon'un susarak, bakarak veya saçma sapan bir tepki vererek öğrencilerine bir konu hakkında bir şeyler öğrettiğini görüyoruz. Her bölüm sonunda o kadar tatmin olmuş bir hisle bakakalıyoruz ki ekrana, bölüm boyunca o öğrencilerle birlikte fakültenin adalet sarayının içinde oradan oraya koşturmuş, saç baş yolmuş olmamızın hiçbir ehemmiyeti kalmıyor. Bu roldeki deneyimli oyuncu Kim Myung Min'i ilk defa izleme şansım oldu, o yüzden çok bir karşılaştırma imkanım yok. Buradaki haliyle mükemmeldi ama, karakterin iyi yazılmış olmasından da olabilir.
Öğrencileri demişken, onlardan bahsede bahsede bitirebilir miyim bilemedim. Zaten hikayenin asıl önemli ve keyif veren kısmı onlar. Her biri bir başka hayattan gelmiş, her biri bambaşka kişiliklere, motivasyona, derde sahip bu gençlerin dava boyunca yaşadıkları zaten bu koskocaman diziyi oluşturuyor. Hemen hemen hepsini bu dizide ilk defa görmüştüm. Hiç çalışmadan kendiliğinden zeka küpünü oynayan Kim Bum'ı da o kadar rastlamış olmama rağmen ilk defa izlemiştim bu dizide. Sonradan hatırlarsanız Ghost Doctor(2022)'da izlemiştim. Üstünde ilginç bir sinir bozucu ama sevimli bir hava var. Dağınık ama azimli ve heyecanlı öğrenciyi oynayan Ryu Hye Young'ı da burada ilk kez izlemiş, ardından Reply 1988(2015)'de gördüğümde tanıyamamıştım. Burada ve orada inanılmaz farklı insanlara hayat veriyor.
Bu öğrencilerin oluşturduğu ekibin birbirleriyle yer yer uyumlu, çoğunlukla uyumsuz çalışmaları, birbirlerine kazık atmaları, yardım etmeleri, kendi olaylarını çözmeleri dizinin aslında en güzel kısımlarını oluşturuyor. Zaten Güney Kore dizilerinin en sevdiğim yönü bu, olaylardan çok insanları anlatması ve o insanları anlatırken bunu o kadar içten, o kadar hissederek yapması ki...Çoğu zaman burada dizileri anlatırken diyorum ya, bunları nasıl yazmışlar, böyle bir karakteri nasıl oluşturmuşlar, böyle nasıl anlatabiliyorlar nasıl hissettirebiliyorlar diye. Hah işte, tam da bu aslında bu dizide de olan. Evet bitmeyen cümlelerle dolu, ulan burada ne dediler şimdi dedirten hukuksal terimlerle bezeli mahkeme sahneleri de var, gençlerin dava dosyaları arasında kaybolup çılgın hukuksal muhabbet etmeleri de var, at hırsızı suratlı adamların peşinde kovalamaca oynamalar, adam kaçırmalar, insan dövmeler, gerilimli aksiyonlar da var ama esasında bu insanların hikayeleri var. Belki az buçuk da romantizmin kokusu var ama kendisi yok. Olsun, onu da biz hayal ederek çıkabiliriz işin içinden.