1890 yılında önce New York'tayız. Catherine Weldon bir 19.yy. kadını olarak hayatında ilk defa kendini özgür hissediyor. Bir kadın olarak mülkiyeti hep başkalarının elinde olmuş, önce babasında, evlendirildikten sonra da kocasında. O yüzden kocası vefat edince artık özgürdür. İlk defa hayallerinin peşinden gitmeyi düşünüyor, daha önce senatörlerin bile portrelerini yapmış olmasına rağmen bir türlü tam zamanlı bir ressam olamamasının acısını çıkarmak üzere vahşi batıya doğru yola düşüyor. Ünü amerika kıtasını bile aşmış olan kızılderili şefi Oturan Boğa'nın resmini yapmak için kendini maceranın kollarına atıyor.
Hepimiz Oturan Boğa'nın adını bir şekilde biliyoruz değil mi? Çocukluğumuzdan beri aklımıza yerleşen o vahşi batı filmlerindeki karikatürize edilmiş kızılderili simgesinin temsil ettiği her şeyi birleştirebileceğimiz bir figürdü hep. Oysa büyümeye başlamamızla gerçekte olan şeyleri anlamaya başladık. Her şey o filmlerde anlatılanlar gibi değildi.
Ve bu filmin hikayesi de aslında gerçekten yaşanmış, gerçek insanların yaşadıkları şeyleri anlatıyor. Belki tam olarak filmin anlattığı gibi değil yaşananlar veya insanlar ama film yine de o döneme, kendilerine amerikalı diyen bir topluluğun işgal ettiği kıtadaki insanlara avlanacak hayvan sürüsüymüş gibi davranmış olmasına dair fikir edinebilmemizi sağlıyor (https://time.com/5325716/woman-walks-ahead-true-story-fact-fiction/).
Gerçek Oturan Boğa |
Bu da gerçek Catherine Weldon |
Bizim Oturan Boğa olarak bildiğimiz kızılderili şefinin kendi dilinde ismi Tatanka Iyotake. 1831 civarında bugünkü Güney Dakota eyaletinde doğmuş. Bir Lakota yerlisi. Hayatı tam da Amerika'ya yerleşen göçmenlerin habire yerlilerin topraklarını çaldığı, gasp ettiği ve her buldukları fırsatta da yerlileri öldürdüğü, buna karşılık da bir kızılderili direnişinin ortaya çıktığı döneme denk geliyor. Tüm yaşam biçimlerine kasteden bu açgözlü insanlara karşı artık kızılderililer toplanmaya başlıyor ve bizim boğa da tüm karizmatik kişiliğiyle kızılderili tarihinde ilk defa Sioux kabilelerini bir araya toplayan ilk şef oluyor.
Film tam da bu direnişin alevlendiği yılda, Catherine Weldon'ın Oturan Boğa'nın resmini yapmak üzere kızılderililerin arasında yaşamaya gitmesini anlatıyor (https://www.imdb.com/title/tt5436228/). Amerika halkı arasında da artık biz bu kızılderililere ne yapıyoruz denmeye başlanmış. Birçok insan tüm bu toprak gasplarına falan karşı çıkıyorken, yıllardır kızılderililerle ölüm kalım mücadelesine girişmiş çok acı şeyler görüp yaşamış olanlarsa onlardan kurtulma çabasına devam etmeye çalışıyor.
Film kızılderililerle ilgili bu şekilde gerçekçi bir bakış açısı sunmasının yanında bir kadına dair de güzel şeyler anlatıyor. Catherine'in topluma uymak, içindeki kişiliğini bastırmak zorunda olmasının, kendini hep bir adamın himayesinde hissettirilmesinin ne demek olduğunu anlayabiliyoruz biz de. Hissedebiliyoruz. Onunla birlikte özgürlüğe doğru yola çıkıyoruz. Ama yine onunla birlikte özgür olmanın, özgür olabilmek için cesur olmanın ne demek olduğunu da anlıyoruz.
Catherine Weldon gibi bir karakter için Jessica Chastain gibi bir kadın da süper olmuş. Hem kırılgan, hem kendini zorlayan, hem de sağlam durabiliyor. Ama sanırım en büyük işi Oturan Boğa'yı karşımıza ilk defa böyle çıkaran Michael Greyeyes yapmış. O güçlü kişiliği de görebiliyoruz, yaşananların omuzlarına yükledikleriyle beraber o pes etmişliğini de. Çaresizliği yenilmiş gibi değil de doğal akışındaymış gibi kabul edişini izliyoruz.
Hikayesi de tertemiz ilerliyor filmin. Görüntülerle birlikte her şey hem acı verici oluyor hem de çok güzel. İyi anlatılmış, iyi bir film gösteriyor bize. Ara ara takıldığı noktalar, teklediği yerler oluyor tabi ama iyi niyetle yapılmış düzgün bir hikaye dinliyoruz en nihayetinde.
Bu arada filmin ismi "Woman Walks Ahead", önden yürüyen kadın demek. Catherine'e yerlilerin verdiği isim bu, filmde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder