23 Mayıs 2011 Pazartesi

{2010 Oscarları} DISTRICT 9 (2009) : İnsan olmak!

En iyi film dalında Oscar adayı olmuş olan District 9, Neill Blomkamp (yönetmenimiz)'ın daha öncesinden yaptığı bir kısa film üzerine geliştirilen bir senaryo ve film. Öncelikle bunda da bilmemiz gereken, değişik olduğu. Ciddiyim, gerçekten filmin ilk açılış sahnelerinde bir gariplik sezdirmekle başlıyor.
Sanki gece geç bir saatte Discovery Channel'ın bir anına denk gelmişsiniz gibi. Görevleri veya ünvanları yazan insanlar sırasıyla ekrana gelip, bir olayla ilgili birtakım üstü kapalı şeyler söylemeye başlıyor. Belgeselvari çekim olarak nitelendirilebilecek bir yöntemmiş bu. Ne yalan söyleyeyim ilk başlarda kafamı toparlamakta zorlanmama neden olsa da sonradan hoşuma gitmeye başladı. En azından onca film izleme durumlarım arasında değişiklik oldu diye düşündüm.
Ta ki, ortalama normal bir genç izleyici olarak içgüdülerim algılarıma müdahale etmeye başlayana dek. Her ne kadar üstüne uzun yıllar boyu film izlemişliğin de kattığı bir avantajla dayanabilme potansiyeli eklesem de, o "karides" uzaylılar ve etrafı götüren et-kan durumu iğrenmekle geçireceğim 2 saati tetiklemiş oldu. Hayır film açısından kötü demiyorum, sadece öyle uzaylılar gördükçe içim bir hoş oluyor, izlemem zorlaşıyor ondan yani.
Bu arada filmin bize anlattığına göre, 20 yıl önce Güney Afrika'nın Johannesburg kenti semalarına bir uzay gemisi inmiş. Ancak uzunca bir süre hiç bir ses çıkarmadan öylece durunca, insanlık müdahale etme gereği duyarak, araca çıkmış ve açmışlar. Karşılarında nerdeyse hepsi ölmek üzere olan binlerce (attım, galiba filmin başında öyle diyordu) uzaylıyı perişanlıkları içerisinde bulmuşlar. Bunun üzerine hepsini alıp, Johannesburg'da 9.Bölge adını verdikleri bir yere yerleştirmişler. 20 yıl boyunca da uzaylılar için kanunlar yapmışlar, kurumlar kurmuşlar, mafyalar oluşmuş, sorunlar hiç bitmemiş. Bunun üzerine alınan son bir kararla uzaylıların oradan başka bir bölgeye tahliyesine karar verilmiş. Ancak bunun için de hepsine belge imzalatmaları zorunluluğu doğmuş ve bu iş için de ana kahramanımız Wikus van der Merwe görevlendirilmiş.
Wikus, bana ekranda göründüğü ilk andan itibaren karikatür gibi bir adam olarak göründüğü için, filmin onca dramında, ciddiyetinde bile bir türlü olayların içinde hissedemedim. Hep bir komiklik olarak algıladım hareketlerini. Film de sanki parodiymiş de olay bu kadar vahim değilmiş gibi geldi uzunca bir süre. Gerçi neyseki sonunda içim dışıma çıkmıştı, gülecek birşey göremiyordum. Bu arada imdb'nin belirttiğine göre Wikus'u oynayan Sharlto Copley daha önce hiç aktörlük yapmamış, daha da yapmayı düşünmüyormuş.
Filmin ya da belgeselin anlattığı da van der Merwe'nin bu aşamadan itibaren başına gelenler. Uzaylı-insan ilişkilerini de sorguluyor metin, insan olmanın nelere yol açtığını. En azından herşeyin güzel, inanılmaz büyülü göründüğü bir ortamda değilken uzaylılar, olayı daha bir sefalet içerisinde anlatıyor (Filmi izlediğim dönemde Avatar'a nedense gittikçe yerleşen bir sinir edinmeye başlamıştım, kıskançlıktan olsa gerek, her neyse.). Bu "uzaylı gelmiş" klasiğine farklı bir açıdan bakıyor. Gerçi filmin seveni kadar nefret edeni de çok, internet genelinde öyle bir hava hakim. Çok amaçsız ve komik bulanlar var. Çok etkili ve anlamlı bulanlar da. 
En iyi filmin yanında, en iyi yazım, düzenleme ve efekt dallarında da adaylığı mevcuttu District 9'ın. Aldı mı? En azından bir tane? Maalesef. Peki film iyi miydi? Eh o kadar aday etmişler, kötü olur mu? Hatta pek çok açıdan insanın içine dokunuyor denebilir.
En azından bu sefer uzaylılar Amerika kıtasına dokunmadılar, buna da şükür.
Chris döner mi, onu da bilmiyoruz ya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...