12 Aralık 2022 Pazartesi

In Our Prime(2022) - İçten bir insan hikayesi


Lise öğrencisi Jiwoo, zengin ve başarılıların gittiği bir lisede var olma savaşı veren bir genç. Başarılı olduğu için bu liseye girme hakkı kazanan Jiwoo kardeşimiz burada oldukça zorlanmaya başlıyor. Çünkü neredeyse bir tür küçük dereden büyük okyanusa düşme durumu yaşıyor. Önceki okulunda küçük derenin büyük balığı iken, büyük balıkların doldurduğu bir okyanusa atıldığında aslında normal, hatta daha minik olduğunu fark etmeye başlıyor. Eski okulunda akıllı ve zekiyken, burada herkese yetişmeye çalışırken yolunu kaybediyor. Zaten bir yandan da fakirliği çökmüş üstüne, o küçükken vefat eden babasından sonra annesi onu tek başına yetiştirmeye çalışıyor. Bu yüzden mesela tüm sınıf arkadaşları özel kurslara, matematik akademilerine giderken o sadece kendi başına çalışmak zorunda kalıyor. Bu yüzden kaderin bir cilvesiyle okulun temizlik görevlisi/bekçisi/hademesi gibi olan Hak Sung amca ile yolları kesişiyor. Nasıl olup da bu kadar matematikten anladığını çözemediği Hak Sung'dan gece yarılarında matematik dersleri almaya başlıyor fakir ama gururlu Jiwoomuz. Bu gizli gizli matematik geceleri ekibine Jiwoo'nun sınıf arkadaşı Boram'ın da katılmasıyla keyifli bir hayat dersi başlıyor aslında her üç kahramanımız için de.


In Our Prime(2022)
Kore Kültür Merkezi'nin düzenlediği Ankara Kore Film Festivali'nde izleme şansı bulduğum ikinci filmdi. Açıkçası Kore filmleri ile ilgili çok bir deneyimim yok. 2016'dan bu yana izlediğim (baştan sona bitirebildiğim) 56 dizinin yanında ancak 4 tane film izlemişim şimdi baktım da. Bu yüzden aslında kafamda bir Kore filmi stili yok. Ama çok belirgin ve ayırt edici bir Kore dizisi tarzı var. Bu filmi izlerken kafamda karmaşık düşüncelerin oluşmasına sebep olan da işte bu bilgimden ileri gelen şaşırmışlıktı. Filmi izlerken karmakarışıktım. Bir yandan eli yüzü düzgün, aslında normal bir film izledim dedim. Hani böyle belirli bir yere gitmek için belirli bir şeyler giymeniz gerekiyordur ve onları giyersiniz. Bir iş görüşmesine gidecekseniz mesela, dolaptaki siyah kumaş pantolonu ve beyaz ütülü gömleği giyersiniz ve tam da beklenen görüntü budur. Hah işte film de böyle hissettirdi bana. Ütülü kıyafetlerini çekmiş, boyu boyuna uygun, kumaşı tam ayarında. Oysa benim bildiğim, yıllardır izlediğim Kore hikaye anlatıcılığında o düzgünlük değildi aklıma yerleşen. Kore dizilerini izlerken pek çok yerde bunu nasıl bir insan yazmış, benim hissettiklerimi hisseden bir insan yazmış olabilir ancak diye bakakalırım mesela. Ya da öyle ince detayları, öylesine güzellikle, fark ettirmeden anlatırlar ki bunu yazan nasıl yazıyor, oynayan nasıl hissedip de hissettirebiliyor diye iç geçiririm. İşte In Our Prime'ı izlerken de bu refleks gibi düşüncelerimle oturduğum sinema koltuğundan tıpkı öyle bir iş görüşmesine giden biriyle 2 saat oturmuşum gibi hissettim. İzlediğim hikayeyi, daha önce defalarca başka bir ülkenin sinemasında - doğru tahmin hollywoodda - izlemişim gibiydi. Hikaye ilerlerken her adımda, bir Güney Kore filmi izlediğim için, başka bir yöne evrilmesini ya da bir şeyler hissettirmekte daha farklı bir şeyler göstermesini bekledim içten içe. Ama olmadı. Film, tam da bir hollywood filminden beklenebilecek manevraları yaptı, ezberlediğim yollardan ilerledi ve işleyişini bile o şekilde yaptı. Bittiğinde sanki böyle ağzımda bir tat ararken kalakaldım. Şekeri tam belli olmamış bir irmik helvası gibi. Bir Güney Kore yapımı olduğu için gene süt ile yapılmış şerbeti, yani kıvamı iyi ama şekeri amerikan ölçü kaplarıyla konduğu için bir şeyler eksik.


Sütle yapılmış şerbetini oluşturansa büyük oranda oyuncular aslında. Park Byung Eun dışındakileri ilk defa izlediğim oyuncuların, hikayenin anlatılış ve işlenişine rağmen Güney Kore'ye özgülüğü çağrıştırabilen oyunculuklarından ötürü yine de içimde hissedebildiğim bir şeyler bulabildiğim bir hikaye izlediğimi düşünebiliyorum. Yani her bir oyuncu aslında bunu 16 bölümlük bir dizide oynuyor olsaydı, tam da o hissetmek istediklerimi hissedebilecekmişim gibi. Hikayenin anlatmaya çalıştıkları da aslında tüm ülkelere ve kültürlere - ne yazık ki - tanıdık şeyler, daha önce izlediğim bir şeyler gibi derken bunu kastetmiyorum bu arada. Eğitim sistemindeki kocaman çarpıklıklar, zengin-fakir ayrımı, sahip olduğumuz para miktarına göre sosyal statü kazanmak, yararlı olabilecek bir buluşu her türlü kötüye kullanabilmek için bir yol bulma çabası, yabancı olanın zorlanması, hayal edilen güzel hayatın hiçbir zaman hayal ettiğimiz gibi olmaması...bizim için tanıdık olduğu kadar hemen her kültür için de alabildiğine tanıdık. Keşke olmasaydı ama öyle. Bu yüzden izlerken aslında içimizden hissedebileceğimiz, kendimizden bir şeyler de bulabileceğimiz bir hikaye izliyoruz. Ama dediğim gibi, bir şeyler eksik geliyor, bir şeyler "tam" hissettirmiyor.

Yine de sevimli sevimli gülümsemek, aralarda acı acı hayıflanmak ve matematiği başka bir güzellikte görüp, hoş bir iki saat geçirmek için güzel bir hikaye.

3 yorum:

  1. ama Ankara Kore Film Festivali mi vardı, evet postundaki detay bu değildi ama :) bu aralar Koreli bir şeyler izlemeyi çok istiyorum fakat bu olmayacak ilk sırada :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :D Eylül ayı boyunca sürdü, her hafta sonu ikişer film gösterdiler Cepa'dak sinemada. Artık her sene devam edeceğini umuyorum, inşallah seneye o zaman :)

      Sil
    2. yaaa çok üzüldüm şu an, Cepa'ya da yakınım oysa, :((

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...