8 Mayıs 2022 Pazar

Uncharted (2022) - Biz ne zaman hazine avcısı olacağız ya?

 


Hazine avcısı (?!) Victor Sullivan, uzun zamandır peşinde olduğu Macellan'ın kayıp altınlarının yerini bulabilmek için ufak çaplı hırsız Nate Drake ile işbirliği yapıp, Amerika'dan Barselona'ya oradan da Filipinler'e falan uzanan bir maceraya atılıyor. Yanlarında güvenmedikleri ama birlikte çalışmak zorunda kaldıkları bir başka hazine avcısı Chloe ve peşlerinde de dünya zengini Moncado ailesi varken yüzyıllar öncesinden bırakılan ipuçlarını çözüp, hayal bile edilemeyecek çokluktaki altınları bulmaya çalışıyorlar.

İşte tam da sevdiğim, izlemeye bayıldığım film türü, film hikayesi. Tarih var, arkeoloji var, macera, aksiyon, kovalamaca, uçaklardan atlamaca, denizlerdeki mağaralara dalmaca, eski şeylerden ipucu çözmece, ülke ülke dolaşmaca, birbirine oyunlar oynamaca...Ve bunların hepsini eğlence ile harmanlamaca. Üzüntü yok, dram yok, mide bulandırmak yok. Hayatım zaten savaşlarla, üzüntülerle, çaresizlikle, umutsuzlukla doluyken kendimi içine atıp, bir iki saatliğine de olsa içinde olmaktan, macerasını yaşamaktan keyif alabileceğim bir hikaye var. Aynı isimli video oyunundan uyarlanmış olsa da ben oyun oynamayı sevmediğimden, böylesi bir film haline getirdiklerinde izlemekten çok mutlu oluyorum. Çünkü hakikaten çok keyifli oyun senaryoları yazıyorlar. Ama işte ben oyun oynamayınca öyle hayıflanarak bakıyorum kalıyorum sadece oyunlara. İlk oyun 2007'de playstation için yayınlanmış, sonrasında 8-9 tane falan daha gelmiş bu zamana kadar. Bir yandan kart oyunu, çizgi romanı ve romanı da yayınlanırken tabiki sıra filmini yapmaya gelmiş. 2018'de 15 dakikalık bir resmi olmayan, böyle fan yapımı sayılan bir uyarlama gelmiş (şurada) ama asıl oyunun şirketinin de desteklediği resmi film, pandeminin oyalamasından sonra nihayet bu sene gelmiş.


Oyunun tam hikayesini bilemeyeceğim ama filmin hikayesinin tarihi kısmını 1480-1521 arasında yaşamış Portekizli bir denizci-kaşif olan Ferdinand Magellan'ın 1519'da İspanyol kralının desteğiyle çıktığı Doğu Hint Adaları seferi oluşturuyor. Magellan genç yaştan itibaren deneyimli bir denizciymiş, Portekiz kraliyetinin emri altında uzun yıllar Hint Okyanusu'nun oralardaki ufak bölgelerde çalıştıktan sonra memleketine dönünce tutturmuş ben kimsenin gitmediği yerden gidip, batıya doğru gidip, bizim bu doğuya giderek ulaştığımız adalara, Baharat Adaları'na ulaşacağım diye. Portekiz kralı allah aşkına Magellan bir saçmalama ya diyerek kapıyı gösterince, Magellan da kendini hemen kapı komşusu İspanya'ya atmış. İspanya kralı artık Portekiz kralının göremediği neyi gördüyse he demiş bu deliye ve emrine 5 gemilik bir armada vermiş. Neredeyse 270 kişi taşıyan Magellan'ın bayrak gemisi Trinidad, San Antonio, Concepción, Victoria ve Santiago. 1519'da 5 gemi İspanya'dan yola çıkmış, ancak 1522'de yalnızca bir gemi Magellansız dönmeyi başarmış. Daha Arjantin'in o alt kısmından geçmeden San Antonio ve Santiago çoktan zayi olmuş. 3 gemiyle kocaman Pasifik'i geçtikten sonra da Filipinler'de bir ada olan Mactan'da yerli halkla yaptıkları bir savaşta Magellan ölmüş. Mürettebattan Juan Sebastian Elcano komutasındaki Victoria gemisi sonunda dünyanın etrafını dolaşıp gelen "ilk" olmayı başararak İspanya topraklarına geri dönebilmiş. Elcano (El Cano da olabilir artık İspanyolca'yı o kadar çözmüş değilim) aslında bir diğer geminin kaptanıymış ve yolun başlarında çıkan bir isyanda da payı varmış. Ancak sonunda kader onu ve Victoria'daki 17 Avrupalı denizci ile bir avuç Maluku Adaları sakinini dünyanın etrafını dolaşan ilk insanlar yapmış.

İşte bu meşhur seferin rotası.
Kaynak: National Geographic

Film işte bu tarihin içine kendi olaylarını yerleştiriyor. İzlediğimiz hikayede Magellan'ın bu seferini finanse eden ünlü bir İspanyol aile var, Moncadolar. Filmde, sefer boyunca Magellan'ın tayfasının bulduğu edindiği altınların Filipinler'den yola çıkan son 2 gemide olduğu ama bu altınların hiçbir zaman ele geçmediğini söylüyorlar. Elcano ve bu son kalan 17 adam, bu altınları bir yerlere sakladıkları ve sonra gidip alabilmek haritalara, ipuçları bıraktıkları için bizim maceracı hazine avcılarımız bu altınların peşine düşüyor. Tabi bu köklü Moncado ailesi de seferi asıl finanse eden bizdik, dolayısıyla seferin kazancı da aslında bizim hakkımız dediği için yüzyıllardır usanmadan, onlarda altınların peşine düşüyor.
Dediğim gibi oyunun kendisini bilmiyordum, filmin konusunu ve fragmanını gördüğüm anda tam benlik olduğunu anladığım için direkt izlemeliyim diye listeye almıştım. Taa şubatta vizyona girmesine rağmen ancak daha dün gece izleyebildim tabi. Başrolde Tom Holland var, bu ara peş peşe onun filmlerini izliyorum gibi oluyor ama (bir önce de 2015 yapımı In The Heart of The Sea'yi izlemiştim anlatacağım gerçi) bu durumdan rahatsız olmadığımı hatta memnun olduğumu fark ettim. Bazı oyuncuları izlemek, yalnızca çok keyifli oynadıkları ve güzel hikayeler ortaya koydukları için zevk veriyor. Aynı şekilde geçenlerde Timothée Chalamet'yi izlerken ne kadar hayran kaldığımı fark etmiştim. Yani demeye çalıştığım şu, bu benim ne kadar yüzeysel olduğumu mu gösteriyor bilemiyorm ama, genelde bir şeyleri izlemeye beni çeken görüntüdür. Oyuncuları o hikayenin, görsel olarak bana iyi geliyorsa izlemem kolay oluyor. Çok çok iyi bir hikaye bile olsa mesela, bakmaktan hiç keyif almadığım insanlar varsa gözümün önünde, çok zorlanıyorum. Çoğu zaman izleyemiyorum. İlla en yakışıklı, en güzel insanları kastetmiyorum. Bana göre güzel görünen diyorum. Misal James McAvoy çoğu insana göre yakışıklı bir adam değildir ya, bana iyi geliyor ve (çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen) beni onun filmlerini izlemeye çeken ilk sebep de ona bakmaktan keyif alıyor olmam. Mesela Anna Taylor-Joy diye bir kız var (Queen's Gambit diyeyim işte), mümkünü yok kıza bakamıyorum. Oysa çok istiyorum oynadığı şeyleri izlemeyi, hep de merak ettiğim şeyler ama yok, ıhıh, kız bana göre çok kötü ve bakamıyorum. Bu belki de o kadar görünüş odaklı değildir ya, yani tamamen görüntüleri ile alakalı da değil gibi, daha çok bana verdikleri his, yaydıkları enerji ile ilgili. İşte demeye çalıştığım bu iki genç arkadaş, Tom Holland ve Timothée Chalamet bana yakışıklı, güzel falan gelmiyorlar ama onlara baktığımda, onları bir karakterin hikayesini anlatırken izlediğimde keyif veriyorlar, mutlu ediyorlar.



Diğer rollerde Mark Wahlberg'ü (onu da bayadır görmemiştim, eskiden her filmde var gibi gelirdi), Sophia Ali diye ilk defa gördüğüm bir kızı ve yine ilk defa gördüğüm Tati Gabrielle diye bir başka kızı izliyoruz. Mark Wahlberg'ü tam oturtamadım kafamda bu role izlerken. Bir türlü karar verememiş gibiydi nasıl oynayacağına ya da çaba göstermemiş gibiydi. Hemen hemen hiç çabası yoktu karakter ortaya koymak için. Öyle dümdüz, dışarıda kendisi markete gitmiş gibi, repliklerini söyleyip devam ediyordu. Ayrıca hikayenin kötü adamı olarak zengin Moncado ailesinin varisi rolünde Antonio Banderas abiyi de görüyoruz ki o da oynarken baya eğlenmiştir. Böylesi filmlerden bekleyebileceğimiz üzere yer yer mantıksız şeylere takılabiliyoruz tabi ama işin keyfi orada (Chloe'nin çantası her aksiyon sahnesinde yok olup, sonra sihirli bir şekilde hep yanında bittiği için mesela film boyunca çantanın peşindeydim ben). Hikayeyi - oyunlar da devam eden bir hikaye dizisi olduğu için - devam ettireceklerini gösterir şekilde sahnelerle bitiriyorlar ayrıca. Açıkçası benim böyle filmlere hemen hemen her sene ihtiyacım oluyor, bir itirazım yok.


Filmin resmi web sitesi: Sony Pictures 

IMDB'de film: Uncharted(2022)

2 yorum:

  1. Tom Holland'in oyunculuğundan bahsetmemissin.Onu nasıl buldun peki ? İyi,kötü bahsedilmeye değmez ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla ne yalan söyleyeyim Tom Holland bana hep aynı görünüyor. Yani yukarıda da dediğim gibi çocuğu pek seviyorum, takdir ediyorum ama nerede izlediysem hep aynı insanmış gibi geliyor. Ki çok bir yerde de izledim sayılmaz, hep Spider Man'lerde ve Avengers'larda aynı karakter olarak izledim. Peter Parker dışında bir bu filmde, bir de In The Heart of The Sea'de izledim. Bilmem belki de izlediğim bu 3 karakterin de birbirine çok benzer yazılmış olmasındandır. Çocuğun bir suçu yoktur belki. Haa ama öyle vay efendim hiç oyunculuk yapamıyor, yok çok sırıtıyor rolün içinde falan gibi şeyler kesinlikle denilemez. Aksine onu izlerken su gibi geçiyor, eline verilen her işi başarıyla kotarıyor oyunculuk olarak. Sadece farklı gelmedi bana o kadar.

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...