Bu tür dizilerle aram pek iyi değildir. Aksiyon-macera deyince ben genelde Van Damme, Schwarzenegger, Jason Statham gibi şeyler ararım, onlarla büyüdüm, onları severim. "Suç" etiketini de ekleyeceksek eğer sinemada ilk izlediğim filmlerden biri olan "The Jackal" gibilerini sever gözlerim. Oysa bu olay yeri incelemeler, suçluların psikolojilerini çözmeceler gibi aksiyonları barındıran hikayeler başlayalı çoook uzun zaman oldu ve alışmış olmam gerekirdi diye düşünüyorum. Sevmiştim de belki en başlarda. CSI'ın Las Vegas'ta geçen ilk, orijinal versiyonunun ilk birkaç sezonunu baya ilgiyle takip etmiştim o zamanlar. Eh çünkü yepyeni bir şeydi, böyle her köşe başından bir suç çözen ekip fışkırmıyordu. Sonra CSI:NY ortaya çıktı, o daha bir ilgi çekiciydi; zekice çözülen suçların arka planında hayalimdeki şehirlerden birini izleyebiliyordum her bölüm. Bu arada bir de Cold Case çıkmıştı aradan, eski kapanmış ama çözülememiş davaları yeniden ele alıp, çözmeye çalışan ekip vardı burada da. Cold Case aslında tam benlikti, her bölümün başında birkaç dakikalığına da olsa geçmiş zamana ışınlanıp, dönem müzikleri dönem kıyafetleri görüyorduk. Tabi çok daha duygusal gidiyordu diğer suç çözen ekiplerin maceralarına göre ama keyifliydi. Ama bir noktada ben soğudum hepsinden. Belki tek bir nokta değildi, yavaş yavaş oldu ama bir baktım istemiyorum suçları çözmelerini izlemek. Aslında çözmeleri kısmı yine keyif veriyordu ama özellikle o kadar cinayet, kaçırma, türlü türlü pis olayı - kurgu bile olsa - görmeye dayanamaz hale geldim herhalde. Çocukken, gençken insana heyecanlı gelen şeyler sanırım büyüyüp, dünyanın kötülüklerini, gerçek kötülükleri görmeye, yaşamaya başladıkça ürkütücü geliyordu. Ama bu konsept o kadar tutmuştu ki dünyada - artık hepimiz mi psikopatız yoksa saçmalıyor muyuz bilemiyorum -, bu saydığım dizilerin her biri yıllarca sürdü (CSI:2000-2015, CSI NY:2004-2013, Cold Case:2003-2010). Bu arada bir dolu versiyonu çıktı; CSI'ın Cyber, Miami gibi versiyonları, zombi adli tıpçı, geçmişten gelen ve günümüzde suç çözenler, suç çözen kardeşler, doğaüstü suçları çözen kardeşler gibi bir dolu dizi hikayesi geldi önümüze.
Criminal Minds ise olaya bir başka yönden bakarak hikayesini oluşturmuştu. Çoktan diğer versiyonlarımız ekranlardayken 2005 yılında başlayan dizide bu defa suçluların akıllarına girerek suçları çözmeye çalışan bir ekip vardı. Bu hikaye de o kadar tuttu ki 13.sezonuyla devam ediyor şu an. Eğer siz de sıkı bir dizi izleyicisiyseniz muhakkak rastlamışsınızdır Criminal Minds'a. Ben de rastladım doğal olarak (13 senedir sürüyor lan), trt bile yayınladı herhalde bir dönem geceleri. Ama izlemedim baştan söyleyeyim. CM'ye gelene kadar ben çoktan cinayetlerden öğürme durumuna gelmiştim. Ha ama arada karşıma çıkarsa, Matthew Gray Gubler'ın yüzünü görmek, günümü aydınlatmak için birkaç dakika durmuyor değildim. Bu yüzden karşılaştırma yapabilecek konumda değilim, Kore versiyonunu tamamen tek başına ele alacağım.
Kore versiyonunda ekibimiz 6 kişiden oluşuyor. Ekibin lideri Kang Ki-Hyung abimiz, üniformalı polislikten zekasıyla ekibe transfer olan dövüş kovalamaca yakalamaca ustası Kim Hyun Joon, bu tür işlerde kadın olmanın zorluklarını yaşadığı ilk yıllarına inat şimdi profesyonelliğin dibine vuran duvar surat Ha Sun-Woo (hasanuuu diye okunuyor ismi her duyduğumda karnıma ağrılar girdi gülmekten tövbe tanrım), medya ve halka ilişkiler yüzü ekibin güzeli Yoo Min-Young, ekibin geek'i zeka küpü - Amerikan versiyonundaki Matthew Gray Gubler'ımızın eşiti- Lee Han ve artık her ekibin olmazsa olmazı bir adet bilgisayar dehası olarak da Na Na-Hwang. Ayrıca bir de ekibin hemen bir üst amiri, öyle pek de bir işlevini görmediğimiz Baek San amcamız var. Bu ana ekibin ailelerini arada görüyoruz olaylara dahil oluyorlar, bir de her bölüm çözülen olayın kötüleri, kurbanları ve yerel polis ekipleri falan var.
[http://guneykoresinemasi.com/diziler/2864-criminal-minds.html, http://www.koreandrama.org/criminal-minds/]
Her bölümde ayrı bir suç ve suçluyu ele alıyor ama 20 bölümlük bir döngü olarak planlandığı için tüm olaylarla birlikte devam eden bir de asıl olayımız var ilk bölümden başlayıp, finale kadar gelişip, çözümlenen dizi hikayesine polis Kim Hyun Joon'un ekibe dahil olması ile başlıyor. İşte benim de izleme sebebimi oluşturan şeyi böylece görmüş oluyoruz: Bu roldeki Lee Joon-Gi. Moon Lovers'ta böğrüme kılıç saplayan 4.prens olarak izlediğim JG'nin azmettim her işini izleyeceğim demiştim. Böylece en son işi olarak başlayan Criminal Minds'a başlamaktan başka çarem kalmamıştı. Dizi normalde hafif bir keyifle izlenebilecek bir seyirlik sunuyor diğer insanlar için, ama JG gibi bir itici güç olmasaydı benim için o kadar da katlanılacak bir hikaye miydi emin değilim.
Çünkü dizide olmamış bir şeyler var. İnsan tam konduramıyor ama izledikçe üstünüze bir bunaltı çöküyor. Yani ellerinden geldiğince ilginç olaylar yazmışlar, suçluların motivasyonları, suçların ortaya çıkışı, çözümlenmesi falan süreçler gayet başarılı genel hatlarıyla baktığınızda. Ha mantıksızlıklar, tutarsızlıklar, kör göze parmaklar yok mu, olmaz mı, tabiki var. Çekimler harbiden iyi, aksiyon sahneleri, görüntü geçişleri, kanıtlar her şey birer sanat eseri gibi geliyor izlerken. Her bölümde önümüze gelen suçluların ve kurbanların bölümlük oyuncular, yan roller olduklarına inanamıyorsunuz, öyle oyunculuklar izliyorsunuz. Misal çocukların kaçırılması ile ilgili bir bölüm vardı, oradaki çocuk oyuncuların her birinin rol yapıyor olduğuna, gerçekten o durumda olmadıklarına inanmak için kendinizi ikna etmeye çabalıyorsunuz bölüm boyunca. Hah ama işte tam da bu noktada dizinin teklediği şeyi anlamaya başlıyoruz. Hikaye, çekim, yan roller şahaneyken 20 bölüm boyunca önümüzde duran asıl karakterler, o altı kişi, o kadar sönük kalıyor ki. Belki ellerinde yazan metinden dolayıdır diyorsunuz, belki yönetmen böyle oynamalarını istemiştir diyorsunuz ama gene de hiçbir türlü olmuyor. Amirinden liderine herkes tek düze oynuyor, ifadesiz suratlar, ezbere söylenen cümleler. Tamam ellerinde çok bir alan yok gibi görünüyor oyunculuklarını gösterebilecekleri, sonuçta bir trajedi ya da romantik komedi ya da ne bileyim psikolojik gerilim oynamıyorlar. Bir dakika bir dakika, aslında "psikolojik" bir şeyler yapıyor olmaları gerekmiyor mu? Olayları çözmeye çalışırken, suçluların profillerini çıkarırken falan kafalarının içlerinde dönen çarkları bir şekilde bize hissettirmeleri göstermeleri gerekmiyor mu? İşte dizinin başarısızlığı burada önümüze düşüyor. Esas karakterlerimizin birer "back story"si yok, aslında var da hikaye hiç bir zaman o kadar üstüne düşmüyor, onu hissettirmiyor. Sezonlar yıllar sürmediği için hiçbirine yeteri kadar eğilmiyor, bir masanın etrafına toplaşıp sırayla birbirlerinin cümlelerini tamamlayan robotlara dönüşüyorlar. Travmatik şeyler geçiyor başlarından ama bize bunu geçiremiyorlar. Suçluyu yakalamaya giderken misal usul usul çıkıyorlar merdivenlerden. Öyle ihtiyatlı bir usul usul halinden bahsetmiyorum, böyle flash tv uyuzluğundan bahsediyorum. (Halbuki elde şahane oyuncular var. Zavallım JG'nin bir şeyler yapabilmek için resmen kendi kendini yediğini görebiliyorsunuz her bir sahnesinde mesela. Yine de onun muhteşem atletikliğinden ve dövüş yeteneklerinden faydalanmış güzelce, en azından o konuda takdir edebilirim senaryo ve çekim ekibini.) Ya da ekipten birine işkence yapıldığını izliyorlar bir ekran başında, sanki hava durumu izliyorlar. Oysa yan rollerdeki oyuncular, onların olduğu kısımlar sahneler süper oluyor; en vurucu yerde en vurucu müzik giriyor mesela kendimizi olayın içinde buluyoruz, her şeyi hissediyoruz. Ya da olaylar çözüldükten sonra o son söz namına özlü bir söz ettikleri kısımlar (Dostoyevsky'den Nietzsche'den gibi) gayet etkili, yerinde oluyor. Ama ekip bir geliyor ekrana, üstümüze klima üflüyor.
O yüzden öyle içimden gele gele tavsiye edemiyorum Criminal Minds'ı izleyin diye. Eh yani öyle aksiyonlu, suçları ve suçluları iyi işlenmiş bir drama izlemek isterseniz değişik bir ortamda - güney kore'de - keyifli gelebilir. Ama öyle çok da takılmayın.
Dizinin bitiş jeneriklerinde çalan iki şarkı muazzamdı bu arada. Dinletmeden geçmem:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder