2 Ekim 2012 Salı

Pixar'ın İskoçya Güzellemesi : Brave (2012)

İskoçya'yı ne kadar çok sevdiğimi ve neden bu kadar sevdiğimi bilmediğimi söylediğime ara ara denk gelmişsinizdir. Elimde değil, hakikaten anlamsız. Hiç gitmedim, hiç görmedim kendi gözlerimle, hiç tanışmadım oradan biriyle. Ama burada işte, içimde, anlamsız bir İskoçya sevgisi.
Bazı zamanlar çocukluğuma dair ufak tefek şeylerde görüp belli belirsiz işaretlerinin farkına varıyorum aslında. Daha geçenlerde yeni farkettim mesela, bu Şeker Kız Candy o yatılı okulun yaz tatilinde böyle yaz okulu gibi bir şeye gitmişti ya bizim diğer tüm elemanlarla birlikte. İşte o yaz gittikleri yer de İskoçya'ymış, ben o vakitler hiç farkına varmamıştım. Çocukluk işte, Candy ile Terry'nin ilk öpücüklerini gerçekleştirdikleri yer İskoçya olunca bilinçaltıma kazınmış demek ki :p
Bilemiyorum planladığım vakitte gittiğimde umarım olağanüstü bir hayalkırıklığı yaşamam. Ciddi ciddi ondan korkuyorum. Neyse asıl meselemiz, geçen sene ilk haberlerini aldığımdan beri takip ettiğim Pixar'ın adeta bir İskoçya güzellemesi olan "Brave". Tamamen İskoçya üzerine, İskoçya kültüründen ve İskoç oyuncuların seslendirdiği animasyonu gözden kaçırmam mümkün değildi tabiki. Çizer grubunun öncesinde İskoçya'nın en karakteristik güzelliklerini, tüm doğasını, havasını suyunu görüp inceleyip tek tek, birebir ona göre çizdikleri görüntülerin içine mitolojik bir öykü gibi görünen ama olabilecek en "bugün"ün öyküsünü yerleştirdiği film Merida'nın öyküsü olarak anlatılsa da aslında bir kendini bulma, kim olduğuna ve hayatına karar verme, yön çizme öyküsü.
Çizimlerinin anlatılan öykü ve anlatılma biçiminden dolayı adeta canlanmasının yanında bir de şahane bir İskoç oyuncular geçidi gibi Brave. İskoçya'nın çıkardığı en yetenekli oyuncular da bu yaptıkları işten, bu hayat verdikleri karakterlerden o kadar keyif almış o kadar kendilerinden bulmuş olmalılar ki film bildiğiniz festivale dönmüş durumda. Ha bu festivale nasıl mı katılırsınız, Türkiye'deki sinemalarda izlemeyerek.
Ki ben öyle yapıp bu festivalin, şenliğin yarısını görebildim ilk başta. Aylarca haberleri, görüntüleri kollayıp bekledikten sonra ilk gösterime girdiği cuma gene de tuttum kendimi. Ne de olsa animasyon, bu bizim pis şeytan veletler basar kesin sinemayı, tut kendini dedim. Tam bir hafta bekledim. Usul usul, tam bir hafta sonraki cumartesi günü atladım gittim sinemaya. Ama başaramamıştım, tüm şeytanlar oradaydı, kundaktakinden kendini üniversiteye gidiyor sanan kıkırdaklarına kadar.
Yapacak birşey yoktu, benim İskoçya'mı görmem gerekiyordu, bekleyemezdim daha fazla. Film boyunca 3-5 yaşındaki veletlerin habire konuşmalarını dinledim, hemen yan koltuğumdaki iki bücürün her 10 dakikada bir çıkıp geri gelmelerine katlandım. Bir de o çocukların hepsini koltuğuna oturtup kenarda film başlayana kadar bekleyen anne babalar yok mu! Hey Allahım! Ya siz de girin onlarla sahip çıkın, ya da bırakmayın o şeytanları o salonda. Ne biçim bir manyaklık bu ben bilmiyorum. Sırf bir film animasyon diye bir insana bu kadar eziyet edilmez ki. O gün ciddi ciddi 18 yaşından küçüklerin şehirlerin dışındaki kapalı toplama alanlarında tutulmaları gerektiğini düşündüm. Ben artık katlanamıyorum sokakta, sinemada, orada burada bu pervasız, zerre eğitim terbiye adap almamış şeytanlara. Kendiniz gibi kültürsüz, ukala veletler yetiştireceksiniz yapmayın arkadaşım çocuk mocuk. Ben zaten cehennem olan hayatımın içinde bir de sizin veletlerinizi çekmek zorunda değilim.
Anlattıkça kendimi dolduruyorum fark ettim, sıyrılıyorum bu konudan. Halbuki çok güzel bir nedenle buradaydık, "Brave". Evet ne diyordum, sinemalarımızda mecburen o güzelim İskoç namelerini duyamadık. Onun yerine niyeyse ısrarla gözümüze sokulan Beren Saat'in sesini dinledik. Severim öyle bir gıcıklığım yok da ona, sadece istediğim sesleri duyamamanın üstüne onun sesini duyunca haliyle ona patladı. Lütfen yapmasınlar artık böyle her gördükleri animasyona, renkli eğlenceli filme dublaj. Hayır dublajda dünyanın en iyisiyiz bence, ona bir diyeceğim yok (valla bakın o tek bir kalın sesli abinin tüm pembe dizi karakterlerini seslendirdiği ülkelerin yayınlarına da görün gününüzü). Ama bir film her bir parçasıyla sanattır, sessiz filmlerde de bu böyleydi renksiz filmlerde de. Çocuklar için diyorsanız yok altyazı okuyamazlar falan diye, gerek yok ki okumalarına. Şimdiki çocuklar anne karnında İngilizce öğreniyor zaten, benden sizden kat be kat iyi biliyorlar. Zaten okumalarına etmelerine gerek yok ki. Anlar o şeytanların hepsi o filmleri.
En iyisi Brave'i siz netten indirip izleyin (hayır illegal yollara saptırmayın yok öyle birşey, hem zaten kaç hafta oldu belki kaldırmışlardır gösterimden değil mi). Şöyle mis gibi bir İskoç festivalinin keyfine varın. Ama izleyin ha, kesinlikle izleyin. Belki siz de benim gibi aşıkların arasına katılırsınız, olur mu olur.
Böyle bir şey de var : Discover The Sites that inspired Brave

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...