2 Ekim 2012 Salı

tiramisu kahveyle yapılır...da hangi kahveyle

Tamam bir Lorelai-Rory ilişkisine sahip olabileceğim bir annem yok ama benimkisi de dünyanın en ilginç annelerinden biri bence.
Bunu niye söylüyorum, çünkü hala düşündükçe güldüğüm bir şeyi anlatacağım size. Gülmemim sebebi hem sinir hem de işin komikliği.
Bu tatlılara düşkünlüğüm, habire yeni bir tanesini deneme isteğim falan gayet bilindik. Ara ara Oetker doktorun ve diğerlerinin ne kadar hazırcılık işi paketi varsa alır gelirim eve (Hatta şu an tezgahın üstünü görmeyin bence). Tiramisu da üniversite dönemimde keşfedip sevdiğim, bayıldığım tatlılardan biri. Hem de ilk etapta insanda merak uyandırıyor ya ismiyle, kim ki bu nerden gelmişti kim yapmış ki dedirtiyor. Tadı da - bildiğinizi biliyorum - yeme de koy önüne izle dur. Neyse, ben de bu yüzden ara sıra bu Saviordi'nin kedi dilleri paketi var ya, ondan alır gelirim.
Annemin tiramisu ile imtihanı da bundan birkaç sene önce başladı bu yüzden. İlk denemesinde hazır pasta keki tabanı vardı elinde, onu kullandı. Ben ona anlatmıştım tiramisunun nelerden yapıldığını, nasıl bir araya getirildiğini, gerçeğinin yalancısının nasıl olduğunu falan. Denemek istemişti, denedi. O ilk denemede güzel güzel labne peynirli kremasını yaptı. Ben de yardım olsun diye keki ıslatmıştım kahveli sütle. Sonra çıktım gittim mutfaktan. Keşke gitmeseymişim. Çayın yanında önümüze gelen tiramisuda bir gariplik olduğunu yiyene kadar anlamıştım açıkçası. Niye, çünkü dolabı açtığımda kesif bir "Türk kahvesi" kokusu geliyordu burnuma. Anlam verememiştim, ta ki ağzıma bir lokma atana dek. Annem gördüklerinden yola çıkarak tiramisunun üstündeki koyu kahverengi tozu Türk kahvesi zannetmişti. Bir de ben anlatırken "çok güzel böyle anne kahveli bir tatlı" dediğimden bağlantıyı kendince böyle kurmuştu. O zaman baya söylenmiştim üstünü her defasında kazıyarak yemek zorunda kaldığımız için. Anneme gerekli açıklamaları yaptığımı, öğrendiğini düşünmüştüm haliyle.
Yanlış düşünmüşüm. Bu sefer de bu dediğim Saviordi paketi duruyordu evde. İşten vaktim kalırsa bir ara yaparım diye almıştım. Annem aslında iyilik etmek istemiş, gündüz yapıp tiramisuyu akşama ben hazır yiyeyim diye. Ve önceki gibi bir felaket yaşamamak için bu kez paketin üstündekini okuyup aynen uygulamaya çalışmış. Ama tabi elinde labne yok, normal krema yapmış tariftekinden. Üstüne de kakao eleyeceğini önceden tecrübeyle sabit ettiğinden onu da yapmış. Şahane görünüyor tiramisu. Hiçbir problem yok bu sefer. Oh yaşasın diyorum ben, ne güzel tiramisu yiyeceğiz. Bir güzel aldım önüme, attım ağzıma. Krema peynirsiz falan ama şahane, o derece. Ama bir tuhaflık var. Büyük bir tuhaflık. Sanki böyle ağzı açık kapta uzun günler dolapta kalmış, buzdolabının kokusunu almış gibi diyorum ama değil, olamaz. Daha o gün yapıldı. Birkaç parça daha attım ağzıma. Yok, olacak gibi değil. Yenilmiyor, biraz daha zorlasam kusacağım o kadar kötü. Anne nesi var bunun dedim. Sesi çıkmıyor. Anne bunda bir gariplik yok mu sen nasıl yiyorsun dedim. Aynen paketin üstünde yazdığı gibi yaptım dedi. Ama olamaz anne niye böyle bu dedim ben, hala çözemiyorum ne olduğunu. O ise ısrarla  pakette ne yazıyorsa öyle yaptım dedi. Sonunda hafiften açıldı aklım, anne dedim bisküvileri nasıl ıslattın? Kahveyle yazıyordu paketin üstünde dedi annem. Türk kahvesiyle mi ıslattın dedim. Kahveyle ıslatın yazıyordu ben de kahveyle ıslattım dedi. Anne onlar kahve diyor normal filtre falan ne bileyim bizim şu nescafeden işte dedim. Annem ama kahve yazıyordu dedi.
İnsan susarak, kendi içinden delirir ya, aynen o halde kaldım ben. Yiyemedik tabi tiramisuyu, çiğ Türk kahvesi yenir mi öyle.
Gördünüz mü, benim annem Lorelai'dan daha süper.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...