28 Eylül 2011 Çarşamba

"Munéca Brava" Pembe Dizilerin Vahşi Başkaldırışı

ahh o yeşil gözlerin natalia ahh
İlk pembe dizimi ne zaman izlediğimi çok net hatırlıyorum. 80'lerde bu ülkede doğup, özel kanalların birbiri ardına kurulmasına şahit olmuş bir nesle dahil olduğumdan dolayı 90'lar boyunca saf çocuk beyinlerimize neler yapıldığını gayet net hatırlayabiliyorum tabiki. Marimar'la başladım ben pembe dizi kitabına. Sonra da arada değişik denemeleri (sıcakkanlı latin amerika'nın çeşit çeşit ülkelerini) araya katıştırmanın dışında, Thalia serisine sadık kaldım geneli itibariyle (Maria La del Bario olsun, Maria Mercedes olsun vs.).
Bu, yaşlandıkça kafası ve dudakları büyümesine rağmen vücudu incelen ve karşısındaki jönlerin yaşı küçülen Thalia'nın Rosalinda manyaklığının oluştuğu dönemde, zaten Candy ile birlikte Anthony'nin yasını tutmaktan içimiz dışımıza çıkmış bünyelerimize yepyeni bir soluk gelmişti. Arjantin semalarından resmen taze bahar havası gibi koşup gelen, "Munéca Brava"ydı. Çoğu dizi-filmi manyakça şekillerde çevirip, önümüze sunanlar bunda, nedense olayı korumayı başarmış, az çok ne anlama geliyorsa o şekilde yayınlamışlardı "Vahşi Güzel" diyerek (tamam muneca tam olarak güzel falan demek olmayabilir ama vahşi bebek demek de ayıp olacakmış haliyle değil mi?).
Pembe dizi mantığını hepimiz biliriz. Genellikle zengin bir esas oğlan, fakir bir genç kız vardır, ya da tam tersidir. Bunlar her durumda aşık olurlar ama kavuşamazlar. Çünkü zenginler kötüdür, fakirler de iyi. Şeytan kılıklı zenginler her zaman zavallı aşıkları ayırır, fakir kızımız/oğlumuz külkedisiyle saflıkta ve salaklıkta yarışır bir mizaçta olur hep. Olay ya aşıkların kavuşması (ki bu o topraklarda ve burada-hala-evlenmeleri anlamına gelir) ya da kayıp bebek-çocuklarını bulmaları, hafızalarını geri kazanmaları ve kötülerin layığını bulmalarıyla beraber kavuşmuş olmaları ile son bulur. Formül budur, bellidir, tıkır tıkır işler. Aralara da bol bol uzun, mahmur bakışmalar, hafif aralanmış dudaklar, eblek ifadeler, salak saçma diyaloglar ve sinsi bakışlar serpiştirilir.
İşte böyle bir dünyaya gönderilen MB, tüm bu formülü kendine göre yorumlamıştı 1998'ten 1999'a hafta içi her gün yayınlanırken anavatanında. Bir kere fakir kızımız kesinlikle eli armut toplar bir tip değildi, ağzı bol küfürlü, hakkını söke söke almasını bilen bir erkek-fatmaydı. Zenginlerimiz ne tam siyah ne de tam beyazdı, her kötülüklerinin içinde bir iyilik, her iyiliklerinin içinde bir kötülük vardı. En büyük farklılıksa, işin içine katılan komediydi. O bayık aşk hikayeleri, baygın baygın bakışmalar yerini saf bir komediye, absürdlüğe varan bir espri anlayışına bırakmıştı.
Milagros Esposito bir manastırın yetimhanesinde doğup, büyümüş, 18'ine merdiven dayamış bir genç kızdı. Erkek çocuğu giysileri içerisinde dolanıp, deliler gibi futbol oynardı. Cholito'ydu lakabı, manastırdaki diğer çocuklardan oluşan futbol takımında harikalar yaratırdı. Yetimhanede birlikte büyüdükleri tek kaş Gloria'yla kardeş gibilerdi. Peder Manuel babası, Rahibe Cachete ablası sayılırdı. Rahibe Ana evin sert annesi gibiydi, ondan korkarlar, yanaşmazlardı. Bir gün sokaklarda yine manastıra gelir olsun diye ufak tefek dini şeyler satarken, Di Carlo'ların tek oğlu Ivo'yla yolları kesişti. Cholito bildiğimiz serseri veled kıvamındaydı, Ivo'yla kavga etti, arabasına tekme falan savurdu. Sinirlenen Ivo, sonradan aynı çocuğu manastırın bahçesindeki maçta görünce üstüne gitti. Ivo Di Carlo, sarışın, masmavi gözlü, biraz büyük burunlu, sırım gibi bir gençti. 20'lerinin başında, ailesinin malikanesinde lüks içinde yaşayan bir playboydu. Cholito'yla kavga ederken sonunda onun güzeller güzeli bir genç kız olduğunu görünce, çapkın aklı çalışmaya başladı. Kankası Bobby ile iddiaya girdi, bu saf gördüğü güzeli kendine aşık edip, yatağa atacaktı. Milagros ise Ivo'ya gördüğü ilk anda abayı yakmıştı. Ama Cholito'ydu o öte yandan, öyle aşık oldum diye bulutlara çıkacak göz yoktu onda.  Bu sırada kaderin cilvesi işledi, yetimhaneden şutlanması gereken Milagros, Di Carlo'ların evine hizmetçi olarak işe sokuldu. Bundan sonrası Ivo ve Mili arasında bir iddialar-intikamlar-oyunlar savaşıyla güçlenip, gelişen bir aşkı doğurdu. Adı "La Soledad" (yalnızlık) olan malikanede her biri kendi hikayesine sahip diğerleriyle (odasına kapanmış ihtiyar büyükanne Angelica, baba Federico Di Carlo, anne Louisa, dayı Damian Rapallo, dayının tekerlekli sandalyeli ressam oğlu Pablo, şımarık kızkardeş Victoria Di Carlo, kuralcı uşak Bernardo, anaç aşçı Socorro, aşçıya aşık bahçıcan Ramon, evin kızına aşık şoför Rocky, her yanı kelebekli şeylerle kaplı kızıl saçlı saf hizmetçi Lina, aşçının kızı-sinsi hizmetçi Martha ve ara ara bunlara eklenen sekreter Andrea) birlikte eğlenceli bir hikaye ekrana geldi.
Formül aynı gibi görünüyor değil mi bu haliyle? Sadece böyle kalsaydı, hakikaten de öyle olabilirdi. Ama bu hikayeye ciddi ciddi alt metinler, kendi başlarına birer novela'ya imza atabilecek yan karakterler, toplumsal çözümlemeler, güncel olaylar, ünlüler, ekonomik-sosyal mesajlar ve nicesi eklendi. Ve bunların hepsi, inanılmaz inandırıcı ve keyifli oyunculuklarla desteklendi. Sonuçta ortaya çıkan şey, pembe diziden çok daha müthişti. Dünya çapında kitleleri peşinde sürükleyen, her ülkenin kendi yeniden çevrimini yaptığı bir fenomene dönüştü. Natalia Oreiro ve Facundo Arana, varlıklarından bile haberleri olmadığı ülkelerde evden birileri gibi görülmeye başlandı. O kadar kabul görmüş, tutmuş bir kimyaları vardı ki ikisi de kendi ailelerini kurdukları yıllardan sonra bile insanlar onları bir arada görmek istiyordu. 5 yıl sonra "Sos Mi Vida" ile saygı duruşlarını gerçekleştirdiler.
Bizde yayınlanışının üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, eğer bir kere daha açıp keyifli bir gün geçirmek isterseniz ya da şimdiye kadar hiç izlememiş o şanssız nesildenseniz, http://ravensubs.blogspot.com/ adresinde de görüldüğü gibi, bir grup azimli hayran ispanyolca orijinal bölümlere özenle ingilizce altyazılar oluşturup, youtubea yüklüyor. Siteden ayrıca ispanyolca dersleri de edinebiliyorsunuz. (RavenSub youtube kanalı : http://www.youtube.com/user/RavenSub)
Dizinin Natalia'yı kendisine aşık ettiren(ki olmamak elde mi?ayrıca isteyen Sos Mi Vida'nın bir bölümünde yaptığı Sweet Dreams eşliğindeki striptiz sahnesini [http://youtu.be/G9tIj-MYtm8] izleyebilir, kendisi doğuştan bir yetenek ve güzellik abidesidir) jeneriğinin geniş versiyonuyla lafı bitireyim:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...