18 Ocak 2024 Perşembe

37 - "In the end she grew up of her own free will a day quicker than the other girls."


36.yaşımın son gününden, tutulmuş belimle ve pantolonumun düğmesini zorlayan göbeğimle ve ağrıyan sırtımla bildiriyorum. Hiç doğum günüm gelmiş gibi hissetmiyorum. Değişik bir sene oluyor. Değişik birkaç sene oldu. Ben çok değişik oldum. Bence.

Öğlende biraz yürüdüm ofisten çıkıp. Birazcık ya. Belim kazık gibi oldu geri dönünce. Dünden beri de sırtımda, tam kolumun arka tarafı gibi bir yerde ağrı var gene. Birkaç sene önce ahh galiba kalp krizi geçiriyorum ben diye acile gittiğimde doktor haa kulunç girmiş demişti hatırlarsanız. Ayakkabılarım da ayaklarımı sıkıyor zaten. Boyuna büyümemin 20 yıl önce durmuş olması gerekiyordu ama ayaklarım son bir senedir büyümüş gibi duruyor. Şaka gibi. Resmen son bir senede lönk diye yaşlanmışım gibi hissediyorum. Neredeyse 12-13 yaşından beri değişmeyen yüzüm, bir sabah kalktım, baktım ve değişmişti. Bir gecede sanki dudaklarımın yanında derin yarıklar oluştu. Gözlerimin kenarları çizgi çizgi oldu. Saçlarımı toplamak için kaldırdığımda her yanından beyazlar görünüyor. Bir anda olmuş gibi.

Kafamın içinde ise çok değişiklik olmuş gibi gelmiyor bir yandan ama öbür yandan...Aşırı değişiklik olmuş gibi. Artık içimdeki kötülüğü, biraz biraz dışarı çıkarabiliyormuşum gibi geliyor. Her gün biraz daha. Her gün azcık daha. Kendimi alıştıra alıştıra. Temelde düşündüklerim, hissettiklerim aynı. Ama artık dışımdan da görünebiliyor bu içimdeki. Biraz. Hala yapım aşamasında.

Çok şey öğrendim. Bunu not etmek istiyorum. Öğrenmem gereken şeylerin kitaplardakiler olduğunu düşünerek büyüdükten sonra hiçbir şey bilmediğimi fark etmemi sağlayan bir dünyanın içinde çok şey öğrendim. İşin kötüsü bunu 30 küsür yıl kendi korunaklı balonumda yaşadıktan sonra çözdüğüm için onca yıllık bilgiyi son birkaç senede kafam gözüm yamularak öğrenmiş oldum. 2006'nın sonlarında ilk defa duvara toslamıştım. Şimdi bakınca daha iyi anlıyorum. O toslamadan sonra, o duvarın önünde, o duvara çarpmış şekilde çok uzun süre geçirdim. 2019'da ise artık beklemeyi bırakıp, o duvara giriştim. Kafa göz daldım o duvara. Ben kırıldım, parçalandım ama o duvar da parçalanmaya başladı. Biraz daha işi var. Biraz daha moloz kaldı ayaklarımın altında, dizlerime kadar gelen.

Taa 2012'deki doğum günümde "Sizi sadece siz olduğunuz için sevmelerinin ne kadar bulunmaz, ne kadar büyük, ne kadar akıl almaz bir şey olduğunu anlıyorsunuz. İşte o anda farkına varıyorsunuz "özel" olduğunuzun." diye yazmışım. Devamlı eleştirildiğim ve sadece çok başarılı, çok uslu, çok akıllı, çok sevimli, çok güzel olduğum için sevildiğimi düşünerek büyüdüğüm bir çocukluk geçirdikten sonra seviliyor olmanın, birilerinin arkadaşı olabiliyor olmanın şaşkınlığıyla. "Ne oldun? Ne uğruna oldun? Ne yaptın dedim yine kendime. Çok, çok güzel birşeyler yapmışım ki...bana "onları" vermiş, hiçbir şeyi vermese bile." demişim sonraki yıl. Yine aynı hislerle. Kendi kendimi sevildiğime ikna etmeye devam edercesine. 2014'teki doğum günümde ise...Aralık 2013 ile Temmuz 2014 arasında ne düşünüyor olduğuma dair hiçbir fikrim yok. 7 aylık koca bir boşluk. Buraya ara veriyorum yazdıktan sonra başka hiçbir yere bir şeyler karalamamış olmanın sonucu. Bir de sosyal medyanın olmaması o zamanlar. Fotoğraflar var tabi, düzgünce klasörlediğim, kronolojik olarak dizdiğim. Ocak klasöründe yeğenimin doğumu var. İlk kez hala olduğum zaman, en dip depresyonlarımdan birindeymişim şansa bakın. Bir de iki ayrı yerde, iki ayrı kişiyle olduğunu düşündüğüm iki doğum günü kutlama fotoğrafı. Öyle kalabalıklar değil, belli ki ayrı ayrı iki arkadaşımla buluşmuşum, oturup bana iyki doğdun demişler, ayrılmışız. 2015'in Ocak'ında işten istifa etmiş, geleceğin bana mükemmel şeyler getireceğini düşündüğüm bir doğumgünümde "Ben de mutluyum. Bugün doğum günümdü çünkü. 28 yıl önce soğuk bir İzmir sabahında başladığım yolculuğun bu noktasında, ben de bir gece vakti durmuş, uzağımdaki dostlarımdan gelen doğum günü mesajlarını okuyor, benim için yaptıkları videoları izliyorum ve Harry ile aynı şeyleri hissediyorum. Diğer günlerden hiç bir şekilde farklı geçmeyen bu gün, doğum günüm olduğu için gene de mutluyum." yazmışım. Ahh canım benim. Canım kendim. Zavallıcık.

2016'nın Ocak'ında ise evdeydim. İşsiz. Abimler yeğenimle birlikte bana taşınmıştı. Bir senedir arkeolojide yüksek lisans yapıyordum ve gecem gündüzüme karışmıştı. "artık kendimle ilgili daha çok şey biliyorum. Öte yandan, herşeyi daha da karmaşıklaştırdım. Hayatımı tepetaklak ettim. Şu yaşımda, hayatımın şu noktasında olabileceğim en saçma yerdeyim. Şu ülkede her bir bahtsız gencin kendini parçaladığı "memur" olma halinden "devlet işinden" adeta kaçarak istifamı vermiş bir işsizim. Sıfır gelirle üzerine 5 senemi çürüttüğüm alanın tamamen tersi yönünde bir alanda yüksek lisans yapmaya başladım. Bit kadar bir evde abim yengem ve yeğenimle yaşıyorum, kirada. Şöyle iki adım geriye çekilip tabloma baktığımda içler acısı. Hiçbir şeyim, hiçbir başarım, hiçbir yeteneğim, hiçbir özelliğim yok. Elimde hiçbir şey yok. Bugün 29 yılı geride bıraktım, 30.yılın içindeyim ve şu hayatta olabilecek en saçmasapan yerdeyim. Ne işim var, ne birikimim, ne evin ne katım yatım arabam. Ben kurdum diyebilecek bir ailem bile yok, olanın direklerine destek misali tutunuyorum. Kendim de dahil kimseye bir faydam da yok. Önceki duygularımı, amaçlarımı, isteklerimi çöpe atmak zorunda kaldığım bir noktadayım. Çok istediğim herşeyi aslında hiç de istemediğimi fark ettiğim bir dönemdi bu ve artık ne istediğimi zerre kadar bilmiyorum. Ki bu hayatım boyunca yüz yüze kalmadığım bir durum. Hep ne istediğimi biliyordum, her zaman birileri birşeyler engel oluyordu ondan ulaşamıyordum, bahanem oydu mutsuzluğum için. Ama artık ne istediğimi de bilmiyorum. En ufak bir fikrim yok bundan sonrası için. Hiç bu kadar plansız, bu kadar amaçsız kalmamıştım. Bugün 29 yaşımdayım ve hayatımla ilgili ne yapacağımı hiiiç bilmiyorum." yazmışım.

2017'de Roma'da buruk bir doğum günü geçirmiştim: "Her bir paragrafın arasında önümdeki camdan gökyüzüne bakıp kalıyorum. Bulutlarla kaplı çoğunlukla, gri ve beyaz. Ama aralarda mavilikler görünüyor. Arada bir kuşlar uçuyor, görüş alanıma giriyorlar. Burada martı sesleri duyuluyor dışarı çıkınca biliyor musunuz. İlk geldiğimde ilginç gelmişti. Sonra tam karşımda, apartmanların arasında devasa uzunlukta bir ağaç var, o sallanıyor. Acayip rüzgar var bugün Roma'da çünkü. O devasa ağaç bile sallanıyor şiddetinden. Ne ağacı olduğunu bilmiyorum. Belki bir tür çamdır. Kuşların da türünü bilemiyorum. Kötü olduğum bir konu da bu benim. Kuşların, ağaçların, balıkların falan türünü bilmiyorum, ayırt edemiyorum. Belki hiç adamakıllı öğrenmediğim içindir. Belki de hiç önem vermediğim için ya da öyle bir yerde büyümediğim için. Ya da belki bu "gözümle bakmamam" saçmalığı yüzündendir. Bilmiyorum. Doğaya bıraksalar kendi başıma, ölmem iki günü bulmaz herhalde. Açlıktan susuzluktan vahşi hayvanlardan zehirli bitkilerden soğuktan sıcaktan falan değil de gerçi, allah kahretsin burasıyla ilgili hiçbir şey bilmiyorum ne mal bir insanım ben diye oturup ağlamaktan helak olduğum için kahrımdan ölürüm ama, neyse."

2018'de "Oğlu Christopher Robin'in yanına ayıcık Winnie'yi, domuzcuk Piglet'i, kaplan Tigger'ı, eşek Eeyore'u, kanguru Roo'yu, Tavşan'ı, Baykuş'u ve tüm diğerlerinin hikayesini bize armağan eden adam A.A.Milne gibi umarım ben de bir gün herkesin ruhuna dokunabilecek böylesi bir şeyler yapmış olabilirim." 2019'da ise okuyunca hatırladım neler olduğunu, doğum günümü - bu sefer azimle planlayarak - annemlerle gezi yaparken geçirmiştim. "Oysa hayat artık çok güzel. İstediğim her şeyi yapabilirim. Yeni seyahatler planlayabilirim, yeni maceralar yaşayabilirim, evimi yeniden dekore edebilirim, yazmaya vakit ayırabilirim, çok güzel kitaplar okuyabilirim, hep denemek istediğim kursları deneyebilirim, Cey için çok güzel şeyler oluyor-olacak, bahar güzel umutlarla geliyor...Ama içimdeki karanlık bir türlü gerçekliğini algılamama izin vermiyor. O kadar uzun zaman böyle biri olmuşum ki öbür türlüsünü nasıl olacağım bilemiyorum." diye yazmışım ancak bir hafta sonra. 2020'de ise doğum günümden birkaç gün sonra olacağım lazer ameliyatının heyecanıyla hiçbir şey dememişim.

2021..."Tam bir haftadır 34 yaşındayım. "34". Böyle yazınca bu iki rakam neredeyse hiçbir şey ifade etmiyor. Daha önce de yazmıştım, kısa bir süre önce (şurada). Hiç hayal etmediğim yaşlardayım. Hiç hayalini kurmadığım bir dönemindeyim hayatımın. Çocukken kurduğum hayallerin hepsi, şu an olduğum yaşa gelmeden yapacaklarımla ilgiliydi. En son nokta 32'ydi. Kitaplıkta, dosyaların içinde sıkı sıkı kapatılmış duran bir karakalem çizimdeki 32 yaşım. 32 yaşındaki bir ben, saçları omuzlarına yayılmış, bir ağacın dalında rahatça oturmuş, boynunda hiç çıkarmadığı kolyesiyle, uzaklara bakıyor."

Geçen sene ise "Henüz neler öğrendim diye yazmalı mıyım emin değilim. 30'ları yarılayıp, diğer yarısına geçtim görünürde ama sanırım bu ikinci yarıda öğreneceğim daha çok şey olacak. 20'lerimde 30'larımda, 40'larımda neler öğrendim diye anlatıyorlar ya hani, benim 20'ler için diyecek bir şeyim yok. 0'dan 30'a kadar sanki kocaman bir çocukluk geçirmişim gibi. Bir çocuk neler yaşarsa ortaokula liseye gelene kadar, onun uzun, çok uzun, bitmeyen bir versiyonunu yaşamışım gibi. Daha doğrusu tüm o, hayatın oyun kısmını, ilk dostlukları, ilk heyecanları, kalp kırıklıklarını, takıklıkları, aksiyonları maceraları, hayalleri, seyahatleri, ergenliği,...30'a kadar yaşamışım gibi. 30 koca yıl süren bir çocukluk-ergenlik. Ergenlik nihayet bittiğindeyse bu sefer gençlik geldi. Normalde 20 yaşından itibaren ya da işte lise bitip, üniversiteye gelindiğinde, genç bir insan ailesinin evinden paldır küldür başka bir şehirdeki üniversiteye, kendi kendine var olmaya başlayacağı bir hayata adım attığı o dönemi de 30'umdan itibaren yaşamaya başladım. Kim olduğumu anlamaya, kim olduğumu inşa etmeye başladım. Önceki 30 yıl olan şeyin yıkılıp, içindeki gerçek şeyin çıkmasını izlemeye başladım. Acılı bir izlenceydi bu gerçi. Savaşarak oldu. Her adımda yere yıkılıp, geri doğrularak. Önceki 30 yılda elde ettiğim hemen her şeyi ve herkesi hem kaybederek, hem de üstüne koyarak." demiştim.

Kafam karman çorman şu an. Ofisteyken yazmaya çalışıyorum. Çünkü evde de yazamam, annemler var. Son bir aydır kendime ait bir saniyem olmadı. Kendi başıma kalabildiğim, yalnız kalabildiğim bir tek an olmadı. Benim bir şeyler yapabilmem, bir şeyler ortaya çıkarabilmem için kendimle olabilmem gerekiyor. O yüzden şimdilik başka bir şey yazamayacağım. Sadece bugünü hatırlamak istedim, kendime hatırlatmak istedim.

Artık 37. Tekrar et. 37. Bir yerden aşağı hızla yuvarlanıyormuşum gibi. 37. Çok az kalmış gibi.

3 yorum:

  1. =) Nice nice nice yaşlara ve kafa karışıklıklarına sevgili Hikâyeci.

    Umarım bundan sonra Geyikli Gece'nin son mısrasındaki gibi "uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum" diyeceğin bir yıl ya da yıllar geçirirsin. İyi ki doğdun!

    YanıtlaSil
  2. hayat hakikaten matematik gibi. şunları şunları yaşarsan büyük ihtimal şu şu hataları yaparsın ve başına da yine çok büyük bir olasılıkla şunlar gelir. Sonra da çık çıkabilirsen işin içinden.
    Kolay gelsin. Yeni yaşınız dilerim çok daha nazik davransın size. Yani aslinda butun bu sacmaliklarin ortasinda kalmamak için buralarda doğmamış olmalıydık da, ne yapalım, öyle olması gerekiyormuş demek...

    YanıtlaSil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...