21 Nisan 2011 Perşembe

80’lerde Johnny: Platoon ve Private Resort (13 Mart'tan)

“Platoon (1986)” ve “Private Resort (1985)” Johnny’nin (hangi Johnny demeyin artık:p) 80'lerde rol aldığı 3 uzun metrajlı filmden ikisi. Siftahı “A Nightmare On Elm Street” ile attıktan sonra Johnny kendini nedense o zamanın “teen comedy”si olarak adlandırılan türün belki de en düşük örneklerinden biri olan “Private Resort”un içinde buluvermiş. Hem de iki başrolden birinde. Bilinçli bir seçim miydi yoksa her yolun başındaki “bir gün gelecek büyük bir aktör/aktris olacak” çaylağın içine düştüğü yanılsamayı mı savuşturmakla meşguldü, bilemeyeceğim, önümüzdeki 10 yıl içinde kendisiyle karşı karşıya gelip sorabilmeyi umut ediyorum.
Bu facianın ardından bir dizide bir bölüm ve başka bir tv filminde yer alıp, kendini birden 22 yaşının baharında ilk defa ülke dışına çıkarken bulmuş. Oliver Stone kendi Vietnam’ını anlatabilmek için tüm ekibi Filipinler’de çekim öncesi kampa sokmuş “Platoon” için. Bildiğimiz bu askeri kamp için Johnny ilk defa ABD dışına çıkmış, o sıralarda da çoğumuzun Gilmore Girls’de Luke’un Anna Nardini’si olarak görmüş olduğumuz Sherilyn Fenn ile berabermiş. Konu dağılmadan toparlayayım, Oliver Stone Johnny’yi o zamanlardan çok büyük olacağını öngördüğü için başrole düşünmüş. Ama yaşı genç, görüntüsü de toy olunca iş Charlie Sheen’e kalmış.
Evet kabul ediyorum 80’lerde herşey biraz tuhaftı ama Johnny, inanın daha da tuhaftı. Yani aynı, bildiğimiz Johnny’ydi denebilir bir yerde.
Private Resort : Bir saat 20 dakika boyunca devamlı surette şişirilmiş göğüs, dışarı çıkık kalça ve bilimum çirkin 80'ler bikinileri içinde kadınlar izliyorsunuz. Başroldeki Johnny’yi ve Rob Morrow’u da ayrıca çıplak görüyoruz. Bu iki delikanlı nerden ve nasıl geldiklerini anlamadığımız tatil köyüne haftasonu için yerleşiyorlar.
Tek amaçları kadın peşinde iki gün geçirmek çünkü etraf zaten onlarla kaynıyor. Zaten filmin tek amacı da bu. Güya o zamanın American Pie’ı gibi birşeymiş ama alakası yok. Yani iyi ki 10-20 yıl geçmiş de American Pie kalitesine ulaşabilmişiz dedirtiyor. Film her yönüyle kötü de değil elbet. O kadar saçma o kadar basit ki komik buluyorsunuz. Güldürüyor pek çok yerde film. Tabi bunda Hector Elizondo’nun ve o inanılmaz sırıtışın sahibi Rob Morrow’un da payı büyük. İzledikten sonra insan o bir saatini boşuna geçirdiğini düşünüyor önce, ama sonra da amaan izledim-güldüm-düşünmedim deyip geçiyorsunuz.
Platoon : Akciğerine kurşun girmiş insana ‘Endişelenme nasıl olsa sende bundan iki tane var.’ diyebilirsiniz. Amerikalılar ülkede kalmış, besleyemedikleri,ezdikleri serseriyi çapulcuyu psikopatı Vietnam’a kıyıma göndermiş. Eğitimli Amerikalı zengin gençler Vietnam’da özgürlük için savaşıldığını düşünmüş. Ama aslında Oliver Stone-Charlie Sheen nezdinde-Vietnam’da birbirleriyle savaştıklarını anlamış. Charlie Sheen’i oto çöpe alıştıran Willem Dafoe’ymuş meğerse, adamın şimdi bir ton günahını alıyorlar. “Platoon”dan işte bunları öğrendim. Johnny, Lerner adındaki çeviri yapan hippi kılıklı-gitar çalan er rolünde. Filmin ikinci yarısının başında vuruluyor ve tedavi için helikoptere gönderildiğinden sahnelerden çekiliyor ve geriye kalan bir saat boyunca sakalı bitmemiş bir Charlie Sheen’le başbaşa kalıyoruz. Yine bir Vietnam filmi olmasının yanında sırf Willem Dafoe’nin, o- filmin afişine geçen - sahnesi için izlenmeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...