müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Aralık 2017 Salı

Scenery of Riding Bicycle'dan gelsin o zaman bu saatte - "Me to You, You to Me"



Gece gece nereden rastladım ben bu şarkıya..Öyle içime dokundu ki. Hem sözleri güzel, hem söyleyenlerin sesleri yumuşacık, hem o gitarların melodileri..Size de dokunmadı mı?
Diyorlar ki, umarım bir gün, senin için, güneşin doğuşu gibi mükemmel bir hatıra olurum ve sana o değerli gençlik günlerimizi hatırlatan bir resim gibi hiç pişmanlık barındırmayan bir şekilde, öylece kalırım.
Size de dokunmadı mı?

26 Ekim 2017 Perşembe

MoonMoon'dan "Marriage" : o zaman ben de oturup sadece tv izliyorum



Bu nasıl bir şarkı, bu nasıl bir sözler, bu nasıl bir insanın içine oturma? Bu dizi neden gittikçe daha çok gömüyor taşları böğrüme böğrüme?
(ne mi diyor, şunları diyor: https://klyrics.net/moonmoon-marriage/)

2 Haziran 2017 Cuma

Muteriz



Bazen, böyle arada bir, bazı şarkılara takar ya insan. Bu da öyle. Takılmış plak gibi, durmadan dönüyor bende bu ara.
Ama siz albümü de dinleyin. (Haykırmadan Anlatamam)

12 Nisan 2017 Çarşamba

guardians of the whills suite



Yeni izleme fırsatı bulabildim. Ve çok kötüyüm şu an. İçime çöreklendi bir hüzün. Halbuki "We have hope. Rebellions are built on hope!". Ama işte..
Şarkı şahane, sadece o kadarını söyleyeyim.

1 Nisan 2017 Cumartesi

güneş mi ne?!



Güneş çıkmış parlıyor, pencereyi açıyorsun mis gibi! Oh! Haftasonunuz bu güneş gibi şahane olsun!

20 Mart 2017 Pazartesi

remains



Diyorlar ki;

I don't want to rest in peace, we can haunt each other's dreams.
We'll fight underneath this turf, bicker away in darkness.
We'll find our way to result our way from the lands of the living.
We'll find a common ground and fall in love all over again.

...
From dust to dawn.
The other's screams grow silent in defeat.
I know I chased a memory but you used to taste so sweet.
As you faded away I realised it's all over and nothing stays the same
From our skulls and bones and grave.



10 Şubat 2017 Cuma

"Sono tornata" mı diyeyim ne diyeyim

Döndüm sonunda eyyy kayıp çocuklar! Sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim bir noktadayım. Roma'da ya da İtalya'da durmak istemiyordum evet, ama bu saçma sapan ülkeye de dönmek istemiyordum haliyle (beğenmiyorsan çek git kardeşim diyorsunuz tabi ama vallahi bir yolu olsa gideceğim, ama yok). Her neyse, tamamen sıfırı tüketmiş haldeyim. Şu noktada daha ne kadar her alanda dibe vurabilirim bilmiyorum ama şimdilik ben döndüm diye haberi vereyim ve de hoş bir şarkıyla baş başa bırakayım.



Ben Etta James versiyonuna bayılırım esasen de siz bunu daha çok beğenebilirsiniz, bir nevi Ümit Besen abimizin nikah masasının kadın versiyonu. O sebeple "My Best Friend's Wedding" falan izledikten sonra dinlemek mideye bir sol kroşe yemek gibi bir şey. Yapmayın, etmeyin.

15 Ocak 2017 Pazar

The Passing Light of Day

2017'nin ilk yazısı-blog postu böyle olsun madem. Daniel "it's ok, it's ok" diyor ya sakince, anlayarak, ben de öyle diyerek başlamak istedim. Geçmişin içine habersizce atlayarak başlayan şarkı, tek tek hatırlatarak, önce can yakarak, sızım sızım sızlatarak devam edip, tek tek her biri için pişmanlığı yüzüne çarpa çarpa ilerliyor. Ama sonra çözmeye başlıyor hepsini, bitiriyor, geçiriyor, iyileştirmese bile sonlandırıyor, kapatıyor ve nihayet sona eren gün gibi, koşturmayı bırak diyor. Artık koşturma, gün bitiyor ama "it's ok, it's ok"...Söylenen her şeye, söylenmiş her şeye gülümse ve korkmana bile yer bırakmayan o boğucu acını yavaşça yere, geçtiğin, arkanda kalan yola bırak. Ve biten günü seyret yalnızca. Çünkü "It somehow strangely feels ok/It is what it is/I'll find my way/Through this passing light..."

17 Kasım 2016 Perşembe

I got guns in my head and they won't go, spirits in my head and they won't go



Dün yine bir tesadüfün peşindeyken, tamamen alakasız bir mekanda, tamamen alakasız bir durumda - ya da belki tam da alakalı bir durumda - çalıyordu arkada düz ekran bir duvar tv'sinde. Bir şeyler yapıyor bu şarkı, o anda yapmaya başladı. Bir şeyler değişiyor her bir notasını duydukça bende. Yarın ilk kez italya sınırlarını terk etmeye çalışacağım, her şey yolunda gider mi, nuremberg'de havaalanında oturma iznimiz yok diye gerisingeriye yollarlar mı, münih'ten kafamdaki hogwarts'a - neuschwanstein kalesi'ne - gidebilir miyim, viyana'daki o karışık yatakhane odasından, gecenin bir vakti the lumineers konserinden çıkıp viyana'nın bir ucundan diğer ucuna gidebilir miyim, viyana'dan sağ çıkıp bratislava'ya geçebilir miyim...hiçbirini bilmiyorum şu an. Ama şarkı...

I got guns in my head and they won't go
Spirits in my head and they won't go
I got guns in my head and they won't go
Spirits in my head and they won't go

I spent a lot of nights on the run
And I think oh, like I'm lost and can't be found
I'm just waiting for my day to come
And I think oh, I don't wanna let you down
Cause something inside has changed
And maybe we don't wanna stay the same

And I don't want a never ending life
I just want to be alive while I'm here
And I don't want a never ending life
I just want to be alive while I'm here
And I don't want to see another night
Lost inside a lonely life while I'm here

25 Ekim 2016 Salı

pazartesi gecesi yorgunluğunda akla gelenler gitmeyenler dönüp dolaşıp duranlar



"If you're so funny, then why are you on your own tonight?"
"And if you're so clever then why are you on your own tonight?"
"And if you're so very entertaining then why are you on your own tonight?"
"And if you're so very good looking, then why do you sleep alone tonight?"

3 Ekim 2016 Pazartesi

Winter Aid'den The Whisp Sings

28 Nisan 2016 Perşembe

uykusuz gecelerin sabahı, Jack White'tan High Ball Stepper



Öğleden sonraya koskoca bir sunum yetiştirmeye çalışıyorum. Gram uyumadım, gözlerim şiş şiş. Gece de otobüsüm var, aylardır annemleri görmemiştim oraya gideceğim. Ama bıktım, inanın bıktım, hala böyle sabahlayarak ödev yetiştirmeye çalışmaktan, hala hocalardan azar işitip işitip ezilip büzülmekten, bıktım ya. Yalnız şu an bu yazıyı yazarken üstteki video görüntüsü hareket ediyor gibi geliyor habire, böyle uzayda salınıyor gibi. Evet şahaneyim şu an, kafam mükemmel.

14 Nisan 2016 Perşembe

Years&Years ve dehşet dolu rüyalar



Şarkıyı demin gelirken trende, radyoda dinledim. Şahane geldi su girmiş ayaklarıma, ıslanmış kapşonlumun üstünden derime değen suyun titrettiği üstüme. Ne bileyim güzel işte.
Bu aralar böyle tuhaf tuhaf ama kötü rüyalar görüp duruyorum. Kafayı yemiş halde açıyorum gözlerimi sabahları. Herhalde bu haberlerden, olan biten herşeyden kendime göre fena etkilendiysem. Mesela yalnızca bu hafta gördüklerim içinde iki tanesini söyleyeyim de anlayın durumu.
Bir tanesinde, deniz kenarında, ada gibi bir yerde bir yetimhane var. Alabildiğine ıssız, böyle hani her yer yeşil ama ağaçlık alanın bittiği noktadan denize kadar sırf çim şeklinde bir yeşillik. Rüzgarın insanın kulaklarında uğuldadığı, denizin maviden çok koyu gri olduğu bir atmosfer. Taş bir bina yetimhane. Orda çalışıyorum, müdür yardımcısı gibi birşeyim. Müdür de hatta gerçekte arkadaşım olan biri (rüyanın dışında yani). Dizimin dibinde hani Heidi'ninki gibi bir köpekle dolanıp duruyorum, ortam bu. Çocuklar da hep küçük, 5-6 yaşından büyüğü yok. Bir gün bir halüsinasyon gibi, bir öngörü gibi bir şeyde çocuklardan bir tanesinin öldüğünü görüyorum. Hatta böyle öldüğü anı, nasıl öleceğini falan hep görüyorum "vision"ımda. Ama sonrasında hiçbir şey hissetmiyorum, diyorum ki içimden olacak olana engel olunmaz, geleceğe müdahale edilmez. Ve hiçbir şey yapmıyorum. Ama çocuk ertesi sabah aynen vision'ımda gördüğüm halde ölmüş bir şekilde bahçede, çimlerin üstünde ölü bulunuyor. Onu görünce gerçekten oldu diyorum bu defa içimden, hakikaten gerçekleşti. O ana kadar doğru düzgün bir şey hissetmezken rüyamdaki "ben", ölü çocuğu görünce yere yığıldım, içim dışıma çıkana kadar ağladım. Eh tabi aynı şekilde ağlayarak uyandım. Bu arada rüya gördüğüm farkındaydım tüm zaman boyunca. O yüzden aslında rüyamdaki ben'e her adımda kızıp, şaşırdım, yattığım yerden neden bir şey yapmıyorsun diye.
Önceki sabah uyanmama sebep olansa daha kötüydü. Penceremden bakıyorum rüyamda. Sokakta siyah bir bulldog var. Etrafında yine çocuklar, küçücük çocuklar. Kaçışmaya başlıyorlar, olduğum yerden hayır diyorum öyle koşuşturmayın saldıracak. Ve köpek saldırıyor. Bir tanesini yakalıyor ve çatır çutur yemeye başlıyor. Gerçek anlamda çatır çatur yiyor ve ben bunu görüyorum, bağıramıyorum, kendimi pencereden öyle bir uzaklaştıyorum ki görmeyeyim diye dayanamıyorum çünkü. Ama gözlerimi kapasam da o sesler geliyor, çatır çutur kemiklerini duyuyorum çocuğun. O kadar dayanılmaz hale geldiğindeyse uyandım.
Şimdi böyle şahane bir şarkı dinlerken böyle şeyler anlatmak istemezdim ama öylece elime geliverdi. Öyle her sabah ayrı bir dehşet öyküsüyle açıyorum gözlerimi. Belki yazarsam, belki böyle kağıt üstüne olmasa bile bloga dökersem kanımı, iyi gelir diye. Neyse.
...nothing's gonna hurt me with my eyes shut.

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...