müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
müzik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2016 Pazartesi

Lukas Graham gazlasın, Take The World By Storm

Lukas Graham'ı mutlaka radyoda duymuşsunuzdur şimdiye milyon kez. Hani bu içli bir sesle "once i was seven years old.." diye şarkıya giren kardeşimiz işte. Albüm çıkmış sonunda nisanın 1'inde. Güzel, pek güzel. Dinleyin bence. Ama bu aşağıdaki şarkıyı bir ayrı bir dinleyin, pazartesi falan, haftaya böyle bu gazla başlayın. Valla, iyi gelir.


5 Şubat 2016 Cuma

The Lumineers'in yeni albümünden ilk şarkı, Ophelia

Neredeyse sevmeye korktuğum, böyle onlar da dağılır gider vazgeçer diye korka korka, üstüne titreye titreye sevdiğim grup The Lumineers'in yepyeni albümü Cleopatra'dan ilk şarkı yayınlandı bugün, Ophelia. Yine güzelim sözler yazmışlar o notaların üstüne. "when I was youngerI, I should've known better/ And I can't feel no remorse/ And you don't feel nothing back/ I got a new girlfriend here/ Feels like he's on top/ And I don't feel no remorse/ And you can't see past my blindness" diye başlıyor söze Wesley. Gururla sunarım.

31 Ocak 2016 Pazar

Moğol folk metali mi ne?! Hanggai'den Lun Hui

Bu nasıl güzel birşeydir yahu. Bir süre önce kaydetmişim yer imlerime, şimdi sırası gelmiş.



Hangai hamtlag
Posted by Suugii Baatar on 14 Şubat 2015 Cumartesi

recens

Selam ey romalılar yurttaşlar! En son bunalım dolu bir doğumgünü yazısını şuraya şutlayıp kaçtığımdan beri nerdeyse 13 gün geçmiş. Tabi ben o doğumgünü akşamımda atlayıp annemlerin yanına gittiğimden dolayı oluştu bu durum. Ve hayır bunalımda değilim. O her yılki doğumgünü serzenişimdi. Neyse.
Köye gittiğim sabahla birlikte kar yağmaya başladı. Karadeniz'in iki yanı denizle çevrili bir dağ tepesinde kar yağınca da insanı hayattan tamamen uzaklaştırabiliyor. Tüm yollar kapandı, elektrik telimiz koptu, suyumuz dondu. Şahaneydi anlayacağınız. İlk iki gün babamla köyün karlı patikalarında debelendik durduk. Bir gerilim filmi sahnesinin içinde hissettiren bu deneyimlerden ve Ankara'ya dönmeye çalıştığım günden iki gün sonrasında ancak dönebildiğim bu şahane maceradan sonra kendimle ilgili bir iki şey daha öğrenmiş oldum. Birincisi, ben doğayı falan sevmiyorum. Hakikaten. Ne o öyle doğal yaşammış, ormanın içinde kendi sebzeni meyveni yetiştirmekmiş, aman aman benden uzak olsun. Çok mutluymuşum ben süpermarketime gidip yapay yapay meyvelerimi almaktan. Sobanın dibinden iki santim uzaklaşınca her bir yerimin donmasındansa açıp ithal doğalgazı sonuna kadar yine de ancak ılık olan evimde olmaktan da mutluymuşum. İkincisi, bildiğiniz tembelin kalpazanın tekiymişim ben. Çok net. Ben oturayım herşey ayağıma gelsinciymişim. Öyle hiçbir şey için uğraşmak istemiyorum. Bunların hepsi eskiden de böyle miydi yoksa sonradan bu yaşlılığın etkisiyle mi oldu bilemiyorum tabi. Eskiden çünkü, hep şey gelirdim kendime. Böyle her şeyimi kendim yapayım, ohh her bir şey doğal olsun, beni şöyle doğaya bıraksınlar isviçre çakısıyla kendime saray yapayım, ellerimle balık tutayım, uçan kaçan kurtulamaz benden kafasındaydım. 20lerimin başında misal, iki yaz rock festivalinde çadırda geçirdiğim toplamda 9-10 günlük süreleri düşünüyorum da şimdi, mümkünü yok. Öyle doğru düzgün duş olmadan, kumun kirin pasın içinde, güneşin altında gevreğe dönerek, bir patatesli gözleme ve bolca birayla günlerimi geçiremem artık. Ya da mesela Cey'le planlar yapardık gecelerce, bisikletlerimize atlayıp Çanakkale'den sahilden vuracağız kendimizi yola, aşağıdan Bodrum'dan çıkacağız gibi. Hatta interrail biletimizi alıp, yüklenip çantaları tüm Avrupa şehirlerini gezeceğiz, tren garlarında geceleyeceğiz falan diye. Allahım yarabbim şimdi düşünüyorum da, ikinci dakikada ölürmüşüm düşüp bayılıp. Şimdi asla bu kadar zorluğa gelemeyeceğimin farkındayım. Ama işin aslı, belki de o zaamnlar da böyleydim. Sadece bu içimdeki iki ayrı ben var ya, hah işte onlardan o manyak olanını dinliyormuşum. Dinlemek dedimse sadece dinlemek yani. Yapmak değil. O diğeri, tembel ve korkak olanda olduğundan ipler bir yere bırakmıyordu. Artık hangisi gerçek ben diye sorgulamıyorum. Çünkü ikisi de benim. Bir gaz pedalım öbürü frenim. Birlikte hız limitine uyarak yol alıyoruz. Ne son gaz dalıyoruz virajlara ne de olduğumuz yerde duruyoruz. Öyle tıngır mıngır ama ilerliyoruz. Haa fren pedalım da isterdi keşke sadece gaz pedalımız olsaydı ya da seçme şansı verseler içimdeki o manyağı seçerdim sadece ben olayım ama böyleyiz ve artık kabulümüz.
Bu kişisel sıkıcılıkları fark ettiğim yavaş günlerin ardından gelir gelmez erasmus ile uğraşmaya başladım ama olacak mı olmayacak mı hiçbir fikrim yok. Henüz herşey çok bulanık, o yüzden bununla ilgili gelişmeleri dört gözle beklerken sizi final zamanı bu sene çılgınca dinlediğim, habire bağırarak söylediğim şarkıyla baş başa bırakıyorum.

15 Ocak 2016 Cuma

bir şarkı, Towards The Setting Sun



Aslında 4 aylık boğucu mu boğucu ders çalış-ödev hazırla-sunum yap-çeviri yap maratonundan çıkışımda size dinletmek istediğim ilk şarkı, final sınavlarını geçirmemi sağlayan başa alıp alıp dinlediğim, bağıra çağıra söylediğim bir şarkıydı, onu da göstereceğim sonra. Ama dün akşam öyle ne varmış ne yokmuş diye bir yandan bilgisayara göz gezdirip bir yandan odayı toplarken denk geldim Manos Milonakis'e. Dinleyicisini Bekleyen Şarkılar'da vardı, tıklayıp odamdaki karmaşıklığa geri dönmüştüm, şarkı başladı, o notalar kulağıma ulaştı. Büyülendim. Neden bu kadar etkilendim durup dururken, bilemedim. Birden sanki çok çok başka yerlerdeymişim gibiydi, ne hikayeler geçti kafamdan, ne sahneler döndü o müziğin fon olduğu. Hiç bitmesin istedim, bittiğinde hemen geri başlattım algılayamamıştım sanki o kadarcık zamanda şarkının süresi boyunca. Hani bir bardak su içersiniz de bir yetmez bir az gelir, tuhaftır sanki su içtiğinizi bile anlamamışsınızdır. Onun gibi, tekrar tekrar dinleyip anlamaya çalıştım sanki. Bu gece de şimdi eve girdim, kulaklarım bu sesi istedi, sebepsiz, öylece. Ben niye böyle oldum ya. Vay arkadaş.

20 Aralık 2015 Pazar

let no man steal your thyme



Hava o kadar kapalı ki burda, Ankara'da. İnsanın şarkılar dinleyesi, eline kalemi alıp, sayfalara boğulası geliyor.

1 Ağustos 2015 Cumartesi

11 Haziran 2015 Perşembe

no matter hard we try



Şarkı çok basit (bence) ama o "dam daram riram daradam" diye söylediği yerler ve ona eşlik eden müzik var ya..loopa alıp öylece sabaha kadar dinleyip dertlenip durabilirim.

30 Nisan 2015 Perşembe

Joy Williams'tan kadınlara, hepimize : Woman (Oh Mama)

Ayrılıp sonra da buradaki konserlerini iptal ettikleri için hala kırgınım Joy ve John Paul'e. Ama Joy yoluna devam etti, çok da şahane bir şeyler yapıyor orası ayrı. Yeni albümü "Venus"ten ilk single "Woman (Oh Mama)" oldukça estetik görüntülere sahip bir video ile dinlenebiliyor halde. Joy'un kendisi şarkı (ve de albümün geneli için) kabullenmeyle, deneyimlerle, affetmeyle ve kendi içindeki karanlık köşelere doğru yaptığı yolculuklar sayesinde güçlenmesiyle ilgili olduğunu söylüyor. Bu karanlık yolculukta ışığı görmeye başladığı an, değişimin olduğu anmış. Kendini bir tene hapsolmuş bir kainat gibi hissediyormuş ve içindeki herşeyi bize göstererek aslında hepimizin nelerden oluştuğunu, nasıl birer kainat olduğumuzu göstermek istiyormuş. Şarkının sözlerinde de zaten Joy hepimize bir silkinin kendinize gelin ey kadınlar, siz karanlık gecenin ay ışığısınız! diyor.

29 Nisan 2015 Çarşamba

landon liboiron



Hemlock Grove'u izleyememiş olabilirim (inanın denedim, denemedim değil, ama izlenecek gibi değildi be). Ama Landon Liboiron ile, onun müziği ile tanıştırması yetti bana. Bu en son yayınladığı videosu, diğerleri ki pek keyifliler, youtube kanalında izleyebilir-dinleyebilirsiniz.

11 Nisan 2015 Cumartesi

haftasonu şarkısı



Ama çok eğlenceli! Bu kadar da sevimli şarkı yapılmaz ki. "I can bat my eyes like a heidi ho" diye söz de yazılmaz ki :)

4 Nisan 2015 Cumartesi


Şarkı muhteşem. Onu bir söyleyeyim de.
Onun dışında söylemek istediğim, iZombie güzel dizi. İyi olmuş, izleyebilirsiniz bence. Hani benim düşüncem o. 17 martta başlayan dizinin şimdilik 3 bölümü yayınlandı (CW kanalında salı günleri yayınlanıyor). Daha ilk bölümünden böyle de güzel bir şarkıyla sonlandı. Siz bilirsiniz, ben diyeyim de.
Ayrıca da bir insan normal insanken alelade görünüp, zombiye dönüştüğünde fevkalade nasıl görünebilir, ben bunu bir çözemedim Rose McIver'da.
(Tv.com'da iZombie)

amaideas agus call

Bu seferki yumurtadan da Charlie Brown çıktı  En son 11 Mart'ta, Ramazan'ın başladığı gün, pazartesi günü yazmışım (Aradaki ekinoks ...