kim myung soo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kim myung soo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2020 Salı

24 Bölümlük İnsana Dönüşen Kedi Hikayesi--> Welcome ya da Meow: The Secret Boy (2020)

20li yaşlarındaki Kim Sol Ah (esas kızımız kendisi) bir tasarım şirketinde çalışıyor, tüm gün oturup müşterilere, firmalara, şirketlere falan işte logo vs bir şeyler tasarlıyorlar şirkettekilerle. Kendisi insanları ikiye ayırıyor: Kedi gibi olanlar ve köpek gibi olanlar. Köpek gibi olan insanlar sadık, devamlı insanın peşinden gelen, ne dersen yapan tipler. Kedi gibi olan insanlarsa eh işte bildiğiniz kedi gibi, kafasına göre takılan, açıklama yapmadan kaybolan ortaya çıkan, kendini düşünen, peşinden koşturtan. Bu yüzden kedileri sevmediği gibi kedi gibi olan insanları da sevmiyor esas kızımız.
Liseden beri kankası olan Ko Doo Shik de aynı şirkette bu arada (bu ikinci çift denilen çiftin erkek tarafı). Bu ikisi acayip böyle geveze, hareketli, hopur hopur iki tip. Ayrıca bir de sessiz mi sessiz Eun Ji Eun diye bir kız daha var aynı şirkette, öyle (bu da ikinci çiftin kız tarafı). Onlar dışında 3 elemanı ve bir de sahibi var buranın tabi, Nalsaem Design ismi.
Kim Sol Ah ile Ko Doo Shik'in liseden bir arkadaşları daha var ortada, Lee Jae Sun (ikinci erkek kontenjanı). Esas kızımız bu ikinci erkeğimize liseden beri aşık. Tam böyle çıkmaya başlayacaklarken artık sebebi sonradan ortaya çıkacak bir şeyler oluyor, ikinci erkeğimiz esas kızımızı bırakıp gidiyor. Senelerce başka kızlarla falan çıkıyor, yurtdışlarında dolanıyor. Sonunda memlekete geri dönüş yapıyor, bir kafe açıyor. Tam da en son sevgilisinden ayrılmış. Esas kızımızda heyecan doruk noktasında. 3 eski lise arkadaşı tabi bir araya geliyor. Ama ikinci erkeğimizin elinde bir kedi. Eski sevgilisine hediye ettiği bu kediyi, cırtlak eski sevgili getirip geri vermiş. İkinci erkeğimizin kedi alerjisi de olunca, eh hadi buna yeni bir ev bulalım diye bakınıyorlar. Sonunda bu bahtsız kedi, kedileri hiiç mi hiç sevmeyen esas kızımızın başına kalıyor. Eve götürüyor kediyi Kim Sol Ah ama bilmediği bir şey var, bu bembeyaz kedi durup dururken bembeyaz örgü kazaklı bir genç adama dönüşebiliyor.
Hikayesi böyle başlayan dizi, 25 Mart-30 Nisan arasında yarımşar saatlik 24 bölüm (yani bildiğiniz 12 bölüm) olarak Güney Kore'nin KBS2 kanalında yayınlandı. Orijinal dilindeki ismi "어서와" (osova gibi telaffuz ettiler dizide). Bunu tam çevirince google bize "come on" diyor ama koreliler hoşgeldin gibi bir anlamda kullanıyor sanırım. Dizideki kullanımı da böyle ve dahası hikayenin vermek istediği de bu gibi. Bir tür hoşgeldin hayatıma (melek misin sen canım mısın sen hoşgeldin meleeek sefalar getirdiiiin diye aklına gelen bir ben olamam çocuklar:p ). Peki tıpkı dizinin esas kızı gibi kedilerden zerre hazzetmeyen ben niye böyle bir diziyi izledim? Cevap Kim Myung Soo denilen adam. Daha önce anlattığım Angel's Last Mission:Love dizisinde tanıştıktan ve izledikten sonra ulan bu ne güzel adam böyle diye bakakaldığım Kim Myung Soo gene bir romantik-komedi gibi bir şeyler yapıyor olunca izlemeye attım kendimi tabiki. Ama ortada çok vasat bir iş var. Vasat olacağını da biliyordum niyeyse. Belliydi çünkü ne bileyim. Daha ilk bölümde bile anladım bu iş böyle salak saçma, vasat bir şekilde ilerleyecek. Ama elimde değildi, adam çok güzeldi, çok sevimliydi (92li'ye adam diyorum allahım ben ne diyorum ne ara büyüdü bunlar ne ara yaşlandım ben böyle).
Hikaye zaten en başından pek bir şey vaat ediyor gibi durmuyor. İlerledikçe de yan hikayelerle birlikte ne ciddi bir şeyler söylüyor, ne iyice bırakıp da absürtleşeyim bari durumu öyle kurtarayım diyor. Tamamen ortalama devam ediyor. Başrolleri oluşturan 5 oyuncu bile son bölümlere geldiğimizde sanki aha tam da artık böyle birbirlerini tanımış, birbirlerine yeni ısınmış gibi oluyorlar dediğimiz noktada hikaye bitiyor. Yani sanki tam bir şeyler anlatabilirmiş gibi olacakken bitiyor. Oysa 12 saat boyunca öyle ortalarda geziniyor hikaye. Ne böyle tam çok üzülüp ağlayabildiğiniz şeyler oluyor, ne de öyle çok güldüğünüz eğlendiğiniz şeyler. Çok büyük hayat dersleri de vermiyor, önemli bir şeyler de söylemiyor. Sadece öyle böyle işte. Eh. Bazı anlar sevimli oluyor, bazı tepkiler güldürüyor. Kore dizilerinin - bence - en büyük artısı, özelliği olan yan hikayeler ve yan karakterler bile çok yok. İkinci erkeğin geçmiş kırıklıkları, travmaları öff be adam dedirtiyor. İkinci çiftimizin bir araya gelişi sevimli oluyor ama olması gerektiği için olmuş gibi oluyor. Esas kızımız ile erkeğe dönüşen kedimizin aşık olması ise insanı ortada bırakıyor. Kızım kedin o senin kedin nassı yani? diye bir sevsem mi göz mü devirsem bilemiyorsunuz. Zaten esas kız o kadar itici geldi ki bana. Böyle sinir bozucu vıcır vıcır. Tüm dizideki tek başarılı şey, ikinci çiftin kızının yani Eun Ji Eun karakterinin karakteriydi sanırım. İzlediğim en başarılı oluşturulmuş içe dönük karakter olabilir. Ya da daha uygun ifade şöyle olacaktı, izlediklerim arasında, içe dönük bir karakteri en iyi anlatan karakter hikayesi bu dizideki yan hikaye olabilir.


Bir de dizideki kediyi daha önce de benim için çook ayrı bir yeri olan "Because This Is My First Life" dizisinde de izlemişim. Evet kedileri sevmiyorum ama bu kedi ne bakıyor arkadaş! O nasıl kafa oynatmalar, nasıl oynamalar. Hikayesinin bir yere varmaması dışında görüntüleri çok güzel dizinin. Her bir karesine özenildiği çok belli oluyor. Ama yine de...Neyse, diziyi izlemenize gerek yok. Onu söyleyeyim dedim.


4 Ağustos 2019 Pazar

32 Bölümde Angel's Last Mission : Love

Lee Yeon Seo (yani esas kızımız - bundan sonra ondan LYS diye bahsedeceğim) alabildiğine küstah, kendini beğenmiş bir balerin. Eski bir balerin daha doğrusu, çünkü 3 yıl önce geçirdiği bir kaza sonucu kör olduğundan beri hem kendine hem de etrafındakilere eziyet eden bir baş ağrısına dönüşmüş durumda. LYS öte yandan anne ve babasının kurucusu olduğu Fantasia bale-tiyatro şirketinin varisi. (valla çevirmen arkadaşlar bale tiyatrosu diye çevirmişlerdi artık tam ne deniyor bilmiyorum, bir tane özel şirket düşünün. Bu şirket bale gösterilerinin sergilendiği bir binanın sahibi ve burada sergilenen bu bale gösterilerini de bu şirket yapıyor. Kendi bünyesinde balerinler, baletler, yönetmen, prodüktör falan filan çalıştırıyor. Öyle bir şey yani.). Ama tabi durumundan ötürü şirketi şimdilik halası, eniştesi ve onun büyük kızı yönetiyor. Ayrıca LYS gibi balerin olan bir de diğer kızları daha var bu hala ailesinin.
Melek Kim Dan ise (esas oğlanımız yani) ölen hayvanları huzurlu bir şekilde cennete havale etmekle görevli, sevimli mi sevimli bir meleğimiz. Yeryüzünde yerine getirmesi gereken son görevinden sonra cennete yükselecek artık vakti gelmiş. Ama kaderin oyunu devreye giriyor, Kim Dan görevi bitince cennete gitmesi gereken saati kaçırıyor. Çünkü bizim LYS ile karşılaşıyor, birtakım olaylar falan derken kalıyor mu Kim Dan yeryüzünde. Neyse ki ondan sorumlu başmelek abisi, bir son görev daha başarınca cennete gidebilme şansı olduğunu iletiyor Kim Dan'a. Son görevi en zoru. LYS'nin birine aşık olmasını sağlayacak. Bunu sağlarsa tamam. Bunun için Kim Dan'a geçici bir insan bedeni veriliyor ve LYS'nin yanında işe başlıyor.
Böyle başlıyor işte melekle dırdırcının hikayesi. Bu şekilde umut vaat eden bir hikayeden bekleyebileceğimiz gibi acayip eğlenceli ve komik de başlıyor aslında. Esas kızımızın sinir bozucu katılığı ve gıcıklığı karşısında ona boyun eğmeyen ama deli olan meleğimizin maceraları her sahnesinde kahkahalar attıran bir hikaye oluşturdu ilk başlarda. Esas kötülerimizin yan hikayeleri de iyi başladı, motivasyonlar iyiydi, yöntemler böyle eğlenceli görünen bir hikayeye göre yer yer anlamsızca büyük dursa da olaylar gelişiyordu. Aşk üçgenimiz için de ilginç, gizemli bir ikinci adam karakteri de girmişti olayın içine. Ama sonra, herhalde bir 6., 7. bölümlerden sonra hikaye yavaşladı. Senaryonun bizi oyalamaya giriştiği belli oluyordu, kahkahalarla bir tempoda koşarken birden oturup, kendi etrafımızda  yuvarlanmaya başladık. Bir de üstüne iyice drama bağladı, ilk bölümlerdeki tonunu tamamen değiştirdi ve bambaşka bir hikayeye dönüşmeye çabaladı. Sonunda da artık yeter bitsin bari dediğim noktada birçok şeyi havada (tam havada olmasa da böyle kursakta diyeyim) bırakarak cumborlop bitti. Herhalde 10-11.bölüm diyebileceğim bölümlerden sonra ben bir süre izlemeyi bıraktım. Normalde haftalık izliyordum ama baktım içimden gelmiyor öyle bir duruma girmiş dizi. Sonunda geçen hafta, dizi biteli baya olduktan sonra açtım da geri kalan bölümleri atlaya atlaya izledim de içimde kalmasın, bitireyim dedim.
Oysaki çok ama çok iyi başlamıştı. Melek rolündeki Kim Myung Soo'yu ilk defa gördüm ve izlemiş oldum ama hem çok iyiydi en başlarda, hem de ben bu adamı nasıl kaçırmışım diye bakakalmamı sağladı (harbiden çok iyiymiş ama - görüntü olarak yani). Balerin LYS'yi oynayan Shin Hye Sun ise izleme sebebimdi zaten. Bir önceki dizisi Thirty But Seventeen benim için çok özel dizilerden biriydi, o yüzden burada görünce o ne oynuyorsa bakmalıyım demiştim. Hakikaten burada da hem çok farklı hem de çok iyiyi oynayışı. Çok iyi demek pek yeterli olmadı aslında. O kadar incecik, o kadar zarif ama bir o kadar gıcık olmayı başarması takdire şayan. Ayrıca bir balerini böylesine su gibi canlandırması inanılmaz. Bir insan nasıl böyle durabilir, nasıl böyle görünebilir bilemiyorum (Shin Hye Sun'ı güzel bulmam, yüzü değil çünkü ama topyekün duruşu, bedeni, zerafeti etkileyici). Duyguları bu kadar iyi yansıtan ama saçmalamayan başka çok az koreli oyuncu var bence. Ayrıca tüm giysileri dizi boyunca başka bir oyuncu onun gibi taşıyamazdı. Hiç beğenmediğim giysilerdi bu arada. Ama karaktere uygun bir gardroptu.
Bu iki esas karakterimiz kendi başlarına ve bir aradayken çok iyiydi. Romantizm olana dek. Çünkü karakterlerinin çarpışması ve mücadeleleri şahaneyken romantik açıdan kimyaları sıfırdı. Tamam sıfır demeyeyim de yok gibi yani. Ama öbür türlü bir arada gayet iyiler.
Esas karakterlerimiz dışında kötülerimiz, yan karakterlerimiz de iyi çizilmişti aslında ama işte senaryoyu nasıl becerdilerse hikayenin ikinci yarısında olabilecek en kötü hale soktular ve dizi o süper başlangıcına rağmen koca bir hayalkırıklığına dönüştü. Romantizm olmadı, kötülerin hikayeleri saçma bir twiste sokuldu. Keşke 8 bölüm falan yapıp bitirselermiş.
(Bu arada 32 bölüm ama yarımşar saatten. Yani aslında 16 bölüm diye düşünün ve benim dediğim bölüm sayıları da 16lık olarak düşünerek dediğim sayılar. 22 Mayıstan 11 Temmuza kadar Güney Kore'nin KBS2 kanalında yayınlandı dizi. Haftada yarımşar saatlik dört bölüm yayınlanıyordu.)

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...