Lee Yeon Seo (yani esas kızımız - bundan sonra ondan LYS diye bahsedeceğim) alabildiğine küstah, kendini beğenmiş bir balerin. Eski bir balerin daha doğrusu, çünkü 3 yıl önce geçirdiği bir kaza sonucu kör olduğundan beri hem kendine hem de etrafındakilere eziyet eden bir baş ağrısına dönüşmüş durumda. LYS öte yandan anne ve babasının kurucusu olduğu Fantasia bale-tiyatro şirketinin varisi. (valla çevirmen arkadaşlar bale tiyatrosu diye çevirmişlerdi artık tam ne deniyor bilmiyorum, bir tane özel şirket düşünün. Bu şirket bale gösterilerinin sergilendiği bir binanın sahibi ve burada sergilenen bu bale gösterilerini de bu şirket yapıyor. Kendi bünyesinde balerinler, baletler, yönetmen, prodüktör falan filan çalıştırıyor. Öyle bir şey yani.). Ama tabi durumundan ötürü şirketi şimdilik halası, eniştesi ve onun büyük kızı yönetiyor. Ayrıca LYS gibi balerin olan bir de diğer kızları daha var bu hala ailesinin.
Melek Kim Dan ise (esas oğlanımız yani) ölen hayvanları huzurlu bir şekilde cennete havale etmekle görevli, sevimli mi sevimli bir meleğimiz. Yeryüzünde yerine getirmesi gereken son görevinden sonra cennete yükselecek artık vakti gelmiş. Ama kaderin oyunu devreye giriyor, Kim Dan görevi bitince cennete gitmesi gereken saati kaçırıyor. Çünkü bizim LYS ile karşılaşıyor, birtakım olaylar falan derken kalıyor mu Kim Dan yeryüzünde. Neyse ki ondan sorumlu başmelek abisi, bir son görev daha başarınca cennete gidebilme şansı olduğunu iletiyor Kim Dan'a. Son görevi en zoru. LYS'nin birine aşık olmasını sağlayacak. Bunu sağlarsa tamam. Bunun için Kim Dan'a geçici bir insan bedeni veriliyor ve LYS'nin yanında işe başlıyor.
Böyle başlıyor işte melekle dırdırcının hikayesi. Bu şekilde umut vaat eden bir hikayeden bekleyebileceğimiz gibi acayip eğlenceli ve komik de başlıyor aslında. Esas kızımızın sinir bozucu katılığı ve gıcıklığı karşısında ona boyun eğmeyen ama deli olan meleğimizin maceraları her sahnesinde kahkahalar attıran bir hikaye oluşturdu ilk başlarda. Esas kötülerimizin yan hikayeleri de iyi başladı, motivasyonlar iyiydi, yöntemler böyle eğlenceli görünen bir hikayeye göre yer yer anlamsızca büyük dursa da olaylar gelişiyordu. Aşk üçgenimiz için de ilginç, gizemli bir ikinci adam karakteri de girmişti olayın içine. Ama sonra, herhalde bir 6., 7. bölümlerden sonra hikaye yavaşladı. Senaryonun bizi oyalamaya giriştiği belli oluyordu, kahkahalarla bir tempoda koşarken birden oturup, kendi etrafımızda yuvarlanmaya başladık. Bir de üstüne iyice drama bağladı, ilk bölümlerdeki tonunu tamamen değiştirdi ve bambaşka bir hikayeye dönüşmeye çabaladı. Sonunda da artık yeter bitsin bari dediğim noktada birçok şeyi havada (tam havada olmasa da böyle kursakta diyeyim) bırakarak cumborlop bitti. Herhalde 10-11.bölüm diyebileceğim bölümlerden sonra ben bir süre izlemeyi bıraktım. Normalde haftalık izliyordum ama baktım içimden gelmiyor öyle bir duruma girmiş dizi. Sonunda geçen hafta, dizi biteli baya olduktan sonra açtım da geri kalan bölümleri atlaya atlaya izledim de içimde kalmasın, bitireyim dedim.
Esas karakterlerimiz dışında kötülerimiz, yan karakterlerimiz de iyi çizilmişti aslında ama işte senaryoyu nasıl becerdilerse hikayenin ikinci yarısında olabilecek en kötü hale soktular ve dizi o süper başlangıcına rağmen koca bir hayalkırıklığına dönüştü. Romantizm olmadı, kötülerin hikayeleri saçma bir twiste sokuldu. Keşke 8 bölüm falan yapıp bitirselermiş.
(Bu arada 32 bölüm ama yarımşar saatten. Yani aslında 16 bölüm diye düşünün ve benim dediğim bölüm sayıları da 16lık olarak düşünerek dediğim sayılar. 22 Mayıstan 11 Temmuza kadar Güney Kore'nin KBS2 kanalında yayınlandı dizi. Haftada yarımşar saatlik dört bölüm yayınlanıyordu.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder