adam brody etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adam brody etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Mayıs 2020 Salı

DCEU'nun bir diğer kahramanı : Shazam! (2019)

14 yaşındaki Billy Batson, çocukken annesini bir lunaparkta kaybettiğinden beri bakıcı ailelerin evlerinde oradan oraya sürüklenmektedir. Bir yandan her yerleştirildiği evden kaçarken, bir yandan da elinde annesinin ismi tüm Philadelphia'da annesini aramaktadır. En son yerleştirildiği evdeki çift ve diğer 5 çocuk aslında oldukça canayakın ve iyi insanlardır ama Billy annesini bulmaya kafayı taktığı için kimseye hiçbir şekilde yakınlaşmayı reddetmektedir. Bu yüzden yine bu evden de kaçarken bir büyücü ile karşılaşır. Büyücü, güçlerini aktarmak için Billy'i seçer ve 14 yaşındaki kimsesiz Billy artık kocaman yetişkin bir adam olarak süper güçlere sahip olur. (https://www.imdb.com/title/tt0448115/-->bu arada linkleri böyle açık açık koyuyorum, çünkü kelimenin içine koyduğumda sanki fark etmiyormuşsunuz gibime geliyor)
Süper kahramana dönüşen Billy Batson'ın bu hikayesinin adı Shazam olarak konulmuş ama aslında onun süper kahramanının adı "Captain Marvel" imiş. C.C.Beck ve Bill Parker'ın 1939'da yarattığı karakter ilk defa 1940'da yayınlanan bir çizgi romanda görünmüş. Shazam, ona güçlerini veren büyücünün ismi. Gerçi o da onun gerçek ismi değilmiş ama bunlar çizgi roman detayları çocuklar, oralara girmiyoruz. Şimdi Captain Marvel dedim ama kafalar karıştı. Haklısınız, çocukken benim de karışıktı bu DC ve Marvel şirketleri yüzünden. Ben küçükken tvde Spiderman ve Batman çizgi filmleri yayınlanırdı (bir de ninja kaplumbağalar. En sevdiğim tabiki Leonardo'ydu, benden başka ne bekleyebilirsiniz?). Sonra büyüdüm Smallville hayatıma girdi. Çizgi roman okumadığımı bildiğinize göre diyebilirim ki süper kahramanlarla ilgili ne öğrendiysem, bu çizgi romanlarla ilgili ne öğrendiysem hemen hemen hepsini Smallville'den öğrendim. Hah işte o zamanlar Superman'in hikayesine gelen giden diğer süperkahramanların haddi hesabı yoktu. O aşamada diyordum ki benim spidey niye görünmüyor o zaman? Çünkü bir yandan da 2000lerin başındayız yani Tobey Maguire'lı Spider-Man filmleri ortalığı kasıp kavuruyor. Benim de kafam bir hayli karışmıştı anlayacağınız. Ta ki 2000lerin sonuna doğru Christian Bale'in (aman yarabbi) Batman'leri ve nihayet MCEU'nun Iron-Man ile açtığı yol önüme serilene kadar. Sonunda Marvel ve DC'yi ayırt edebilmeyi öğrenmiş, Spidey ile Batman'in binalar arasında uçarken neden birbirlerine çarpmadıklarını da anlamıştım.


Konumuza dönersek, 1940'ta Fawcett Comics bu Captain Marvel'i piyasaya sürüyor, Superman'den bile daha çok seviliyor. Tabi 50lerde DC ile davalar falan derken sonunda 70lerden 90lara gelindiğinde çizgi romanın yapanı tüm haklarını yeter ulan artık alın sizin olsun diyerek DC'ye satıyor. Artık Captain Marvel DC'nin bir parçası oluyor. Ama 60larda bizim Stan (Lee olan) de bir Captain Marvel ortaya koyduğu için Marvel ile DC şirketi arasında yine bir böyle atışmalar, senindi benimdiler oluyor. Sonunda DC karakterin ismini Shazam olarak yeniden koyuyor.
DC'nin 2013'te Man of Steel ile başlayan extended universe oluşturma çabasının sanıyorum 7.adımı olan Shazam, benim DCEU filmleri listemin 3.sırasına yerleşecek kadar iyi açıkçası. Gerçi hepi topu 8 film mi ne var şimdilik ama ortada o kadar kötü filmleri var ki DC'nin ilk 3 bile bulamayabilirdim yani buna da şükür (Bir numaramda tabiki Wonder Woman, iki numaramda ise - Amber pisliğine rağmen film iyi olduğu için - Aquaman var.).
Shazam'ın hikayeyi anlatmaya başladığı nokta, karakterleri, hikayeyi anlatma şekli beklemediğim kadar başarılıydı. Hem kendini o kadar ciddiye almayıp, hem de absürdlüğe düşmeden her şeyi ilerletiyor olması; hikayeyi bir bütün olarak başlatıp, anlatıp, çok da iyi bir noktada yine keyifli bir şekilde bitirebilmiş olması takdire şayandı. Zachary Levi'yı zaten severdim, görmekten memnun oldum. Üstüne bir de hiç beklemezken (oyuncu listesine bakmamıştım) Adam Brody'yi görünce sırıtmadan desem yalan olur. Sadece Shazam kostümü biraz çiğ duruyordu sanki, böyle içine sünger doldurulmuş gibi ama bu bilerek oluşturdukları bir görüntü herhalde. Yani Batman'in veya Superman'in kostümü gibi ortama-görüntüye yedirilmemiş olmaması. Bir de karakterlerin biraz daha özelliklerinin, ne bileyim yan hikayelerinin verilebilmiş olmasını tercih ederdim ama o da film süresinden ötürü diye düşünüyorum.
Shazam, anlattıklarımdan da anlayabileceğiniz gibi bence gayet eğlenceli, başarıyla yapılmış bir süper kahraman filmi. Bu kadar kenarda beklettiğim için pişmanın açıkçası.


Ya bu arada ben küçükken bir film izlemiştim sanki Shaquille O'Neill böyle yine shazam isminde bir karakteri oynuyordu. Öyle bir şey vardı ya sanki. Bulamıyorum şimdi. yok muydu?

26 Mayıs 2011 Perşembe

The Romantics (2010)


Kötü çıkacağını, feci bayık ve ruhsuz olacağını düşünerek oturup izlediğim bir filmdi The Romantics. Ama şaşırarak ve de şaşırdığıma mutlu olarak söylüyorum ki kesinlikle öyle çıkmadı. Tamam, olağanüstü değildi belki ama hoştu, keyifliydi, zaman zaman güldürmeyi bile başaran bir mizah ruhuna sahipti ve sahnelere parıltılar katan müziklere sahipti. Hı ama şaşırtıcı değildi, çoğu yerde ortalamanın üzerine çıkamıyordu ve Dawson's Creek, One Tree Hill türü gençlik-çocukluk arkadaşlıkları ilişkilerinden daha fazlasına dair söylediği bir şey de yoktu, o ayrı.

The Romantics, Galt Niederhoffer'in kendi yazdığı romanından yine kendisinin uyarlayıp, bir de üstüne yönettiği bir film. Yönetmenin üçüncü filmi. Bu film gibi diğer ikisiyle de pek bir ses getirememiş olsa da kendisi Prozac Nation'ın senaryosunu yazan ve Sundance'de bir ödül kazanmış bir isim olduğundan bir miktar dikkate değer elbette.
Hikayemiz bir düğünün hemen öncesinde bir araya gelen 7 sıkı arkadaşın düğün evi yolunda toparlanmasıyla başlıyor. Gelinimiz Lila (Anna Paquin) evde panik halinde gelinliğinin kargoyla gelmesini bekliyor annesi ve kızkardeşiyle. Nedimelerimizden olan Laura (Katie Holmes) kendi arabasıyla gelirken, diğer iki nedimemiz Tripler (Malin Akerman) ve Weesie (Rebecca Lawrence) sağdıçlar Pete (Jeremy Strong) ve Jake (Adam Brody) ile başka bir arabada geliyor. Yolda karşılaşıp birlikte Amerika'nın batı sahilindeki nezih mi nezih bir şehir dışı-orman-okyanus kıyısı evi olan düğün evine ulaşıyorlar.
Seth Cohen gülüşü;)

Merhaba Elijah, sen de mi burdaydın:p
Düğün öncesi yemeği diye yapılan yemekte düğünden hemen önceki akşam herkes masasında birer kaşığı kadehe tıklatmak suretiyle kalkıp, gelin ve damat hakkında bir iki çift laf ediyorlar. Oralarda adet böyle, öyle kına gecesi, davul zurna yok. Tabi böyle rahat bir ortamda da kafayı bulmuş davetliler hem kendilerini hem diğerlerini gayet utandırabiliyorlar.
gecenin sonu

ürkütücü gelin
Ama biz bu arada bir dolu şey öğreniyoruz kahramanlarımız hakkında. Ki filmin yapıtaşı da bu. Bu 7 arkadaş hemen hemen 30 larına yaklaşmış, birbirlerini hepsi aynı süredir tanımıyor olsa da, uzun zamandır tanıyan bir arkadaş grubunun elemanları. Laura ve damadımız Tom (Josh Duhamel) liseden beri arkadaşlar ve üniversite sırasında da 4-5 yıl kadar çıkmışlar.
nedimeler
Laura ve gelinimiz Lila üniversitenin ilk yılında tanışmışlar, oda arkadaşlarıymışlar ve Lila, Laura Tom'u bıraktıktan hemen sonra (hatta arada belirttiklerine göre bırakmadan) onunla ilişkiye başlamış.
Jake, Weesie ile bir kafede masasındaki ketçabı istemek suretiyle tanışıp, çıkmaya başlamış, şu an nişanlılar ama hala bir düğün tarihi belirleyememiş vaziyetteler. Pete ve Tripler bir süredir evliler ve anlattıklarına göre Pete, Laura ve Tom'u liseden beri tanıyor, Tom'la aynı yüzme takımında gibi birşeymiş.
sağdıçlar
Tüm bu ilişkiler yumağı, birbirinden olabildiğince farklı 7 arkadaşın düğün öncesi yemeğinden sonra gece boyunca sahilde-evde-bahçede geçirdikleri çeşitli maceralarla su yüzüne çıkartılıyor. Ve Laura'nın yemekte anlattığı üzere bu gruba Romantikler (filme de ismini veren The Romantics) denmesinin bir sebebi var: Birbirleriyle ilişki yaşama adetlerinden dolayı böyle bir isim takılmış bu gruba.
Evet, doğru tahmin, aynen Dawson's Creek. (Dawson Jen'le çıkar, sonra Joey'le. Joey sonra Jack'le ve Pacey'le. Pacey Joey'nin öncesinde Andy'le. Önce Jen ve Jack'i birbirlerine yapmaya çalışırlar ancak Joey'le çıktıktan sonra gay olduğunu anlayan Jack, Jen'le kardeş gibi olur. Sonra Dawson gene Joey'nin peşinde koşar ama Jen'le birlikte olur. Joey de en son Pacey'e döner. Ha bu arada hepsi de 6 sezon boyunca arkadaştır :p)
üçbuçuk damat
Biz de böylece tüm gece boyunca ertesi sabahki düğüne kim sağ kalacak, ne olacak acaba diyerekten bir buçuk saati bitiririz. Ama el kamerasının devamlı titremesi, yalpalaması ve sallanıp durması sebebiyle gözlerimiz bozularak ve sahneyi algılayamayarak.
açık bardan içki aşıran damat ve sağdıçları
Birçok güzel ve derin olabilecek yan hikayeler barındıran karakterleri de bir şekilde harcamış bulunuyor film. Hangisinin takıntı manyağı, hangisinin iyi çocuk, kötü çocuk, hangisinin çuvallamış, hangisinin grubun "bitch"i olduğunu şöyle bir dokundurup söylüyor, sonra gidiyor sanki hikaye. Kimse büyük büyük oynamıyor, belki filmin özelliği budur ama bilemem. Romanda nasıldır onu da bilemem.
Bunun dışında mekanları sessiz, sonsuz genişlikte ve durağan göstermeyi başaran yönetmenin sayesinde işin bir miktar romantizmini de hissedebiliyoruz. Hatta isterseniz filmin bize ilettiği, Keats'in "Ode To A Nightingale"i okurken kulaklarımızı o sahnenin güzel müziğine vererek yağmur yağmasını umalım.



MY heart aches, and a drowsy numbness pains
My sense, as though of hemlock I had drunk,
Or emptied some dull opiate to the drains
One minute past, and Lethe-wards had sunk:
'Tis not through envy of thy happy lot,
But being too happy in thine happiness,
That thou, light-wingèd Dryad of the trees,
In some melodious plot
Of beechen green, and shadows numberless,
Singest of summer in full-throated ease.

(Devamı için Ode To A Nightingale)

Bu da filmdeki bazı müzikleri dinleyebileceğiniz playlist:

30 Nisan 2011 Cumartesi

SCREAM 4 (2011)

Scream serisinin 3 filmini de oturup baştan sona izlemişliğim yok. Çocukluğumdan beri ara ara tvde yayınlanır,birkaç sahne görür, değiştiririm. Olaylardan bir miktar haberim vardı yani.
Gene de bu 4.filme gitmem tamamen tesadüfler zinciri sonucunda oluşan boşluktan ötürü oldu.Fena da olmadı esasında.Bir süredir hem böyle kanlı,bıçaklı,yerinde bir miktar hoplatıcı,şaşırtıcı,ters köşeye yatırıcı ve bir o kadar da kendiyle dalga geçen ama bunu hem kendi zekasını hem de izleyicinin zekasını hafife almadan yapan bir "teen horror" izlememiştim.1996'da gelen ilk filmin efsane olmasıyla 1997'de ve 2000'de ikinci ve üçüncü filmler yönetmen Wes Craven-yazar Kevin Williamson işbirliğinde işlemeye devam etmiş.Bu filmde de beraberliği ve dahası 3 başrolü bozmadan yeni bir nesle hoşbulduk demiş oldular.
Film daha ilk on dakikasında neyin gelmekte olduğunu gösteriyor aslında.Ürkütücüyüz,şaşırtıcıyız,komiğiz ve yine de zekiyiz mesajını temiz bir şekilde veriyor önce.Ardından da başlıyor hem eskilerin ne halde olduğunu göstermeye hem de yeni gelmekte olan jenerasyonla tanıştırmaya.Gençler artık ellerinden kameralı ve internetli telefonlarını düşürmüyor,tüm olan biteni canlı canlı internette paylaşıyor ve hepsi bir şekilde ünlü olmaya çalışıyorlar.Ama klişeler asla değişmiyor,"Scream"de her anında canlı bir sinema tarihi,bir eğitim semineri olmaya devam ediyor böylece.
Neve Campbell ne yaparsa yapsın hep Sydey olarak kalacak galiba.Courteney Cox ve David Arguette her zamanki gibi mükemmeller.Yeni nesil olarak birleştirilen Emma Roberts,Hayden Panettiere,Erik Knudsen ve Rory Culkin oldukça başarılılar.Gerçi Heroes'dan kalma bir gıcıklığım Panettiere'ye karşı hep öne geçecek ama Rory Culkin'in varlığı beni yumuşattı sanırım.Bu arada özlemiş olanlar için Adam Brody'nin ufak rolü su niyetine olmuş.Dawson's Creek laneti de hep işe yarayacak gibi,Kevin Williamson ne yapsa izleyebilirmişim demek ki.
"Scream 4" gayet eğlenceli,tadında,havasında bir Wes Craven işi.Toplaşıp,mümkünse kalabalık bir grupla güzelce izlenmeli.

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...