27 Şubat 2023 Pazartesi

JUNG_E {정이} (2023)


 Çok da uzak olmayan bir gelecekte Dünya'mızın kaynaklarını bir güzel tükettiğimiz için insanlık uzayda, başka gezegenlerde koloniler kurmaya karar veriyor. Bu kolonilerden üç tanesi daha sonra of aman biz tek siz hepiniz diyerek diğerlerine savaş açıyor. Çünkü neden açmasın?! Yıllaaar yıllaaar süren savaşta özellikle Koreli paralı askerler çok makbule geçer oluyor, biraz iyiler yaptıkları işte. Bu askerlerden Captain Yoon Jung Yi özellikle efsane. Ancak son görevinde, tüm savaşı bitirebilecek bir yakıt yerini patlatma görevinde başarısız olarak hayatını kaybediyor (bitkisel hayata giriyor, makinelere bağlı şekilde yaşatmaya devam ediyorlar). 35 yıl sonra, hala devam eden savaşı bitirebilmek için bir teknoloji şirketi captain'ın beynini kopyalayıp, Jung_E adını verdikleri robotlar yapıyor. Captain'ın birebir aynı görüntüsünde, aynı beyne, düşünme, hissetme ve anlama kapasitesine sahip bu robotları savaşa göndermeden önce test ediyorlar tabiki. Ancak her defasında, bu efsanevi askerin robotu bile son görevin simülasyonundan bir türlü çıkamıyor. Sonunda savaşın anlaşmayla bitirilmesine karar verildiği haberi ile proje sonlandırılıyor. Ancak projenin başında askerin kızı var ve son simülasyonda da olsa bir şeyleri anlamaya başlıyor.


Neredeyse hepsini anlattığım film, Yeon Sang Ho'nun yazıp, yönettiği bir Güney Kore yapımı. Yönetmen, şu pek ünlü (ve benim tabiki izlemediğim) Train to Busan (2016) filmini de yapan kişi. Onun dışında aslında daha çok animasyon filmler yapmış gibi görünüyor. Ki Jung_E'de de mükemmel denebilecek görsel efektleri, görüntü olarak şahane sahneleri izliyoruz. Film dışarıdan bakılınca böyle eni konu hareketli bir bilim kurgu macerası gibi görünüyor. İnsan gibi görünen robot, oooo. Manyak savaşıyor hem de, oooo. Gibi görünüyor. Ancak izlemeye başladığınızda anlıyorsunuz ki bu film, bir aksiyon olmaya çalışmıyor. Bilim kurgunun nimetleriyle yola çıkıp, insanı gerim gerim gerip rahatsız eden bir sakinlik içinde felsefi sorgulamalara girişiyor. Neredeyse klostrofobik denilebilecek belirli birkaç mekanda geçiyor. İnsanın ne kadar pislik bir düşünce yapısına sahip olduğunu, yüzyıllar geçse de, başka gezegenlere gitse de, teknolojiyi fethetse de yine zengin-fakir, güçlü-zayıf gibi kavramların hiçbir şekilde değişmeyeceğini göstermeye çalışıyor bir yandan.


Özellikle robot askerimizi ve dolayısıyla yaşarken asıl askerimizi görevde başarısız eden sebebi gösterdiklerinde, anladığımızda daha da büyük bir soruyla karşı karşıya bırakıyor hikaye bizi. Beynimizdeki o "yer" yüzünden başarısız oluyorsak, o "yer" olmadığında gene de insan sayılır mıyız?

Sonuçta filmin ilk yarısında sabredip, kendinizi çok germezseniz, bu kapalı mekandaki 70ler fütüristik atmosferinde umutsuzluk ve adaletsizlik asabınızı bozmazsa, ikinci yarıda güzel birkaç ters köşeyle tatmin edici aksiyon sekansları arasında keyifle hoplayabilirsiniz. Ama o kadar. Beni mutsuz ettiği için sevmedim tabiki.

2 yorum:

  1. İyi o vakit, sizi mutsuz edip beğenilmeyen senaryo izlenmemeli zaten. Bende öyle yapcam :D Rica etsem vakit bulduğunuzda Alchemy of Souls izleyip yorumlarmısınız ? Bence size iyi gelecek. Takipteyim.🧐 Kalın sağlıcakla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk sezonu yazmıştım şurada ama: https://neverlandhikayeleri.blogspot.com/2022/09/alchemy-of-souls-2022-ben-boyle-sey.html
      İkinci sezonu yazamadım henüz :p

      Sil

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...