Sanırım kendi içime kapandıkça daha kötü oluyorum. Kendimi hep içe kapanık, çekingen, insanlarla bir arada olmayı sevmeyen biri olarak görmüştüm. Oysa öyle değilmişim. Büyük ihtimalle yetiştirilme tarzımdan ve ailemden dolayı öyle davrandığımı için öyle olduğumu düşünüyordum. Yıllar boyu süren insanları kendimden uzaklaştırma, tek başıma kalma çabalarım son birkaç yıldır başarıya ulaştığı için bu durumu da anlama şansım oldu. İnsanlarla olmayı seviyormuşum meğerse, ilgi görmeyi, ilginin merkezi olmayı, iletişim kurmayı, böyle şeyleri seviyormuşum. O şekilde ve o aile tarafından yetiştirilmemiş olsam bu halde olmayabilirmişim de. Hayır yine sefil hayatım ve başarısızlıklarım ve mutsuzluklarım için başkalarını suçlama yoluna girmiyorum. Sadece durum bu. Ortadaki bariz gerçek bu.
Evde durdukça ve kendimi insanlardan soyutladıkça da daha kötü olduğumu fark ettiğimden beri oturduğum yerden nasıl yine dünyayla iletişim kurabilirim diye bakındım durdum. Hayatımdan çıkardığım ve hayatlarından çıktığım insanlara geri dönemem, sildiğim tüm geçmişimi geri hatırlayamam. O yüzden şimdiye kadar burun kıvırdığım, algılayamadığım, yavru bu mesaj nasıl yazılıyor diye torununa cep telefonunu gösteren nineler gibi baktığım dünyaya bir şans vereyim dedim. 16 yıldır bilgisayar mühendisi sayılırım artık ama hala azimle yeni hiçbir şeye bakmıyor, teknolojik her şeye o neymiş yahu öyle miymiş vay anam neler yapıyorlar görüyor musun diyorum. Yine de tam olarak z kuşağı çocuklarına dönmesem de, biraz çabalamaya karar verdim.
Açtım önüme ne kadar sosyal medya varsa, hesap oluşturdum. Oralara baktıkça da aklımda hep aynı düşünceler belirdi. Ben yıllarca neler yaşadım, nereler gezdim, ne manyaklıklar ne deneyimler yaşadım, bunların hepsi sırasında elimde şimdiki gibi bir telefon ve internet olsaymış, bu şimdi gördüğüm insanlardan biri olabilirmişim. İyidir kötüdür anlamında demiyorum ya da eleştirmiyorum. Sadece yaşadığım koca bir hayatın sadece kafamda kalmış olmasına üzüldüm biraz. Artık teknoloji alerjimden mi içten içe farkında olmadan cimri miydim, bilmiyorum ama elimde ne doğru düzgün telefon vardı, ne fotoğraf makinesi ne internet. Cimri değildim de orta gelirli ailenin sorumluluk sahibi çocuğu rolü çok yerleşmiş demek ki beynime. Neyse. Demeye çalıştığım şu, böyle sosyal medyaya yüklemektir falan o değil derdim. Yaşadığım onca şeye dair elimde pek de bir şey yok açıp hatırlamak istediğimde. Bulanık, karanlık, odaksız çektiğim 3-5 fotoğraf var. O anıma eşlik etmiş benden daha "zengin" biri varsa ondan aldığım fotoğraflar var bazen (zenginden kastım yine yukarıda bahsettiğim durum, benim alabilecekken almadığım makineleri almış insanlar falan). Boğuk seslerin duyulduğu, yine karanlığından bir şey görünmeyen birkaç video da var bazen, elimdeki tost makinesi ile çekmeye çabalamışım zamanında. İlla fotoğrafın ya da videon mu olması lazım anılarını hatırlamak için diyebilirsiniz. Fotoğrafların değerini yaşınız ilerledikçe anlıyorsunuz derim ben de. Yaşınız ilerledikçe aklınıza olan güveniniz de azalıyor ayrıca. Nereden nereye geldim. Ne diyordum asıl?
Hah, şeyi diyordum. eğer hala burayı okuyorsanız şuraları da kontrol etmek isteyebilirsiniz diye aşağıya linkleri koyuyorum. Ya da işte siz benim gibi değilseniz ve zaten yüzyıllardır oralarda takılıyorsanız diye. Ayrıca artık çok düşünmeden de buraya yazacağım. Yazmaya devam edeceğim yani. Kafam kötü diye habire kendi kendime...Fare dağa küsmüş dağın haberi olmamış gibi devam etmeyeceğim. Öyle miydi o atasözü ya. Ne kadar yabancılaşmışım dünyaya.
Bir yandan da mutsuzluğumun bir diğer yönünü incelemeye aldım. Aslında burada daha önceki yazılarda bahsetmiştim, kendimden memnun olabilmemin yolu benim için görüntümü düzeltmekten geçiyor. Hiiiç öyle yok beden olumlaması mı nedir onlardan bahsetmeyin bana. Ya da neydi, hah vay efendim kendini her halinde seveceksin. Hadi oradan! Kendini olduğun gibi sevebilmen için beğenmen lazım, beğenmen için de iyi görünmen lazım. Temelde kusurlu bulduğum noktaları düzeltiyorum işte, hem kafada, hem dışarıda. Gözlükleri atmakla başlamıştım, geçen seneden bu yana da kilo verme işinde başarılı oldum. Şimdi sivilce konusuna eğildim. Nihayet adamakıllı bir tedaviye başladım, bakalım nası olacak? Bir de boyumu uzatabilseydim. Tıp o kadar da ilerlememiş demem ki. Neyse.
Bu instagram, evin içinde dolaşıp, balkondan camdan gökyüzüne bakıyorum.
Bu twitter, kendi dünyamda önemli şeyler görüp, şaşırıyorum.
Bu youtube, evde oturup, habire yemek yapmaya uğraşıyorum.
Bu da spotify, eşsiz(?!) müzik zevkimle çalma listeleri oluşturuyorum.
Mutsuzum diye hep içime kapanmayı seçtim bu zamana kadar. Bir kere mutsuzum diye dışıma açılmayı denesem bir şey değişir mi ne dersiniz?
Selamlar,
YanıtlaSilBen sizin erkek versiyonunuzum. Şaka şaka, tam olarak değil ama sosyal medyadan uzak olmak konusunda evet. Öncelikle başlık hususunda, ben bundan bir -ne bileyim, atıyorum- 10 sene kadar önce bu duruma düştüğümde, dedim ki elbette kullanayım, o günden beri düzenli olarak elbette diyorum =)
İşi zamanında "kaydetmeme" hususunda ise şunu demek isterim, bazen hatırladığımız kadarıyla olması anıların çok daha iyi, belki o yüzden kaydetmemişsinizdir, çünkü öteki türlü yaşamak çok güç olurdu bilhassa kötü şeyler tecrübe etti isek o yolda. Sözgelimi, bir seyahate gittiğiniz arkadaşınız artık eskisi kadar arkadaşınız değilse, onu paylaşmamış bile olsanız onu hatırlatıp bir şekilde üzebiliyor sizi bu meret. Aman neyse, değişim iyidir Hikayeci, bütün platformlarda başarılar dilerim. Umarım size bir nebze yararı olur yahut oluyordur.
Yaşadığım her şeyi hatırlamak bir yandan kötü hissettiriyor zaten, yaşarken mutlu hissettirmiş bile olsalar. Bu benim manyaklığım da gerçi. Bulduğum her şeye üzülme yaşında olabilirim. Kötü hissettirse de iyi hissettirse de hatırlamak istemekten çok benim derdim şey sanırım, unuttukça hiç yaşamamış gibi hissediyorum. Hiç geçmişim yok gibi, bomboş bir boşlukla burada böylece oturuyormuşum gibi.
SilBaşarı dilekleri için teşekkür ederim bu arada, ayrıca bir de blogdaki yazıların için de teşekkür ederim. Bunca zaman okuyup da hiçbir yorum yazmamış olabilirim ama bu tamamen benim iletişim yeteneksizliğimden. Erkek versiyonu diye okuyunca bir ilk anda nassı yani demedim değil, okuduğum tüm o şeyler gibi düşünceleri ben yazamazdım dedim hatta. Ben ancak açıp burada saçma sapan cümlelerle, ergen aklımla çemkirip duruyorum diye düşündüm. Neyse ki şakaymış :) Bu "neyse ki"den de hiç emin değilim şu an ya, neyse. Bunun yerine de elbette kullanamıyor muyuz ki?
Hahaha, elbette her şeyde, her yaşta kullanılabilir sevgili Hikayeci, övgüleriniz için çok çok teşekkür ederim, bu da beklenmedik bir gelişme oldu benim açımdan, çok çaresiz hissediyorum böyle durumlarda, teşekkür ederim =) Tabii ki yeteneklerimiz farklı ben de öyle yemekler yapamıyorum ona bakarsanız, düşünsel anlamda sosyal medya çerçevesinde demek istemiştim. Yine teşekkür eder, bir sonraki postlarda görüşmek dileğiyle derim.
Sil