17 Mayıs 2020 Pazar

Kendimize neden bunu yapıyoruz filmlerinden biri: After (2019)

Her şey önceki haftanın başında instagramda bir haber görmemle başladı. Twilight'tan bir fotoğrafın altında Stephenie Meyer'ın Midnight Sun kitabını bitirdiği ve yakında yayınlanacağı gibi bir şeyler yazıyordu. Bazılarınız neyden bahsettiğimi anladı. Ama anlamayan - şanslı - azınlık için şöyle açıklayayım: Bu Twilight filmleri vardı ya hani yüzyıllar önce, hah işte onların uyarlandığı kitap serisinin yazarı bu seriye dair bir kitap daha yazmış. Aslında yeni bir şey değil bu kitap. Seri ilk tamamlandığında, ilk kitaptaki olayları bir de Edward'ın bakış açısından anlatan birkaç bölüm yazmıştı Meyer. Web sitesinde yayınlamıştı o zamanlar, biz de tüm o çılgınlığın içinde vuhaaa olleyy ay ay ay diyerek okuyup, geçmiştik. O dönemde büyük bir istek vardı bunu yazsın da toptan okuyalım diye ama kadında öyle amaan şimdi bunu kim yazacak hali olduğundan üstünde durulmamıştı. Son kitabın yayınlanmasının üstünden 12, son filmin yayınlanmasının üstünden ise 8 sene geçmişken anlaşılan o ki ablamız kazandıklarını tüketmek üzere. En kolay nereden gelir bu paralar bana diye düşünüp, cevabı bulmakta gecikmemiş.
Bakın farkındayım Twilight'tan bahsediyorum burada şu an. Ne kadar gerizekalıca bir durum olduğunun da farkındayım ama bundan daha önce bahsettim diye hatırlıyorum. Yani insan bir yandan seviyor, öte yandansa sevdiği için kendinden nefret ediyor. Dahası böyle bir şeyleri okumuş, izlemiş olduğum için bile kendime saygımı yitiriyorum. Ama daha önce blogda bir yerlerde de dediğim gibi, insanın elinde değil. Daha doğrusu normal bir ruhsal sağlığa sahip bir insan değilseniz. Sigara içiyor da olabilirdim ya da ne bileyim kendime kesikler atıyor falan da olabilirdim. Böyle şeyler yerine böyle gerizekalı şeylere takılıyorum. Bir tür uyuşturucu gibi düşünün. Twilight'ın anlattığı şeyleri veya filmlerinin gösterdiklerini seviyorum diye değil, çok kötü olduğum zamanlardan birinde bana keyifli birer kaçış, çıkış sağladıkları için, o kaçışta hissettiklerimi zaman zaman yine hissetme ihtiyacı duyduğum için. O hisse dört elle sarılıyorum o yüzden gördüğümde. Peşine düşüyorum. O gün de, o haberi, o fotoğrafı görünce peşine düştüm yine.
Gidip kitapların durduğu rafın önünde bir süre dolandım durdum. Sonra bir süre evin içinde elimde kitaplarla gezdim. Birkaç bölüm açıp, okudum. Filmleri mi izlesem diye bu sefer raftan dvdleri çekip, çıkardım. Bir süre de onlar gezdi benimle. Tam o ara bu sefer instagramda takip ettiğim biri bir akşam oturup 5 filmi peş peşe izledi ve her birinde bir dolu story attı. Ulan ne oluyor tek tek gelin derken acaba böyle bir çılgınlık mı yapsam diye birkaç gün manyak gibi dolandım. Ama tabiki böyle bir saçmalığa dayanabilecek yaşı geçtim-çok şükür. Artık hiçbir şeyi ikinci defa izleyemiyorum gerçi, o ayrı mesele de. Neyse. O düşünceden kurtuldum ama o "hisse" ihtiyacım var. Bir şekilde gidermem gerek. Aynı hissi verebilecek filmlerin peşine düştüm bu sefer. IMDb'de bir filmin sayfasını açtığınızda altta bir de o filme dayanarak - benzer - filmler önerdiği bir bölümü var. Oraya hevesle baktım. Ama dedim ya, zaman zaman gelen bu histen ötürü benzer filmleri tüketmişim. Neyi önerdiyse izlemişim. O filmden o filme, sayfalarda ilerlerken After'a denk geldim (https://www.imdb.com/title/tt4126476). Aha dedim tam da o salaklıkta görünüyor. Bu iş görür. Hemen izlemeye oturdum.
Bu tür filmlerdekiler eskiden genç görünürdü, artık çocuk görünüyorlar, neden ÇOCUK bunlar?!

Normalde en başta konudan bahsederdim doğru ama yazının burasına geldik hala bir konudan bahsetmedin sen diyorsanız, gene bahsetmeyeceğim diyorum. Çünkü bahsedilecek bir konu yok. Bu tür filmlerde olduğu gibi, bir konu yok. Bir mesaj yok. Bir şey anlatmıyor. Bir şey söylemiyor. Orasına takılmayın. Üniversite yaşındaki bir kız, üniversiteye başlıyor. Tabiki bir ben kötü çocuğum diyen bir erkekle tanışıyor (ay allahım kendimden yine iğrendim anlık olarak aklıma gelince, ben o kitapları da okudum ya, o filmi de izledim, ama o günü ve geceyi de çok net hatırlıyorum ve o gün birilerinden ötürü oturup böyle şeyler araştırmaya başlamış ve sonunda o kitaplara denk gelmiştim, biliyorum).
Film leş, onu söylememe bile gerek olmadığını sanıyorum çocuklar. Hayır bir de bir işime de yaramadı. Çünkü o hissin peşine düşmüştüm ya hani, maalesef. Aslında başroldeki velet olmasa film de hikaye de tam twilightlıktı ama. Kafamı ekrana geçirmek istiyorum ya. Vallahi billahi. İzlemeye başladığımda çocuğu görünce ilk bir şöyle lan?bir dakika bir dakika? oldum. Sonra jeton düştü, keşke düşmeyeydi. Başroldeki tam da o kötü çocuk imajını vermesi, bir buçuk saat bana ıkınan Edward illüzyonu sağlaması gereken çocuğun çocukluğunu biliyordum. Hani azcık daha genç bir Albus Dumbledore, siyah beyaz bir yetimhaneye gidiyor ve orada ürkütücü bir veletle konuşuyor. Pat! Bende ışıklar yandı. O ürkünç velet büyümüş, benden 30 santim daha uzun, bu ekranımdaki genç adama dönüşmüş. Her şey mahvoldu o an. Gözümün önünden Tom Riddle'ın çocukluğu gitmedi (https://www.imdb.com/name/nm2842005). Serseri olmaya çalıştığı her sahnede kendimi daha da yaşlı hissettim. Filmin anlamsızlığıyla kafamı uyuşturması gerektikçe ben daha da çok bunlar velet, bunlar çocuk, ben ne yapıyorum diyerek yaşlılığıma hüzünlendim.
vay başımıza gelenler, alın işte ergen Voldemort

Offf. Yine de birkaç bir anlatayım, neyse. Film, Anna Todd diye bir kızın wattpadde yazdığı bir şeylerden uyarlanmış (https://www.pegasuskitabevi.com/index.php?p=Products&wrt_id=23599). Kız benden çok da küçük değil neyse ki, o konuda da sinirim bozulmayacak. Herhalde 5 kitaplık seri mi öyle bir şey. Bu kızımız bizim, senin benim gibi yani, her gün öylesine "daydream" olarak hülyalara dalarak düşündüklerimizi oturup, internette yazarak para basmış anlayacağınız. One Direction diye bir grup var, hala var mıdır yok herhalde, ben boyband olayında en son BSB'de kaldım biliyorsunuz, İşte o grubun üyelerinden yola çıkarak böyle bir kız, bir de o üyeler falan feşmekan diye hayaller yazmış ve alın size hooop 5 kitaplık seri. Üstüne film hakları. Bir de tutmuş yani, öyle böyle değil, ikinci filmin prodüksiyonu bitmiş durumda.
Off vallahi billahi. Ne olacak benim bu halim? 30lu yaşlarınn başında hala 13 yaşında olacaksın deseler pıskırırdım, geldiğim noktaya bakın.


Bu arada bu blogger tüm düzeni değiştirerek ne yapmaya çalışmaktadır? Blogger çalışanlar karantinada çok mu sıkılmışlardır? Sesimi duyuyor musun eyy blogger? Yeter artık oynama şununla ya! Senelerdir her gün yeni bir düzenleme. Reader'ın içine ettiğiniz, takipçilerin web sitelerini gizlediğiniz yetmiyormuş gibi, şimdi de üç saat bana metni justify etmeyi aratıyorsunuz! Resim koymaya korkuyorum çünkü hiçbir şeyiyle oynayamıyorum şu an resmin. Hayır açıp htmlden düzeltmek zorunda mıyım illaki? Nereye gitti bu butonlar?! Şu aldığınız beddualarımın, ahlarımın haddi hesabı yok, haberiniz olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...