"It's only a movie." |
Marion kaçak kadın modunda. |
Marion bir geceliğine orda kalmaya karar veriyor. Norman'ın getirdiği bir tepsiden birşeyler atıştırırken de muhabbet ediyorlar. Muhabbetin bazı yerlerinde Norman ani sinir, ani gülümseme gibi tepkiler gösteriyor. Marion'ın zaten kendi halinden dolayı sinirleri bozuk. Odasına çekiliyor, bu arada geriye dönüp, parayı iade etmeye karar veriyor. Bir duş alıp, yatacak.
Ve o meşhur duş sahnesi vuku buluyor. Eli bıçaklı katilin karanlık görüntüsüne, vücuda batmadığını gördüğümüz bıçağa ve çıplak kadının flulaştırılan görüntüsüne tanık olduktan sonra filmin diğer yarısı Özel Dedektif Milton Arbogast, Marion'ın kızkardeşi Lila ve Sam ile çıktığımız bir "aslında neler oldu" hikayesine dönüşüyor.
Hitchcock hayatım boyunca ciddi ciddi korktuğum tek filmin, Rebecca'nın, yönetmenidir hep söylerim. Bu yüzden Psycho'yu, hele ki bu kadar efsaneleşmiş bir sinema simgesini izlemeden önce önyargılarım ve korkularım vardı. Ya o kadar iyi değilse, ya ben anlamazsam, ya bana işlemezse? Daha da kötüsü ya sıkılırsam? Ki bunların hepsini tecrübe etmişliğim var, sözkonusu 1990'dan önceki filmler ve özellikle kült filmler olunca. Ama Psycho tüm korkularımı boşa çıkardı :p Tamam gene korkmadım ama gerildim, o gerginliği, "hayır dur oraya girme, yok dur oraya bakma" gerginliğini yaşadım. Neler olacağını tahmin edemedim, ters köşeye yattım tüm sonuçlarda. İşte bu yüzden de süperdi Psycho.
Bir de tuhaflığı vardı yalnız. Bu Norman Bates'i ekranda gördüğüm andan itibaren çok fena bir tanıyormuşum hissi, bir ailedenlik hissi, bir "ben bu insanı daha önce yaşadım" hissi çöreklendi üstüme. İçim ısındı sebepsiz, akrabamı görmüş gibi oldum film boyunca. Dedim ya tuhaf diye. Gerçi 50'ler sonu 60'lar başı elbise ve saç modası kadar tuhaf olamaz gene de. Hay yarabbim o ne öyle? Hayır 50'lerin o ince zevkine hayranımdır normalde, ya da 60'ların sonuna doğru ortaya çıkmaya başlayan o "çiçek çocuk" modası herşeyin üstündedir ama bu filmdeki gardırop seçimleri en az hikayenin kendisi kadar gerdi beni. Ve evet, bu kötü anlamda.
Bir de filmi izleyip, ekranı kapatıp, gidip duş almak nasıl bir lekeli aklın tezahürü, bilemedim. Anlayamadım kendimi.
Filmdeki sanat eseri Bates evi ve ona model olan 1925 tarihli Edward Hopper tablosu "House by The Railroad" |
(Bir de böyle bir yer buldum yeni, iyiymiş, meraklısına : Best Horror Films)
(Korkunç Ekim Korku Filmleri Serisi I : House of Frankenstein (1944))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder