Ben Shakespeare'e trajedilerle başladım. Romeo and Juliet, Hamlet, Othello, Macbeth, Julius Caesar diye devam ettim. Aralarında bir Hırçın Kız'ı okudum, 10 Things I Hate About You izlemiş olan herkesin en azından bir kez merak edeceği Shakespeare oyununu. Zaten Shakespeare ile tanışmam da büyük oranda filmler sayesinde oldu, bu örnekte olduğu gibi. Pek sevdiğim Julia Stiles'ın filmografisi neredeyse yarı yarıya Shakespeare uyarlamalarıyla doluyken (ki uyarlama-esinlenme olmayan filmlerinde bile onunla ilgili birşey bulunur: Prince&Me'de doktor olmaya çalışan Paige, Shakespeare dersi almak zorunda kalır ve çamaşırhanede beyaz atlı Danimarka prensiyle Shakespeare'in o anlaşılmaz dizelerini çözmeye çalışır.) ve daha pek çok romantik komedinin, gençlik filmi olarak adlandırılan çeşitli yeniden çevrimlerin esinlendiği nokta onun oyunlarıyken, üstüne bir de Shakespeare In Love gelmişken çok zor zaten merak etmemiş olmam.
Bu yüzden ara ara birkaç tanesini alır gelir peşpeşe okurum. Bu sefer de gittim kütüphaneden Kuru Gürültü (orijinali Much Ado About Nothing), Windsor'un Şen Kadınları (orijinali Merry Wives of Windsor) ve Antony&Kleopatra (bunun orijinali belli) yı aldım geldim. Ve Shakespeare komedilerini tecrübe etmiş oldum.
Kuru Gürültü'yü Kültür Yayınları'nın ekim 2002 tarihli ilk baskısından Sevgi Sanlı'nın çevirisiyle okudum. Oyun metninden önce oldukça detaylı bir bölüm yer alıyor bu baskıda Shakespeare'in hayatı, o dönem tiyatroları, oyunları ve Shakespeare metinlerinin yazıldıkları dönemden günümüze nasıl algılandığı, nasıl eleştirildiği ve nasıl okunması gerektiğine dair. Remzi'nin baskılarında da bu tür bir giriş oluyor ya da diğer Shakespeare baskılarında ama Kültür'ünki bir ayrıydı açıkçası. O kadar doyurucu ve açıklayıcıydı ki oyun için olmasa bile sırf o bölüm için bile okumaya değerdi.
Ki bu da benim için çok önemli. Çünkü Shakespeare'in oyunlarını anlayabilmem için öncesinde-sonrasında böyle bir incelemeye girişmem gerekiyor her defasında. Oyunu, anlatmaya çalıştıklarını, göndermeleri, karakterleri her şeyi tam manasıyla algılayabilmem için oturup bir güzel araştırmam, okumam gerekiyor. O oyun sadece kitaptaki 100-200 sayfada kalmıyor, yüzlerce sayfa olup çıkıyor. Bunun üstüne en izlemeye değer uyarlamalarını oturup izlemek ve değişik bakış açıları edinmek gerekiyor. En azından ben Shakespeare'in hakkını, okuduğum herhangi bir şeyin hakkını böyle verebileceğimi düşünüyorum.
Kuru Gürültü, metni ilk defa 1600'de yayınlanmış, tarihi kayıtlara bakılarak da büyük olasılıkla 1598-1599'da yazıldığı düşünülen bir komedi. Adı oldukça açıklıyor durumunu esasında, "Much Ado About Nothing"-->hiçbir şey hakkında az biraz gürültü, yaygara. Shakespeare oyundaki komediyi romantik öğelerin karmaşasından, yanlış anlaşılmalarla sağlamış. Oyun Sicilya sahilinde Messina'da geçiyor. Messina yöneticisi gibi birşey olan Leonato'nun kızı Hero, Leonato'nun kardeşi Antonio'nun kızı Beatrice esas kızlarımız. Aragon prensi Don Pedro'nun arkadaşları Padua'lı Benedick ile Floransalı bir kont olan Claudio da esas oğlanlar. Claudio Hero'ya aşık oluyor, Benedick ile Beatrice ise birbirlerinden ölesiye nefret ederken aşık oluveriyorlar. Don Pedro'nun kardeşi Don John ise kötü adamımız ki Hero ile Claudio arasındaki olayları karıştırmak, evliliğe engel olmak türünden şeytanlıklar yaparak bunu gösteriyor. Komediyi büyük oranda Beatrice ile Benedick'in atışmaları sağlıyor. Ama işin ilginç bir tarafı var, diğer hikaye komik gibi görünse de - ya da ne bileyim Shakespeare döneminde öyle düşünülse de - oldukça trajik. Çoğu eleştirmenin dediği şekilde oyunun esas hikayesi Hero ile Claudio'nun ilişkisi gibi görünse de Beatrice ile Benedick'inki daha bir ayrı. Çoğu yerde sahneyi onların hikayesi çalıyor. Bana bile Claudio'nun aşkı zerre kadar inandırıcı gelmedi. Hatta bunun üstüne Shakespeare'in Hero'ya bir kişilik vermemiş olmaması eklenince insan ister istemez diğer iksinin zeka dolu atışmalarına yöneliyor. Beatrice'e bayıldım bu arada. Günümüz uyarlamalarındaki Hırçın Kız'ın Katherine ve Petrucchio'sunun oyundakiler olmadığını direkt bu Benedict ve Beatrice olduğunu düşündüm ben. Çünkü filmleri dizileri izledikten sonra bir heves oyunu okuduğumda hiç de beklediğim gibi Katherine ve Petrucchio bulamamıştım, meğerse onlar Benedict ve Beatrice'miş.
Beatrice: Sana usulüyle kur yapılmazsa kusuru müzikte ara. Prens fazla sıkıştırıyorsa hizaya getir. Ölçüyü kaçırmasın, o sana ayak uydursun. Beni iyi dinle Hero, cilveleşme, evlilik ve pişmanlık İskoç dansına benzer. Bir adım ileri beş adım geri. Cilveleşme bölümü kıvrak, sıcak ve tempoludur. Düğün ağır aksak, aheste beste, usule uygun. Üçüncü bölümde sen pişman, o pişman, sallan yuvarlan, beller bükülmüş, bacaklar titrek, mezarı boylayıncaya dek.
Kuru Gürültü Shakespeare'in okuduğum değil ama anladığım ve en azından bir miktar güldüğüm ilk komedisi oldu böylece. 1993'teki Kenneth Branagh versiyonu şahane görünüyor, izleyeceğim. BBC'nin 2005'te yaptığı 4 parçalık Shakespeare Retold serisinin bir bölümünde de oyunun değişik bir versiyonu var, izlenmeye değer. (En azından Macbeth uyarlaması çok ilginçti, James McAvoy'un oynadığı) Bir de Joss Wheadon'ın gördüğüm kadarıyla neredeyse Angel ekibiyle çektiği 2012 uyarlaması varmış, bu modern zaman uyarlaması dedikleri türden.
Oyunun tüm metnini - ingilizce -
buradan okuyabilirsiniz.
Windsor'un Şen Kadınları'nı Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları'nın temmuz 1985'te yaptığı ikinci baskısından Haldun Derin'in çevirisiyle okumak zorunda kaldım çünkü kütüphanede o vardı. Kuru Gürültü'yü okuduğum baskıya tamamen ters bir şekilde daha ilk sayfadan oyun metni başlıyor. Oyun içinde de delicesine açıklamalar, dipnotlar yer alıyor. Hemen hemen herşeyin açıklamasını koymuşlar. Tamam latince kelimelerin falan ne olduklarını yazmaları dipnotta güzel birşey ama içinde hiçbir gariplik bulamadığını bir cümlenin dipnot verilerek aslında şöyle yazıyordu ama biz böyle dedik şöyle de denebilirdi olarak yazılması baya bir kafa bulandırıcı olabiliyor. Ayrıca çevirinin çok saçma bulduğum bir yanı vardı: Papaz olan Sir Hugh Evans karakteri Gallerli olduğundan konuşmasının değişikliğini belli edebilmek için e'leri i olarak yazmışlar. O kadar okunması güç olmuş ki anlatamam. Bilmiyorum sonraki çevirilerde de böyle mi bu durum ama bir Galler aksanını bu şekilde göstermeye çalışmaları saçma bence. Bir de bu oyun benim için hakikaten bir mücadele şeklinde geçti. İlk 2, 2 buçuk perde boyunca neler döndüğünü, kimin kim olduğunu, hangi gezegende olduğumu falan anlayamadım. Tekrar tekrar okudum, gene anlamadım. Ama zorladım, her cümleden sonra zorladım kendimi devam etmeye. Sonuçta 3.perdenin sonuna doğru birkaç ışık çaktı beynimde. Yavaş yavaş olayın içine girdim, ufaktan yakaladı beni karakterler ve en önemlisi Windsor'un akıllı mı akıllı, eğlenceli mi eğlenceli iki kadınıyla - Ford'un ve Page'in karılarıyla - tanışıp, gülmeye başladım. Ha tabi Bayan Quickly'inin hakkını yememek lazım.
Orijinal adıyla The Merry Wives of Windsor 1597'de yazıldığı düşünülen ilk defa da 1602'de yayınlanan bir komedi. Kanımca zamanına göre oldukça yenilikçi bir metne sahip, ayartmaya çalıştığı iki evli kadın tarafından bir güzel rezil edilen Falstaff'ın hikayesini, sevdiği adam dışında etrafındaki diğer herkes tarafından başka başka adaylarla evlendirilmeye çalışılan Anne Page'in yaptıklarını ve çeşitli karakterlerin salaklıklarını, kandırmacalarını, sevimli maceralarını anlatıyor oyun. Bana yenilikçi gelen taraflarıysa şöyle. Biri, Page ve Ford'un eşleri öyle yanlış anlamalara, mahkum edilmelere düşmüyorlar. Direkt kendilerini kandırmaya çalışan Falstaff'ı anlayıp, onu rezil edecek oyunlar düzenliyorlar. Kur yapıyor, flört eder gibi numara yapıp dayak da yemesini, çamaşır sepetine de girmesini sağlıyorlar. Diğeri, Anne Page öyle aşkımdan öldüm bittim, ay aman benim halim ne harap, nolur annecim babacım beni ele vermeyin yapmıyor. Aksine tüm oyun boyunca gayet neşeli, sevimli, herşeyin içinde. Ama alttan alttan da kendi işini halletmiş oluyor, oyunun sonunda sevdiği adamla kaçıp evleniyor, el ele geliyor herkesin karşısına herşeyi hallediyor sevimli sevimli. İşte okuduğum şimdiye kadarki 10 Shakespeare oyununda okuduklarımdan sonra bana değişik gelmesinin sebepleri bunlar.
Film olarak fazla bir geçmişi yok oyunun. En azından ele avuca gelir şekilde. Bir 1982 tv uyarlaması, bir de 2011 filmi var gibi görünüyor. Kenneth Branagh yeni bir versiyonla gelmezse, izlemem ben.
(Hı bir de oyunu araştırırken pek güzel bir şeye rastladım, aynı isimde bir kadın müzik grubu.
http://www.mwow.net/ adresinden bakın, dinleyin. Yale Slavic Chorus kadar etkilemedi beni ama, hoş, pek hoş.)
Antony&Kleopatra ise yüzyıllardır antik Mısır ve Kleopatra hakkındaki önyargımızı oluşturan oyun. Herşeyin çıkış noktası. Shakespeare 500 yıl önce öyle bir Kleopatra çizmiş ki, öyle bir Kleopatra anlatmış ki kendisi gelse kanlı canlı karşımıza çıksa gene de inanmayız, değilsin sen Kleopatra deriz. O derece.
Bunda nihayet bir Remzi Yayınevi basımı bulabildim kütüphanede. Nisan 2002'deki ilk basımı vardı Bülent Bozkurt çevirisi olan. Remzi'nin işi temizdir, önce bir güzel açıklamasını koyar, sonra gayet muntazam bir çevirisi yer alır oyunun. Kapağı, basımı tek tiptir, basittir, tam okumak içindir. Ama ne yalan söyleyeyim Kültür'ün basımının tadı damağımda kalmadı değil. (Yalnız kitap kütüphane kitabı olduğu için önceki okuyucularının izini taşıyordu biraz, gayet gayretli bir arkadaş metinle baya uğraşmış. Eğlendim gerçi ben, hoş oluyor böyle.)
İki komedi üst üste okuduktan sonra temellerime döndüm Shakespeare'de. Kategorileştirmede trajedilerinin içinde geçiyor oyun ama tarihi trajedi de denebilir sanıyorum. Öyle birşey varsa tabi. Neyse adından da anlaşılacağı gibi, VII.Kleopatra ile Marcus Anthonius arasındaki ilişkiyi, bu ilişkinin oluşturduğu fonda Octavianus'un imparatorluğa giden yolunu anlatıyor.
Dendiğine göre Shakespeare oyun metnini ilk yüzyılda yaşamış Yunan tarihçi Plutarch'ın yazdığı ve sonrasında 16.yy.da Thomas North'un yaptığı çeviriden, Lives adlı esere dayanarak yazmış. Yani esasında böyle bir Kleopatra meydana gelmiş olmasının tek suçlusu bizim Shakespeare olmayabilir. Oyun ilk defa 1623'te basılmış, uzmanları ne zaman yazıldığı konusunda pek anlaşamıyor gibi görünüyor, 1603-1607 arasına yerleştirilen çeşitli tarihler var.
|
belliki eğlenmiş |
Oyun diğer trajedileri büyük sesler getirmiyor etrafta, öyle gümbür gümbür gelmiyor okurken. Ancak böyle sahneler ilerliyor, perdeler geçiyor, savaşa gidiyorduk, donanmayı salıyorduk falan derken heyecana kapılıyoruz. Yoksa öyle bir Macbeth değil, fırtınalar esmiyor sayfalarda.
|
oyunla baya uğraşmış bir okuyucu |
Film uyarlamaları 1908'den beri yapılıyor ama öyle akılda kalacak, bu yüzyıla tek şanı yürüyecek bir tanesi yok gördüğüm kadarıyla. En bilinen Kleopatra ise tabiki 1963 yapımı Cleopatra'daki Elizabeth Taylor.
Aşağıda da son olarak bunca Shakespeare konuşmanın üzerine oyunların oynandığı tiyatronun yeni halinden az biraz görüntü var. Öyle bitireyim lafımı, Dionysos'a saygılarla.