Eski DEA ajanı Phil Broker, son görevinde işlerin biraz yoldan çıkmasıyla yaşadığı trajediden sonra küçük kızı Maddy ile birlikte hayatına yeni baştan, küçük bir kasabada başlamaya karar verir. Ama Maddy de Phil de küçük bir kasaba için pek normal tipler değildir. Eh bu kasaba da öyle en masum küçük kasaba portremize uyan bir yer değildir. Maddy'nin okulda kavga ettiği çocuğun annesi ve babası Phil'in üstüne gelince, sonra da Phil'den güzelce ağızlarının payını alınca çocuğun uyuşturucu bağımlısı annesi, Phil'in üstüne uyuşturucu üreticisi-satıcısı abisi Gator'ı salar. Gator'un da kendine ait planları devreye girince, Phil ve Maddy yine belayı peşlerine takmış olurlar.
İşte bu en sevdiğim türden filmlerden. Sağlam aksiyon, çelik gibi bir başrol, motivasyonu olan ve zeki görünen ama sonradan salak kalan kötüler, melek gibi güzel kadın yan rol, şeytanımsı seksi kadın yan rol ve habire dövüşler yumruklar tekmeler, savrulmalar...Ciddiyim ya. Hakikaten bayılıyorum böyle filmlere. İnsanı mutlu ediyor, eğlendiriyor, tamamen başka bir dünyada güzelce vakit geçirtiyor. Ben filmi en son yaptığım otobüs yolculuğunda izledim köye giderken. Kamil Koç'un sınırlı film seçenekleri içinde en makulu bu gibiydi bana göre. Aslında Jason Statham'a çok önyargılı yaklaştığımı fark ettim bu filme izleyince. Etrafımda bu adamı pek beğenen, böyle bir karizmatik hatta yakışıklı falan bulan insanlara denk geldikçe sinir olmuştum adama. Hayır yani ne buluyorsunuz ne buluyor olabilirsiniz diyerek. Şimdi de onlar gibi düşünmüyorum ama bir sempati duymaya başladım. Yani ben de öyle dövüşmek istiyorum ya! Adama çok saygı duydum ha. Bir de filmde ciddi anlamda rol yapma kırıntısı gösteriyordu, inanamadım. Normalde aksiyon starları tek tiptir, tekdüzedir, kamera karşısına geçer dövüşür, sert sert bakar, çıkarlar. Ama Statham'ın suratında bu filmde birşeyler vardı ya. Chuck Logan diye bir adamın kitabından bizim Slyvester senaryolaştırmış hikayeyi, her şey doğal olarak yılların tecrübesiyle tık tık tık yerine oturuyor. Bilindik o matematiğin içinde aslında her bir oyuncu bir değişik geldi bana bu sefer. Yani artık hep bir alışmışım herhalde daha anormal, daha bağımsız, daha farklı işlerde görmeye bu oyuncuları. Böyle en eski, en temel formülün içinde görünce bir değişik geldiler. Winona Ryder, Rachelle Lefevre, Kate Bosworth...Ama bu James Franco ile hala anlayamadığım bir şeyin içindeyiz. Spider Man'de görüp aşık olmuştum ben bu adam. Sonra Freaks and Geeks ile Tristan+Isolde ile izleye izleye doyamamıştım. Ama sonra bir noktada bir şey oldu. Bu böyle birşeyler yapmaya, herşeyi yapmaya başladı. Nasıl olduğunu anlamadan bir bakmışım nefret ediyorum, önüme çıkınca kazara, mazallah geçireceğim tokatı o derece nefret ediyorum. Gıcık oluyorum ya. Her gördüğüm yerde, filmde hep bizimle dalga geçiyormuş gibi hissediyorum. Hep o kendisi eğleniyor ve bizi kekliyor ifadesi var suratında. Ama bu filmi izlerken ona bile dayanabildim, teşekkür ederim Statham abi.
Diyeceğim o ki film iyi, güzel. Çok sıkıldığınız, ne yapacağınızı bilemediğiniz bir vakitte açın izleyin, içiniz ferahlasın. Yani bana öyle yapıyor, siz illa yok Fransız sineması izlerim yok Fellini'den geçemem diyorsanız o da sizin eğlence anlayışınız.