amin maalouf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
amin maalouf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Kasım 2013 Pazar

Amin Maalouf'tan "Ölümcül Kimlikler" üzerine denemeler

"çoğu zaman dinlerin halklar üzerindeki etkisine çok fazla yer veriliyor, halkların ve tarihlerinin dinler üzerindeki etkisine ise yeterince yer verilmiyor. Etkileşim karşılıklı, biliyorum; toplum dini biçimlendirir, din de toplumu; buna rağmen belli bir düşünce alışkanlığının bizi bu diyalektiğin sadece bir yüzünü görmeye sürüklediğini, bunun da bakış açısını özellikle çarpıttığını fark ediyorum. İslam söz konusu olduğunda , kimileri Müslüman toplumların yaşadığı ve hala yaşamakta olduğu bütün dramlardan onu sorumlu tutmakta asla tereddüt etmiyor. Bu görüşü sadece haksız olmakla suçlamıyorum, dünyadaki olayları tamamen anlaşılmaz hale getirmekle de suçluyorum. Sonunda modernleşebileceği keşfedilmeden önce, Hristiyanlık hakkında da yüzyıllarca benzer şeyler söylendi. Ben İslamiyet için de aynı şeyin olacağına inanıyorum.(..)Engizisyoncuların odun ateşinin ya da ilahi hakka sahip monarşinin Hristiyanlığın ayrılmaz parçası olmadığı nasıl ortaya çıktıysa, (...) az çok her yerde karşımıza çıkan şiddet, gericilik, zorbalık, zulümle dolu bu manzaranın da İslamın özüne has olmadığı kanıtlanıncaya kadar daha zaman, çok zaman, belki de birkaç kuşak geçmesi gerekeceğine inanıyorum."

"Kaç kuşaktan beridir, varlıklarındaki her adıma bir teslimiyet ve kendini inkar duygusunun eşlik ettiği Batılı olmayan çeşitli halkların nasıl bir duygu yaşamış olabileceği pekala hayal edilebilir. Bütün bilgi ve becerilerinin miyadını doldurmuş olduğunu; ürettikleri her şeyin Batı'nın ürettikleriyle kıyaslanınca değersiz kaldığını; (...) dinlerinin barbarlıkla suçlandığını; (...)ayakta kalmak, çalışmak ve insanlığın geri kalanıyla bir bağlantıları olmasını istiyorlarsa, başkalarının dillerini öğrenmek zorunda kaldıklarını kabul etmeleri gerekti onların...Bir Batılı'yla konuştuklarında bu neredeyse asla onların dilinde değil, daima Batılı'nın dilinde olmuştur; Akdeniz'in güneyinde ve doğusunda İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca konuşabilen milyonlarca insan bulabilirsiniz. Buna karşılık kaç İngiliz, Fransız, İtalyan ve İspanyol, Arapça ya da Türkçe'yi öğrenmekte yarar görmüştür? Evet, hayattaki her adımda bir hayal kırıklığı, umutsuzluk, aşağılanma yaşıyorsunuz. İnsanın kişiliği bütün bunlardan nasıl olur da örselenmeden çıkabilir?(...) Nasıl, başkalarına ait, başkaları tarafından konmuş kurallara dayanan bir dünyada, kendisinin bir öksüz, bir yabancı, bir asalak ya da bir parya gibi olduğu bir dünyada yaşadığı hissine kapılmaz?"

"Demokrasiden söz edebilmek için fikir tartışmasının göreli bir huzur ortamında gerçekleşmesi gerekir.(...)Cemaatlere dayanan ya da ırkçı ya da totaliter bir mantık içine girildiği an, dünyanın her yerinde demokratların rolü artık çoğunluğun tercihlerini en ön plana çıkartmak değil, gerekirse çoğunluk kuralına karşı, ezilenlerin haklarına saygı duyulmasını sağlamak olmalıdır.(...)Eğer genel seçim fazla adaletsizliğe yol açmadan özgürce gerçekleşebiliyorsa, ne ala; yoksa korkuluklar tasarlamak gerekir.(...)Birleşik Devletler'de bir milyon nüfuslu Rhode Island'ın iki senatörü varken otuz milyon Kaliforniyalı'nın da iki senatörü vardır, büyük eyaletlerin daha zayıf olanları ezmesini önlemek için kurucu ataların çoğunluk yasasına attığı bir çelme."

Son zamanlarda okuduğum "en" şeylerden biriydi Maalouf'un kitabı. Yine başka bir Maalouf seyahatinin ardından kafam beynim allak bullak, içimde tuhaf duygular. 

9 Ağustos 2013 Cuma

Amin Maalouf'un Semerkant'ı

"Ve şimdi, bakışlarını Semerkant üzerinde gezdir! O, yeryüzünün kraliçesi değil mi? Tüm kentlerin kaderini ellerinde tutmuyor mu?" [Poe]

"Ne söyleyeyim istiyorsun? Bu şeyler örtülü. Sen ve ben, her ikimiz de örtünün bu yanındayız. Örtü kalktığında artık burada olmayacağız."

"Hayyam da, hayranı olduğu Suriyeli şair Ebu'l Ala'nın sözlerini aynen benimsemişti: 'Beni döllendirenin günahını çekiyorum, kimse benim günahımı çekmeyecek.' "


İlk kez Maalouf okumaya karar verdiğimde kitapçıda tüm o kitapların kapaklarına bakıp tamamen içgüdüsel bir şekilde "Yüzüncü Ad"ı almıştım. Üniversitedeydim, 4 yıl boyunca poğaça-simit ile beslenmemizi sağlayan o ufak kafede bize servis yapan tıpkı bizim gibi öğrenci olan çocuklardan biri bize çay getirirken kitabı masanın üzerinde görüp, çok güzel bir kitap olduğunu Maalouf'un kitaplarını mutlaka okumam gerektiğini söylemişti. Hiç tanımadığım benim yaşlarımdaki bir insan ile o gün kısa da olsa bir diyalog kurmamızı birşeyler paylaşmamızı sağlayan bir Maalouf kitabıydı. Aynı şekilde, geçenlerde de Goodreads'te yine hiç tanımadığım bir insan, benim gibi bir kitapsever önerdi bana Semerkant'ı. Okuduğum kitapları görüp de bu kitabı mutlaka seveceğimi düşünmüştü. Onun sayesinde uzun zamandır beklettiğim kitabı alıp okuma şansım oldu.
kralsın Maalouf
Okurken Yüzüncü Ad'ın orijinalinde Baldassare'nin Yolculuğu ismini taşıdığını, Maalouf'un bu hikayesinin bir yolculuğu anlattığını görmüştüm. Sonradan kendi adımın anlamının da bir "yolculuk" olduğunu öğrendiğimde, beni o kitaba götürenin normal bir tesadüf olmadığını anlıyorum şimdi. Tıpkı uzun yolculukların, tarihin çeşitli zamanlarından farklı farklı insanların yollarının kesiştiği, bir anlamda Hayyam'ın yolculuğu olan Semerkant'ı anlatan bir diğer kitabına ulaşmamın da bir tesadüf olmadığını düşündüğüm gibi. Kim bilir belki Amin Maalouf'un bize yaptığı da budur, hikayeleri aracılığıyla bizi kendi yolculuklarımıza çıkarıp, bir araya gelmemizi, yabancı sandığımız insanlarla aslında içten içe tanışıyor olduğumuzu göstermektir.

"Ayağa kalk, uyumak için
Önümüzde sonsuzluk var!"[Hayyam]

Hepinizin bir Maalouf yolculuğuna çıkabilmesini umuyorum. Hatta tavsiye ediyorum, tıpkı Baldassare'yi bana öven kafedeki arkadaş ve Semerkant'ı mutlaka okumamı söyleyen goodreads arkadaşım gibi.

"Cennet de cehennem de senin içinde."[Hayyam]

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...