"çoğu zaman dinlerin halklar üzerindeki etkisine çok fazla yer veriliyor, halkların ve tarihlerinin dinler üzerindeki etkisine ise yeterince yer verilmiyor. Etkileşim karşılıklı, biliyorum; toplum dini biçimlendirir, din de toplumu; buna rağmen belli bir düşünce alışkanlığının bizi bu diyalektiğin sadece bir yüzünü görmeye sürüklediğini, bunun da bakış açısını özellikle çarpıttığını fark ediyorum. İslam söz konusu olduğunda , kimileri Müslüman toplumların yaşadığı ve hala yaşamakta olduğu bütün dramlardan onu sorumlu tutmakta asla tereddüt etmiyor. Bu görüşü sadece haksız olmakla suçlamıyorum, dünyadaki olayları tamamen anlaşılmaz hale getirmekle de suçluyorum. Sonunda modernleşebileceği keşfedilmeden önce, Hristiyanlık hakkında da yüzyıllarca benzer şeyler söylendi. Ben İslamiyet için de aynı şeyin olacağına inanıyorum.(..)Engizisyoncuların odun ateşinin ya da ilahi hakka sahip monarşinin Hristiyanlığın ayrılmaz parçası olmadığı nasıl ortaya çıktıysa, (...) az çok her yerde karşımıza çıkan şiddet, gericilik, zorbalık, zulümle dolu bu manzaranın da İslamın özüne has olmadığı kanıtlanıncaya kadar daha zaman, çok zaman, belki de birkaç kuşak geçmesi gerekeceğine inanıyorum."
"Kaç kuşaktan beridir, varlıklarındaki her adıma bir teslimiyet ve kendini inkar duygusunun eşlik ettiği Batılı olmayan çeşitli halkların nasıl bir duygu yaşamış olabileceği pekala hayal edilebilir. Bütün bilgi ve becerilerinin miyadını doldurmuş olduğunu; ürettikleri her şeyin Batı'nın ürettikleriyle kıyaslanınca değersiz kaldığını; (...) dinlerinin barbarlıkla suçlandığını; (...)ayakta kalmak, çalışmak ve insanlığın geri kalanıyla bir bağlantıları olmasını istiyorlarsa, başkalarının dillerini öğrenmek zorunda kaldıklarını kabul etmeleri gerekti onların...Bir Batılı'yla konuştuklarında bu neredeyse asla onların dilinde değil, daima Batılı'nın dilinde olmuştur; Akdeniz'in güneyinde ve doğusunda İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca konuşabilen milyonlarca insan bulabilirsiniz. Buna karşılık kaç İngiliz, Fransız, İtalyan ve İspanyol, Arapça ya da Türkçe'yi öğrenmekte yarar görmüştür? Evet, hayattaki her adımda bir hayal kırıklığı, umutsuzluk, aşağılanma yaşıyorsunuz. İnsanın kişiliği bütün bunlardan nasıl olur da örselenmeden çıkabilir?(...) Nasıl, başkalarına ait, başkaları tarafından konmuş kurallara dayanan bir dünyada, kendisinin bir öksüz, bir yabancı, bir asalak ya da bir parya gibi olduğu bir dünyada yaşadığı hissine kapılmaz?"
"Demokrasiden söz edebilmek için fikir tartışmasının göreli bir huzur ortamında gerçekleşmesi gerekir.(...)Cemaatlere dayanan ya da ırkçı ya da totaliter bir mantık içine girildiği an, dünyanın her yerinde demokratların rolü artık çoğunluğun tercihlerini en ön plana çıkartmak değil, gerekirse çoğunluk kuralına karşı, ezilenlerin haklarına saygı duyulmasını sağlamak olmalıdır.(...)Eğer genel seçim fazla adaletsizliğe yol açmadan özgürce gerçekleşebiliyorsa, ne ala; yoksa korkuluklar tasarlamak gerekir.(...)Birleşik Devletler'de bir milyon nüfuslu Rhode Island'ın iki senatörü varken otuz milyon Kaliforniyalı'nın da iki senatörü vardır, büyük eyaletlerin daha zayıf olanları ezmesini önlemek için kurucu ataların çoğunluk yasasına attığı bir çelme."
Son zamanlarda okuduğum "en" şeylerden biriydi Maalouf'un kitabı. Yine başka bir Maalouf seyahatinin ardından kafam beynim allak bullak, içimde tuhaf duygular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder