Ben ne izledim böyle ya? Ben böyle ne izledim? Nasıl bir maratondu bu? Nasıl bir senaryo yazmaktı, nasıl oynamaktı, nasıl müziklerdi onlar? Öyle bir dizi izledim ki ben geçtiğimiz iki hafta boyunca...Nasıl anlatsam, neresinden başlasam bilemedim.
Tam 7 yıl önce kaydetmişim izlemeyi planladıklarım arasına "Signal"i. 7 yıl sonunda ancak bu eylül başında birden bire açtım ve izlemeye başlayabildim. Her şeyin kendine ait bir zamanı var ya hayatta, bu hikayeyi de izleyebilmem için en doğru zaman buymuş işte. Hepsini izleyip bitirdikten sonra düşündüm ki daha önceki halimle izlemeye çalışsaymışım psikolojime şimdiki kadar hakim olamayabilirmişim. Çok daha mutsuz olabilirmişim izlerken, ağlamaktan yerlere bayılabilirmişim. Şu anki ben, kendine biraz daha hakim, biraz daha izlerken kendini hikayenin dışında tutabilmekte başarılı.
Benim için 7 yıl önce başlamış olsa da bu dizinin hikayesi, esasında 2016 yapımı bir güney kore dizisi Signal (시그널). O meşhur ve efsanevi 2016 senesinden yani. Bundan daha önce bahsettim mi emin değilim. Etmiş de olabilirim. 2016 senesi güney kore dizileri için efsane bir yıl. Bence yani ama sanırım böyle düşünen büyük bir kesim de var. 2010'lu yılların başına gelindiğinde iyice bir hale yola girmiş olan dizi sektörü, o sene inanılmaz yapımlara sahne olmuş gibi görünüyor. Şöyle bir bakarsanız mesela,
![]() |
Kim Won Hae ahjussiyi gördüğünüz anda o diziye atlayın Bu, her profesyonel kdrama izleyicisinin altın kuralıdır |
Demeye çalıştığım, bu konu öyle ilk defa yapılmış, ilk defa gördüğümüz bir konu da değil. Ama işte asıl mükemmelliği de burada başlıyor. Daha önce defalarca anlatılmış da olsa, benzerleri yapılmış da olsa önemli olan onu alıp, tamamen başka bir seviyeye çıkarabilmek. "Signal"in, senaristin ve yönetmenin yaptığı diğerlerinden daha değişik bir yaklaşımla birçok yan hikayeyle, dinamik bir şekilde kendini yazan farklı farklı zaman çizelgeleriyle bildiğimiz hikayeyi yepyeni bir şeye çevirmek bu açıdan. Hemen hemen her ülkede yozlaşmış polisler, gücü hak etmeden ele geçirip, sonra bu güçle her şeyi ve herkesi kendi çıkarlarına kullanan siyasetçiler ve adaletsizliğin hikayesi yok mu, elbette var. Birçok dizide filmde anlatılmıyor mu bunlar, on yıllardır anlatılıyor. Ama Signal bunu 2016'da anlatana kadar bu hikayelerin çoğunda, genellikle tek bir seçilmiş kahraman çıkıp, şeytanları tek başına alt edip, kötü düzeni sonlandırıyordu mesela. Oysa burada tüm bu iç içe geçmiş hikayelerle göstermeye çalışıyorlar ki kahraman da olmasalar, kendi işlerinde güçlerinde normal insanlar da olsalar bu kötülerin dışındakiler güçlerini birleştirirse, birlikte hareket edebilirlerse bir şeyleri değiştirebilirler. Bu kötüler her zaman olacak ama onlarla savaşan birilerinin de her zaman olduğunu ve böylece umudun hep var olduğunu göstermeye çalışıyor. Yani büyük büyük kahramanlıkları değil, sıradan insanların çabalarını, tökezlemelerini, kaybedip kaybedip yeniden kazanmalarını anlatıyor.
![]() |
Dedektif Lee Jae Han - karşımda beliriverse sarılıp ağlasam |
Özellikle - dediğim gibi - Lee Jae Han karakteri...Ben böyle yazılmış karakter görmemiş olabilir miyim? Hemen hemen her mükemmel karakterin en azından iki üç falsosu, gri alanı, bir şeysi olurdu. Oysa dedektif Lee Jae Han'ın hiçbir kötülüğünü görmüyorsunuz. Dedim ya şu anda dünya üzerinde güvenebileceğim tek insan o gibi hissediyorum. Tabiki hataları oluyor ama bunlar tamamen bilinçsiz seçimler sonucu onun dışında gelişen şeyleri ona atfedersek. Ve sadece iyi yazılmış bir karakter olmakla da kalmıyor, ona hayat veren Jo Jin Woong'un kişiliğiyle bütünleşiyor adeta tüm hikaye ve tüm karakter. Daha önce hiçbir dizisini filmini izlememiştim. Haliyle onu ilk defa böyle bu karakterde izleyince benim için Lee Jae Han ile bütünleşti. O yüzden gerçekle hikayeyi ayırt edemez durumdayım şu anda. Şaka bir yana, Jo Jin Woong tüm nüanslarıyla o kadar iyiydi o kadar doğaldı ki dedektif Lee Jae Han olarak onu izlemek inanılmaz bir keyif, şahane bir yolculuktu.
Zaman yolculuğunun diğer ucundaki polislerimiz Park Hae Yeong'u canlandıran Lee Je Hoon ve Cha Soo Hyeon'u canlandıran Kim Hye Soo'yu da da ilk defa izledim (9 yıllık kdrama izleme kariyerimle evet hala izlemediğim oyuncular çıkıyor, ben de şaşırıyorum). Lee Je Hoon'un oynayışında zaman zaman rahatsız edici kafa oynatma hareketleri sinirimi bozsa da, öyle kötüydü diyebileceğim pek bir şeyi yoktu. Ama bazı yerlerde kendini zorluyormuş gibi hissettim o rol yaparken ama hikaye ilerledikçe oturttu tepkilerini de duygularını da. İlk başta, onunla ilk karşılaştığımda aklımda bu adam böyle bir karakter diye oluşan düşüncelerin çok dışında bir karakter çizdi mesela, bu da şaşırtıcıydı benim için.
Cha Soo Hyeon'u canlandıran Kim Hye Soo'yu ilk bölümlerde gördüğümde nasıl olacak ki bu kadınla dedim, yalan yok. Çok stereotip bir "delikanlı" olmuş kadın polis karakteriymiş gibi görünüyordu. Oysa bölümler ilerledi, geçmişteki işe yeni başlamış haliyle gelecekteki deneyimli polis hali arasındaki ince ince dokunmuş ama büyük farklılıkları o kadar doğal bir şekilde gösterdi ki neden bu rol için en iyisinin o olduğunu anlamış oldum. İşin daha da güzeli, tüm olan bitenin içinde onun karakterinin o ilk pespembe halinden dövüle dövüle, yaşaya yaşaya nasıl bugünkü siyahlı haline dönüştüğünü fark ettirmeden anlatmış olmalarıydı.
İki haftadır izlerken her bir bölümde oturup saatlerce konuşmak istediklerimi işte böyle uzatmadan ama karman çorman bir şekilde anlatmaya çalıştım. İnsan bir hikaye ile karşılaşıp, onu bir şekilde çok sevince, çok etkilenince böyle oturup, anlatmak, üstüne konuşmak, bir daha bir daha yaşamak istiyor. Ama sanırım burada kesmem gerek artık. Yapabileceğim tek şey, o mükemmel ötesi müziklerini açıp, yeniden o sahnelere gidip hafızamın içinde hüzünlenmek, hayıflanmak ve en önemlisi umut etmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder