Geçen hafta cumartesi akşamı kar yağmıştı. Her kış mevsiminin ilk kar yağışında aklıma (ve gözümün önüne) Gilmore Girls'teki o sahnelerin gelmesi biraz hastalıklı bir durum gibi değil mi? Günün birinde bir şey izliyorsunuz ve izlerken hiç farkında olmuyorsunuz sonraki 20-25 yıl boyunca her "ilk kar"da kafanıza kazınmışçasına o sahneleri hatırlayacağınızın. Özellikle aklımıza kazınsın diye uğraştığımız şeyler kalmaz da böyle hiç dikkat etmediğimiz şeyler öylesine, öylece...kalıverir.
Pazar gecesi bir daha yağdı. Önce böyle bir hevesle, bir azimle yağınca sevindim, iyi bir kar olacak yüzyıllar sonra bu berbat şehirde düşündüm. Umutlandım. Uzun sürmedi.
Salı sabahı lastikleri değiştirmeye götüreyim arabayı dedim sabah erkenden. İşe oradan geçerim, pazartesi yağmadı zaten bir şey yoktur yerlerde dedim. Bir kalktım salı sabahı, her yer yine kar. Arabanın yanına indim, olduğu yerden çıkarabilmek için üstündeki tüm karı indirmem gerekti. Süpürgeye, şu buz kazıma şeyiyle yarım saat uğraştım. Boyum yetişmediği için üstteki karları süpürgeyle çekerken tamamen kar yığınının içinde kaldım. Sonunda arabayı yerinden çıkarabildiğimde planladığım saati epey geçirmiştim. Ustaya varabildiğimde önümde 7 araba daha vardı. Arabayı oraya bırakıp, taksiyle işe gideyim dedim. Kar yine yağıyordu. Taksi durağına yürümek zorunda kaldım, taksi yoktu, gelmez dedi görevli bu saatte. Otobüs durağına yürüdüm. Dolmuşlar dolu geçti. Sonunda bir otobüse binip, Kızılay'a gittim. Orada bir daha dolmuş yakalayıp, ofise ancak geçebildiğimde saat 11'e geliyordu sanırım. Her şeyle uğraşmak çok yorucu.
Çarşamba akşamı A. ve G.'nin yakınlardaki doğumgünlerini kutlayalım diye dışarı çıktık işten sonra. Bir süredir huysuz şirin gibi dolaştığımdan o akşam bana gerçekten keyifli geldi. Eğleneceğimi ve keyif alacağımı düşünmemiştim tabi çıkmadan önce, malum ruh halimden ötürü, bir tür görev gibi çıktım yola yine. Ama güzeldi. Arada lazım.
Perşembe akşamı annemler geldi. Babamın cuma sabahına mr randevusu var diye. Bakım varmış diye ertelendi gerçi de. Cumartesi de abimlere gittik (haliyle). Çocuklar odanın duvarlarındaki Blackpink resimlerini çıkarıp, yerine BTS doldurmuşlar. Görünce şoka girdim. Olamaz dedim ya. Olmamalı. Aramızda 30 yaş var. Odaya girer girmez Tae'nin yan bakışıyla karşılaşmak çok koydu. Ne yapıyorum ben hayatımla ya acaba?
Bu sabah da annemler geri döndü köye. Ders çalışmam gerekiyordu ama rollercoaster gibiydi geçirdiğim hafta. Önce bir oturup, boş boş youtube izledim. Instagrama baktım saatlerce. Günlerdir telefonuma bakamamıştım bir kere bile. Bakıyorum diğer insanlara böyle olmuyor. Ben başka birileriyle birlikteyken kesinlikle telefonuma bakamıyorum. Telefon ve internet, sosyal medya falan sadece yalnızken yapabileceğim bir şeymiş gibi geliyor bana. Buradaki "yapabilmek"ten kastım gerçek anlamıyla "-ebilmek". Yanımda başka biri veya birileri varken onlara konsantre olmam gerekiyor yoksa ortamdan soyutlanıveriyorum. İki saniye whatsapptan gelen mesajı bile okusam aklım uçup gidiyor, ne o mesaja odaklanabiliyorum ne de karşımdaki insana. Böyle mal gibi bir arafta kalakalıyorum. İkisini bir arada yapamıyorum. Annemlerleyken bir an geliyor, böyle bu ikisi oturmuş, ikisinin de elinde telefonları, acayip dalmışlar, kimse konuşmuyor, ben de yanlarında oturmuş onlara bakıyor oluyorum. Onlar telefonlarına ben onlara. Ama ben telefonuma bakamıyorum.
Son bir aydır yeni çıkanlardan hoşuma gidenleri size de dinleteyim dedim. Yaşım bunlar için de çok mu büyük acaba ya, neyse.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder