Ne yazacağımı bilmiyorum. Bir şeyler anlatmam gerekiyormuş gibi hissediyorum ama içimden bir şeyden bahsetmek gelmiyor. Bu sefer planlı yaptığım bir şey değil bu. Kendiliğinden oluverdi. En son kış gündönümünde yazmışım, sonrası...Bunu söylemek istemiyorum ama hakikaten sanırım bir yaştan sonra zaman dört nala uçarak gidiyor gibi oluyor. Aralık'ın sonunda annemlerin yanına gittim köye, sonra eve döndüm tezle uğraşmaya devam ettim, Ocak'ın ortasında İzmir'e gittim, döndüm yine tezle uğraştım. Ama Şubat boyu ne yaptım? Hiçbir fikrim yok. Zaman nasıl, ne ile geçti? Hiçbir fikrim yok. Kafamın bir köşesinde hep "bloga yazmalıyım" dolanırken, elim bir türlü gitmedi. Belki de buraya 11 yıldır, 11 koca yıldır anlatıp durduğum için ve hiçbir şey değişmediği için usandım. Kim bilir. Aslında bu sene düzenli olarak bir psikologla görüşmeye başladığım için bence büyük olasılıkla. Çünkü ona da tıpkı buraya anlattıklarımı anlatıyorum. Hatta görüşmeler sırasında çoğu zaman dilimin ucuna geliyor kendimi zor tutuyorum, "ama bana bir daha bir daha anlattırma bunları, her şeyi en ince ayrıntısına kadar yazdım ben!" diye oflayıp puflayasım geliyor. Öyle yapamıyor muyuz ya? Blogun linkini gönderip, "haydi bakalım buradan 2011 Şubat'ından başla, günümüze kadar oku öğren, beni yorma lütfen" diyemiyor muyuz? Çünkü anlatmak sadece boğularak ağlamama sebep oluyor. Yeniden ve yeniden. Durmadan. Anlatmadan çözülmüyor mu hiçbir şey? Böyle otursak karşılıklı bir on beş dakika, dümdüz bana baksa psikolog, sonra hah tamam şimdi şunu şunu içeceksin yiyeceksin iki ters takla atıp beş dakika da oturdun mu hepsi çözülüyor dese mesela. Böyle olmuyor mu?
Anlayacağınız bu görüşmelerin de bana pek bir faydası olmuyor. Dünya içinde biz varken savaşa girişiyor ama ben hala kafamın içiyle uğraşıyorum. Durmadan kilo alıyorum mesela, Aralık'tan beri bir şeyler oldu, bir ayar bozuldu bende. Durmadan kilo alıyorum, nefes alırken kilo alıyorum. Göbeğim tüm gün hiçbir şey yemesem de davul gibi şiş duruyor, sert ve bastırınca acıyor. Saçma sapan şeyler oluyor. Bu yüzyılda, elimizde dokunmatik ekranlı minicik telefonlar varken bir ülke, başka bir ülkeye, güpegündüz, herkesin gözü önünde haldır huldur girişiyor. Aklım almıyor. Gerçeklik ayarlarım bozuldu. Ben tarihin içinde, Normandiya Çıkarması'nda, Dandanakan Savaşı'nda, Ibn Battuta'nın peşinde hayal dünyamın içinde dolanırken yanıbaşımızda gerçekten savaş oluyor. Aklım almıyor.
Tabi ben yine saçmalamaya devam ediyorum. Kendimi daha da kötü hissedeceğim şeyler yapmaya devam ediyorum. Dans kursuna gittim mesela. Hayal dünyamda ben o izlediğim dansları ayağa kalktığım gibi takır takır yapabiliyordum ama kursta o kocaman aynalara çarpıp paramparça oldum. Hiçbir şey yapamıyordum, dans edemediğimi, öğrenemediğimi, elimi kolumu oynatabilmekten bile aciz olduğumu fark etmemle yine tüm dünyamın üzerime yığılması bir oldu. Psikologa göre kendi kendimi sabote ediyormuşum. Böylece bir yandan da kendimi özel hissediyormuşum. Bu şekilde kendimi nasıl özel hissedebilirim? Ben sadece şu hayatta becerebildiğim ufacık, minicik bir şey bile var mı diye bir şeyler denemeye çalışıyorum. Ve her defasında yine, yeniden hiçbir şey beceremediğimi, yaşıyor olmamın hata olduğunu teyit edici bir şeyle daha karşılaşıyorum. Bunun neresi beni özel hissettiriyor allah aşkına? Kaldı ki keşke özel hissetsem. Hissetsem de en azından nefes almak için bir sebebim olsa.
Neden bloga gelip de bir türlü yazamadığımı, elimin gitmediğini hatırladım şimdi.
Buraya yazmak da sadece ağlamama sebep oluyor çünkü.
Ah canım benim ağlamak kötü bir şey değilki insan rahatlıyor. Şu aralar hepimiz de var bu haller. Bence yaz başkalarının aynı şeyler yaşadığını görüp teselli olur biraz. Hülya
YanıtlaSilBaşkalarının görüp, teselli bulabilecek olması beni bir nebze olsun mutlu eder. Ama ağlamak kötü bir şey, çok kötü bir şey. Beni rahatlatmıyor. Ağladıkça ağlayasım geliyor, duramıyorum, durma mekanizmam yok. Yenidoğan bebeklerin ağlamaktan boğulması gibi, ben de boğulana kadar ağlıyorum.
Silkilo alabiliyorsanız verebilirsiniz de bence sorun etmeyin, ben kilo alamıyorum ve zayıflıyorum mesela çalışma koşullarından çoğunlukla, sağlıksız bir durum... ağlamamanız dileğimle daha çok yazın ^^
YanıtlaSilkaldırdığınız eli gördüm
Evet sanırım sizin durumunuz da sağlıksız ama bence kilo verememek daha kötü ve büyük bir sorun. Veremeden almaya devam etmek, patlayana kadar şişip ölmek gibi bir şey.
SilGüzel dilek için teşekkürler, yorumlar yazmam için motivasyon oluyor.
Kitap Eylemi'ne o yorumu yazarken çok düşünmüştüm klavye başında iyi ki yazmışım öyleyse:)
bir türlü kim ya da ne olmak istediğimizi bulamamızdır bizi böyle hallere içine götüren. Üzerinizdeki o kara bulutlar elbet yerini aydınlığa bırakacaktır. Yazmaya devam edin olur mu, belki de ilacınız buradadır kim bilir? Sağlıcakla kalın.
YanıtlaSilİnşallah bir ilacı vardır da şöyle ya da böyle bir şeyden biri iyi gelir. Yazmaya devam edebilmeyi umuyorum ben de, yorum için ve motivasyon için teşekkürler. Aydınlığı görürseniz haber edin.
Sil