16 Kasım 2021 Salı

Kyung Moon Hwang'ın yazdığı "Kore Tarihi"


“History, like love, is so apt to surround her heroes with an atmosphere of imaginary brightness.” diye yazmış James Fenimore Cooper, The Last of the Mohicans'ta. Beni de ele geçiren bu parlaklık mıydı bilemem ya da belki bu sevgi için aranacak bir sebebim yoktur. Tarih, benim için, hep oradaydı, hep içimdeydi. İçimde olduğunu fark ettiğim andan beri büyüdü de büyüdü. Sonunda sanırım en hayattan koptuğum ve hayata geri dönmeye, kendime geri dönmeye çalıştığım noktada elimden tutan da o oldu.
En son bir kitabı insan gibi alıp baştan sona okuyup bitirdiğim tarih 31 Mayıs 2020'yi gösteriyormuş (Zaten ondan sonra da her şey tepetaklak gitmeye devam etmişti). Bunca zaman sonra elime bir kitap alıp, kapağını açıp, okumaya başlayabilmemi ve dahası elimden düşürmeden sonuna kadar okuyabilmemi sağlayan da işte bir tarih kitabı oldu.
Kyung Moon Hwang, Güney Kaliforniya Üniversitesi'nde dersler veren tarih, Doğu Asya dilleri ve kültürleri profesörü. Kore Tarihi (A History of Korea) kitabının ilk basımı 2010'da, ikinci gözden geçirilmiş basımı ise 2017'de yayınlanmış. Bize İngilizce orijinalinden Ayşe Su Doğru çevirisiyle Feylesof Kitabevi 2018'de getirmiş. Geçen Kore Kültür Merkezi'ne gidip üye oldum demiştim ya, oradaki kütüphaneden aldım kitabı (Yarın son günü, teslim etmem gerekiyor.). Zaten tarihe genel olarak aşığım, bir de tarihi Güney Kore dizilerini izledikçe içimde o eski ben harıl harıl düşünüyordu. Bu niye böyle, o kim, o ne, bu nereden gelmiş, ama nolmuş, ama neden olmuş...Her diziden sonra açıp, internette bir dolu araştırma yapıp duruyordum. Oraların tarihi o kadar yabancıydı ki bana, izlediğim her şey biraz daha dürtüklüyordu içimdeki deliyi. Öğrenmeliydim, öğrenmeliydim, hepsini öğrenmeliydim. Dedim bu böyle açıp doğruluğu sallantılı wikipedia maddelerini bakınarak olmayacak, şöyle kaynağından doğru düzgün bir şey bulayım. Amacım genel bir tarih anlatısı bulabilmekti. Hani benim o dizide şu dizide parça parça, bölük pörçük edindiğim bilgileri bir temele, bir kronolojiye oturtabilmemi sağlayacak genel bir bu oldu bu oldu anlatısı. Çünkü ben her şeye önce kuşbakışı bakıp, haritayı aklıma çizdikten sonra içindeki noktaları kendim yerleştirmeyi seviyorum, öyle anlıyorum.
Profesörümüz Kyung Moon Hwang (kaynak: Koreaandtheworld.org)

Ama sayın profesör Kyung Moon Hwang o amaçla yazmamış kitabını. Merkezin kütüphanesindeki tek genel (Türkçe) tarih kitabı bu olduğu için mecburen alıp, daldım içine. Amacı daha çok bu oldu şu oldu diye anlatmak değil de, Kore tarihinin belirli - önemli gördüğü - noktalarını baz alarak, topyekün Kore topraklarına ve kültürüne, şimdiki zamanına bu noktaların etkilerini kendi düşüncelerini bol bol katarak bir tarih incelemesi kaleme almakmış gibi görünüyor. Zaten 238 sayfa tutmasından, hemen hemen bir özet okuyacağımızı anlayabiliyoruz. Çok geniş de tutmuyor kronolojiyi, M.S.4.yy.dan başlatıyor. 3 Krallık Dönemi olarak geçen dönemin ortasından başlıyor bir anlamda. İlk sayfalarda bir şöyle Kore'nin kuruluş efsanelerinden, milattan öncesinden bahsediyor ama temelde bu 3 Krallık'ı oluşturan Goguryeo, Silla ve Baekje krallıklarını çok az anlatıyor. Benim özellikle merak ettiğim kısmı oluşturan bu dönem hakkında genel bir hat çizmemi sağladı sadece. Ardından hemen bir kısacık Goryeo Krallığı'nı geçip, Joseon dönemini - Kore'ye bugünkü kültürün çoğunu veren dönemi - 30 sayfada atlayarak 19.yy.a geliveriyor. Profesör belli ki 20.yy.ı konuşmak istemiş, önceki tüm sayfaları da sırf geriye atıflar yapabilmek amacıyla ya da kitabın adı Kore Tarihi olacak diye koymuş. Çünkü genel anlamda bir sırada da gitmiyor aslında anlatısı. Bir olaydan bahsediyor, sonra o olayın öncesine gidiyor ve tüm bunları yaparken de o olayı bildiğimizi varsayıyor. Yani kesinlikle Kore tarihine ilk defa girenler için yazılmış bir metin değil bu.  Özellikle isimler konusunda beni acayip zorladı. Hiçbir gereği yokken her şeyi Türkçeleştirme'ye çalışmış olmaları (yayınevinin suçu) kafamı karıştırmaktan başka işe yaramadı. İngilizce romanizasyonlarında nasıl bir sakınca var anlamadım, zaten her yerde, tüm dünyada böyle geçiyorlar ve böyle bahsediliyorlar. Zaten böyle bir kitabı okuyan insan da bir şekilde Korece'ye ve Korece'nin romanizasyonuna aşinadır diye düşünüyorum. Bir özel ismi tutup da bir dolu ğ, ç ve ıi'li yazmakla bize, Türk okuyucuya bir iyilik yapılmış olmuyor. Bildiğim isimleri bile bu kim, bu ne diyerek şaşırıp durdum. Dahası o isimler öyle okunmuyor, çoğu saçmaydı yazılışların (Ben bile biliyorum, Korece bilmeyen ben bile biliyorum yahu).
Bir de yarımadadaki duruma bir dereceye kadar hakimseniz ya da dünyada olan bitenlerden ufak bir haberiniz varsa üzerine düşünecek şeyler yazıyor aslında, mesela okuduğum şu kısım tam da bu konu üzerine düşündüğüm, kendimi böyle bir durumda gördüğüm bir zamanda oldukça aydınlatıcı geldi:
Başka bir deyişle, soyluların adet, davranış ve eğitimini benimseme konusunda duydukları ateşli arzu ile kendilerini toplumsal seçkinler olarak görüp yeteneklerini gerçekten kabul ettirme çabalarının sonuç vermemesine karşı duydukları üzüntü arasında sıkışıp kalmışlardır. (s.98)
Ayrıca izlediğim dizileri anlayabilmeme, çoğu izlediğim karakterin aslında kimler ve neler olduklarını anlamama da yardımcı olmadı değil, şimdi hakkını yemeyeyim kitabın. Pek çok yerde aaa ama bu şeydeki olay, ama bu şeydeki hikaye diye durup sayfaya bakıp kaldığım oldu. Bir de en azından önemli tarihler ve olaylar için kitabın başında kronoloji listesi vermiş olması da işime yaradı. Sonuçta bana aylar yıllar sonra kitap okutmuş ve sevdiğim şeyleri, kim olduğumu hatırlatmış olması bile kitaba teşekkür etmem için yetiyor. Sonuçta ben hala Rudyard Kipling abimiz gibi düşünüyorum, “If history were taught in the form of stories, it would never be forgotten.”. Bu yüzden hikayelerime devam ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...