23 Ekim 2021 Cumartesi

Beklentiyle iyi başlayıp içimi bayıltan, Flower Boy Next Door (2013)

 


Go Dok Mi, tek göz odalı dairesinden dışarı adımını atmadan, kimseyle konuşmadan, kendi dünyasında minimum tüketicilikle yaşayan, geçimini bu çıkmadığı odada, kendisine posta yoluyla yayınevinin gönderdiği kitap müsveddelerine editörlük yaparak sağlayan genç bir kızımız. Go Dok Mi, geçmişinde yaşadığı bir şeyler yüzünden kendini insanlardan soyutlamış, aşırı çekingen, kapısına gelen kargo görevlisiyle bile yüz yüze gelmeye dayanamıyor, panik ataklar geçiriyor. Kendi dünyasında, sessiz sakin, mutlu huzurlu yaşıyor. Onun yan dairesinde oturan Oh Jin Rok ve Oh Dong Hoon ise sefalet içinde yaşayan, iki manhwa artisti genç adam. İnternette yayınlanan çizgi roman yazıp, çiziyorlar yani. Çok iyi bir tane yazıp, parayı vurmayı hayal ediyorlar ama bu sırada da sürünüyorlar. Oh Jin Rok, bizim Go Dok Mi kızımız oraya taşındığından beri ona aşık. Bu evden çıkmayan çekingen kızı uzaktan izleyerek, onun hakkında hemen hemen her şeyi öğrenmiş durumda ve bir gün aşkını ilan etmeyi hayal ederek, şimdilik onu rahatsız etmemeye çalışarak uzak duruyor. Ama Go Dok Mi de tüm gün çıkmadığı evinin penceresinden karşıdaki yeni, zengin apartmanındaki doktor beyi gözetliyor. Dürbünüyle karşı camdan adamı izlerken de aşık oluvermiş olduğu için o da platonik takılıyor. Bu, herkesin platonik takıldığı ortama günün birinde Enrique Geum adında bir genç adam bomba misali düşüveriyor. Enrique, yarı İspanyol yarı Koreli bir bilgisayar oyunu yaratıcısı. Bilgisayar oyunları yapıyor yani, İspanya'da yaşarken, birden bire çıkıp akrabası bizim camdan izlenen doktor beyin evine geliyor. Enrique bizimkilerin tam tersi, alabildiğine neşeli, hareketli, konuşkan, şakacı, atılgan. Utanma sakınması yok, aklındakini söylüyor, canının istediğini yapıyor, yaşamla dolu, pasparlak bir genç adam. Bizimkilerin fakir ve eski apartmanındaki komşuluk ortamının içine dalıverince de tüm her şeye karışmaya, herkesi kendi güvenli alanından çıkarmaya başlıyor.

 

Flower Boy Next Door, 2013 yılının 7 Ocak'ı ile 26 Şubat'ı arasında Güney Kore'nin tvN kanalında yaklaşık 50'şer dakikalık 16 bölüm halinde yayınlanmış bir dizi. Orijinal adı "이웃집 꽃미남" hemen hemen doğru bir şekilde çevrilmiş, yan kapıdaki yakışıklı falan demek normalde de. Ben diziyi tabi daha geçen sene izledim. Hit the Top (2017) izledikten sonra Yoon Shi Yoon'a aşık olduğumu düşündüğümden (oysa apaçık ona değil, dizide oynadığı karaktere aşık olmuştum) diğer dizilerini de izlemek üzere açmıştım. O diziyi de anlatacağım aslında en çok konuşmak istediklerimden biri oydu ama bir türlü sırası gelmedi işte. Burada da canlandırdığı karakteri izledikten sonra aslında o kadar da farklı bir oyunculuk sergilemediğini anladım. İki karakterde de göze çarpıcı şekilde aynı şeyleri kullanıyor. Başka dizilerini de izledim bunlardan sonra ve önce tabi, sadece benzer yazılmış karakterleri çok başkalaştıramamış demek istiyorum. Bu dizide de zaten o oynayışı çoğu kere rahatsız etti beni, fazlaca karikatürize fazlaca abartılıydı.

Onun karşısında, esas kızımız olarak Park Shin Hye'yi ise öncesinde sadece Memories of the Alhambra (2018)'da izlemiştim 6 bölüm kadar. O diziye devam edememiştim ama Shin Hye'nin sadece güzel bir yüzden ibaret olduğunu anlamama yetmişti. Bu dizi ile de pekiştirdi bu düşüncemi. Hemen hemen hiç duygu yok yüzünde, boş bakan gözlerle etrafta dolanıyor. Vücut dili de yok, ruh yok, hiçbir şey yok. Gerçi sanırım bu eski dizilerdeki çoğu oyuncu bana öyle geliyor. Eski dediğim de işte 2016-2017'den önceki Güney Kore dizileri. Mesela buradaki Kim Ji Hoon'da da hiçbir şey yok (Oh Jin Rok'u oynayan) ama aynı adamı geçen sene Flower of Evil (2020)'da izlemiş ve şurada da bahsetmiştim ki olağanüstüydü. Oyuncuları çok da suçlamamalı mı aslında, o dönemlerde yapılan işlerde ellerindeki senaryolardan da çekim kalitesinden de böyle "oynayamamış" görünüyor olabilirler. Bir de hakikaten çok üstün körü, böyle kağıt üzerindeki bitirilmemiş çizgiler gibi yazılmış yan karakterler var. Sırf orada olmaları gerektiği için yazılmış gibiler. Esas kızın çocukluk arkadaşı olarak çıkıp gelen Cha Do Hwi karakteri ve iki yancısının mesela tüm dizi boyunca ne işe yaradığını, neyden bahsettiklerini anlayamadım, anlamlandıramadım. Ya da aniden çıka gelen ve sonra yine gönderilen bir Japon komşu vardı, keşke daha iyi kullanabilselermiş. Başka bir komşu teyze ile apartmanın güvenlik görevlisi abinin aslında alttan minik güzel mesajlar verebilen ama ortaya kaynayan ve çoğu yerde sıkıcı gelen hikayesi vardı. Hele doktorla ona takmış olan kızın olayı ayy içime fenalıklar getirdi. Sanırım yan hikayeler arasında izlemeye dayanabildiğim, hatta esas kızla erkekten çok onları izlemek istediğim tek hikaye harika Kim Seul Gi'nin canlandırdığı karakter ile Go Kyung Po'nun canlandırdığı manhwa artisti komşu çocuklardan öbürünün hikayesiydi. Dizinin herhalde eğlendiğim, keyif aldığım tek yanı onların ekranda olduğu zamanlardı.

Ama bakın aslında harika bir çıkış noktası olan bir senaryo bu. Eğer bu derece karikatür gibi yazılmamış olsa, birkaç noktası da başka türlü geliştirilse, kesinlikle çok iyi bir şeye değinen bir hikaye. Yani hepiniz böyle en azından bir insan tanımadınız mı? Hepiniz en azından hayatının bir döneminde bunu yaşamadı mı? Evden dışarı adımını atamayan, tüm gün bıraksalar battaniyenin altında saklanacak, odasında birkaç metrekarelik alanın içinde kendi kendine, dışarı olduğundan çok daha iyi hisseden, diğer insanlarla en ufak bir iletişimden ölümüne korkan, birinin yüzüne bakma birinin yüzüne doğru konuşma sesinin duyulması fikri ile kanı çekilen,...siz de o insan olmadınız mı hiç? Ben hayatımın uzun bir dönemini o insan olarak, o insan olmaktan kurtulmaya çalışarak, o insan olmakla gerçek ben olmak arasındaki gelgitli yolda düşüp kalkarak geçirdiğim için, biliyorum. O insana dönüşmüş olma, o insan olarak yaşamış olma durumu benim için uzun yıllar süren yanlışlarla dolu bir sürecin üst üste birikmesiyle ortaya çıkan bir şeydi. Her yaşadığım şeyle birlikte biraz biraz, biraz daha fazla, o insana dönüşüvermiştim. Dizide ise bu dönüşüm tek bir olayla ortaya konuyor. O tek travmatik olayın ardından esas kızımı Go Dok Mi, kendini dünyaya kapatıyor. Tabi öncesindeki geçmişine dair bir miktar bir şeyler söylemeye çalışıyor senaryo ama çok da belirgin değil. Zaten normal bir çekirdek aile içinde değil de büyükannesinin yanında büyüdüğünü öğreniyoruz mesela. Ama yaşadığı o travmatik olaya gelene kadar normal bir genç kız gibi görünüyor, arkadaşlarıyla gülen eğlenen. Tamam yine de çok dışa dönük, hareketli görünmüyor ama en azından normal. İşte beni hikayede rahatsız eden de böyle bir tek olayın sonucunda pattadanak kızın kendini kapatmış olması. Oysa siz de karşılaşmışsınızdır, doğduğundan beri böyle olan insanlar var. Bu şekilde daha mutlu ve güvende hisseden insanlar var. Hikaye, durumu böyle de ortaya koyabilirdi bence. Go Dok Mi, tek bir olayla kendini dünyaya kapatmaktansa, başından beri böyle bir insan olabilirdi, böyle bir kişiliği olabilirdi. Enrique'nin ve diğerlerinin hayatına girmesi, onu dünyaya açması o zaman daha anlamlı, daha doğal olabilirdi. Oysa böyle, senaryoda işlendiği haliyle Go Dok Mi'nin hareketleri, kendini kapatmış olması hiç doğal gelmiyor. Aslında yapabiliyorken sesini çıkarmıyor görünüyor mesela, dizinin sonunda yeniden dünyaya açılmış olması da doğal gelmiyor. Çünkü bu kapatmayı bilinçli yapmış gibi görünüyor. Oysa bunu yaşayanlar olarak biz biliyoruz ki, insan bu duruma kendi kendini sokmuyor. Kendini o halin içinde buluyorsun. Evden çıkıp, parkta yürümek isterken elin kapı koluna gitmiyor, götürmeye çalıştığında tüm vücudun titremeye, soğuk terler fışkırmaya başlıyor. Telefon çaldığında yerinden zıplıyorsun, çöpü atmaya çıktığında kimse bana bakmasın, kimse burada olduğumu, varlığımı fark etmesin istiyorsun. Go Dok Mi de böyleymiş gibi göstermeye çalışıyor dizi ama ilerleyen bölümlerdeki davranışlarından, düşünce şeklinden ve Park Shin Hye'nin ruhsuz oyunculuğundan tekrar tekrar görüyoruz ki konuşabiliyorsa konuşmuyor, panik yaşıyor olması gereken durumlarda kaskatı duruyor. Yani tüm bu travmatik kendini kapatmışlık aslında yapabiliyorken yapmamayı seçmesi gibi duruyor.


Biliyorum, neredeyse 10 yıl önce çekilmiş bir komedi dizisinden çok şey bekliyorum. Ama diziyi ilk açtığımda hakikaten iyi bir şey anlatacak diye düşünmüştüm. Ummuştum belki de çünkü ben de oradaydım, ben de o noktadaydım. Hala çıkmaya çalışıyorum o odadan, hala kendim olmaya çalışıyorum. Bu yüzdendi belki diziden beklentim. Ama izlenilecek gibi bile gelmeyi bıraktı işte bir yerlerden sonra. Sonuna kadar atlaya zıplaya, ileri sara sara bitirdim. Sırf bitireyim de sonunu nasıl bağlıyorlar göreyim diye. O yüzden hiç tavsiye de etmiyorum. Boşverin. Eğlenceli bile değil.
Ahh hele bir de o moda anlayışı, o saçlar,...2013 yahu. 2013 be.

Neyse yine de izlemek isterseniz youtube'daki K-Drama diye bir kanalda tüm bölümler, Türkçe altyazı ile bulunuyor. Oynatma listesinin tamamını da aşağı yerleştiriyorum hatta.

2 yorum:

  1. Yazınızın ikinci yarısını yüzümde acı bir tebessümle okudum. Tam da YouTube'dan sıradan ama tatmin edici hayatları olan, gülen, eğlenen, hayatlarıyla ne yapacaklarının farkında, alabildiğine başarılı ve mutlu birkaç kişinin olduğu bir videodan berbat hislerle çıkmışken... Kendime bile itiraf edemesem de içten içe onların da bugünkü dönüştüğüm 'ben'e, o kafasının içinde binbir takla atan, sürekli endişelenen, korkan, kendine güvenemeyen, en ufak bir değişimde okula yeni baslamis bir çocuğun ailesinden ilk ayrılışındaki korkuları yaşayan o zavallı kıza dönüşmelerini istiyorum aslında. Ama itiraf edemiyorum. Cesaret edemiyorum. Her zamanki gibi. Belki de bu dünyanın gölge gibi, yokmuş gibi silik, gözlerden uzak, etrafına buzlu camlardan bakan korkak insanlara da ihtiyacı vardır, diye teselli ediyorum ben de kendimi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O videolar hep bizi berbat hissettirmek için bence zaten. Bazen diğer insanların ne yaptıklarını, hayatlarını falan görmesek daha mı mutlu olurduk diye düşünüyorum. Tıpatıp aynı şeyleri hissediyorum, ben de yıllarımı diğer insanların, öyle insanların, benim gibi iğrenç hissetmelerini isteyerek geçirdim. Herkes en az benim kadar mutsuz hissetsin istedim. Kim bilir dünyanın belki de cidden böyle insanlara ihtiyacı vardır ya da bizim vardır, kendi kendimizin öyle olmasına ihtiyacımız vardır. Ya da belki hakikaten bu bir züğürt tesellisi, bir avuntu yaratma çabasıdır ve asıl önemli olan o cesareti bulabilmektir.
      Umarım hep beraber o cesareti bulabiliriz ;)

      Sil

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...