Bu yazıyı yazmak benim hem çok zor, hem de bir o kadar mutluluk verici olacak. Başlığa baktığınızda bir film, bir Disney filmi anlatacakmışım gibi görünüyor evet, ama bende yeri çok ayrı olan bir hikayeden ve böyle hikayelerin bendeki yerinden bahsedeceğim aslında. Neverland'de daha önce pek çok kez rast geldiniz esasında. Her yazdığım şeyde, çocukluğumla ilgili söylediğim hemen hemen her şeyde, ipuçlarını görebilirdiniz. Tam olarak demek istediğim durumun açık bir tarifini nasıl yapabilirim bilmiyorum. Deneyeceğim. Artık kaç günde biter bu yazı bilemem.
Mulan ismindeki genç bir kızın babası yerine savaşa gitmesinin hikayesi Çin folklorunda oldukça bilinen bir hikayeymiş, önce oradan başlayayım. Gerçi daha önce 1998 yapımı çizgi film versiyonunu yazarken de anlatmışım bir güzel ama olsun, yeni gelenler vardır. İlk olarak, 4.-6.yüzyıllar arasında bestelendiği düşünülen bir halk şarkısı olarak kayıtlara geçmiş. Ballad of Mulan'da bahsedilen bu hikayenin o zamanlar Kuzey Wei Krallığı olarak geçen bölgeden geldiği kabul ediliyor. Şimdiki Çin'in kuzey doğusunda bir bölge burası. Batıdan gelen göçebe Rouran kağanlığının saldırılarına karşı ordu toplayan krallık, her evden bir erkeği askere çağırıyor. Bu balada göre Mulan'ın evinde yaşlı babası ve bebek yaştaki erkek kardeşi olduğu için Mulan, ailesine de ben gidiyorum diyor ve savaşa katılıyor erkek kılığında. Büyük kahramanlıklarla evine dönüyor, krallıktan yüksek bir askeri pozisyonda bir mevki teklif ediliyor, bunu kabul etmiyor. Köyüne dönüp, ailesi ile yaşamaya devam ediyor baladdaki Mulan. Ve bir efsane oluyor. (The Society of Classical Poets'ta Ballad of Mulan)
Efsanedeki Mulan, çizgi filmdeki ve bu en son yapılan "live-action" filmdeki portrenin tersine bizi nasıl kandırırsın'larla, sen kız başına nasıl erkek kılığına girer savaşa gidersin'lerle falan karşılaşmıyor. Birinci yüzyıl Çin kültüründe cinsiyet rollerinde benim bilmediğim bir modernlik olsa gerek, orasına bir şey diyemeyeceğim.
Çizgi film için yazdıklarımı yine buralara linkliyorum. Daha önce sanıyorum Moana da dahil olmak üzere Moana'ya kadar olan bu Disney prenses çizgi filmlerini bir seri halinde izleyip, yazmıştım. Aralara denk geldikçe bu "live-action" versiyonları da katmaya çalışıyorum. Çizgi filmleri izledikten sonra Mulan'ın hikayesi çok ayrı bir yere yerleşmişti gözümde. Bir numaram, gönlümün birincisi Belle gibi, o da ailesinin yerine kendini feda ediyor temelde. Ailelerini, sevdikleri insanları korumak için hiç düşünmeden, içlerinde olduğunu bile bilmedikleri bir güçle kendilerini siper ediyorlar bu kahramanlar. Evet bu dönemin kahramanları hep savaşçı, hep cesur, siz bunlara hep alışıksınız artık. Ama hep beyaz atlı prensler tarafından kurtarılmasına alışık olduğumuz masalların dünyasına doğan benim gibiler (yani önceki nesiller için) 90larda böyle şeyler görmek inanılmaz büyük bir şeydi. Taa Snow White ile başlıyordu hikaye çünkü. Kendi canını kurtarma peşinde kaçıyordu Snow White ormana ve prensi onu kurtarana kadar salaklık üstüne salaklık geçiriyordu. Cinderella zaten prens onu gelini olarak seçene kadar kendine eziyet edenlere gıkını bile çıkarmıyordu. Uyuyan Güzel'den bahsetmiyorum bile - çünkü sadece uyuyordu. Denizkızı Ariel ise gidip başkası ile evlenecek/evlenen bir salak için kendini feda ediyordu. Pocahontas ise yakışıklı bir yabancı uğruna ailesini, kabilesini bir kenara atıyordu. Bunların arasında Belle gelmişti karşımıza bir değişiklik olarak. Kitap okumaya bayılıyordu ve babası için kendini bir canavarın önüne atmıştı. İşte tüm bunların üzerine gelmişti Mulan. Belle gibiydi, herkes onu olduğu kişi için tuhaf buluyordu, bir türlü insanlarının arasına uyamıyordu. Ve ailesi için kendini feda ediyordu yine Belle gibi ama daha da fazlasını yapıyordu. Savaşıyordu. Hem kendiyle hem dünyayla.
Bu yüzden ayrıca önemli Mulan'ın hikayesi bizim için, benim için. Bulunduğunuz yere bir türlü uyum sağlayamamanın hikayesi de olduğu için. Hep "onlar" gibi olmadığımız için bizi sindirmeye, kendilerine benzetmeye çalışan, hepsi aynı olduğu için bir arada durup, aralarındaki en ufak bir değişikliği, farklılığı karşılarına almaya çalışan insanların ortasına doğan bizlerin hikayesi olduğu için.
Ama bu hikaye bile live-action filmin tam oturmamış, izlerken ama bir şeyler olmamış mı ki sanki dedirten taraflarını görmemize engel olamıyor. Senaryoda bir şeylerin teklediğini fark ediyor ama bir türlü parmağınızı tam yaranın yerini bulup, üstüne koyamıyorsunuz. Diyaloglarda oturmamışlığı fark ediyor, amaan canım neyse deyip geçiştirebiliyorsunuz. Ya da koskoca Jet Li'yi benim gibi "bu amcayı bir yerden tanıyorum ben ama nereden" diye diye saatlerce seyredip, bir türlü hatırlayamayabiliyorsunuz. Çünkü öylesine eğreti duruyor, öylesine pööh film mi çekiyoruz şimdi diye ortada kazık gibi duruyor ki, yok yok böyle bir yeteneksizliği, böyle bir boşvermişliği daha önce hiçbir yerde izlemiş olamam diyerek tanımadığınızı düşündürtüyor.
Çizgi film versiyonuna göre hikayede değişiklikler olduğu gibi karakterlerde tabi baya değişiklikler var. Çizgi filmde Mulan'a dövüşmeyi öğreten ve bir anlamda hem dostu hem ustası gibi olan Shang karakteri yerine filmde iki ayrı karakter yazılmış. Biri birlikte çarpıştığı Honghui karakteri, diğeri de Commander Tung. Hem ayrıca filmdeki Mulan'ımız dövüşmeyi zaten biliyor olarak geliyor orduya. Çizgi filmde daha çok kafasını çalıştırarak başarıyordu her şeyi Mulan. Bir de filmin hikayesinde Asya/Çin kültüründen daha çok şeyler katılmış. Hikaye "chi" kavramının etrafında örülüyor mesela. Bir de düşmanın kadın büyücüsü ile Mulan arasındaki hikaye arkı ile günümüz popüler kadın dayanışması/dışlananların kaderi temasına kucak açılmış. Çizgi filmde yanlış hatırlamıyorsam Hunlar'dı düşman, burada tarihsel olarak daha doğru bir seçim olarak düşman Rouran kavimleri (wikipedia'ya bakabiliriz). Filmdeki kavmin başındaki karakteri de film boyunca ama sana neden kızamıyorum, neden o kadar kötü bir adam olarak göremiyorum neden neden diye görmemin de bir sebebi olduğunu oyuncu listesine bakarken anladım bu arada. Böri Khan'ı oynayan Jason Scott Lee'yi tee küçüklüğümün Mowgli'si olarak izleyip, kalbime kazıdığım içinmiş. O da ayrı bir iyiydi tabi. Gerçek karakterler dışında çizgi filmdeki haliyle çocuklara daha yakın hissettirmesi için çizilmiş hayalet ruhlar, ailenin koruyucu ruhu gibi elementler filmde bir başka mitolojik simgeye toplanmış, Anka kuşu. Aslında Time'da Mulan efsanesinin kökenlerine dair oldukça doyurucu bir yazı var tavsiye ederim, şurada.
Ama Christina ablanın sözleri yine de insanın ciğerine ciğerine saplanıyor: "Should I ask myself in the water/What a warrior would do?/Tell me, underneath my armor/Am I loyal, brave and true?/Who am I without my armor?Standing in my father's shoes/All I know is that it's harder/To be loyal, brave and true."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder